İçeriğe geç

Artemisia Kitap Alıntıları – Alexandra Lapierre

Alexandra Lapierre kitaplarından Artemisia kitap alıntıları sizlerle…

Artemisia Kitap Alıntıları

&“&”

Hiçbir şey eskiden olduğu gibi" olmayacaktı artık.
Sevilmeye en çok değen kişi sensin.
– Canım benim, benim için senden daha güzel biri olamaz.
Ne yapıyorsun? diye sordu gülümseyerek.

– Kafamdan senin resmini yapıyorum.

Geriye sadece en yakını, en çok sevdiği kadını kaybetmiş olmanın acısı kalıyor.
Ama bir daha yineleyeyim; herkes kendi işini yapmalı.
Zaman ve uzaklık hiçbir şeyi değiştirmiyordu.
Aptallıklarını bizlere yutturuyorsun!
Her şeye birden sahip olamazsın.
sevmiyordu, zaten hiç sevmemişti.
Belki de insan yüreğini daha iyi tanıyor…
Sen olmadan ben hiçbir şeyim"
Öfke ve kuşku melankoliye dönüşüyordu.
Belki de yanılıyorum, o bana sadıktır!
önemsiz şeyleri kafama takıyorum.
Umursamazlığı henüz öğrenmemiş olan gülüşü, her şeyi anlatıyordu!
Bir şaşkınlık, duygusuzluk ve henüz tanımakta olduğu bir varlıkla kuşatılmış halde bırakan bir sessizlik içindeydi. Nice zamandan beri yitik bir varlık…
Tanrım, bizlere huzur ver, hep yanımızda ol; sevgi ver bize…"
Hepsinden de iğreniyorum. Ama ne yapalım ki bazı şeyleri değiştirmemiz olanaksız."
Artık sizden hiçbir şey beklemiyorum…
Beni masaya oturtacak cellat daha anasından doğmadı!"
Eğer sizi kendime eş olarak almazsam, kafamdaki saç sakalımdaki kıl kadar çok şeytan girsin bedenime, ölene kadar da içimden çıkmasınlar!..
Benim olmanız gerektiğini biliyorsunuz! Başka kimseye ait olamazsınız!..
Kendisini, nasıl haklı çıkaracaktı acaba?
Ne yenmiş, ne de yenilmişti, ama içinden birlikte çıkabilecekleri bir durumda olan iki tutuklu vardı.
Hayır, artık ona karşı öfke duymuyordu. Ne vicdan azabı, ne pişmanlık…
Yüreği, vicdanının sesine kulak veriyordu
Şimdiye kadar bana yapmış olduğunuz kötülüklerle yetinin ve beni rahat bırakın…
Başıma daha fazla dert açmamanızı tavsiye ederim.
Son pisliğinizi neye bağlamalı bilmem!
İtirafa hazır olun ve vicdanınız üzerinde ne varsa ortaya dökün…
ne yapalım, yazıklar olsun size.
Benim için sonsuza kadarsın, tamam mı!
benim kötülüğümü istiyor? Kıskanç karı!
Tam bir dert kuyusu!..
Her yandan saldırıyorlar bana!
Evet bu kez galiba bitmişti, tamamdı!
Beni isteyen adam parmağıma alyansı geçirmelidir tamam mı?
Beni rahat bırakın, yoksa çevirdiğiniz dolapları babama anlatırım.
Israrınız canımı sıkıyor! Saygısızlığınız beni rahatsız ediyor! Kabalığınız midemi bulandırıyor! Bu yolla benden asla bir şey elde edemeyeceksiniz!
Kandırmakla siz kendinizi mahvediyorsunuz!
Tanrı bana bir çok sıkıntı verdi; ama hiçbirini, sizin bu sabah bana yüklediğiniz sıkıntı kadar acıyla taşımadım.
Boş verin, duygularınızdan vazgeçin
Bazı şeylerden yoksun kalarak, oruç tutarak inan kendi bedenini terbiye etmeli…
Dünya halini sevmeyiniz, ne de dünyada var olanı, kızım. Tanrı aşkı, dünya sevgisiyle dolu olan kişide yoktur!"
Ne bekliyordu? Ne umuyordu?
Ona gidip söyleyin, akşam vakti gençkız-larla konuşulmaz öyle.
Defolup gitmesini rica ederek sırtımı döndüm.
“Beni artık sevmiyorsunuz!
Bu herifte ne buluyorsunuz bilmiyorum.
Yorulmak nedir bilmiyordu.
Ayıp, ayıp sana! Şerefsizce davranman bizi öldürüyor!
Aşığınla nerede buluştun?
Ruhumu Tanrıya emanet ediyorum. Tek yargıç odur…
Zamanla alışır, kulağı duymaz olur
İnsanlar denince de her şeyi umardı onlardan!
İddialı oluşun bilgisizliğine denk.
Bekleyiş işkencesiydi bu. Korku ve umuttu.
Aklı başında her erkeğin kadın milleti karşısında dikkatli olması gerektiği kanısını besliyordu.
Bu sevinç nereden ileri geliyordu bilemiyordu. Sanki yaklaşan bir sevinci sezinlemek gibi mi desek?
Yoksa mutluluğun vaatleri miydi?
Bu dünyada yükselmek için ne kılıç taşımaya, ne de araba sürmeye gereksinim duyarım ben…
Senin şu berbat kokun, her yerde, ta desenlerime kadar her yerde!
Ağlıyordu. Ne yağmuru, ne göz yaşlarını hissetmekteydi.
Dipsiz, sonsuz bir sıkıntı vardı yalnızca…
Yaşamında karşılaştığı en büyük acı gibi algıladığı bu felaket karşısında dilsiz ve sessizdi.
Kendimizi niye sınırlayalım ki?
Ama varsın hepsini anlamasın, hiç önemi yoktu!
Adam yine de uyanık ve tetikteydi. Haklıydı da!
dünya ile bağlantıları yoktu.
Pişmanlık belirtisi mi, üzüldüğünü anlatan bir jest mi veya bambaşka bir neden için midir bilinmez.
Bu gözler görmeyi istiyorlar mıydı acaba?
Orasını Tanrı bilir!
Bende, bu kadın yüreğinde, Sezar’ın ruhunu bulacaksınız
Krallar, bakanlar ve papalar, ölçüsüz bir açgözlülükle birer koleksiyoncu manyağı haline geldiler.
Artık sizden hiçbir şey beklemiyorum…
Hayır, artık ona karşı öfke duymuyordu. Ne vicdan azabı, ne pişmanlık…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir