İçeriğe geç

Aşıkların Baharı Kitap Alıntıları – Ahmed er-Rifâi

Ahmed er-Rifâi kitaplarından Aşıkların Baharı kitap alıntıları sizlerle…

Aşıkların Baharı Kitap Alıntıları

İnsanlara alışmadıkları sırları anlatmak zordur.
Cesetler mutlaka haşrolunacaktır.

Şüphesiz başlangıcı mümkün olan bir şeyi tekrar aynı duruma getirmek imkânsız değildir. Şu bir gerçektir ki dağılmış olanı eski haline döndürmek, yoktan var etmekten daha kolaydır.

Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur:

De ki: ‘Onları ilk başta yaratmış olan diriltecek’ (Yâsîn 36/79).

Ahiret yurduna gelince işte asıl hayat odur; keşke bunu bilselerdi!
(Ankebût 29/64).
Gerçek hidayet, Allah Teâlâ’nın verdiği hidayettir. Bunun ötesinde ise, yalnızca saptırıcı arzulara uymak vardır.
Eğer hakkı görüp bilselerdi, kuşkusuz hak ehlini de bilirlerdi. Zira hak erlerle bilinmez, erler hak ile bilinir.
Kendisiyle karanlık cisimler arasında alaka olan bir insan, bütün çirkinliklerden arınmış olan hakikate ulaşamaz
“Dünya müminin zindanı, kâfirin ise cennetidir. (Hadis-i Şerif)

Müminin zindanı öyle bir zindandır ki onda iman etmiş, inancının gereğini yerine getirmiştir. Neticesinde kendisine sonsuz nimetler ve ayrıldığı makamlardan daha üstün makamlar bahşedilecektir .

Kâfirin dünya cenneti ise öyle bir cennettir ki, aklı kendisini bütün noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah Teâlâ’nın ihsanlarını düşünmekten perdelemiştir.

Gafil kimse ancak ölümden sonra, kendisine şu hitap söylendiğinde hakikati görür:

“Sen bu konuda tam bir gaflet içindeydin, artık gözünden perdeni kaldırdık, şimdi gözün keskindir” (Kâf 50/22)

Gaflet ehli bunu duyunca şöyle der:

“Rabbimiz! Gördük ve işittik; bizi geri gönder de salih amel işleyelim (Secde 32/12).

“Yapmış olduklarımızdan tamamen başka ameller, salih ameller işleyelim” (Fâtır 35/37).

Bunun üzerine kendisine şu hitap gelir:

Sen bu konuda tam bir gaflet içindeydin, artık gözünden perdeni kaldırdık, şimdi gözün keskindir (Kâf 50/22).

Eğer; kör, cahil, tecrübesiz ve gafil kişi; suret ve şekiller mertebesinde durmayıp da hüccet ve deliller makamında yükselir, perdeler kaldırıldığında kendi kendine ya da başkasının tesiriyle zuhur edenleri idrak ederse; yine karanlığın zıddı olan aydınlığın tecelli edip de suret ve cisimleri ortadan kaldırdığını görür, gerçek delil ve kesin hüccetlerle renklerin ve şekillerin aslında zulmetten olup kendilerini ya da başkalarını aydınlatamadığını bilirse, marifeti dileyenlerden olur.
“Şimdi (düşünün, önünü görmeden), yüzüstü sürünen mi hedefe erişir, yoksa doğru yolda düzgün yürüyen mi?” (Mülk 67/22).
Hz. Ebû Bekir (r.a.) : Baktığım her varlıktan önce Allah Teâlâ’nın tecellisini gördüm.
“Şüphesiz Allah Teâlâ, mahlûkatı karanlıkta oldukları halde yaratmış, sonra da kendi nurundan onların üzerine serpmiştir. (Hadis-i Şerif)

O halde gerçek zuhur, açığa çıkan değil, açığa çıkarandır. Mahlûkatın içine ilk yerleştirilen, açığa çıkanı değil, açığa çıkaranı tanımaktır.

O’nun idrak edilmesi, O’nun kudretiyle idrak edilen eşyanın idrak edilmesinden önce gelir. Akıllı kimse bilir ki, güneşin ışınları hem kendisi parlak hem de başkalarını aydınlatıcıdır. Yine bilir ki, renk ve şekiller onun tecellisi ile zuhur etmiş, onun aydınlığı ile aydınlanmıştır. Aslında bu renk ve şekiller hakikatte karanlıktır. Zira katı ve yoğun cisimler yaratılış bakımından karanlıktır. Onlara verilen nur, başkalarından ödünç alınmıştır.
O’nu idrak etmekten âciz olduğunu anlaman, O’nu idrak etmenin tâ kendisidir.
Yalnızca kelime-i tevhidi söylemen, inkârcılar sınıfından ayrılmana vesile olan İslâm’daki nasibindir. Fakat bu kelime ile âriflerin rütbesine ulaşman ve kalp gözü açık olanların zirvesine çıkman bir yana, gerçek müminler sınıfına bile girmiş olmazsın Nitekim Cenâb-ı Hak şöyle buyurmuştur:

Bedevîler, ‘inandık’ dediler. De ki: Siz iman etmediniz; ama, ‘Boyun eğdik’ deyin (Hucurât 49/14)

Sonradan var olmuş bir mahlûk, ezelî ve ebedî olanı idrak edemez.
‘Rabbimiz Allah’tır’ deyip de dosdoğru çizgide yaşayanlar, işte onların üzerine melekler şu müjdeyle inerler: ‘Korkmayın, kederlenmeyin, size vaat olunan cennetle sevinin! (Fussilet 41/30)
Allah’ın mahlûkatına karşı edebi bilmezseniz, onların sebebiyle, Cenâb-ı Hak’tan perdelenirsiniz.
Resûlullah (s.a.v.) birilerini uyarmak istediğinde isim vermeden, Şu topluluğa ne oluyor ki şöyle şöyle yapıyorlar? veya, Adama ne oluyor ki şöyle böyle söylüyor? gibi sözler söylerdi.
Dikkat edin! Yaratma da buyurma da yalnız O’na aittir (A’râf 7/154)
İbadetlerin ve itaatlerin en faziletlisi, her an Hak Teâlâ’yı murakabe etmektir.
Bil ki, mutlaka öleceksin. Bunu bilirsen kibirlenmezsin.
Yalan, kibir ve haset kulun Rabb’inin kapısından kovulmasına sebeptir. Nefsini bu hasletlere kesinlikle alıştırma.
Haksızlık edenler, neye nasıl dönüşeceklerini (başlarına nelerin geleceğini) yakında görecekler (Şuarâ 26/227).
Rabb’inin huzurunda (hesap vermekten) korkan ve nefsine kötü arzuları yasaklayana gelince, onun barınağı da cennetin tâ kendisidir (Nâziât 79/40-41).
Sizden önce göçüp gitmiş babalarınız ve dedeleriniz neredeler? Sizden daha fazla mal toplayanlar neredeler? Sizden daha fazla cehalet yüklenmiş olanlar neredeler? Allah’ı inkâr mı ediyorsunuz, ya da ona karşı büyüklük mü taslıyorsunuz?
Sanki kabirlere bakmıyor, orada konaklamış olanlardan ibret almıyorsunuz.
Allah Teâlâ cennete gireceğine dair hiç kimseye kefil olmamışken, sizler bu dünyada cennetle müjdelenmiş kimseler gibi davranıyorsunuz.
Sizi sırf boş yere yarattığımızı ve sizin artık huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız? (Mü’minûn 23/115).
Allah’a döneceğini bildiği halde O’ndan yüz çevirip başkasına yönelen kimsenin hali ne gariptir!
Dünyadan ayrılacağını bildiği halde ona sarılan ve zamanını onun sevgisiyle geçiren kimsenin hali ne şaşılacak bir şeydir!
Hakikatın sırrı açıktır. Marifetin sancağı dikilmiştir.Vuslat kapısı ortadadır. Sizi bu değerli manaları görmekten perdeleyen, dünya sevgisi ve ölümü unutmaktır.
Her durumda Allah’a hamdolsun cümlesini dilinden düşürme.
Allah ile beraber olursan, Allah’ın da seninle beraber olduğunu görürsün.
Ey oğul! Dünya boş bir hayaldir; içindekiler de yok olmaya mahkûmdur. Dünya ehlinin arzusu dünya; ahiret ehlinin arzusu ise ahiret hayatıdır.
Şirk amelleri müşriklere iade edilmiş, tevhid amelleri de müminlerden kabul edilmiştir.
Allah Teâlâ’ya olan sevgiden iflas etmişken, felsefeyle övünme!
De ki: Herkes kendi mizaç ve karakterine göre iş yapar (İsrâ 17/84).
Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte büyük kurtuluş ve kazanç budur (Mâide 5/119)
Siz nasılsanız, öyle yönetilirsiniz.
Ölümü unutmaktan sakının. Çünkü ölümü unutmak, gafletin neticesidir. Gaflet, Allah’ı az zikretmekten, O’nu az zikretmek de imanın zayıflığından ileri gelir. Bunların hepsinin özü de cehalettir. Cehalet de sapkınlıktan doğar.
Resulullah (s.a.v.):
Tümü ile amel etmeseniz bile iyiliği emredin. Tümünden sakınmasanız bile kötülükten sakındırın.
İyiliği emredip kötülükten sakındırmayı, yalnızca emrettiği ve sakındırdığı şeyde halim ve hikmet sahibi olanlar yapabilir.
Eğer nasihat veren kişi katı ve kötü ahlâklı ise ahmaklığından dolayı kötülüğü ortadan kaldırmaya muvaffak olamaz. Nasihat vereyim derken nefsi için kızar, kötülüğü Allah için reddetmez, hıncını nasihat verdiği kişiden çıkarmaya çalışır ve böylece günahkâr olur.
Dikkat edin! İnsanlar arasına karışan kimsenin, takvalı olsa da günahları çoğalır. Ancak ikiyüzlülüğü terkeden, Allah yolunda hiçbir kınayıcının kınamasına aldırış etmeyen, iyiliği emredip kötülükten sakındıran kişi bu durumdan müstesnadır.
Gıybet eden ile gıybeti dinleyen günahta ortaktır.
Her kim bir kötülük görüp susarsa, onu işleyenle günahta ortak olur.
Cihadın en faziletlisi, iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmaktır.
Hırs: Dünyaya doymamaktır.
Gıybet: İnsanların ayıplarını ortaya çıkarmaktır.
Kibir: Kişinin kendini başkalarından hayırlı görmesidir.
Haset: Haset edilen kimseden nimetin kaybolmasını istemektir.
Doğrulukta samimi olun. Doğruluk, zâhirin ve bâtının uyumlu olmasıdır.
Edep, her şeyi yerli yerine koymaktır.
Marifeti sağlamlaştırın. Marifet, Allah’ın birliğini bilmektir.
Ben size, Ticaret ve sanat gibi işlerden geri durun demiyorum. Bilakis, “Bunların tümünde gaflet ve haramlardan sakının” diyorum. Ben size, Ailenizi ihmal edin, güzel elbiseler giymeyin” demiyorum. Bilakis, Ailenizle meşgul olup Allah’ı unutmaktan, güzel elbise giyip Allah’ın fakir kullarına karşı böbürlenmekten sakının diyorum. Yine sizlere, “Fakirlerin kalplerini incitecek şekilde ihtiyaçtan fazla, güzel elbiseler giyerek ziynetinizi açık etmeyin. Ayrıca kendini beğenmenin ve gafletin kalplerinize karışmasından korkuyorum” diyorum. Elbiselerinizi temiz tutun. Allah Teâlâ,

De ki: Allah’ın kulları için yarattığı süsü, temiz ve iyi rızıkları kim haram kıldı?” (A’râf 7/32) buyurmuştur.

Bizim uğrumuzda elinden gelen çabayı sarfedenlere gelince, onları bize ulaşan yollara mutlaka yöneltiriz (Ankebut 29/69).
Sizlere yegâne nasihatim, dinin farz olan ilimlerini öğrendikten sonra, velilerle dost olmanızdır.
Allah dostları hikmeti, hangi ağızdan çıkarsa çıksın, hangi taşa yazılırsa yazılsın, hangi insanın aracılığı ile ulaşırsa ulaşsın aldırış etmeden alırlar.
(Resûlüm!) Sen ‘Allah’ de, sonra onları bırak, daldıkları bataklıkta oyalanadursunlar! (En’âm 6/91).
Az ve öz olan farz ilim, Allah Teâlâ’nın yapılmasını emrettiği ve sakındırdığı konuları bilmektir.
Allah Teâlâ hiçbir cahili dost edinmemiştir. Şayet böyle birini dost edinecek olursa, önce ona ilmi öğretir.
Karanlıklarla aydınlık eşit olur mu? (Ra’d 13/16).
Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? (Zümer 39/9)
Dinini bilen bir fakihin Allah için kıldığı iki rekât namaz, dinini bilmeyen cahilin kıldığı bin rekât namazdan daha faziletlidir.
Noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah Teâlâ’ya ibadette dikkatli olun, O’nun hukukuna riayet edin. Çünkü zarar ve fayda veren, ulaştıran ve yolda bırakan, ayıran ve birleştiren, veren ve meneden sadece O’dur. O’na ulaştıran vesileler, reddedilemez, O’na ulaştıran vasıtalar inkâr edilemez. Seni O’na ulaştıran en büyük esas, Allah’a iman ettim” demendir. Şayet Rabbü’l-âlemîn’e iman edersen, O’nun resûlüne, kitabına ve resûlünün bütün getirdiklerine iman eder ve şu ilâhî emirle amel edersin:

“Peygamber size ne vermişse onu alın ve size neyi yasaklamışsa ondan kaçının” (Haşr 59/7).

Ey Ahmed! Doktorların hasta, akıl sahiplerinin cahil, dostların vefasız olması ne çirkin bir şeydir!
Geriye dönüp bakan (maksuda) ulaşamaz. Şüpheci olan iflah olmaz. Nefsinin noksanlığını bilmeyenin de tüm vakitleri noksandır.
Zira zamanımızda kendisine en çok imrenilen kimse, vaktinin değerini bilen, dilini koruyan, işine sarılan ve salihlerden olan kimsedir.
Bilin ki, günahlar kalbi köreltir, karartır, hasta eder ve ona zarar verir.
Şayet vakti ihmal edip de kalbi körelttiyseniz, bütün faydaları kaçırdınız demektir.
Vakitlerinizi ve kalplerinizi koruyun. Zira en değerli şey vakit ve kalptir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir