İçeriğe geç

Antolojiya Edebiyata Kurdi Kitap Alıntıları – Mehmed Uzun

Mehmed Uzun kitaplarından Antolojiya Edebiyata Kurdi kitap alıntıları sizlerle…

Antolojiya Edebiyata Kurdi Kitap Alıntıları

Göklerce öldürülen o kuşlar
Eğer bulut sürüleri ile yıldızlar
Güneş ve rüzgâr
Suçluyu onaylamasalar
Ufuk da görmezlikten gelirse eğer
Unutsa onları dağlar ve sular
Vs… vs…
Her bir ağaç hatırlamalı
Ve isimlerini
Kendi damarları üzerine yazmalı.
Biliyorsun çocuklar cennetin çiçekleridir. Cennet çiçeksiz mi kalsın?
Roman, bir aynadır, yazarın, okurun, insanın ve insanlığın içinde çeşitli biçimlerde görüldüğü bir ayna.
Bazı insanlar içlerindeki ezikliği, kimliksizliği, nefreti, şarkılarla; bazıları yazıyla, bazıları da silahla dışa vurur…
Fransız şairi Alfred de Musset;
“Bardağım büyük değil ama ben bardağımdan içiyorum.”
“Köklerinden, damarlarından, toprak ve mekânlarından kopma. Bunlar yoksul, berbat yaşamımızdaki mutluluklarımızda…”
Zerdüşt cevap verdi:
“Ben insanları seviyorum.”
Yaşlı ve kutsal adam söyledi:
“Peki ben neden kendimi ağaç ve ormanların yalnızlığına vermişim? İnsanları çok sevdiğim için değil mi? Şimdi ben Tanrı’yı seviyorum ama insanları sevmiyorum, çünkü; insan zapt edilmeyen bir yaratıktır.
Zerdüşt söyledi:
“Ben sevgiden söz ettim, öyle değil mi? Ben insanlara bir hediye getiriyorum!”
Yaşlı ve kutsal adam söyledi:
“Hiçbir şey verme onlara, en iyisi onlardan bir şeyler al ve onların yükünü hafiflet, kalan yüklerini onlarla birlikte kaldır, onlar böylece daha mutlu olacaklar, eğer sen de mesut olursan tabi?”
Zerdüşt söyledi:
“Hayır. Ben sadaka almıyorum, sadaka için insanın çok yoksul olması lazım, ben o kadar yoksul değilim.”
Yaşlı ve kutsal adam Zerdüşt’e güldü ve söyledi:
“Bak bakalım onlar senin hediyelerini kabul ederler mi? Onlar yalnız yaşayan insanlara güvenmiyorlar, onlara inanmıyorlar ve yalnız yaşayan insanların onlara bir hediye vereceğini ummuyorlar.”
Zıman:Rıh û rûmeta mirovahîyêye
Dil: insanlığın ruhu,onuru; haysiyetidir.
#DırêjMıheme
#MehmedUzun
#ırkçıprovakasyon
Sessiz sokaklarda
Soluğunu arıyorum annemin

Kimse yok
Hiçbir ses yok
Kalbimin sesinden
Başka

Ay göğün tepesine yükseldi
Aç bana kapını.
Bu gece gelişim
Gözlerinden bir demet nergis
Dermek için,
Düş için
Azıcık ağlamak için
Bulutları üstünde çıplak saçının.
Geldim bu gece,
Yadigâr şehrin ışıkları çağırdı beni
Çocukların yüzüyle birlikte.
Biz aynı çağda, aynı zamanda yaşıyoruz ama birbirimizi tanımıyoruz
Li xelkê tehl e li min şirîn e
Yalnız kara derili insanlar değil boyundurukta olan,
Beyaz renkliyiz ne farkeder, kalmışız biz de perişan.
Kahrolsun zorbalık, ölsün zulmeden insan!
Yaşasın eşitlik her zaman ve her an
Şimdi ben Tanrı’ yı seviyorum ama insanları sevmiyorum, çünkü; insan zapt edilmeyen bir yaratıktır.
Çünkü insanın kendisini bir halktan sayabilmesi için o halka yararlı olması gerekmektedir.
Şayet bir ülkede yazma özgürlüğü yoksa, o halk düşünce yönünde ilerleyemez ve o halk toplumsal ve sosyal alanda da gelişemez, çağdaş dünyanın gerisinde kalır.

Kimse yok
Hiçbir ses yok
Kalbimin sesinden
Başka

çoğu kez kalemin etkisi silahtan daha ağır ve güçlüdür.
Kürt yazar nerede olursa olsun, nerede yaratırsa yaratsın o Kürt halkının dengbêjîdir, şarkıları halkın kederi, acısıdır.
Bir halkın, bir milletin başına gelebilecek en kötü şey felsefi, ilmi ve edebi sessizliktir. Tarih şahittir ki, kitapsız ve kütüphanesiz milletler ve halklar zamanın gerisinde kalıyor. Yavaş yavaş halkların ve kültürlerin içinden silinip gidiyor. Ancak kitap ve kütüphane sahibi olan halklar hem birlikteliklerini korur hem de gelişmelere öncülük edebilirler.
Cegerxwîn,
Bir halkın, bir milletin başına gelebilecek en kötü şey felsefi, ilmi ve edebi sessizliktir. Tarih şahittir ki, kitapsız ve kütüphanesiz milletler ve halklar zamanın gerisinde kalıyor.
Bir halkın, bir milletin başına gelebilecek en kötü şey felsefi, ilmi ve edebi sessizliktir
Yükseklerde bir acıyım,
Sadece sûkunetle
Bir başka acının omuzlarına bindiğimde,
Yara Nerede olursa görünürüm
Sefil Görür beni nerede olursam

Şêrko Bêkes

Ve yalnızlık
Temiz bir damla gibi
Büyük Okyanus’ta
Bir başına:
Kaybolmaksızın,
Boğulmaksızın
Yaşamak
İnsanın geçmişi ne kadar eskiye dayanırsa hafızasında o kadar derin izler bırakır
İnsan ayaklar altında olsa bile,
benim dediğim doğrudur diyebilmeli
Musa Anter
Etrafımdaki insanlar Kürt, dünyam Kürdistan, o da perişan bi durumda.. Şuna inanıyorum ki ben Kürt olmasaydım bile yine Kürtler Üzerine yazacaktım.
Dünyanın tüm zorba ve saldırgan güçleri her zaman, her şeyden önce kitapları, kütüphaneleri yakıp yıkmışlar, okuma ve yazmanın kurumlarını yok etmişler
Kimi zaman kimi yazarlardan, bıkkın bir şekilde, yazmanın anlamsız, gereksiz ve etkileyici gücü olmayan bir uğraş olduğunu duyuyor ya da okuyorum. Benim için ise yazı ve yazın, okumak gibi, yaşamın en önemli öğelerinden biri olan, ekmek ve su kadar gerekli bir uğraş. Unutmayalım, anadilim yasak; zor ve yasaklarla okullarda, kamu yaşamında okunması ve yazılması engellenmiş. Eğer yazı ve yazın bu kadar önemli olmasaydı Kürtleri baskı altına alanlar niçin dili yasaklayacaklardı? Dil, insanın, insanlığın ruhudur. Yazmak ise insani ilişki ve iletişimin en önemli biçimidir
Kürt olmak ve Kürt olarak dünyaya gelmek başlı başına ciddi bir sorun. Bir Kürt gibi yaşamaya çalışmak daha da zor. Ancak en zoru, bir Kürt aydını ve yazarı olarak yaşamak ve uğraş sarf edebilmek. Gözlerinizi, normal insanların hiç yaşamadığı büyük olanaksızlıklar, zorluklar ve yasaklar içinde dünyaya açıyorsunuz.
insan hangi dille yazıyorsa o dille düşünmeli
Hapishane arkadaşım Kerim haksız değildi, her zaman söylüyordu Gün pezevenklerin günüdür!
Büyük yazarın yazı yazma sevdası, kelebeğin kandile olan sevdası gibidir. Ve aşk, âşığı sarhoş eder, âşıklar cennetine girdiğinde ise ölümsüzleşir.
Fawaz Husên,
Yazmak aşktır, ağır bi yüktür, zayıflıktır. Yazmak, kundaktaki çocukların gülüşüdür, devrimcilerin kanı, korku, istek ve arzudur. Yazmak yaşamdır. Yazarlık ise sözler ve sözlerin anlamıyla acı çekmektir, onlarla gülmek, onlarla yaşamaktır
Faîk Bêkes:
Sevgili ay! Bu kadar dünyayı seyir eyledin
Nifak ve zulüm ve riya seyir ettin
Ondan mı rengini ve çehreni değiştirmişsin,
Rengin ve şurun tamamen kapanmış.
Kürt yazar her nerede olursa olsun, nerede yaratırsa yaratsın o Kürt halkının dengbejîdir, şarkıları halkının kederi, acısıdır, Kürtlerin özgürlüğüdür.
Çünkü çoğu kez kalemin etkisi silahtan daha ağır ve güçlüdür.
Cigerxwîn,
Kahrolsun zorbalık, ölsün zulmeden insan!
Yaşasın eşitlik her zaman ve her ân
Cigerxwîn,

Herkes güleç yüzlü, neşeli, gönlü hoş olsun,
Zincirsiz ve prangasız özgürce yaşasın.
İnsanlar eşit, kadın ve erkek farkı olmasın,
Tüm emekçiler kendileri için istekli çalışsın

Dedik ki ölü ve diri diller. Hakikaten de yaşam açısından dil de insanlar ve diğer canlılar gibi doğar, yaşar ve ölür
Biz bir halkız, bir edebiyatımız var.
Şayet bir ülkede özgürlük yoksa, o halk düşünce yönünde ilerleyemez ve o halk toplumsal ve sosyal alanda da gelişemez, çağdaş dünyanın gerisinde kalır.
Yarası olan insanlar acının ne olduğunu bilir.
Zîno: Ben Allah’a kurban olayım, emri sadece fakirlere mi işliyor?
İnsan ayaklar altında olsa bile, benim dediğim doğrudur diyebilmeli.
Sürgün bir ayrılıktır, bir hüzündür. İnsani olmayan, ağır bir cezadır.
Ben, dünyanın öteki ucuna sürgün edilmiş muhacir, sözcüklerimle öcümü alacağım. Sözcüklerim ölümsüz hale gelecek, Doğudan Batıya kadar
Dünyanın tüm zorba ve saldırgan güçleri her zaman, her şeyden önce kitapları, kütüphaneleri yakıp yıkmışlar, okuma ve yazmanın kumrularını yok etmişler.
Kürdüm, Türkiyeliyim, İsveçliyim, İskandinavım, evrenselim. Hem kutsal iki nehrin, Dicle ve Fırat’ın arasındaki çok kapalı bir bölgenin yerlisiyim, hem de çeşitli kültürler, ülkeler, diller arasında devamlı dolaşan bir dünya vatandaşıyım.
Türkçe olarak bana ne verildiyse ben o dilde kustum.
İnsan hangi dille yazıyorsa o dille düşünmeli. Çünkü düşünce insan beyninde dille kaynıyor, sözlerin şekline dönüşüyor.
Elbette ki insanın anadili, tüm dillerden daha tatlıdır.
Hey, mirlerin göçer kızı! Sen esmersin ama güzelsin. Güneş yüzünü seyretmiş, onun için sen esmersin.
Edebiyat bir halkın var olduğunu gösteren en büyük belirtidir.
İyi bir yazar, zor bir yaşamın içinden çıkarsa, eserleri de yazılan da o kadar güçlü, derin ve hoş olur.
Yazmak; tüm dillerde yemden doğmaksa, bilimse, Kürtçe’de; Kürtçe’nin Kurmanci lehçesinde trajedidir, büyük bir sıkıntıdır, kapana kısılmadır.
Yazmak hem derttir hem dermandır. Hem bıçaktır hem yaradır. Yazmak yaşamdır.
Köklerinden, damarlarından, toprak ve mekânından kopma. Bunlar yoksul, berbat yaşamımızdaki mutluluklarımızda
Ülkem seni deliler gibi seviyorum.
Edebiyat ülkede diyalogsa gurbette monologdur. Ülkede sıcaktır, ancak gurbette düşsel derin bir monologdur.
Çoğu kez kalemin etkisi silahtan daha ağır ve güçlüdür.
Savaşlar her zaman zenginlere kâr getirir,
Çeker zararı hep işçi, köylü ve fakir

Sen verirsin pamuk ile pirinci zengine,
İşçi ve köylüleri talan edercesine!..

Bir parça ettir yüreğim,sahte değil
İnleyişlerim için geçtir,erken değil
Annesini günlerce görmemiş bir çocuk sevgisiyle küçülmüştün göğsümde
O çok sevdiğin kuş atmaca olmak istedin,uzaklığı kanatlarının rüzgarıyla yırtmak için
Ne zaman gelir..ne zaman..
Yaraların sarılacağı ilkbahar
Ne zaman yağar
Ne zaman ezilenlerin kurak yılını yıkayıp
Tarlaları yeşerten
O yağmur
Yeşil olsun yeşil olsun
Kadının gözlerinde menekşeler açsın..?
Yorma kendini !
Bırak hayatına eşlik etmek isteyenler
Seninle gelsin.
Ben ve sen
Ayrıldığımızdan beri
Yapayalnız kalmış
Güzellik
Bazı insanlar içlerindeki ezikliği, kimliksizliği, nefreti, şarkılarla; bazıları yazıyla, bazıları da silahla dışa vurur Ben ise yazarak, kitaplarımla içimdekileri dışa vurmayı yeğledim.
Dünyanın tüm zorba ve saldırgan güçleri her zaman, her şeyden önce kitapları, kütüphaneleri yakıp yıkmışlar, okuma ve yazmanın kurumlarını yok etmişler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir