İçeriğe geç

Aşıklar Gece Ölür Kitap Alıntıları – Gülşah Elikbank

Gülşah Elikbank kitaplarından Aşıklar Gece Ölür kitap alıntıları sizlerle…

Aşıklar Gece Ölür Kitap Alıntıları

Ve evet, ne yazık ki, hayatta kalmak her zaman yaşamaya denk düşmüyor.
Aile nasıl bir çukurdu ki, insan içine bir kere giriyor ve o hep derinlikte kalıyordu.
Kaç yaşına gelirse gelsin, çukurdan gelen sese kulak kesilmeden edemiyordu üstelik?
Insan birine güvenince dertler küçülüyor, sevinçler artıyordu.
Bir çocuğa yapılacak en büyük kötülük, onu sevginin olmadığı bir evde büyütmek.
Tek bir yaşamımız var ve aslında onu şekillendirmek bizim elimizde. Hiçbir zamanda geç değil bunun için üstelik.
Insan kazanamayacağı savaşlara girmemeli.
Bazı kavgalarda kim kazanırsa kazansın, aslında herkes kaybetmiştir.
Bir insanı sevince gereksiz sözcükler aradan çıkıyordu, bir bakışınız ona bir kitaptan daha fazla şey söylüyordu.
Insanın kendisini saf bir kalple sevecek birine rastlama ihtimali öyle az ki, oysa insan elindeyken, yanındayken nasıl bir mucizeye sahip olduğunu anlamıyor.
Kötümserlik bir ruh halidir, iyimserlik ise irade gerektirir.
Yorgunum, kendimi dünyayla aynı yaşta hissediyorum.
Hayatım boyunca, ne yapacağını bilen çok az insana rastladım ve işte bu küçük azınlık fazla bilmenin sancısını duydu hep.
Çok kadın hiç kadındı. Ya da çok erkek fark etmez ki. Çokluk, yokluğa denk düşüyordu.
Insan birini çok sevince, o sevdaya yeni anlamlar katıp çoğalmakta, kendini buna ikna etmekte epey becerikli oluyordu.
Ben çok konuşan insanların dünyayı ve bir başka insanı anlayabildiklerini sanmıyorum. Anlamak için duymak gerekir. Duymak içinse susmak.
Ama yaşıyoruz, iki kişiyiz ve birbirimizi seviyoruz.
Korkma, dünyada her zaman inanılacak sağlam şeyler bulunur.
Neden aklı başında kadınlar bile yanlış adamları hayat arkadaşı seçiyordu?
Öğrenmek, değişmektir. Bunca bilgiye rağmen aynı kalamazsın.
Büyük cümleler kuruyor fakat en ufak zorlukta küçülüyorsun. Ruhun ikiye bölünmüş gibi. Hangisi sensin? Hangisi olmak istiyorsun?
Ya kendi ülkesine ya da kendi hayallerine küsen insanlarla doluydu etrafım.
Insan hayatın her cephesinde savaşabilir, ağır kayıplar verip yola devam edebilir ama kurşun, kalbinize isabet etmişse artık geri dönüşü yok.
Bırak herkes kendi kalbinin yüküyle atlasın uçurumdan.
Sevmek için büyük sebepler gerekmez mi insana. O sevgiye sahip çıkmak için sağlam nedenler gerekir ama .
Gerçekte hepimiz, gösterişli kıyafetler ve makamlar içinde, yarının mezarlığına hızla yol alan cesetleriz.
Insanın aldığı her nefesin kalbine battığı vakitler oluyordu.
Belki de insan hayatta en değer verdiği şeyleri kaybettikten sonra, kalanlarla bir çocuk gibi, yalnızca oyalanıyordu.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Insan zamanla yüzündeki gülümsemeyi bir zırh gibi kullanmayı öğreniyordu. Neşeli görünerek de acı çekmek mümkündü, sahiden.
Varılacak bir yer yok, ölüm dışında.
Görünüşte her şey normal olması gerektiği gibiydi. Içimdeki kanlı panayırda ölen palyaçoları kimse görmüyordu.
Herkes yaşamak istiyor ama yaşamanın neye denk düştüğüne kafa yoran yok.
Hep yüzeydeler çünkü derine inmek için önce yüzmeyi öğrenmek gerekiyor.
Daha doğrusu boğulmayı hatta vurgun yemeyi göze almak gerekiyor.
Bir de başkasının derinliğine yol alırken, kendi kalbini ruhundaki tüm karanlık yanları da ona açman gerekiyor, güvenmem gerekiyor kısaca.
Sevgi, güvenden yoksun kalırsa büyüyüp gelişemez ki.
Doğru insanın ayağına gelmez ki, insan ona gitmeyi de bilmeli.
Oysa herkesin tek ortak derdi var; sevilmek.
Gerçek sorun, sevmeyi öğrenmeden bunu dilemek belki de.
Sizi incitmemek için doğru kelimeleri arayan insanlara denk gelmek çok zordur.
Birinin yanında kendin olabilmek, saçmalayabilmek, hayatla birlikte dalga geçmek, yaşama birlikte kafa tutmak sevilmek, sevildiğini hissetmek, birinin omzuna başını koyup huzurla gözlerini kapayabilmek, birine kendinden bile çok güvenebilmek.. O varsa, her şey nasıl olsa hallolur, diyebilmek. Gerçek özgürlük, kaçmak değil, kalabilmekmiş.
Aşk, tek kişinin kürekleri çekmesiyle ilerleyen bir tekne değil.
Insan kaçtığı bir gerçekle bir kere yüzleşince, bir daha ondan kaçamıyordu.
Insanın ruhundaki karanlık dehlizlere bile birlikte yol alabileceği birine benziyordu.
Ruhundaki her yaranın hangi davranışına denk düştüğünü biliyordum. Bunca zaman onu bu kadar kolay affedemememin nedeni de buydu.
Gönlündeki yaraları görüyor ve sarıp sarmalamak için deli bir arzu duyuyordum. Oysa artık biliyorum ki, bir insan kendisi iyileşmek istemiyorsa, ona hiçbir merhem iyi gelmez.
Kendimi ölümün bekleme odasında hissediyordum oysa bir türlü bana sıra gelmiyordu.
Kendimi yaşamın zalim akışının içinde bir karınca kadar çaresiz hissediyordum.
Hatırlamaktan yoruldum .
Bir de unutmayı hatırlayabilseydim
Tek başına ne kadar aydınlık saçabilir ki bir kalp? Deniz fenerlerinin bile gemilerin uğramasına ihtiyacı yok mu var olabilmek için?
Bazı değişimler için, duvara çarpmak parçalanmak gerekir. O yıkıntıdan yeniden doğar bazen insan. Umut bitmez !
Pişmanlıklarım bana dair değil, başkalarına ait.
Gelmeyen birine gidilmiyor, af dilemeyen biri bağışlanmıyor ve hep hatırlanmak isteyen bir aşk, unutulmuyor.
Ayrılık insanlara hatıraların kıymetini öğretiyor.
Her bir hatırayı insan zihninde ağır çekimde yeniden yaşayabiliyor.
Nefes alıp vermek yaşamanın bir belirtisi sayılabilir lakin komada yıllarca kalan hastalara da hayatta diyebiliyoruz ama yaşadıklarını kim iddia edebilir?
Önceden bana hayatta kalmanın yolu nedir diye sorsalar yanıtım şüphesiz; aşk olurdu. Oysa şimdi aşka rağmen hayatta kalmanın yolunu arıyorum.
Dibe bastırdığımız her acı bir gün yüzeye çıkar.
Hatta bir patlamaya yol açarak, sizi bile şaşırtabilir. Zihnin sahibinden intikam alma biçimi çok farklıdır. Zihin ve kalp arasındaki iş birliğini bozmamak gerekir. Kalbim ağrıyor ve bu ağrı zihnime şunu haykırıyordu: Onu unutmak hiç kolay olmayacak.
Hayatta kendi adına hayali olmayan insanlar bir başkasının hayaline tutunmayı severler.
Aşk zaten bir yanılgılar bütünü. En çok seven, en çok yanılır ve hayatta bir yanılgıdan daha çekici hiçbir şey yoktur.
Bir insanı suskunlugundan tanımak da mümkündür. Bir bakışından, o bakışa yerleşen hüzünden, o hüzne eşlik eden sözde umursamaz iç çekişten ve aslında hepsinin ardına gizlenmeye çalışılan esas duygulardan tanımak mümkündür.
Gözler bazen sözlerden daha çok şey söyler.
Çocuklar her şeyi sezer, belki de anlayamayacakları düşünüldüğü için birçok şey onların gözünün önünde yaşandığı içindir.
Bir yerde kalmak yüreğine ağır geliyorsa, oradan hemen uzaklaş. Sakın çakılıp kalma, hayat beklemez.
Kendi kırılan kalbini bir başkasının kalbini kırarak unutmak isteyen küçük bir çocuğa benziyordu.
Dünya kendini akıllı zanneden milyonlarla dolu ne de olsa
Hayalini kurduğu şey onun tükenişiydi aslında ama ona bunu anlatmaya çalışmanın bir yararı yoktu. O yaşayarak öğrenen insanlardandı. Belaya koşanlardan, hatta kendisi belaya dönüşenlerden .
Dünyaya ve etrafındaki her şeye, dair böylesine derin bir kavrayışı, sezgisi olan biri nasıl olur da kendini tanımazdı? Yüreği çelişkilerle doluydu.
Bedendeki hastalıklarla baş etmek belki mümkündü ama ruhumda kökleşmiş arızayla nasıl savaşabilirdim ki?
Sönmektense, yanıp kül olmak daha iyidir.
Ölümüne sevmek değil, öldüresiye sevmek makbuldü artık.
Onun da ilk kurbanı bendim.
Ne yapacağım ben seninle,söylesene?
Sadece sevmeyi dene demiştim fısıldayarak, duymamıştı.
Hiç duymadı ki
Hayatımdaki her şey yarım yamalaktı. Dostlukların bile kimseye kalbimi tam açamıyordum. Çünkü orada ne olduğunu ben bile bilmiyordum. Incinmek istemiyordum, kalbimi bir istiridye gibi kendi kabuğunda saklıyordum.
Bazı geceler sadece onun yeryüzünde var oluşu dünyayı sevmek için, yeterli bir neden gibi gelse de. Daha koyu vakitlerde, onunla yan yana nefes alamadıkça, içimden denizler çekiliyordu.
Er geç yine çarpışacaktık bu hayat yolculuğunda, her hikaye tamamlanmak zorundaydı.
Peki yeniden çarpıştığımızda birbirimizin gözlerinde ne görecektik?
İste bunu bilmenin imkanı yoktu.
Dokuz canım varsa, sekizini yitirmiştim bu sevdanın arkasından
Seven biri, ana yolu izlemez.
(Kierkegaard)
Aklını kaçırmış bu dünyada
Aklı başındalığımı maruz görünüz.
(Dickinson)
Rüzgâr sert esiyor yokluğunda
Bir kalp ağrısıyla duruyorum şehrin ortasında.
Birlikte mutlu olmak için
Ayrı ayrı mutsuz olmak yeterli değildir.
Romain Gary
Bir gün bir yerde tekrar karşılaşırsak eğer, benimle yeniden tanış.
Pablo Neruda
Bir kalbe istediğinde gelip istemediğinde gidemezsin.
Senin sevgin her zaman korkuttu beni, biliyor musun ?
Öyle gerçek ki. Bunca sahteliğin içinde bu kadar sahici bir şey, nasıl olabilir? dedi.
Güzelliği dert eden kadınlardan olmadım hiçbir zaman, rahat olmak şık olmaktan her zaman daha öncelikli oldu benim için.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir