Jules Verne kitaplarından Around The World in Eighty Days kitap alıntıları sizlerle…
Around The World in Eighty Days Kitap Alıntıları
Öylece bekliyordu.Neyi bekliyordu? Hâla bir umudu var mıydı?
Oyun, onun için bir savaş, bir güçlük karşısında mücadeleydi.
Kimsesizlik kötü bir şeydir. Acılarınızı paylaşacak kimseniz yok demek! Oysa yoksulluğun elbirliğiyle daha kolay yenildiğini söylerler.
sahte kahramanlardan korkulmaz.
Kimsesizlik kötü bir şeydir. Acılarınızı paylaşacak kimseniz yok demek! Oysa yoksulluğun elbirliğiyle daha kolay yenildiğini söylerler.
‘Cidden iyi bir insanmısınız siz Bay Fogg.’
‘Her zaman değil, zamanım varsa.’
‘Her zaman değil, zamanım varsa.’
Ne kazanmıştı bu yolculuktan?
Hiçbir şey, mi diyeceksiniz? Evet, güzel bir eşin dışında hiçbir şey getirmedi gerçekten ama bu kadın, belki inanmayacaksınız, onu dünyanın en mutlu insanı kıldı! Aslında, bundan daha azı için bile dünya gezisine çıkmaya değmez mi?
Hiçbir şey, mi diyeceksiniz? Evet, güzel bir eşin dışında hiçbir şey getirmedi gerçekten ama bu kadın, belki inanmayacaksınız, onu dünyanın en mutlu insanı kıldı! Aslında, bundan daha azı için bile dünya gezisine çıkmaya değmez mi?
Şu buz gibi görünüşün altında bir yüreğin, bir ruhun varlığını hissediyordu.
Bugün onu yüz yıl öncesine göre on kez daha hızlı dolaşabildiğimize göre, dünya küçülmüş demektir.
Çünkü hayvanlarda olduğu gibi insanlarda da, ellerle ayaklar tutkuların bizzat ifade eden organlardır.
Dünyanın çevresindeyse üç yüz altmış boylam vardır, bunu dörtle çarptınız mı, tamı tamına yirmi dört saat eder yani farkına varmadan koskoca bir gün kazanılır.
eller ayaklar tutkuları bizzat ifade eden organlardır.
Yaşarken insanlara sürtünmeyi de hesaba katmak gerektiğini biliyor ve sürtünmeler insanı geciktirdiğinden, kimseye değmemeye çalışıyordu.
Ara sıra ben de duygularıma göre davranırım, Vaktim varsa tabii.
kimsesizlik üzücü bir şeydir. Acılarınızı paylaşacak kimseniz yok demek !
Günün birinde, güneşin benim saate göre doğmaya karar vereceğinden emindim zaten !..
büyük hırsızlar hep dürüst görünüşlüdür.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
‘ Kesinlikle çok nazik bir alçak. ‘ diye düşünüyordu. ‘ Ama yine de alçak. ‘
Çünkü yalnızlık çok acı bir şeydir. İçinizi dökecek kimse yok, öyle mi? Oysa ‘iki kişi baş başa verince sıkıntılar daha hafif gelir’ diye bir söz vardı yanılmıyorsam.”
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Ara sıra ben de duygularıma göre davranırım, vaktim varsa tabii.
Hong Kong, 1842 Savaşı’nın ardından Nanking anlaşmasıyla İngiltere’ye verilen bir adacıktır yalnızca. Büyük Britanya’nın üstün sömürgecilik yeteneğiyle burada, birkaç yılda, önemli bir kent ve bir liman, Victoria limanı kurulmuştur. Bu adacık, Kanton nehrinin ağzında bulunur ve nehrin karşı kıyısına kurulmuş Portekiz kenti Makao’yla arasında yalnızca altmış millik bir mesafe vardır. Hong Kong ticari bir rekabette Makao’yu yenecekti elbet, nitekim Çin ithalat ve ihracatının büyük bir bölümü İngiliz kenti üzerinden yapılmaktadır.
Allahâbad, Tanrı’nın kenti demekti, sularıyla Hint yarımadasının bütün hacılarını oraya doğru taşıyan iki kutsal nehrin, Ganj’la Jumna’nın birleştiği yerde kurulduğundan, Hindistan’ın en önemli kentlerinden biriydi.
-SEKSEN GÜNDE DÜNYA TURU- Adlı Kitaptan;
“Hiçbir zaman acele etmedikleri hâlde her an hazır olan! ”
( ) Özel bir ıslıkla hayvanı yürüteceği sırada, Bay Fogg buna engel oldu ve Sir Francis Cromarty’ye dönüp:
– Şu kadıncağızı kurtarsak mı? dedi.
– O kadını kurtarmak mı dediniz, Bay Fogg!.. diye bağırdı tuğgeneral.
– Programa göre on iki saat kazancım var hâlâ. O zamanı bu işe harcayabilirim.
– Bak hele! Siz de bir yürek taşıyorsunuz ha! dedi Sir Francis Cromarty.
– Ara sıra ben de duygularıma göre davranırım, diye doğrudan karşılık verdi Phileas Fogg. Vaktim varsa tabi
– Şu kadıncağızı kurtarsak mı? dedi.
– O kadını kurtarmak mı dediniz, Bay Fogg!.. diye bağırdı tuğgeneral.
– Programa göre on iki saat kazancım var hâlâ. O zamanı bu işe harcayabilirim.
– Bak hele! Siz de bir yürek taşıyorsunuz ha! dedi Sir Francis Cromarty.
– Ara sıra ben de duygularıma göre davranırım, diye doğrudan karşılık verdi Phileas Fogg. Vaktim varsa tabi
Yeni şeyler görmek istersen, yolculuk hiç de yararsız değil.
Ertesi gece Mongoli, Babülmendeb Boğazı’nı geçti. Bu Arapça sözün anlamı Gözyaşları Kapısı’ydı.
Sahte kahramanlardan korkulmaz
Ne kazanmıştı onca yer dolaşmaktan? Ne kazanmıştı bu yolculuktan? Hiçbir şey, mi diyeceksiniz? Evet, güzel bir eşin dışında hiçbir şey getirmedi gerçekten – ama bu kadın, belki inanmayacaksınız, onu dünyanın en mutlu insanı kıldı! Aslında, bundan daha azı için bile dünya gezisine çıkmaya değmez mi?
Pasaportlar dürüst kişilerin canını sıkmaktan ve alçakların kaçmasına yardım etmekten başka bir işe yaramaz.
Dünyada beklenmedik bir şey yoktur.
Yok artık! Devenin pabucu! Ben de şöyle sessiz sakin yaşayıp kafamı dinleyeyim diyordum!..
Yalnızlık hüzün verici, acı bir şeydir. Neşe ve ıstıraplarınıza ortak olacak bir kalbin olmayışına çok üzüldüm.
Dünyada beklenmedik bir şey yoktur.
“Bazen vakit buldukça duygularıma yenik düşerim.”
Büyük hırsızlar hep dürüst görünüşlüdür. Namussuz görünüşlülerinse seçeneklerinin olmadığı açıkça ortada, dürüst kalmaları gerekir, yoksa hemen yakayı ele verirler. Asıl dikkatle uzun uzun bakılması gerekenler, dürüst yüzlerdir.
Şu buz gibi görünüşün altında bir yüreğin, bir ruhun varlığını hissediyordu.
Uşak,hemen yola çıktı Allahabad şehrinde dolaşmaya başladı. Allahabad, Tanrı şehri demektir. Burası Hindistan’ın en kutsal şehirlerinden biridir. Çünkü iki kutsal nehrin yani Ganj ve Jumma’nın birleştileri noktada kurulmuştur.
“Asla çok geç değildir.”
”Ne kazanmıştı bu yolculuktan?
Hiçbir şey, mi diyeceksiniz? Evet, güzel bir eşin dışında hiçbir şey getirmedi gerçekten – ama bu kadın, belki inanmayacaksınız, onu dünyanın en mutlu insanı kıldı! Aslında, bundan daha azı için bile dünya gezisine çıkmaya değmez mi? ”
Hiçbir şey, mi diyeceksiniz? Evet, güzel bir eşin dışında hiçbir şey getirmedi gerçekten – ama bu kadın, belki inanmayacaksınız, onu dünyanın en mutlu insanı kıldı! Aslında, bundan daha azı için bile dünya gezisine çıkmaya değmez mi? ”
-Demek ki vicdani olan birisiniz ?
– Vaktim olduğunda.
– Vaktim olduğunda.
Yaşarken insanlara sürtünmeyi de hesaba katmak gerektiğini biliyor ve sürtünmeler insanı geciktirdiğinden, kimseye değmemeye çalışıyordu.
Beklenmedik olay diye bir şey yoktur! Eğer zamanınızı iyi ayarlarsanız, olmayacak şey yoktur.
Passepartout yeniden yumruk atmaya hazırdı.
Bütün bunlar olurken Müfettiş Fix çok sinirliydi. Elinden geleni yapmasına rağmen Fogg ve ekibinin parmaklarının arasından kayıp gidiyordu.
Hesabı ödeyince oradan ayrıldı.
Ayağa kalkmak istedi ama hemen sandalyeye çöktü.
Bu soru üzerine Fix, biraz rahatsız olduğunu söyleyerek kamarasindan çıkamadigini söyledi.
Rahipler ve yargıç bu suçlamaya şaşırdı.
Rahipler birbirine bakarak ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
Istasyondan çıktıkları sırada bir polis yanlarına yaklaştı.
Beyefendinin bu hareketi, Passepartout’u duygusallastirdi.
Ah , sizi gördüğüme çok sevindim, dedi Fogg.
Passepartout bir şey söyleyecek gibi oldu ama vazgeçip odasına çıktı .
Yolculuğu yapmaya kalkışınca da seksen günde bu dünya turunu bitiririm, Bay Stuart.
Phileas Fogg, kağıtları açtığı sırada, her türlü olabilecek aksiligin seksen günlük hesabın içine dâhil olduğunu tekrarladı.
Tartışma öylesine bir hararet kazandı ki oyun sırasında bile tartışmaları sürüyordu.
Phileas Fogg araya girdi: Seksen günde.
Bu son söz, kağıtlar arasından ancak yüzü gözüken Fogg’a aitti. Bu sözlerin ardından Fogg , arkadaşlarıyla da selamlasti.
Fogg , Passepartout adının kendisi için sorun olmadığını söyleyerek, Sizin hakkınızda iyi bilgiler edindim. Benim şartlarımı biliyor musunuz? diye sordu. Evet, beyefendi , dedi Jean.
Böylesine bir kulübü de zaten Baring Kardeşlerin tavsiyesi ile girmisti zaten. Bu kardeşlerin, bankalarla açık hesap ile çalışan ve kredi yüksekti. Fogg’un zengin olmasına zengindi ancak bu zenginliğinin nereden kaynaklandığını bilen de yoktu. Kendisine müsrif veya cimri de denemezdi ancak birisi ihtiyaç duyduğunda ona karşı cömert olmakta geri durmazdı .Gerektiği yerde konuştuğu için fazlasıyla gizemliydi. Hayatinin bir rutin halinde geçmesi de insanları sersemletiyordu.
Ingiltere’nin başkenti Londra’daki Reform Kulübü’nun en ilgi çekici ve tuhaf üyesi olan Phileas Fogg hakkında tek bilinen centilmen bir beyefendi ve yakışıklı biri olduğu gerçeğiydi. Ingiliz olmasına rağmen Londralı olup olmadığı net değildi çünkü onu ne borsada ne de limanda gören olmadığı gibi limandan Fogg adına kalkan bir gemiye rastlayan da olmamıştı. Adına barolar birliğine ne de tapınak da rastlayan yoktu. Londra’da faaliyet gösteren hiçbir enstitüye de kayıtlı değildi. Tek bilinen Reform Kulübü üyesi olmasıydı. Hepsi bu .
Çünkü yalnızlık çok kötü bir şeydir..
İçinizi dökecek kimse yok..
İçinizi dökecek kimse yok..
Dünya’da beklenmedik bir şey yoktur.
Dünyada her şey zamanında yapılırsa aksilik olmaz
”Şu buz gibi görünüşün altında bir yüreğin, bir ruhun varlığını hissediyordu. ”
”Büyük hırsızlar hep dürüst görünüşlüdür. Namussuz görünüşlülerinse seçeneklerinin olmadığı açıkça ortada, dürüst kalmaları gerekir, yoksa hemen yakayı ele verirler. Asıl dikkatle uzun uzun bakılması gerekenler, dürüst yüzlerdir. ”
Şu halde acınacak durumdasınız Bay Fogg! dedi genç kadın. Çünkü yalnızlık kadar acı bir şey yoktur.Ben sizi yalnız bırakmıyacağım.
Asla çok geç değildir.
sahte kahramanlardan korkulmaz.
“Bazen vakit buldukça duygularıma yenik düşerim.”
“Küçük adamları büyük hayaller, büyük adamları küçük hayatlar yıkar.”
Şu buz gibi görünüşün altında bir yüreğin, bir ruhun varlığını hissediyordu.
Çevresinde yerçekimiyle hareket eden gözyaşlarına aldırmadan, dünya çevresindeki gezisini akılcı bir tavırla tamamlıyordu.
Şu buz gibi görünüşün altında bir yüreğin, bir ruhun varlığını hissediyordu.