İçeriğe geç

Annemin Kaburgası Kitap Alıntıları – Burçin Tetik

Burçin Tetik kitaplarından Annemin Kaburgası kitap alıntıları sizlerle…

Annemin Kaburgası Kitap Alıntıları

Burçin Tetik kitaplarından Annemin Kaburgası kitap alıntıları sizlerle

Annemin Kaburgası Kitap Alıntıları

Bir kere gerçekten yalnız kalırsanız sonra o yalnızlık bir ömür yapışır üzerinize.
“Bayramdan bayrama, bize değil de misafirlere açılan bir müze gibi dururdu salon evin orta yerinde. Kendimiz için değil, başkaları için yaşadığımızı o zaman öğrenmiştim.”
Kadınların babalarına benzeyen adamlar aradıklarını iddia edenler aynı kadınların annelerine benzeyen kadınlarla olduklarını da soylerler mi?
Şiddetin adı çocuklukta konamaz
Eskiden bildiğimiz hiçbir dil halimize yetmez olunca kendi dilimizi inşa ettik.
Gitmekle dönmek bir değildi; gitmekte ferahlık, umut, ihtimaller vardı. Dönmek ise hep bir kabuldü, boyun eğişti.
Kimse yok değildi, ben vardım. Öylesine hep vardım ki, artık görünmez olmuştum.
En kıymetlim dediği bizler, annemin hapishane gardiyanlarıydık aslında.
Gitmekle dönmek bir değildi; gitmekte ferahlık, umut, ihtimaller vardı. Dönmek ise hep bir kabuldü, boyun eğişti.
Annem değil, yaraları konuşurdu benimle.
Belki de her göçmenlik nihayetinde kendi yüklerimizden kaçmaktı.
O gün, ne Almanca, ne Türkçe; dilsiz dilsiz, uzun uzun ağladık ikimiz de.
Kendi adınızı bir kez değiştirdiyseniz bilirsiniz ki bazı adlar da kıyafetler gibi giyilip çıkarılabilir.
Satırın yerini bilmek, her kullanımdan sonra o satırı temizleyip yerine kaldıran olmak yeterli değildi, zamanı gelince o satıra ilk uzanan olmayı da öğrenmek lazımdı.
Evin kalbi derler mutfağa, herhalde erkekler demiş olacak. Oysaki nasıl da bir meşru müdafaa alanı olabilirdi mutfak, eğer günlerinin yarısını mutfakta geçiren her kadın o bıçak setlerini yalnız soğan doğramak için değil, kendisine kalkan eli indirmek için de kullanabilseydi.
Bir kere gerçkten yalnız kalırsanız sonra o yalnızlık bir ömür yapışır üzerinize.
Bazı hikayelerin içeriğini anlamaktansa, bir melodi gibi, sizde neler uyandırdığı, nelere dokunduğu önemliydi belki de.
Gitmekle dönmek bir değildi; gitmekte ferahlık, umut, ihtimaller vardı. Dönmek ise hep bir kabuldü, boyun eğişti.
Zarar vermeden iyileştirmek mümkün değil miydi?
Kadınların babalarına benzeyen adamlar aradıklarını iddia edenler, aynı kadınların annelerine benzeyen kadınlarla olduklarını da söylerler mi?
Bir kere gerçekten yalnız kalırsanız sonra o yalnızlık bir ömür yapışır üzerinize. Annem ben kendimi bildim bileli yalnızdı.
Şiddetin adı çocuklukta konmaz ki zaten.
“Oysa benim birincil görevim annemin kızı olmaktı. Gerekirse onun hemşiresi, doktoru, aşçısı, temizlikçisi, iğnecisi, bakıcısı olacaktım. Annelerin kızları olmak bunu gerektirirdi. Halbuki erkek olup aynı işleri yapsam özverimden, anneme bağlılığımdan ötürü ne çok övülürdüm. ‘Ne hayırlı oğlanmış!’ derlerdi arkamdan.”
Kendi hayvanlıklarının inkarıdır insan annelerini böyle usul usul öldüren.
Kimse yok değildi ben vardım. Öylesine hep vardım ki, artık görünmez olmuştum. ….. Yetmiyordum yine de. Anneme hiç yetemedim.
Bir kere gerçekten yalnız kalırsanız sonra o yalnızlık bir ömür boyu yapışır üzerinize.
Zarar vermeden iyileştirmek mümkün değil miydi?
Bir kere gerçekten yalnız kalırsanız sonra o yalnızlık bir ömür yapışır üzerinize.
Bir insan nasıl boydan boya yarıldıktan sonra aynı kişi olarak uyanabilir?
Oysa öfkelenmeyi çoktan unutmuş olan annem, öfkesizliğinin tam ortasında öldürüldü. Onun da kendi annesinden edindiği erkekleri öfkelendirmeme taktiği, annemi kurtarmaya yetmedi.
Sonradan öğrendim ki herkesin anadilinin başkaca mağaraları varmış,ne kadar güvenli dursalar da gün gelir çökerlermiş.
Kendi adınızı bir kez değiştirdiyseniz bilirsiniz ki bazı adlar da kıyafetler gibi giyilip çıkarılabilir.
İçten içe biliyordu, havvakızı hayatta kalmak için unutkan olmak zorundaydı.
Zarar vermeden iyileştirmek mümkün değil miydi?
Oysa benim en birincil görevim annemin kızı olmaktı.Gerekirse onun hemşiresi,doktoru,aşçısı,temizlikçisi,iğnecisi,bakıcısı olacaktım.Annelerin kızları olmak bunu gerektirirdi.Halbuki erkek olup aynı işleri yapsam özverimden,anneme bağlılığımdan ötürü ne çok övülürdüm. Ne hayırlı oğlanmış! derlerdi arkamdan.
Dünyam sarsılıyordu ve ben kendime bir yer bulamıyordum.
Havva’ya kaburgasından hayat veren Âdem gibi annem;hem yaratıcı,hem zalim hem de kurban.Âdem muhakkak Havva’yı içinde büyütüp doğurmuştur,çünkü insan başka türlü kaburgadan gelemez nihayetinde.Daha doğumda annesinin kemiklerini kırmaya başlar,vücudunu ortadan ikiye yararak dünyaya açılır,hayatta kalır işte böyle insankızı.
Benim anılarım annemin yarılmış bedeninde son buluyor.İçimde kalan yaşamı her akşam yaptığım iğnelerle annemin bedenine enjekte ediyorum.
Bir insan nasıl boydan boya yarıldıktan sonra aynı kişi olarak uyanabilir?
Kadını konuşmaya asıl teşvik eden , dilini anlamayan bir insana söylediği, tercümeniz, ikimizin arasındaki boşlukta asılı kalan kelimelerin tınısıydı.
Dilin içinde yaşayanlar fark edemez bunu; dilden mahrum kalmak gerekir nasıl değiştiğini görebilmek için.
Zaman, bazen tekrarlar mı kendini ?
Bir kere gerçekten yalnız kalırsanız sonra o yalnızlık bir ömür yapışır üzerinize
Şiddetin adı çocuklukta konamaz ki zaten.
Öfke, içimden çıkarması en zor duygum.
Gitmekle dönmek bir değildi; gitmekte ferahlık , umut, ihtimaller vardı. Dönmek ise hep bir kabuldü, boyun eğişti.
Zaman, bazen tekrarlar mi kendini?
Evin kalbi derler mutfağa, herhalde erkekler demiş olacak.
Oysaki nasıl da bir meşru müdafaa alanı olabilirdi mutfak, eğer günlerinin yarısını mutfakta geçiren her kadın o bıçak setlerini yalnız soğan doğramak için değil, kendisine kalkan eli indirmek için de kullanabilseydi.
Âdem muhakkak Havva’yı içinde büyütüp doğurmuştur, çünkü insan başka türlü kaburgadan gelemez nihayetinde.
Oysa benim en birincil görevim annemin kızı olmaktı. Gerekirse onun hemşiresi, doktoru, aşçısı, temizlikçisi, iğnecisi, bakıcısı olacaktım. Annelerin kızları olmak bunu gerektirirdi. Halbuki erkek olup aynı işleri yapsam özverimden, anneme bağlılığımdan ötürü ne çok övülürdüm. “Ne hayırlı oğlanmış!” derlerdi arkamdan.
Para verip canlıların kesilmiş bedenlerini satın almak son derece gündelik bir iş.
Bir insan nasıl boydan boya yarıldıktan sonra aynı kişi olarak uyanabilir?
Zarar vermeden iyileştirmek mümkün değil miydi?
‘ Sonradan öğrendim ki herkesin anadilinin başkaca mağaraları varmış, ne kadar güvenli dursalar da gün gelir çökermiş.’
‘ Bir kere gerçekten yalnız kalırsanız sonra o yalnızlık bir ömür yapışır üzerinize.’
Bazı hikayelerin içeriğini anlatmaktansa, bir melodi gibi, sizde neler uyandırdığı, nerelere dokunduğu önemliydi belki de.
Ne zaman bir kafede sesi yanındaki kadına birazcık yükselen bir adam duysam döner adama bakarım. Bilirim ki kimse bakmazsa o adam başka şeyler de yapabilir. Bilirim ki babama bir kişi bile dönüp baksaydı, belki yaşardı annem.
.travmatik bir çocukluğu olan yetişkinlerin kendini suçlama eğilimi olduğunu.
Zarar vermeden iyileştirmek mümkün değil miydi?
Bir kere gerçekten yalnız kalırsanız sonra o yalnızlık bir ömür yapışır üzerinize.
Bir kere gerçekten yalnız kalırsanız sonra o yalnızlık bir ömür yapışır üzerinize.
Annem gidemez miydi? Bir sabah işe gitmek için çıksa ve dönmeseydi, beni ve kardeşimi bırakıverseydi babama En kıymetlim dediği bizler, annemin hapishane gardiyanlarıydık aslında.
Ne zaman bir kafede sesi yanındaki kadına birazcık yükselen bir adam duysam döner adama bakarım. Bilirim ki kimse bakmazsa o adam başka şeyler de yapabilir. Bilirim ki babama bir kişi bile dönüp baksaydı, belki yaşardı annem.
Hatırlamak istemediği bir anın zihin kafesinden kaçtığını hiç düşünmedi. İçten içe biliyordu, havva kızı hayatta kalmak için unutkan olmak zorundaydı
Dışarı çıkarken ve eve dönüşümde aynada yüzüme bakardım iki halimin arasındaki farkı görmek için. Sanki biricik görevi buydu aynanın, bizi olabileceklerle ve bir türlü olamayanlarla yüzleştirmek her seferinde. Gitmekle dönmek bir değildi; gitmekte ferahlık, umut, ihtimaller vardır. Dönmek ise hep bir kabuldü, boyun eğişti.
Antreler önemlidir, çünkü hem giriş hem de çıkıştır zihne. Zihin mi dedim? Ev diyecektim tabii..
Hızla kilo veriyor . Yeterince zayıflarsa görünmez olur sanıyor..
Kendimden bana kalan kısımlarla yaşamaya çalışıyorum.
Beni annemden kimse kurtaramaz . Doktor doğumda göbek kordonumu iyi kesmemiş olacak, hâlâ ne zaman ucundan çekiverse annemin yanında buluyorum kendimi..
“Oysa benim birincil görevim annemin kızı olmaktı. Gerekirse onun hemşiresi, doktoru, aşçısı, temizlikçisi, iğnecisi, bakıcısı olacaktım. Annelerin kızları olmak bunu gerektirirdi. Halbuki erkek olup aynı işleri yapsam özverimden, anneme bağlılığımdan ötürü ne çok övülürdüm. ‘Ne hayırlı oğlanmış!’ derlerdi arkamdan.”
Oysa ben o zamanlar tüm babalar benimki gibi, fırtınalı gecelerde sığınılan birer kucak zannederdim.
Şiddetin adı çocuklukta konamaz ki zaten.
Antreler önemlidir, çünkü hem giriş hemde çıkıştır zihne.
Dışarı çıkarken ve eve dönüşümde aynada yüzüme bakardım iki halimin arasındaki farkı görmek için. Sanki biricik görevi buydu aynanın, bizi olabileceklerle ve bir türlü olamayanlarla yüzleştirmek her seferinde. Gitmekle dönmek bir değildi; gitmekte ferahlık, umut, ihtimaller vardır. Dönmek ise hep bir kabuldü, boyun eğişti.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir