İçeriğe geç

Amerikan Edebiyatı 101 Kitap Alıntıları – Brianne Keith

Brianne Keith kitaplarından Amerikan Edebiyatı 101 kitap alıntıları sizlerle…

Amerikan Edebiyatı 101 Kitap Alıntıları

Vagon sarsıldı, hiç bilmediğim yerlere taşıyordu beni. Evimi özlediğimi sanmıyorum. Hiçbir yere varmasak da fark etmezdi. Yeryüzüyle göğün arasında yok olmuş, silinmiş gibi hissediyordum. O gece dualarımı oku­madım: Ne olacaksa olacaktı.
-Wila Cather, Antonia
Değişen zamanlar insanları hem ruhsal hem de duygusal açı­dan şüphe içinde bırakıyordu. Eskiden onları destekleyen gelenekler ve inançlar artık boş ve manasız geliyordu.
Edna, kendini tam anlamıyla gerçekleştirmenin tek yolunun intihar etmek olduğuna karar verir.
Bazı yazarlar insanların doğayla ilişkilerine bakıp kayıtsız bir evrende tutsak kalmış varlıklar gördü­ler. Bazıları da bireyin toplum­la ilişkisine bakıp baskıcı bir örümcek ağının içinde tutsak kalmış insanlar gördüler. İnsanlar yaşamda, hayatta kalmak dışında hiçbir amaç görmüyordu; bireyler bir anlamda toplumlarının ürünüydü ve nihayetinde de kontrolleri dışındaki yasalara tabiydiler.
Bir dahaki sefer Starbucks’a uğradığınızda aklınıza şu gelsin: Star­ bucks kahvelerinin adı, meşhur gemi Pequod’un kaptan yardımcısı Starbuck’tan gelir.
Doğa sizi inanca ve mantığa geri kavuşturabilir.
Frost’un yaşamı pek çok trajedi barındırır: Çocuklarından ikisi küçük yaşta ölmüş, biri intihar etmiş, bir kızı doğumdan sonra ölmüş, bir diğer kızı da sinir krizi geçirmiştir. Bir noktada Frost da intihara meyletmiştir.
John Steinbeck, Cennetin Doğuşu (1952) romanını yazmak için 300 kalem kullandı.
(Ses ve Öfke adlı kitap)

Okuması kolay bir kitap değildi. Size aksini söyleyen herkes muhtemelen palavra atıyordur.

(ABD’de)
1929 yılında borsa çöktü ve Amerika yıllarca sürecek büyük bir ekonomik krize girdi.
insanlar aynı zamanda bu yıllarda daha zengin oldular. Fiyatlar ve vergiler düşüktü, bu yüzden de üst sınıftan sayılmak için fazla zengin olmak gerekmiyordu. Pek çok kişi oldukça az bir parayla rahat bir yaşam sürebiliyordu. 1920’lerde bir genç olsanız yaşamınız güzel geçebilirdi.
Elbette ki sürekli yeni formlar ve temalar türemeye devam ediyor ve edecek. Bu yüzden okumaya devam edin!
Bu Almanca bir edebiyat terimidir. Karakterin geçirdiği psikolojik, duygusal ve fiziksel değişimler türün başlıca özelliğidir.
Latin Amerika edebiyatı nispeten yeni bir alan ama hızla gelişti. Latin Amerikan edebiyatı kültürlerarası köprü oluşturma ve asimilasyon meselelerini konu edinir.
Amerikan-Yahudi edebiyatı, asimilasyonun temelinde bulunan yabancılaşma ve yalnızlık hisleriyle hayatta kalmak için gereken mizah anlayışı, sabır ve metaneti vurgular.
Postmodernizm, anlatım biçimi, yazarın otoritesi, metinle okuyucu arasındaki ilişki ve hikâye anlatımını normal kılan diğer unsurlarda yenilikler deneyen yazarların eserlerini ifade ediyordu. Postmodernistler, anlamın doğasına dek hemen hemen her şeyi sorguladılar.
O’Connor’ın hikâyeleri sizi yerinizden zıplatmayı hedefler: Eserleri durduk yere ortaya çıkan irkiltici şiddet eylemleri, ani sonlar, yoz ve biçimsiz karakterler ve korkunç kazalarla doludur. Tüm eserlerinin altında grotesk bir mizah yatar.
Güney gotik edebiyatı, 1940’lar ve 1950’lerde yazarlar güneyli toplumun durumunu incelemek için gotik hikâye anlatım öğelerini kullanmaya başladığında öne çıktı.
Yirminci yüzyıl tiyatrosunun çoğu tek bir tema etrafında toplanır: aile.
Otuzlardaki Büyük Buhran’ın ve 1945’te başlayan İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Amerika göreceli sakinlik, istikrar ve uyum dönemine girdi. Amerikan edebiyatı ve kültürüyse bunun tam tersi bir durumdaydı.
Şairin bir dizeyi, dilbilgisine göre bitiş noktasında sonlandırmamasına ulantı denir.
Williams, Eliot ve Pound’un aksine şiirin düzenin tüm izlerinden sıyrıldığını ve modernizm dönemini karakterize eden yapısızlık hissi kazandığını görmek istiyordu. Şiirin dildez konuşulduğu şekliyle bir temeli olmasını istiyordu.
Şiirin, sadece bir sayfada yazılı sözcükleri sessizce okuma eylemi olmadığı kolayca unutulabilir. Şiir sesli okunmak için yazılmış bir eserdir. ( ) Bir şiirin mr söylediği, onun nasıl söylediğinin bir sonucudur.
1920’lere gelindiğinde Amerikan şiiri yeni çağı anlayan ve tanımlayan yeni bir ses, anlam ve üslup bulma yoldundaydı.
Frost, Eliot ve Pound’un şiirlerinde gördüğü soyutlama ve bariz yüceliklerden hoşlanmıyordu; her anlamda şiir sanatının ayakları yere bassın istiyordu. Frost, şairin geleneksel formlar kullanarak kaos içindeki dünyaya yeniden bir anlam ve düzen kazandırabileceğine inanıyordu.
Steinbeck bir yazarın görevinin, her şeyin ötesinde iletişim kurmak olduğunu düşünüyordu. Özünde yazmanın diğer bireylerle iletişim kurma metodu ya da tekniği olduğuna inanıyordu.
Faulkner yaşamın bir anlamı olduğunu, her bireyin kalbinde evrensel gerçeklerin var olduğunu ve yazarların da samimi, yürekten gelen eserler üretirlerse bunları ifade edebileceğini söyleyebilirdi.
Eliot da Pound da şiirlerinde, modern toplumun durumunu ifade etmek için dramatik monolog ve klasik anıştırmalar gibi geleneksel formlar kullandılarsa da bunu parçalı bir biçimde yaptılar.
• Konunun doğrudan incelenmesi, aşırı edebiyatçılık yapılması
• Gereksiz dil kullanımının olmaması
• Ritmin yapay ölçülerle değil, şiirin müziği ile sağlanması
1954 yılında şöyle bir cümle kurmuştur: Yazmak, en iyi ihtimalle yalnız bir iştir. 1961 yılında da intihar etmiştir.
Hemingway’in yazım tarzıyla ilgili ünlü bir teorisi vardı: buzdağı prensibi. Şöyle açıklıyordu bunu: Buzdağlarının sekizde yedisi suyun altındadır. Eleyebileceğinizi bildiğiniz her şey buzdağınızı güçlendirecektir.
Gertrude Stein’ın modernizm çağının deneysel ruhunu pek çok açıdan kavrayan radikal bir yazım tarzı vardı. Bizzat bir kelimenin işlevini kökten değiştirmeyi hedefliyordu. Stein’a göre bir kelimenin anlam taşıyan bir şey olması fikri fazla geleneksel, fazla ataerkil bir yaklaşımdı. Stein kelimelere nesne muamelesi yapardı.
İlginçtir ki modernizmin kalbinde çok önemli bir ironi yatar: İlerlemeye ve eski geleneklerle inançları geride bırakmaya dair bir heyecan olsa da aynı zamanda geleneklerin kaybolmasından duyulan bir hüzün de vardır.
Antropomorfizm, yazarın hayvanlara ya da cansız nesnelere insani özellikler yüklediği edebi bir araçtır. Antropomorfizm, yazarların hassas toplumsal meseleleri tehditkâr olmayan bir üslupla incelemesine olanak tanır.
Natüralizm, kalıtım, çevre ve şans faktörlerinin insan yaşamının gidişatını nasıl etkilediğini inceliyordu. Natüralistler genellikle romanlarında oldukça kasvetli tablolar çiziyordu; bu tablolarda insanlar şartların esiriydi ve yaşamları üzerinde çok az kontrolleri oluyordu. Gerçekçi yazarlar gibi natüralist yazarlar da yaşamı mümkün olduğunca gerçekçi bir şekilde temsil etme amscındaydılar. Natüralizm, realizmin daha negatif bir alt kolu gibidir.
Wharton’ın da Eski Dünya ile Yenidünya’nın çatışması sebebiyle Amerika’nın karşı karşıya kaldığı sorunları yansıtan, kendine has bir realizm anlayışı vardı. ( ) Wharton kendi sınıfının ahlaki körlüğünü ve yozlaşmayı dikkatlice gözlemler.
Psikolojik gerçeklik adında yeni bir realizm türü benimseyen James, karakterlerinin psikolojilerinin keşfi ve deneyimlerinin gerçekçi tasvirleri aracılığıyla Amerikan ve Avrupa değerlerinin zeminlerini inceledi.
Twain duygusallık vasıtasıyla karakterlerini yumuşatmıyor, onları tüm önyargıları, kaba saba konuşmaları ve ırkçı eğilimleriyle birlikte sunuyordu. Twain bu şekilde, Amerikan edebiyatında realizm akımının öncülüğünü yaparak yeni bir ulusal soluk yarattı.
Mark Twain’in gerçek adı Samuel Clemens’ti. Takma adını, nehir teknecilerinin sular teknenin güvenle geçebileceği iki kulaç (üç buçuk metre) derinliğe ulaşınca bağırarak kullandıkları (Mark Twain! ) ifadesinden almıştır.
Binlerce göçmen ulusa akın ederek onları sömürmek üzere hazır bekleyen soyguncu baronların açgözlü pençeleri arasına düştü. Bunun sonucunda natüralizm adı verilen yeni bir edebiyat akımı doğdu.
Şairler asi tiplerdir. Mevcut şiir yapıları işe yaramazsa şairler amaçlarına uydurmak için sözcükleri eğip büker, evirir çevirirler. Geleneksel bir ölçü, şairin kafasının içindeki müziği yansıtmazsa onu da değiştirirler. Bir uyak düzeni fazla sınırlayıcı gelirse ortadan kaldırırlar. Dilin ilerleme biçimlerinden biri de budur.
Şair kesin ölçüler ya da kafiyelerle kimseyi etkilemeyi hedeflemez; doğayla bütünleşen ruhun hazzını kutlayan bir şairdir bu.
Amerika, Çimen Yaprakları’yla sonunda hem biçim hem de içerik anlamında Amerikan deneyimini dışavurabileceği şiir sanatına kavuşmuş oldu.
Tom Amca’nın Kulübesi güçlü bir edebi eser olmamasına rağmen, kölelik konuşmalarını yönlendirme ve meseleyi heyecanlı bir hale getirmedi üstün başarısı sayesinde Amerikan edebiyatında önemli bir eser olarak yerini sağlamlaştırdı .
Sonuç olarak Güney çoğunlukla tarıma devam ederken Kuzey üretime doğru geçiş yaptı.
melankoli ve insan ruhunun karanlık taraflarına olan büyük ilgisi sebebiyle karanlık romantik olarak kabul edilir.
Şiirdeki ses ve ritim vurgusunu aşırı bularak Poe’ya şıkırtıcı lakabını taktı.
Yazılarıyla hiçbir zaman geçimini doğru düzgün sağlayamadı; esrarengiz bir şekilde bir ara sokakta öldü. Tüm bu drama ve yoksulluğa rağmen kendi edebiyat mirasını yaratmayı başardı.
Yolculuk hikâyeleri, on dokuzuncu yüzyılda en popüler türlerden biriydi. Hem eğitici hem de eğlendirici olan macera hikâyeleri dış dünyanın davranışları, gelenekleri ve inançlarına dair bir bakış sağlıyordu.
Hawthorne oldukça girift, psikolojik dramlarda Amerika’nın geçmişinin karanlık yanlarını gözler önüne serdi. ( ) Hawthorne, keskin ve sorgulayıcı bir bakışla insanın başarısızlıklarının gerçekleriyle yüzleşti.
Büyük-büyükbabası John Hathorne, kötü bir üne sahip Salem cadı yargılamalarındaki yargıçlardan biriydi ve asla pişmanlık duymayan tek yargıçtı. Hathorne ailesi bu gerçekten öyle utanıyordu ki, ailelerinin içine bulaştığı şeylerden kendilerini uzaklaştırmak için soyadlarına bir w eklediler.
Emerson sayesinde Amerika sonunda kendi edebiyatının kurucusuna, kendi yerli filozofuna kavuştu. Emerson Amerikalıların dikkatini kendi edebiyat geleceklerine, yeni idealler geliştirmeye ve tamamen yeni bir Amerikan bilinci şekillendirmeye çevirdi.
Transandantalizm, yani aşkıncılık akımının özünde bireyin Tanrı’yı deneyimlemek için sezgiler yoluyla, duyularla algılanan fiziksel dünyanın ötesini geçebileceği inancı vardı.
Longfellow, Ateş Başı Şairleri denen bir grubun üyesiydi; bu ifade, İngiliz ustalarla aynı seviyedeki ilk Amerikan şairler grubu için kullanılırdı.
En çok arzu ettiğim şey edebiyatın gelecekteki itibarını artırmaktır, tüm ruhum bu tutkuyla yanmaktadır.
1840’tan kısa bir süre sonra Amerika’da Amerikan Rönesansı denen bir yaratıcılık patlaması oldu ( ) Bu akım, on sekizinci yüzyıl sonu ve on dokuzuncu yüzyılın başında Avrupa’dan esip geçmiş ve daha dramatik, imgesel ve içgüdüsel bir edebiyata yol açan romantik akımın peşinden gelmişti.
Yaşamı boyunca Cooper’ın edebiyat alanındaki itibarı göklere yükselirken şahsi itibarı yerle bir oldu. Amerika ve İngiltere’deki eleştirmenler yazılarına saldırdığında o da eleştirmenlere saldırmak ve itibarını kazanmak için sayısız davaya bulaştı.
Irving hicve yeteneği olduğunu fark etti ( ) Bu yeni, hiçbir şeye saygı göstermeyen üslup Mark Twain gibi daha sonraki Amerikan hicivcileri üzerinde muazzam bir etki bırakmıştı.
Püriten şairler zemini oluşturmuş, Yenidünya’da yayımlanan ilk şairler olmuşlardı; ancak konuları İngilizliğe özgüydü. Koloniciler, şekillenmeye başlayan yeni Amerika’yı anlatan kendi Amerikan edebiyatlarının oluşmasını arzu ediyorlardı. Koloniciler Britanya’nın egemenliğinden çıkınca edebiyatından ds kurtulmak istediler.
Üslubu yalın, doğrudan ve zariftir. Franklin’in güçlü bir tarzı vardı; etkili fiiller, canlı detaylar kullanıyordu.
Aydınlanma yazarlarının çoğu yazılarına, akılcı düşünceyi yansıtan bir netlik ve zarafet katmak üzere paralel yapı kullanmayı tercih etmiştir.
Jefferson kolonilerin bağımsızlıklarını ilan etmesi gerektiğine yürekten inanıyordu ve bu cesur, cüretkâr yaklaşımı diline de sıklıkla yansıyordu. Jefferson’ın üslubu yalın, doğrudan ve zorlayıcıydı.
Her zaman halkın savunucusu olan Paine risalelerini, siyasetin doğası gibi karmaşık bir şeyi okumayı zar zor bilenlerin anlamaları adına hiçbir resmi ifade olmaksızın, alfabe kadar yalın bir dilde yazdı.
Yaşamı boyunca üç ana şey için uğraştı: verasete dayalı monarşinin kaldırılması, insanların hak eşitliği ve aklın üstünlüğü.
Halka dönük ibadet içerikli metinlerin yerini daha şahsi, çoşkulu günlük yazıları ve kayıtlar aldı. ( ) İnsanlar artık dünyalarını içten dışa, her şeyiyle öğrenmeye cesaret ediyordu.
Kant aydınlanmayı, zekâsını kullanmaya cüret eden bireyin cesur eylemi olarak tanımlar.
Ancak Locke’un felsefi argümanları ile Newton’ın yeni bilimsel keşifleri ve sunduğu yapılarla dünyaya yeni bir gözle bakılmaya başlandı. Doğa artık yoluyla bilinebilecek düzenli bir sistem olarak görülüyordu.
Bradstreet’in şiirleri, onun kocasına duyduğu aşkı, evini yangında kaybetmesi gibi önemli olayları ve yaşama dair tefekkürlerini anlatır.
Bradford ve beraberindeki püritenler tam bir dini özgürlük istiyorlardı. İngiltere Kilisesi’ni iyileştirmekte bir yarar görmüyor, yalnızca ondan kurtulmak istiyorlardı.
Wintroph hem ekonomik hem de dinsel özgürlük bulma arayışındaydı. Wintroph’un püritenlik anlayışı püritenliğin seçilmişlik özelliğine vurgu yapıyordu; buna göre püritenler, örnek oluşturması açısından Tanrı tarafından seçilmiş bir azınlıktı. ( ) İngiltere Kilisesi’nden ayrılmak istemiyorlardı.
Bu koloniciler dinlerini uygulama özgürlüğü, ama çoğunlukla da ekonomik özgürlük arayışındaydılar. Kendi memleketlerindeki ekonomik ve sosyal sistemlerden bunalmışlar, özgürleşmek istiyorlardı.
Bradford’ın Plymouth Kolonisi’nin Amerikalıların akıllarında en çok yer eden olmasının pek çok sebebi olabilir, bunlardan en önemlisi de koloninin üzerine kurulduğu idealdir: yaşa ve yaşat. Bu ifade, deyim yerindeyse Amerikan idealinin temel taşı olmuştur.
Amerikan edebiyatındaki en eski tutsaklık hikâyelerinden bazıları kadınlar tarafından yazılmıştır.
Yerli kültürlerin sözlü gelenekleri vardı. Bi hikâye, genellikle geceleri ateş etrafında bir hikâye anlatıcısı tarafından anlatılarak nesilden nesle aktarılırdı.
Kırız mızraklar yollarda;
saçımızı başımızı yolduk kederden.
Evler artık çatısız ve duvarları
kıpkırmızı kanla kaplı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir