İçeriğe geç

Anlatış Kitap Alıntıları – Ursula K. Le Guin

Ursula K. Le Guin kitaplarından Anlatış kitap alıntıları sizlerle…

Anlatış Kitap Alıntıları

Bu denli derin bir acıyı gömebilmek, onu bir daha hissetmek zorunda kalmayacak kadar derine gömebilmek mümkün müydü?
Şunu da unutmayalım ki yobazların kulağı zor işitir.
İnanç bilgi tarafından iyileştirilebilen bir yaradır.
-Sizden şahsen nefret etmemek için kendimi zorlayacağım.’
– ‘Neden?’ diye sordu adam. Sesi kızın aşina olduğu o buz gibi tona bürünmüştü.
– ‘Nefret kendisini besleyeni yer bitirir,’ diye yanıtladı.
Hayvanların dili yoktur. Her birinin kendi tabiatı vardır sadece. Anlarsın işte, yaşamları doğal bir akışa tabidir, yaradılışlarından gelme içgüdüsel komutları izleyerek nereye ve nasıl gitmeleri gerektiğini bilirler. Bize gelince, tabiatı olmayan hayvanlardanızdır bizler. Kulağa nasıl geliyor? Tabiatı olmayan hayvanlar! Ne tuhaf! Ne kadar tuhafız! Bir yere nasıl gidileceği veya bir şeyin nasıl yapılacağı hakkında konuşmamız, dahası, kafa patlatmamız, incelememiz, öğrenmemiz gerekir. Değil mi ya? Mantıklı olmak için doğmuşuz, bu da cahil doğmuşuz demektir. Ne söylemek istediğimi anlayabiliyor musun? Bize kelimeleri, fikirleri öğreten olmadığı sürece, cahil kalırız. İki üç yaşlarında minicik bir çocuğa doğru yolu nerede araması gerektiğini, kendisini o patikaya çıkaracak olan işaret ve levhaları gözden kaçırmamak için ne yapması gerektiğini öğreten biri olmazsa, çocuk dağın başında kaybolur gider, doğru mu? Gece çökünce de soğuktan ölür. Böyle işte . Böyle.
Nesnelere sarılma, onlar seni yavaşlatır. Üzerinde taşımaya değer olan tek şey, aklında tuttukların olsun.
Dünyayı anlatamıyorsak, onu tanımıyoruz, bilmiyoruz demektir. Onun hengamesi içinde yitip gider, ölürüz.
İnanmaksızın bir inancın ilkelerini öğrenmek melodi olmaksızın şarkı söylemeye benzer.
Nesnelere sarılma, onlar seni yavaşlatır. Üzerinde taşımaya değer olan tek şey, aklında tuttukların olsun.
Bu bir çeşit cezadır belki de, Dante’nin Cehennem’indeki aşıkların cezalandırılmasına benzer, mutluluğun nasıl bir his olduğunu anımsama cezası. Gel gör ki oradaki aşıklar şanslıydı, mutluluğu tek başlarına değil, birlikte anımsayabiliyorlardı en azından.
.ve hatıra bir kez canlanmaya başladı mı artık onun önüne geçmesi mümkün değildir. Yakasını bırakıp çekilinceye dek ona katlanmak, onu tekrar yaşamak zorundadır. Bu bir çeşit cezadır belki de, Dante’nin Cehennem’indeki aşıkların cezalandırılmasına benzer, mutluluğun nasıl bir his olduğunu anımsama cezası. Gel gör ki orada aşıklar şanslıydı, mutluluğu tek başlarına değil, birlikte anımsayabiliyorlardı en azından.
Nesnelere sarılma, onlar seni yavaşlatır. Üzerinde taşımaya değer olan tek şey, aklında tuttukların olsun.
Hatırlamaktan usanıyorum. O yüzden de okumayı tercih ediyorum.
Hayattaki ilk hatamı doğduğum gün yaptım, ondan beridir de bilgeliği bu yolla arıyorum.
Zorlu koşullar altında doğru olanı yapmak her zaman göründüğü kadar kolay değildir.
Ama şunu unutmayalım ki yobazların kulağı zor işitir.
İnancın bilgi tarafından iyileştirilebilen bir yara olduğunu söyle ona.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Bir öykü nerede biter? Onu anlatmaya başladığın zaman.
Doğaüstü etkenleri yatıştırmak üzere bir keçiyi veya ilk doğan evladı boğazlamak Sutty’ye sapkınlığın en berbat türü gibi geliyordu ama bu maddi fedakarlıkta bir kumarbazın cüretkarlığından izler de görmüyor değildi.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Tarihçi olmak istemiştim ben. Kendi tarihini yok etmiş bir dünyada bu nasıl mümkün olabilir ki?
Zaman nehrin suları gibi akıp gidiyor. Tek bir âna tutunup onu yaşamaya çalışırsak dengemizi kaybedip alabora olur ve savunmasız kalırız.
Nesnelere sarılma, onlar seni yavaşlatır. Üzerinde taşımaya değer olan tek şey, aklında tuttukların olsun.
Din tanımayan teröristler ile tapınmadan duramayan teröristler; aralarında ne fark vardı ki?
Nefret kendisini besleyeni yer bitirir.
Zorlu koşullar altında doğru olanı yapmak her zaman göründüğü kadar kolay değildir.
Hatırlamaktan usanıyorum. O yüzden de okumayı tercih ediyorum.
Bu bir çeşit cezadır belki de, Dante’nin Cehennem’indeki âşıkların cezalandırılmasına benzer, mutluluğun nasıl bir his olduğunu anımsama cezası.
Uğranılan düş kırıklığının sağlıklı düşünme yetisini bulanıklaştırmasına ve algıları köreltmesine izin vermek yanlıştır.
Ne şanslı adam, her şeyin Tanrı’dan ve de nefretten ibaret olmadığı, sakinlerinin milyonlarca yıllık bir tarih birikimi üzerinde yaşadığı ve üstelik her şeyi anlayıp yorumlayabildiği yerlerde bulunmuş!
Bu bir çeşit cezadır belki de, Dante’nin Cehennem’indeki âşıkların cezalandırılmasına benzer, mutluluğun nasıl bir his olduğunu anımsama cezası.
Gerçekte iki olmayıp da tek olan ikiydik.
Dosdoğru konuya girmeliydi. Ne söylemesi gerekiyorsa söylemeliydi.
Kendisini söylemek zorunda hissettiği şeyden kaçınmasına, lafı ağzında eveleyip gevelemesine olanak yoktu.
Adamın sesinde hiçbir heyecan belirtisi yoktu.
İnsanların yardıma ve rahatlamaya ihtiyacı vardı. Doğru bir şeyler yapmakta olduklarına inanma gereksinimi duyuyorlardı.
Hep daha iyisini başarmaktı hedefim.
Yazmaya, kitaplara bir hayli meraklıydım.
Adam her zamanki gibi gergin bir hava içinde, kayıtsız bir tavırla oturmayı sürdürüyordu.
Nefret kendisini besleyeni yer bitirir.
Kendi sesindeki keskin soğukluk kızın kulağını tırmalıyordu.
Karanlığın ortasında gece gündüz uzanıyorsunuz.
Acı olmasına acı fakat yine de lezzetliydi tadı.
Tek olan iki artık iki değildir ama iki olan tek yine tektir.
Siz yaptığımız tüm yanlışları biliyorsunuz ama doğru yaptıklarımızın hiçbirinden haberiniz yok.
Sesler yankılanıyordu; bir yönleri yoktu; ışık hep yetersizdi.
Sıradan insanları bir hiç haline indirgediler. Tüm bunlar yanlıştı. Baştan sona yanlıştı hepsi.
İleri atılmak için önce geri git, başarmak için önce başarısız ol. Yukarı sıçramak için önce aşağı eğil, başarmak için önce başarısız ol.
Yükseklerdeki buzullardan kopuk gelen soğuk esintiler aşağılara hücum ediyor, vadi tabanında toplanıyordu.
Rüzgarın onlara kesik kesik taşıdığı motor sesinin tıkırtısı sona erene kadar hepsi oldukları yerde pıt gibi dikilip kulak kesildiler.
Kaynağı aslında çok uzakta olduğu halde ses bir yamaçtan diğerine sekerek çok yakından geliyormuş izlenimi uyandırıyor da olabilirdi.
Ve şimdi burada, bu daha da derin sessizliğin tam ortasında, onların söylediklerini nasıl dinlemek gerektiğini öğrenmek istiyordu.
Zorlu koşullar altında doğru olanı yapmak her zaman göründüğü kadar kolay değildir.
Hava soğuk olmasına soğuktu, fakat kış mevsiminin insanın iliğine, kemiğine işleyen, bıçak gibi keskin soğuğu değildi bu.
Buradaki herkes devamlı olarak taze bilgilerle beslenme imkanı yakalamış oluyor ki bu son derece eğitici ve ilham verici bir durumdur.
Dünyayı anlatamıyorsak, onu tanımıyoruz, bilmiyoruz demektir.
Sahip olduğumuz tek şey geçmişte yaşanmışları ve şu an yaşamakta olanları bize anlatan sözlerdir. Olmuşu olanı.
Gelecek henüz koca bir hiçlik; orada nasıl yaşanabilir ki?
Geçmiş artık geride kaldı, gelecek de sımsıkı yakalayabileceğin hiçbir şey yok.
Anlatışı yitirdik mi geriye hiçbir şey kalmadı demektir. Zaman nehrin suları gibi akıp gidiyor.
Hatırlamaktan usanıyorum. O yüzden de okumayı tercih ediyorum.
Tanımlıyorlar, isimlendiriyorlar, her şey hakkında bir şeyler anlatıyorlardı. Ama hiçbir şey için dua etmiyorlardı.
İsimlere isim verme yoluyla dünyanın karmaşıklığı ve özgüllüğünden, zenginliği ve güzelliğinden keyif alıyorlar, var olmanın bütünlüğüne iştirak etmiş oluyorlardı.
Sorun varlığını korumakla kalmıyor, gittikçe de büyüyordu.
Zihnin yaşamı bellektir.
Amansız soğuk bütün bir topluluğa anonimlik ortak paydasında buluşan bir birlik aşılıyordu sanki.
Hemen hepsinin yana yakıla vurguladığı üzere. Bunlardan ne biri ne de öteki diğeri olmaksızın bir işe yarayabilirdi.
İnsan vücudu aynı zamanda dünyanın vücududur. Dünyanın vücudu da benim vücudum. Yani, bu da demek oluyor ki, bir taneden iki tane çıkıyor.
Size cana yakın davranıyor olabilirler ama sizi temin ederim ki onlar aslında insafsızdır.
Araştırmalarınızı ve dikkate değer bulduğunuz kişisel gözlemlerinizi kaydetmeyi sürdürünüz.
Hiçbir şeyini bilmediği bir yere sığınmak istemişti.
Refah çalışmaktır ve çalışmak refahtır.
Samimi olarak bu işe gönül vermiş kişilerle beraber ortaya konduğunda bu tür egzersizler büyük fayda sağlar.
İşte yine korkularıyla baş başa kalmıştı. Onların problemi değil, kendi problemiydi bu.
Nasıl oluyordu dünyadaki herkes aynı yöne gitmek istiyor, aynı dili konuşuyor, aynı şeylere inanıyordu?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir