Haim G. Ginott kitaplarından Anne Baba ve Çocuk Arasında kitap alıntıları sizlerle…
Anne Baba ve Çocuk Arasında Kitap Alıntıları
Kardeşler arasındaki kıskançlık, çok eski ve trajik bir gelenektir.
Sabahları canlı ve neşeli olmakta zorlanan çocuklarla alay edilmemelidir.
Çocuk suçu ve öfkeyi ifade etmenin daha iyi yollarını öğrendiğinde ve ebeveynler de sınırları koymanın ve korumanın daha iyi yollarını öğrendiklerinde, fiziksel cezaya duyulan ihtiyaç azalacaktır.
Jill, büyük bir adamın küçük bir kıza vurmasına izin verilirken, küçük bir kızın kendinden daha büyük birine vurmasının neden yasak olduğunu anlayamamıştı.
Bu olay, Jill’e yalnızca kendinden daha küçük birine vurabileceği ve bu durumun yanına kâr kalacağı izlenimini vermişti.
Bu olay, Jill’e yalnızca kendinden daha küçük birine vurabileceği ve bu durumun yanına kâr kalacağı izlenimini vermişti.
Çocuğun bize acısını açıkça anlatması, sessiz acı çekmesinden çok daha iyidir.
Çocuklar niçin yalan söylerler? “Bazen, doğruyu söylemelerine izin verilmediği için yalan söylerler.„
Ebeveynler, çocukları savunma yalanlarına itecek sorular sormamalıdırlar.
Çocuklar, değerlendirilmekten hoşlanmazlar.„
etiketlemenin sakatlamak olduğunu, çocuğa kendi olumsuz kişisel özelliklerini göstermenin, onu daha dikkatli bir birey haline getirmeyeceğini öğrenmişti.
En önemli kural, övgünün çocuğun karakteri ya da kişiliğiyle değil, çabaları ve başarılarıyla ilgili olmasıdır .
Çocuklar çabaları için övüldüğünde, zor görevlerin üstesinden gelmeye daha azimli olurlar.
Çocuklar, yalnızca kendilerini iyi hissettikleri zaman, net olarak düşünebilirler, dikkat edebilirler ve dinleye bilirler.
Çocuklar güçlü duygular içindeyken, kimseyi dinlemezler. Öğüt, teselli ya da yapıcı eleştiri kabul etmezler içlerinden geçenleri, o anda ne hissettiklerini anlamamızı isterler
Neşter vururken dikkatli olan bir cerrah gibi, ebeveynlerin de kelimeleri kullanma becerisine sahip olmaları gerekir. Çünkü kelimeler bıçak gibidir. Kelimeler , fiziksel olmasada çok acıtan duygusal yaralara yol açabilirler .
Disiplin tıpkı ameliyat gibi, kesinliği gerektirir.Bunlar gelişigüzel kesikler, dikkatsiz girişimler olmamalıdır.
Mutluluk, elin erişebileceği çiçeklerden bir demet yapma sanatıdır.
Değerler doğrudan öğretilemez. Değerler yalnızca, özdeşleşmeyle, sevilen ve saygı duyulan kişilerin model alınmasıyla benimsenir ve çocuğun bir parçası haline gelir.
Genellikle, bir kilo neşe, bir ton söze eşdeğerdir.
Uyarı, çocuğun özerkliğine bir meydan okuma olarak hizmet eder.
Çocukların sıkıntılı duygularını yansıtan ve ebeveynlerin yakınlığını ve anlayışını ifade eden empatik bir karşılık, çocukların öfkeli hallerini değiştirmede etkilidir.
En önemli kural, övgünün çocuğun karakteri ya da kişiliğiyle değil, çabaları ve başarılarıyla ilgili olmasıdır.
Olumlu/olumsuz/çelişkili bütün duyguların meşru olduğunun farkına varmak büyük bir bilgelik gerektirir.
Yalnızca davranış kınanabilir ya da övülebilir . Duygular yargılanamaz ve övülemez , duyguların yargılanması ve hayal gücünün kınanması ,hem kişisel özgürlüğe hem de akıl sağlığına zarar verir.
Ebeveynlerin hoş yada hoş olmayan bütün gerçekleri dinlemelerine yardım edecek özgür bir zihniyete ve samimi bir yüreğe ihtiyaçları vardır. Fakat çoğu ebeveyn duymaktan hoşlanmayacağı şeyleri dinlemek istemez.
Bu durum, ebeveynler boşandığında ve çocuklar ebeveynlerin arasında süren savaşta piyonlar olarak kullanıldığında daha da şiddetlenir. Böyle bir durumda çocuklardan genellikle diğer ebeveyn hakkında casusluk yapmaları istenir;diğer ebeveynden şikayet etmeleri ve kendilerine ayrıcalık tanımaları teşvik edilir.
Ebeveynler çocuklarının sevgisi için sürekli rekabet ettiklerinde, genellikle rüşvet,pohpohlama ve yalan gibi araçları kullanırlar. Çocuklar bölünmüş sadakat ve sürekli kararsızlıkla büyürler.
Ebeveynler kavga ettiklerinde, çocuklar, aile hayatları tehdit edildiği için kaygı, aile anlaşmazlığındaki gerçek ya da hayali rolleri nedeniyle de suçluluk hissederler. Çocuklar, haklı olarak evdeki sürtüşmenin sebebi olduklarını varsayarlar.
Bir çocuk asla terk edilmekle tehdit edilmemelidir.
Bir çocuğun bizim bölünmemiş sevgimizi istediğini kabul ettiğimizde, çocuğun iç rahatlatılmalıdır. Bu arzu anlaşıldığında ve şefkatle değerlendirildiğinde, çocuk rahatlar. Her bir çocuk, kendi tekilliği içinde değerlendirildiğinde güçlenir.
Çocuklar, sevgiyi eşit paylaşmak istemezler. Çocuklar, aynı şekilde değil, tekil olarak sevilmek isterler. Vurgu eşitliğe değil, özelliğedir.
Her bir Çocuğa karşı kesinlikle adil olmak isteyen ebeveynler genellikle kendilerini bütün çocuklarına karşı öfkeli bulurlar. Hiçbir şey kararlı adillik kadar kendini yok edici değildir.
Ebeveynler bir çocuğun diğeri için fedakarlıklarda bulunmasını isteyerek de bazen kıskançlığı kasıtsız da olsa beslerler.
Ebeveynler, çocuklarının duygularının kilidini açmalarına yardım edecek anahtar konumundadırlar.
Yaramazlık ve cezalandırma birbirini dengeleyen karşıtlıklar değildir; tam tersine ,birbirini doğurur ve guclendirirler.
Düzeltici etkisi olacağı varsayılan olumsuz nitelendirmeler, alıcı tarafından bir ömür taşınan yüklere dönüşür.
Eğer çocuklar eleştiriyle yaşıyorlarsa sorumluluğu öğrenemezler. Kendilerini kınamayı ve başkalarının kusurlarını bulmayı öğrenirler.
Değerler doğrudan öğretilemez. Değerler yalnızca özdeşleşmeyle, sevilen ve saygı duyulan kişilerin model alınmasıyla benimsenir ve çocuğun bir parçası haline gelir.
Sorumluluğun empoze edilemeyeceği basit bir gerçektir. Sorumluluk yalnızca içerden gelişebilir, evde ve topluluk içinde benimsenen değerlerden beslenir ve bu değerler tarafından yönlendirilir.
Öfkelenmeme kararları boşunadır. bunlar yalnızca ateşe körükle gitmektir. tıpkı bir kasırga gibi öfke de hayatın bir gerçeği olarak kabul edilmeli ve ona hazırlıklı olunmalıdır.
Öfke tıpkı soğuk algınlığı gibi tekrar eden bir problemdir. Öfkeden hoşlanmayabiliriz ama onu görmezden gelemeyiz.
Övgü kelimeleri, çocuğun kişiliğinin çarpıtılmış bir imajını değil, başarılarının gerçekçi bir resmini yansıtmalıdır.
En önemli kural, övgünün çocuğun karakteri ya da kişiliğiyle değil, çabaları ve başarısıyla ilgili olmasıdır .
Duygular genetik mirasımızın parçasıdır. Balıklar yüzer, kuşlar uçar ve insanlar hisseder. Bazen mutlu oluruz, bazen mutsuz oluruz ; fakat bazen öfke ve korku, üzüntü ve neşe, hırs ve suçluluk, istek ve küçümseme, zevk ve tiksinti hissettiğimizden eminizdir.
Yalnızca davranış kınanabilir yada övülebilir. Duygular yargılanamaz ve övülemez. Duyguların yargılanması ve hayal gücünün kınanması, hem kişisel özgürlüğe hem de akıl sağlığına zarar verir.
Neşterini kullanırken dikkatli olan eğitimli bir cerrah gibi, ebeveynlerin de kelimeleri kullanma becerisine sahip olmaları gerekir. Çünkü kelimeler bıçak gibidir. Kelimeler fiziksel olmasa da çok acıtan duygusal yaralara yol açabilirler.
”Çocuklar güçlü duygular içindeyken, kimseyi dinlemezler. Öğüt, teselli ya da yapıcı eleştiri kabul etmezler. İçlerinden geçenleri, o anda ne hissettiklerini anlamamızı isterler. Bu, duygularının yalnızca küçük bir kısmını belli ettikleri, geri kalanını tahmin etmek zorunda olduğumuz bir oyundur. ”
Ne bir anne ne de baba, ‘ Bugün mümkün olan her fırsatta çocuğumu azarlayayım, uyandırayım ve küçük düşüreyim.’ der. Tam tersine, birçok anne baba sabahları şunu umarak güne başlar: ‘Bugün huzurlu bir gün olacak. Bağırmak yok, tartışmak yok, kavga yok.’ Ancak tüm bu iyi niyetlere rağmen istenmeyen savaş eninde sonunda patlak verir.
Hiçbir ebeveyn sabahları çocuğunun hayatını berbat etmeyi planlayarak uyanmaz.
Çocuklar cezalandırıldıklarında,daha itaatkar ya da sorumlu olmaya değil, daha dikkatli olmaya karar verirler.
Duygular, genetik mirasımızın parçasıdır. Balıklar yüzer, kuşlar uçar ve insanlar hisseder.
Güçlü duygular, zihinden çıkarılarak yok olmaz; ancak dinleyici bu duyguları samimiyet ve anlayışla kabul ettiğinde duyguların şiddeti azalır ve keskin uçları törpülenir.
Davranışa tepki vermek yerine, ebeveynler,çocuklarının duygularına karşılık vermeli ve sorunlarının üstesinden gelmelerine yardım etmelidirler. Çocuklar, yalnızca kendilerini iyi hissettikleri zaman, net olarak düşünebilirler ve doğru davranabilirler, ancak bu durumda zihinlerini toparlayabilirler, dikkatlerini verebilir ve dinleyebilirler.
Çocuklar, onları anladığınızı hissettillerinde, yalnızlıkları ve acıları hafifler.Anlaşıldıklarında, çocukların ebeveynlerine duydukları sevgi derinleşir. Ebeveynin yakınlığı, incinmiş duygulara duygusal bir ilk yardımdır. Onun hislerini samimi olarak kabul ettiğinizde ve hayal kırıklığını dile getirdiğimizde, çocuk gerçekler karşısında daha dayanıklı olur.
Çocuklarla konuşmak, kendi kuralları ve anlamları olan benzersiz bir sanattır.
“Bilgeliğin başlangıcı dinlemektir.”
“Ebeveyn olmanın amacı nedir? Çocuğun büyüyüp terbiyeli, mert bir insan, merhametli, bağlı ve ilgili bir kişi olmasını sağlamaktır. Bir çocuk nasıl insanîleştirilir? Bir çocuk, yalnızca insanî yöntemler kullanılarak, sürecin yöntem olduğunu, amaçların araçları meşrulaştırmadığını ve etkili olma girişimimizin çocuklarımıza duygusal bakımdan zarar vermeyeceğini kabul ederek insanîleştirilir.”
“Küçük çocuklara karşı eylem, genellikle kelimelerden daha yüksek sesle konuşur.”
“Çocuklar, yaşadıkları şeyi öğrenirler, bu gerçekten hiç bir kaçış yolu yoktur. Eğer çocuklar eleştiriyle yaşıyorlarsa, sorumluluğu öğrenemezler. Kendilerini kınamayı ve başkalarının kusurlarını bulmayı öğrenirler. Kendi yargılarından kuşkulanmayız, kendi yeteneklerini küçük görmeyi ve başkalarının niyetlerinden şüphe etmeyi öğrenirler.”
“Çocuklar kibar olabilseler de, kendilerini ve odalarını temiz tutabilseler de, vazifelerini tam olarak yerine getirebilseler de, hala sorumsuz kararlar alabilirler. Bu, özellikle, ne yapacağı sürekli söylenen ve dolayısıyla, seçim yapma ve ahlaki standartlarını geliştirme fırsatı çok az olan çocuklar için geçerlidir.”
“Sorumluluğun empoze edilemeyeceği, basit bir gerçektir. Sorumluluk, yalnızca içerden gelişebilir, evde ve topluluk içinde benimsenen değerlerden beslenir ve bu değerler tarafından yönlendirilir.”
“Kişiliğe yapılan doğrudan övgü, tıpkı doğrudan güneş ışığı gibi rahatsız ve kör edicidir.”
“Psikoterapide bir çocuğa asla, “sen çok iyi bir küçük çocuksun” denmez. Yargılayıcı ve değer biçici övgülerden kaçınılır. Neden? Çünkü bu hiçbir işe yaramaz. Bu sadece kaygı yaratır, bağımlılığa ve koruyuculuğa yol açar. Yargıdan bağımsızlığı gerektiren özgüveni, öz denetimi ve kendine hakim olmayı engeller. Bu nitelikler, içsel motivasyona ve değerlendirmeye duyulan güveni gerektirir. Çocukların onay kaynağının başkaları değil, kendileri olması için, değer biçici övgünün baskısından kurtulmaları gerekir.”
“Gündelik dilimiz, çocuklarla anlamlı bir biçimde ilişki kurabilmemiz için yeterli değildir. Ebeveynlerin, çocuklarla yakınlaşmak ve gerilimi azaltmak için onlarla etkili bir şekilde konuşmayı öğrenmeleri gerekir.”
“Anne ve babalık, karşılıklı görüşmeyi gerektiren sonsuz bir küçük olayla, periyodik çatışmalar ve ani krizler dizisidir. Bu görüşmeler sonuçsuz kalmaz, kişiliği ve öz saygıyı olumlu ya da olumsuz yönde etkiler.”
Bazı ebeveynler, çocukları tarafından o kadar şartlanmışlardır ki, çıkılan bir alışverişten bir armağan almadan eve gelmeye cesaret edemezler. Çocukları tarafından bir Merhaba ile değil, Bana ne getirdin? ile karşılanırlar.
Rüşvet vermeye alıştıran ödüllerin bazı ahlaki sakıncaları da vardır . Bazı çocuklar, ödül almak amacıyla kasten yaramazlık yaparlar. Bu tür bir akıl yürütme, daha sonra, pazarlık etmeye ve şantaja, iyi davranışa karşılık gittikçe artan ödül taleplerine ve primlere neden olabilir.
Balıklar yüzer, kuşlar uçar ve insanlar hisseder.
Duygular yargılanamaz ve övülemez. Yalnızca davranış kınanabilir ya da övülebilir.
Bir aynadan vaaz değil, bir görüntü isteriz.
Güçlü duygular içindeyken, hiçbir şey bizi dinleyen ve anlayan biri kadar yardımcı olamaz. Yetişkinler için doğru olan , çocuklar için de doğrudur.
Cinsiyet ve zalimlik temsilleri masum eğlenceden başka bir şey olmasaydı, çocuklarımızı daha yapıcı aktivitelerden uzak tutardık.
Eğer çocuklar eleştiriyle yaşıyorlarsa, sorumluluğu öğrenemezler.Kendilerini kınamayı ve başkalarının kusurlarını bulmayı öğrenirler.