İçeriğe geç

Annemi Bir Kez Daha Görebilsem Kitap Alıntıları – Zana Muhsen

Zana Muhsen kitaplarından Annemi Bir Kez Daha Görebilsem kitap alıntıları sizlerle…

Annemi Bir Kez Daha Görebilsem Kitap Alıntıları

yüreğimin paramparça olduğunu hissettim.
Boğulmak üzereyseniz her şeye tutunursunuz.
Ben ne olduğumu biliyorum.
Ne olup bittiği veya nasıl hissettiğim konusunda hiçbir fikirleri yoktu.
Dünyanın bir ucunda kendi başıma bırakılmış, terk edilmiş gibi hissediyorum.
Boğulmak üzereyseniz her şeye tutunursunuz
Birçok kadının kocasına uzun süre katlanmasının en büyük nedeni, çocuklarını kaybetme korkusudur.
Yüreğimin paramparça olduğunu hissettim.
Duygusuzlaşmıştım.
Dünyanın bir ucunda kendi başına bırakılmış, terk edilmiş gibi hissediyordum.
Eğer çalışmıyorsanız, yıllar yılları kovalar ve sizin için oturmaktan, düşünmekten başka yapacak hiçbir şeyiniz olmaz. Canlandırıcı, eğlendirici bir şey bulamazsınız. Zamanınızın çoğunu aynı tekdüze yaşamı yaşayan diğer kadınlarla birlikte geçirirsiniz. Tek konuşulan şey söylentiler ve dedikodulardır. Öyküler, Yemen’de salgın hastalık gibi yayılır. Çünkü herkesin canı çok sıkılır. Diğer insanlarla ilgili haberleri o kadar umutsuzca beklerler ki, kolayca yalan yanlış haberlere kanarlar. | Sayfa:108
Bu ortaçağ kurallarının hüküm sürdüğü dünyada, kadınların neredeyse hiç hakları yoktur; kesinlikle kendi yaşamları üzerinde kontrolleri bulunmamaktadır. Aileleleri içinde tümüyle erkeklerin başkısı altında yaşarlar. Erkekler, onların üzerinde yasadır. Dağlarda soru sorarak gezen yabancılarsa bir şekilde kaybolurlar. | Sayfa:8
Bu dünya korkunç, tehlikeli, ilkel bir dünyadır. Erkeklerin baskın olduğu bu yerde, kadınlar yaşamın içinde kaybolduklarını kabul etmişlerdir.|Sayfa:8
Boğulmak üzereyseniz, her şeye tutunursunuz.
Bütün kararlarını başka insanların vermesine, yapacak seçiminin olmamasına alışıksan, özgürlük ürkütücü bir şey olabilir.
Nasıl baş edeceğimizi bilmediğimiz için, özgür dünyadan korkuyorduk
Dünyanın bir ucunda kendi başına bırakılmış, terkedilmiş gibi hissediyordum.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Bu dünya korkunç, tehlikeli, ilkel bir dünyadır.
Dünyanın bir ucunda kendi başına bırakılmış, terk edilmiş gibi hissediyordum.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Köylerde, diğer kadınların hiçbiri okuyup yazamıyordu. Erkekler buna izin vermiyorlardı. Kadınlar hiçbir eğitim almıyorlardı – erkekler bunu güvence altına alıyorlardı. Çünkü öğrenmeye başladıklarında yaşam koşullarını sorgulamaya, erkeklerle tartışmaya başlayabilirlerdi.
Annem doğru söylemiş senden adam olmazmış!
umutlarımız ya altüst oluyor ya da tükeniyordu.
Dünyanın bir ucunda kendi başıma bırakılmış terk edilmiş gibi hissediyorum.
Boğulmak üzereyseniz, her şeye tutunursunuz.
En çok istediğim şey özgürlüğümü kazanmaktı.
İnsanlar, bana çok tuhaf gelen her şeye alışık gibi görünüyorlardı.
Oradaki çocuğu görüyor musun? dedim. O,senin kocan!
Önce çocuğa,sonra bana bakarak:
Ne? dedi.
Dediğimi anlayamamıştı.Çocuk,sadece on üç yaşındaydı.Abdullah’tan daha güçlü görünse de,neredeyse ondan bile küçüktü.
Babamız bizi evlendirmiş.Her birimizi 1.300’er sterline Goward ve Abdullah Khada’ya satmış!
Birçok kadının, kocasına uzun süre katlanmasının en büyük nedeni, çocuklarını kaybetme korkusudur.
Abdullah’tan gerçekten ayrıldığıma, özgür olduğuma hala inanamıyordum. İnsanlara, bunun gerçek olup olmadığını soruyordum. Böylece bu düşünceye yavaş yavaş alıştım. Boşandığımı sonunda kabul ettikten sonra evime gideceğimi biliyordum.
Mohammed’le Abdullah, çocuklar için babadan çok ağabey gibiydiler. Abdullah’ın Marcus’a yakınlık gösterdiğini hiç görmedim. Çocuk için ne zaman yeni giysiler almaya ihtiyacım olsa, ona sormak zorundaydım. Hiçbir zaman Marcus’a bir şey almak için kendisi gönüllü olmadı.
Kendimi o kadar kötü hissediyordum ki, tüm gün yatıyordum. Yemek yiyecek kadar gücüm yoktu. “Belki de öleceğim,” diye düşünmeye başlamıştım. Ölümü düşününce mutlu olmuştum. Çünkü bu benim Yemen’den kurtulmam için birzneden olabilirdi. O günlerde, daha fazla yaşamak istemiyordum.
Ne zaman onunla konuşsam Abdul Khadam bana vuruyor, ona karşılık vermemem için de dikkat ediyordu. Onun söylediğini yapmayan bir kadına ne yapması gerektiğini, sanırım bilmiyordu. Davranışlarımdan dolayı, giderek daha çok öfkeleniyordu. Çok kısa bir zaman sonra, köyde herkesin ondan korktuğunu çok az insanın onu sevdiğini öğrendim. Bana ilk başlarda gösterdiği içtenlik, alçaklığını gizlemek için oynadığı bir roldü. Şu anda gerçek kişiliğini gösteriyordu.
Aile kurmuş yetişkin bir erkek olmasına karşın, o da babasından korkuyordu. Arap erkekleri, anlayamasalar bile hep babalarının kurallarına uyarlarmış; keşfetmiştim. Tek düşünebildiğim, benden sıkılana, evime yollayana dek onlarla iş birliği yapmayı reddetmekti.
“Baban ne demek istiyor, Mohammed?” diye sordum.
“Abdullah senin kocan Zana.” diye yanıtladı Mohammed.
Şimdi onların ciddi olduklarını görebiliyordum. Neler olduğunu anlayabilmek için beynim durmadan çalışıyordu.
“Nasıl benim kocam olabilir?” Düşünüp söyleyebileceğim tek şeydi. “Neler oluyor?”
“Baban, bu evliliği İngiltere’de ayarladı,” deye açıkladılar. “Kardeşin Nadia için de aynı şekilde. Gowad’ın oğluyla evli o da. Elimizde evlilik belgeleriniz var. Yani her şey gercek. Sen evlisin ve Abdullah senin kocan.”
Eve vardığımızda, aile bizi karşılamak için kapıya geldi. Kapıda Abdul Khada’nın karısı Ward, yaşlı annesi Saeeda ve kör babası vardı. Daha sonra Mohammed’in karısı Bakela, sekiz ve beş yaşlarındaki iki küçük kızları Shiffa ve Tamanay da geldiler.
Neredeyse dimdik kayalık yolları yavaşça tırmanmaya başladık. Bu yolculuğa hiç çıkmamış olmayı dilemeye başlıyordum. Sandaletlerim ayağımın altında, gevşek taşların arasında kayıyordu. Yine sıcak basmış, yine kendimi kirlenmiş hissediyordum. Ve susamıştım.
Daha sonra, bu bariyerlerin aşiret bölgeleri arasında sınır çizgileri oluşturduğunu öğrendim. Köylerin her birinde, herkes birbiriyle bağlantılıydı; aynı aşirete bağlıydılar. Geçmişte pek çok kan davası, cinayet yaşanmıştı; ordu, barışı sağlamak için yardımcı olmak zorunda kalıyordu.
Onunla kendi dilinde konuştum. O gün ağladığını, çünkü bana neler olacağını bildiğini ve beni uyaramadığınızsöyledi. Beni bu kadar düşünmesi mutlu etmişti ama o zaman yapılabilecek hiçbir şey yoktu.
O günlerde, Arap erkeklerine güvenim sonsuzdu. Çünkü hepsi dendardı; kimseye zarar vermeyeceklerine inanıyordum.
Sonunda, partiden ayrılıp serin ve sessiz gecede, eve doğru yürüdük. Hala mutluyduk ama bizi bekleyen serüvenle ilgili endişemiz, her geçen an durmadan artıyordu.
Babama, onunla birlikte gitmek istediğimi söyledim. Bir yandan ona yapılan bu güzel tatil önerisini kıskanmış, bir yandan da onsuz altı hafta tek başıma kalmak istememiştim. Aynı zamanda, onun tek başına gitmesinden de huzursuz olmuştum.
Sanırım bazı arkadaşlarının eşleriyle karşılaştırıldığında, babamın iyi biri olduğunu düşünüyordu. Bize, babamız hakkında hiç yakınmıyordu. Daha sonra başkalarından, bizi parka götürdüğünde, babaların eş ve çocuklarına olan ilgilerini duymuştum. Yirmi yıl birlikte yaşadıkları, yedi çocukları olduğu halde, babam annemle hiç evlenmedi.
Amerika’nın güneyindeki çiftliklerde çalıştırılmak üzere kendi evlerinden koparılıp kölelerin öyküsünü anlatan ‘KÖKLER’ adlı romanın bir kopyası elime geçtiğinde, onu birkaç kez okumuştum. Sanırım, altı kez okumuş olmalıyım. Daha sonra benim yaşamımın da benzer şekilde gelişeceğini henüz bilmiyordum.
Babam, bazı zamanlar aksi olurdu; özellikle de benim dayımlara gitmemi istemediği zamanlar… O zamanlar, ondan gerçekten nefret ettiğimi düşünürdüm. Arkadaşlarım her gece dışarı çıkardı. Babaları onlara dokuzda eve gelmelerini veya ona benzer bir şey söylerdi ama en azından, dışarı çıkabilirlerdi. Okuldan eve döndüğümde, eğer ona esaslı bir yalan uyduramazsak, yeniden dışarı çıkamazdım.
Bu öykü, dünya liderlerinin kendisine ‘hayır’ demesine izin vermeyen ve hiçbir zaman vazgeçmeyen sıradan bir kızın, sıra dışı cesaretinin, kararlılığının öyküsüdür. Birmingham’da bir anaokulu öğretmeni olmayı umut eden, Paris’te, evlerde televizyon şovlarında bir medya yıldızı olmayı, cumhurbaşkanının kızıyla arkadaş olmayı hiçbir zaman düşünmemiş olan bir kızın öyküsüdür.
Bu Orta Çağ kurallarının hüküm sürdüğü dünyada kadınların neredeyse hiç hakları yoktur; kesinlikle kendi yaşamları üzerinde kontrolleri bulunmamaktadır. Aileleri içinde, tümüyle erkeklerin baskısı altında yaşarlar. Erkekler, onmarın üzerinde yasadır. Dağlarda soru sorarak gezen yabancılarsa bir şekilde kaybolurlar.
Ölümü düşününce mutlu olmuştum. Çünkü bu benim Yemen’den kurtulmam için bir neden olabilirdi.
Eğer çalışmıyorsanız, yıllar yılları kovalar ve sizin için oturmaktan, düşünmekten başka yapacak hiçbir şeyiniz olmaz.
Bir yerde bizi kurtaracak birilerinin olduğuna inanmak istiyorduk . Eğer inanmazsak hiçbir umudumuz kalmayacaktı .
Bu dünya korkunç, tehlikeli, ilkel bir dünyadır. Erkeklerin baskın olduğu bu yerde, kadınlar yaşamın içinde kaybolduklarini kabul etmişlerdir.
Birçok kadının kocasına uzun süre katlanmasının en büyük nedeni, çocuklarını kaybetme korkusudur.
Dünyanın bir ucunda kendi başıma bırakılmış, terk edilmiş gibi hissediyorum.
Bütün kararlarını başka insanların vermesine, yapacak seçiminin olmamasına alışıksan, özgürlük ürkütücü bir şey olabilir.
Hiç kimse kollarında bir çocuk tutan anne kadar muhterem ve saygıdeğer değildir.
Artık hiç kimse kısa etekleri ve örülmemiş saçlarıyla o tuhaf İngiliz kızına bakmayacaktı. Ailenin dışındaki Dünya için tümüyle görünmez olmuştum.
Erkekler, kadınların akıllarına değişik fikirler sokularak onların kurallarını sorgulayabilecekleri düşüncesine bile katlanamıyorlardı.
Erkeklerin baskın olduğu bu yerde, kadınlar yaşamın içinde kaybolduklarını kabul etmişlerdi.
Boğulmak üzereyseniz her şeye tutunursunuz.
Dünyanın bir ucunda kendi başına bırakılmış, terkedilmiş gibi hissediyordum.
Bu dünya korkunç, tehlikeli, ilkel bir dünya. Erkeklerin baskın olduğu bu yerde, kadınlar yaşamın içinde kaybolduklarini kabul etmişlerdir.
Bütün kararlarını başka insanların vermesine, yapacak seçiminin olmamasına alışıksan, özgürlük ürkütücü olabilir.
Bütün kararlarını başka insanların vermesine, yapacak seçiminin olmamasına alışıksan, özgürlük ürkütücü bir şey olabilir.
Dünyanın bir ucunda kendi başıma bırakılmış, terk edilmiş gibi hissediyorum.
Dünyanın bir ucunda kendi başıma bırakılmış, terk edilmiş gibi hissediyorum.
Dünyanın bir ucunda kendi başıma bırakılmış, terk edilmiş gibi hissediyorum.
Bunun bir tek sözcüğüne bile inanmamam gerektiğini biliyordum ama boğulmak üzereyseniz, her şeye tutunursunuz.
Bütün kararlarını başka insanların karar vermesine, yapacak seçiminin olmamasına alışıksan, özgürlük ürkütücü bir şey olabilir.
En çok istediğim şey özgürlüğümü kazanmaktı.
Birçok kadının kocasına uzun süre katlanmasının en büyük nedeni, çocuklarını kaybetme korkusudur.
Bizi yavaş yavaş işlere alıştırıyor, özgürlüğümüzü azar azar kısıtlıyor, her gün daha çok iş yıkıyorlardı. Uygun bir eğitime tabi tutulmadan önce dirençlerinin kırılması gereken hayvanlara benziyorduk.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir