İçeriğe geç

Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü Kitap Alıntıları – İskender Pala

İskender Pala kitaplarından Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü kitap alıntıları sizlerle…

Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü Kitap Alıntıları

Mevlânâ der ki: “Aşk, acıyı tatlıya, toprağı altına, kederi neşeye, ağrıyı şifâya, hapishâneyi güllüğe, hastalığı nîmete, kahrı rahmete çevirir. Ölüyü dirilten ve köleyi efendileştiren de aşktır.”
Âfet-i cân dediler gamze-i cellâdın için
Nahl-i gül söylediler kamet-i şimşâdın için

•Nedîm

Hoşça bak zatına ki zübdei âlemsin sen/ Merdümi dide i ekvan olan âdemsin sen. Şeyh Galip
Âfet-i cân dediler gamze-i cellâdın için
Nahl-i gül söylediler kamet-i şimşâdın için

•Nedîm

Şeh-i iklîm-i aşkam îtibârım seyre mânîdir
Gedâ şeklinde anınçün dolandım ben bu bâzârı

•Aşkî
~Divan şairleri kendilerini aşk yolunda bir geda(dilenci) sayıyorlar.~

Âb-ı hayât olmayıcak kısmet ey gönül
Bin yıl gerekse Hızr ile seyr-i Skender et

•Zeynep Hatun

Âbgîne içinde mey gibidir
Leb-i la’lin hayâli dilde müdâm

•Bâkî

Bilinir kadr-i abâ mevsim-i bârân olsa

•Lâedrî

Ursa yüzüne subh-dem ol gül-ızâr âb
Dîdâr cezbesinden olur bî-karâr âb

•Ahmed Paşa

Dünyâda itibârına halkın ne i’tibâr
Cehd eyle âhirette azîz ol cinân gibi

Yahyâ Bey

Can verir âdeme endişe-i sahbâ-yı adem
Cevher-i can mi aceb cevher-i mînâ-yı adem

Akif Paşa

Velî kûy-i harâbât içre rüsvay olmuşuz ammâ
Biz ol abdâl-ı aşkız tâ ezel ma’zûruz ey zâhid

Zâtî

Mevlânâ der ki: “Aşk, acıyı tatlıya, toprağı altına, kederi neşeye, ağrıyı şifâya, hapishâneyi güllüğe, hastalığı nîmete, kahrı rahmete çevirir. Ölüyü dirilten ve köleyi efendileştiren de aşktır.”
Eylülde melûl oldu gönül soldu da lâle
Bir kâküle meyletti gönül geldi bu hâle
Gelmez bu elem neyleyelim fazla suâle
Bir hâile ömrüm ki alınmaz bile kale
~Edip Ayel
Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen

Şeyh Gâlip

Bir katre içen çeşme-i pür-hûn-ı fenâdan
Başın alamaz bir dahî bârân-ı belâdan
Sen ne câmın mestisin âyâ kimin hayrânısın
Kendin aldırdın gönül noldun ne hâl olmuş sana
Saçlarından isteyem derdim bu gönlüm hâtemin
Güldüğünden korkarım ağzında pinhân olmasın
Kanına âşıksın susamışsındır hatâ gözün
Fesh-i azîmet etme ki fikrin hatâ değil
Bir şu’lesi var ki şem’ -i cânın
Fânusuna sığmaz âsûmanın
Gönlümün levhinde okurdum elif kaddin revân
Ben dahî bir doğru harf öğrenemedim üstâddan
Bir moğol-çin yüzlü kâfir gönlümün Bağdad’ını
Yaktı yıktı cevr ile âlân u tâlân eyledi
Âhir mekânın olsa gerek cür’a gibi hak
Devrân elinden irse gerek câm-ı ayşa seng
Ey Nedîm ey bülbül-i şeydâ niçin hâmûşsun
Sende evvel çok nevâlar güft ü gûlar var idi
Bî-baht olanın bâğına bir katresi düşmez
Bârân yerine dürr ü güher yağsa semâdan
Ziya Paşa
Ay, akrep burcuna girince yolculuğa çıkılmazmış.
Âfet : Başı kadın, boynundan aşağısı aslan şeklinde efsanevi bir yaratık.
Âb-ı hayat efsanesi halk hikâyelerine ve folklorumuza da girmiştir. Köroğlu destanında anlatıldığına göre Köroğlu, avladığı kuşu bir gölde yıkarken kuş canlanır. Köroğlu bunu babasına haber vermeye gider. Geri döndüğünde göl bin parçaya bölünmüş ve Bingöl olmuştur.
Cîfe-i dünya değil herkes gibi matlûbumuz
Bir bölük ankalarız kaf-ı kanâat bekleriz
Kaddin yürütmez oldu çemende sanavberi
Zülfün yanında kıymet-i anber şikest olur
Âlına vermişem gönül âli çoğ âle düşmesin
Yanağının kızıl gülü üstüne jâle düşmesin
İnsan yokluktan gelir ve yine yok olur. Varlık, iki yokluk arasındaki bir vâkıadır. Bu da Allah’ın takdîrindedir.
Azrail عزرائيل
« Rivayete göre Allah, Hz. Adem’i yaratacağı zaman sırasıyla dört meleğe yeryüzünün çeşitli bölgelerinden toprak almalarını söylemiş, ilk üçü toprağın inleyişine ve yalvarmasına dayanamayıp elleri boş dönünce sıra Azraîl’e gelmiş. Azraîl yere, bunun bir emir olduğunu ve Allah’ın emrini yerine getirmek zorunda bulunduğunu söyleyerek, onun yalvarmalarına önem vermeden toprağı alıp getirmiş. Allah da bundan sonra onu can alıcılık ile görevlendirmiş.»
« Sorsalar mağdûrunu gaddâr kendin gösterir.»
_Koca Ragıp Paşa_
(âzâde mısra)
« Mevlânâ der ki: Aşk, acıyı tatlıya, toprağı altına, kederi neşeye, ağrıyı şifaya, hapishâneyi güllüğe, hastalığı nîmete, kahrı rahmete çevirir.»
« Ne teaccüb ediyorsun buna dünya derler
Yenilen herzelere anda nihâyet yoktur
Yerin altında öküz var mı dedi bir meczûb
Onu bilmem dedim amma üstünde pek çoktur»
_Ferid Kam_
Âb-ı Hayât آب حیات
Efsaneye göre İskender-i Zülkarneyn ordusu ile birlikte bir memlekete uğramış. Orada kendilerine ileride bir deniz olduğu o deniz geçilirse 3 ay süren karanlıklar ülkesinin başladığı ve bu ülkede âb- ı hayât olduğu söylenmiş. İskender veziri Hızır’ı da yanına alarak denizi geçmiş ve zulumat (karanlıklar) ülkesine varmış bu arada İlyas da yanlarındaymış. İskender’de karanlıkları aydınlatan iki mücevher varmış. Birini Hızır ile İlyas’a vermiş hangisi suyu bulursa yekdiğerine haberdar etmek şartı ile ayrılmışlar.
Hızır ile İlyas yorulunca bir pınar kenarına oturup karınlarını doyurmak istemişler. Hızır yanında getirmiş olduğu pişmiş balıkları çıkarmış. Pınardan elini yıkarken bir damla su balığa damlamış. Balık o anda canlanıp suya karışmış. Hızır bilmiş ki Âb-ı Hayât budur kana kana içmiş. İlyas’a da içirmiş. O sırada bunlara emr-i İlâhi gelmiş ki bundan İskender’e söz etmesinler.
Bir rivayete göre İskender’e haber vermek için pınardan ayrılmışlar ama tekrar aynı pınarı bulamamışlar. Böylece Hızır ve İlyas ölümsüzlüğe ermişler. Kıyamete dek Hızır denizde, İlyas karada sıkıntıya düşenlere yardım ederler ve her senenin 6 Mayıs günü İskender seddi üzerinde buluşup Kâ’be’ye hacca giderek o yıl yapacakları işleri görüşürlermiş. »
« Bilinir kadr-i abâ mevsim-i bârân olsa »
_Lâedrî_
« İnsan, bilmediği şeye düşman olur.( ) Divan edebiyatının hakkıyla blinmeyişi ise ona düşman kazandırmakta ve bir kenara itilmesine neden olmaktadır. Ancak unutmamak gerekir ki bu edebiyat bizim öz malımızdır ve benliğimizden kaynaklanan bir sanat anlayışıdır. »
Dünya’da silah mı var kalem gibi dil gibi
Döğüştürür kardeşi Hâbil’le Kâbil gibi

– Yusuf Ziya

Ey Nedîm ey bülbül-i şeydâ niçin hâmûşsun
Sende evvel çok nevâlar güft ü gûlar var idi
Âfet-i cân dediler gamze-i cellâdın için
Nahl-i gül söylediler kamet-i şimşâdın için
Tahammül mülkünü yıktın Hülâgû Hân mısın kâfir
Aman dünyayı yaktın âteş-i sûzân mısın kâfir
-Nedîm
Ey dil hele âlemde bir âdem yoğ imiş
Var ise de ehl-i dile mahrem yoğ imiş
Gam çekme hakîkatde eğer ârif isen
Farz eyle ki el’ân âlem yoğ imiş
Geçmiş zaman ancak hatırlanabilir. Gelecek ise henüz gerçekleşmemiştir. Hâl ise geçip mâzî olur. Öyleyse zamanın gerçeği, içinde bulunan “an”dır.
Gülün dikenleri nasıl bülbülün ciğerini dilerse, sevgilinin eziyetleri de aşığının bağrını deler
Divan edebiyatında sevgilinin gözü baygın ve mahmur baktığı için hastaya benzer
Almaz asla nazara Sokrat’ı
Kendi şakirdi bilir Bokrat’ı 🙂
NABİ
Mevlânâ der ki: “Aşk, acıyı tatlıya, toprağı altına, kederi neşeye, ağrıyı şifâya, hapishâneyi güllüğe, hastalığı nîmete, kahrı rahmete çevirir.
Ölüyü dirilten ve köleyi efendileştiren de aşktır.
aşkın açtığı yaralar asla kapanmaz
velî ولی a.i. Ermiş. bkz. velâyet, ermiş.
Gelin velîler derneğine zâhidâ yoklan bu gün
Nâ-murâd ol âdem ol yoklukta var ol hâliyâ
Yahya Bey
Neş’e vü nâz ile ol gonca-i handân geliyor

Nakd-i ömrüm güzelim âfet-i devrân geliyor

Ârif

Kim ayıra beni şol gamzelerden
Ki yeğdir yâresi yüz mûmyâdan
Kadı Burhaneddin
Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl
Muhammed’siz muhabbetten ne hâsıl

~Lâedrî~ (Söyleyeni belli olmayan)

Gam derdine câm-ı mey devâdır
Tedbîr-i gam eylemek revâdır

– Fuzûlî

İnsan yokluktan gelir ve yine yok olur.Varlık iki yokluk arasındaki bir vakıadır.Bu da Allah’ın takdirindedir.
Bir misafir gibiyiz dünyada biz.
Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz değil

Yunus Emre

Gönül bir hazine, gamze de (sevgilinin bakışı) hırsızdır.
Mevzu bir hadiste; “Fakr (yoksulluk) benim övüncümdür. Diğer peygamberlere onunla övünürüm.” buyrulduğu rivayet edilmiştir.
Şîrler pençe-i kahrımda olurken lerzân
Beni bir gözleri âhûya zebûn itdi felek

Selîmî

(Arslanlar bile mahvedici pençem karşısında titrerken, beni bir ceylan gözlünün karşısında aciz bıraktı felek.)

Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı

Fuzûlî

İnsan yokluktan gelir ve yine yok olur.Varlık iki yokluk arasındaki bir vakıadır.Bu da Allah’ın takdirindedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir