İçeriğe geç

Anne Kafamda Bit Var Kitap Alıntıları – Tarık Akan

Tarık Akan kitaplarından Anne Kafamda Bit Var kitap alıntıları sizlerle…

Anne Kafamda Bit Var Kitap Alıntıları

Körü körüne bir bekleyiş içindeyiz.
Kimse kimsenin umrunda değildi.
Kızlardan biri bağırdı;
Bu saatte sorgu olmaz..Ben sizin amacınızı biliyorum..!
Beni bu saatte götüremezsiniz..!
O gece;
hepimiz rakıdan değil, mutluluktan sarhoş olduk
Gözlerimi yumdum.
Ne kadar da yorgundum.
Sigaraya bir asıldım.Daha dumanını bırakmadan bir daha asıldım .
Duygularım tükendi, her şeyim bitti.
Kendimi çuval gibi hissetim.
Derin bir nefret duydum.
Derken sigaralar yakıldı..
İlk sigarada sarhoş oldum.oh..! dünya varmış.
Gözlerini yavaş yavaş açtı, baktı, baktı, baktı.Sonra kısık, yavaş bir sesle, Mum sönüyor Tarık, mum sönüyor dedi ve gözlerini kapadı.
Yaşamım bir o yana bir bu yana savruluyordu.
Bir sürü araba, üst üste insanlar, kalabalık Herkes birbirinin yaşamından habersiz, bir yol tutturmuş gidiyordu, kimse kimsenin umurunda değildi; kimse böyle bir çaba içinde de değildi.
Yaşam koşulları olumsuz yönde değiştiğinde insanın biyolojik ve moral sağlığının bozulduğunu, ama hayatta kalma dürtüsünün tüm zor koşullara katlanmayı, hatta neredeyse alışmayı sağladığını düşündük.
Dağı aşmak, emperyalizme karşı bir savaştır
sıradan bir aşk filminin bile sansüre takıldığı bir ortamda film çekmeye kalkmış olmak,mahkemenin gerginliği,Yeşilçam’daki durumumun sallantıda olması,sinirlerimi iyice bozmuştu.Selim yakındıkça ben gülmekten yerlere yatıyordum
Yaşamım bir o yana bir bu yana savruluyordu
Farelerime yemek verdim.
Pencerenin altına kıvrıldım,ceketimi üstüme çektim.Uyuyamıyordum.Allahın belası lamba hiç sönmüyordu.Sağa döndüm,sola döndüm,olmadı.Ceketimi iyice kafama çektim
Güzel günler göreceğiz çocuklar
Devrim için feda olsun!
Düşmana bir sigara verirler, içerse dostça bir ilişki kurulur, şak diye ağzından lafı alırsın.
Geçer geçer, bunlar da geçer.
Herkes birbirinin yaşamından habersiz, bir yol tutturmuş gidiyordu, kimse kimsenin umrunda değildi.
Müdür; Bak Tarık, bize yalan söyleme… seni ezeriz! Dedi
İşte bu “ezeriz” sözü bana dokundu. İçime oturdu. Sinek miydim ben?
Kişiliğimle, onurumla oynanıyordu ve ben hiç bir şey yapamıyordum.
Müdür, “Bak Tarık, bize yalan söyleme… Seni ezeriz! dedi. İşte bu ‘ezeriz’ sözü dokundu. İçime oturdu. Sinek miydim ben? Soruyu yanıtlamadım.
Uyumak istiyordum, ama başaramıyordum. Gözümün önüne Bingöl’de Yol filmini çekerken kar üzerinde uyuyuşum gelmişti. Nasıl da güzel uyumuştum orada.
Mum sönüyor Tarık, mum sönüyor..
Üç gün evden çıkamadım. Üç gün de her fırsatta, günde dört beş kez annemin önüne çömeldim, dizlerine yaslandım, birlikte kafamda bit aradık. Ne bit bulduk ne sirke.
Meğer çiş yapabilmek ne güzelmiş, ne bulunmaz nimetmiş
Hem, ben Yılmaz GÜNEY olamam, olmak gibi bir düşüncem de yok.
Bir insanın böylesine bir hırsla dayak atabileceğine inanmak çok zor ama işte gözlerimle görüyordum.
Annesine ya da kız kardeşine yapılan işkenceyi kimilerine zorla seyrettirdiklerine tanık oldum
Korkumu, heyecanımı bir yana koysam bile bütün bu olup bitenleri kendime konduramıyordum. Burada böyle çaresizce oturmayı hazmedemiyordum. Kişiliğimle, onurumla oynanıyordu ve ben hiçbir şey yapamıyordum.
Ayakları zincirle bağlı, elleri arkadan kelepçeli, slogan atarak yürüyorlardı. Yüzlerinde korkuya yönelik hiçbir iz yoktu. Kendilerinden öylesine emin, ölüme doğru gidiyorlardı.
Herkes birbirinin yaşamından habersiz, bir yol tutturmuş gidiyordu, kimse kimsenin umrunda değildi; kimse böyle bir çaba içinde de değildi.
Dağı aşmak, emperyalizme karşı bir savaştır; burada ‘dağ’ bir simge olarak kullanılmakta, bilinmeyen güçlere karşı savaşmak anlamına gelmektedir, gibisinden iki sayfa yazı yazmışlardı.
Büyük bir keyif ve mutlulukla planlanan ama hayata geçirilememiş bu hikâye, dağın ardına kurulu bir köyde başlıyordu. Yolları kardan kapandığı için kuruldu kurulalı bu köyden kışın kimse kasabaya inmemişti. Oynayacağım adamın oğlu ölüm döşeğindeydi. Dört arkadaş, yüzyıllardır kimsenin yapamadığını yapmayı göze alıp hasta oğlanı hastaneye yetiştirmek üzere, hem dağı hem de köyün kaderini aşmaya karar veriyorlardı. Yolda önce hasta çocuk ölecekti. Ama baba, ötekilerden bunu saklayacaktı. Günler sonra iki ölü daha verilecekti. Her şeye karşın kasabaya inildiğinde baba, sadece, Başardık! diyecekti
Neler oluyordu böyle,hiçbir şey anlamıyordum. Yalnızca korku hissediyordum, gittikçe büyüyen bir korku.
İnsanlık dışı koşullarda yaşayıp etkilenmemek dayanıklılık ya da dirençlik sayılmaz ki . .
Sana hiçbir şey olmayacak, göreceksin bak. Elini kolunu sallayarak çıkacaksın.
Mum sönüyor Tarık, mum sönüyor dedi ve gözlerini kapadı.
28 Şubat 1986
Herkes birbirinin yaşamından habersiz, bir yol tutturmuş gidiyordu, kimse kimsenin umrunda değildi; kimse böyle bir çaba içinde de değildi.
Duygularım tükendi. Her şeyim bitti. Kendimi çuval gibi hissettim.
Nerede kalmıştık, burası Selimiye
Seni ezeriz Tarık!
Tek başına ayakta duramıyorsan sanat çevresi üstüne basıp geçer.
Sözler anlamını yitirmişti , kötümserliğe teslim olmuştum . Gittikçe karamsarlaştım.
Müdürüm , malı aldık, yola çıkıyoruz.
Üstüme bir suçluluk duygusu yapışmıştı, kurtulamıyor dum. Suratım asıktı. Gözlerim sürekli tanıdık birilerini arıyordu.
Tarık Akan tutuklandı! Diye bir ağızdan bağırma isteği var gibiydi.
Sigara üstüne sigara içiyordum.
Bir koşturmadır gidiyordu; insanlar kendi dertlerinin peşine düşmüşler, ellerinde paketler, çantalar, bavullarla dükkanlarına giriyor, çıkıyor, görevlileri bir şeyler soruyor, bir yerlere yetişmeye, bir şeyleri kaçırmamaya çalışıyorlardı.
Bir yerlerde yeni ve güzel bir şeyler vardı, ama sanki ben benginlikle her şeyin dışında duruyordum
Hapse girmek istiyorum, çünkü bu kalabalığı sevmiyorum.
Arkamı döndüm,gidip yere yüzükoyun uzandım.Yüzümü kimsenin görmesini istemiyordum.İki kişi idam edilecekti
Sansür yine almış başını gitmişti.Tercüman gazetesi,gene muhbirliği sürdürüyordu.Bu kadar kör kör parmağım gözüne bir tavırla taraf tutması sinirime dokunuyordu Beni hapse attıran,birçok aydını,işçiyi,öğrenciyi hedef gösteren gazete.Nefret ediyordum.
Dehşetli şekilde kaşınıyordum Sanki kaşıntı bulaştıran zehirli takunyalar giymiş karıncalar kafamda yürüyordu.
Geleceği için kaygılanıyordu
“Hüseyin,bunlar benim hakkımdan gelecekler ”
Hüseyin bütün gece beni yatıştıran şeyler söyledi.Sabaha kadar uzun uzun konuştuk.Durup durup Nâzım Hikmet’in, “Güzel Günler Göreceğiz Çocuklar”şiirini okuyordu.
İnsanlık dışı koşullarda yaşayıp etkilenmemek dayanıklılık ya da dirençlilik sayılmaz.Hepimizin yaşamları kısıtlandı.Körü körüne bir bekleyiş içindeyiz.Katlanmak her geçen gün zorlaşıyor.İnsanca tepkiler vermekten vazgeçmeye dayanıklılık diyorsanız,gerçekten de dayanıklı değilim öyleyse.
Pire bit gibi değildi, ısırdığı yer hem çok kaşınıyor, hem şişiyordu. Kalkıp dakikalarca kaşınıyordum. Geceler böyle geçiyordu.
Güneşin ışığı ve sıcaklığı eşliğinde başparmağımın tırnaklarıyla çıtır çıtır sirkeleri,bitleri kırdım.Bir yandan da sayıyordum; tam kırk üç bit ve sirke çıkmıştı.Tırnaklarıma kan bulaşmıştı Sonunda pantolondaki tüm haşaratı yok ettim,hücreme döndüm.
Derken sigaralar yakıldı,ilk sigarada sarhoş oldum Oh,dünya varmış
Herkes birbirinin yaşamından habersiz, bir yol tutturmuş gidiyordu, kimse kimsenin umurunda değildi
Kişiliğimle, onurumla oynanıyordu ve ben hiçbir şey yapamıyordum..
Herkes
birbirinin yaşamından habersiz, bir yol tutturmuş
gidiyordu, kimse kimsenin umurunda değildi; kimse
böyle bir çaba içinde de değildi.
Çok uzaktan arabaların,
insanların geçtiğini gördüm. Hayatı seyrediyordum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir