İçeriğe geç

Amerika ve Amerikalılar Kitap Alıntıları – John Steinbeck

John Steinbeck kitaplarından Amerika ve Amerikalılar kitap alıntıları sizlerle…

Amerika ve Amerikalılar Kitap Alıntıları

Sonra, vecd hali yerini hoşgörüye bırakır, bütün o anlamsız acıların yerini derin bir sızı alır; ardından, bir tiyatro sahnesinde olduğu gibi ışık yavaşça azalır ve dünya biter
lt; Bir şair nasıl ölürse, bir halk da öyle ölür gt;
Eğer halkımı sorguluyor, irdeliyor ve eleştiriyorsam, bu kendim kadar onları da sevdiğim içindir çünkü onlardan asla ayrılamam ve kendi hakkımda ne kadar tarafsız olabiliyorsam, onlar hakkında da ancak o kadar tarafsız kalabilirim Genç değilim ama yine de geleceğimi merak ediyorum Bundan daha çok insanlarımın, genç insanların yarınlarını merak ediyorum
Belki de ahlakın -etik kuralların, şerefin, hatta yardım severliğin – iflas ettiği yer tam da burasıdır
Hayat gerçekten de ucuz ve dahası artık nefretle doluyor Sanki birbirimizden nefret ediyormuş gibi davranıyoruz ve içimizden birinin öldürülmesini sessizce onaylıyoruz
Hayatın ucuz olabileceğini hiç düşünmemiştik, böyle bir şey başımıza gelmemişti çünkü
İnsanoğlunun asli amacı kendisine her zaman dostça davranmayan bir doğal dünyada varlığını sürdürmek olmuştur
( ) çünkü kendi insanlarına güvenmeyen her sistemin başı derde girmiştir
Gazetelerin, rüşvet, zimmet ve kamu görevlilerinin konumlarını kendi çıkarları için kötüye kullanmasının birçok başka biçimlerine ilişkin haberler geçmediği gün yoktur Kuşkusuz, dürüst insanların neler yaptığını duymayız
Bizim sorunumuz da bu olabilir mi? Farkı görme yetimizi günbegün yitiriyor muyuz? Kurallar dağılıp parçalandı ve doğan boşluğu bir genellemeyle dolduruyoruz: Bu doğru, çünkü herkes yapıyor
İki insan bir araya gelince, birbirlerini soymamaları ya da öldürmemeleri için kurallar gerekir
Yeryüzünün bu geniş ve zengin toprak parçası bizim onu çöle çevirme gayretlerimize rağmen varlığını sürdürüyor
İnşaatçılar hiçbir zaman ev yapmazlar; onlar yuva yapar
Ailesi yeteri kadar büyüyenler onu bütün diğer ailelere karşı yetiştirdiler Cemaatler ortaya çıktığında ise her cemaat kendini öteki cemaatlere karşı savunmaya girişti
Ormanları kestiler ve yaktılar, ovaları ateşe verdiler ve ektiler, altın için güzelim nehirleri harap ettiler ve arkalarında bir harabe bıraktılar
Bir adam, Sabahleyin işlerine gitmekte olan insanların gözlerini hatırlıyorum diye anlatıyor O gözlerdeki yorgunluğu hiç unutamam. Bu öyle hayâl edebileceğiniz bir yorgunluk değildi; dinlenme umudunu yitirmiş gözlerden çaresizlik ve bezginlik akıyordu İnsanların gözleri derin görünüyordu, kafalarının içinde derinlere gömülmüştü ve sesleri çok uzaktan geliyordu
Çok şeyleri yok ama sahip olduklarının değerini biliyorlar ve fazlasını da istemiyorlar
Ne çok şey öğreniyoruz Bu kendi çıkarlarının peşindeki soğuk, yaban insanlar; Descartes’ın, ‘ duygusuz aklın insanları ‘ dediği insanlar
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Büyük dünyada bu adam bir başarısızlık örneği, bazen de bir serseri olarak görülür çünkü mülkiyet dünyası bir şeye sahip olmamayı bir günah telakki eder Ama onu gözledikten sonra, şimdi onu tanıyorum ve önünde saygıyla eğiliyorum Bana göre o, dolu cüzdanları ve maddi şeylerin baskısıyla çalışma yarışına girmiş, kan çanağına dönmüş gözleri olan endişeli insanlardan çok daha başarılı bir varlık
O, halkın şarkılarını söyler ve bana göre, bir biçimde halkın kendisidir
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Şarkılar halkın duyurularıdır Her şeyden önce insanların şarkılarını dinleyerek onlar hakkında çok şey öğrenebilirsiniz çünkü bütün umutlar, acılar, öfkeler, korkular, istekler ve özlemler şarkılara işlemiştir
Emekçi insanların şarkıları her zaman onların en keskin duyurularıdır ve bastırılamazlar
Eğer kendimizi sevmeyi bir parça öğrenebilsek, belki de hasetlerimiz ve öfkelerimiz dinerdi Belki o zaman egomuzu dimdik tutmak için birbirimizi kırmazdık
Bir numaralı olanı ve en önemlisi, elimizdekilerle ne kadar alabiliyorsak hayattan o kadar zevk almalısınız
Arayıp da asla bulamadığı şeyin ne olduğunu bilmiyorum ama onu her zaman aradığını ve hiçbir zaman bulamadığını biliyorum
Hiç zengin tanıdığımız yoktu ve bu yüzden de zenginlerden hoşlanmaz, onlar gibi yaşamadığımız için gurur duyar, sevinirdik
O zamanlar kendimizi yoksul görmüyorduk Sadece paramız yoktu o kadar
Yazar, iyileştirme amacıyla ışığı buluncaya kadar karanlık ve tehlikeli hayallerimizin derinlerine inerek, insanların çok sayıdaki hata ve yanlışlarını sergilemekle yükümlüdür
Bundan başka yazar, insanın kanıtlanmış gönül ve ruh yüceliğini #8212; yenilgide asaleti, cesareti, şefkati ve sevgiyi #8212; gösterme kapasitesini ilan etmek ve kutlamakla görevlidir
Edebiyat, konuşma kadar eskidir Edebiyat, insanların ona duyduğu ihtiyaçtan doğmuştur ve her geçen gün ona daha çok ihtiyaç duyulmaktadır Halk ozanları, saz şairleri, yazarlar ayrı ve özel varlıklar değildir Başından beri onların işlevlerini, görev ve sorumluluklarını insan türü tayin etmiştir
O halde bir kitap ele iyi gelmeli, göze hoş görünmeli Şekli ve boyutu öyle bir tasarlanmalıdır ki, hem tutmaya hem de görmeye uygun olmalıdır lt; Fiyatı, satın alınırken ekonomiye karşı hiçbir suç işlenmeyecek kadar düşük olmalıdır gt;
Bir kitap ancak yalnız olduğunuzda okunur Hiçbir izleyici kitlesi gülmeye başlamaz ya da sizin için gözyaşı dökmez Bu ikili bir bütünleşmedir ve böylesi bir deneyim eşsizdir
Kitabın büyülü yolu dışında, insanın kendi benliğinin dışına çıkmasının başka yolu yoktu Ve bugün bile, plaklar, radyo, televizyon ve sinemanın bütün rekabetine rağmen, kitap bu eşsiz karakterini korumaktadır Bir diktatör insanları öldürebilir ve sakat bırakabilir, her türlü zalimliği yapabilir ve o zaman ondan nefret edilir ama lt; kitaplar yakıldığında zulmün son noktasına gelinmiştir gt;
Yıllar önce bir yayıncı, dağıttığı her kitabın içine pullu ve adresli bir anket kartı koymuştu. Gelen yanıtlar kitapların yüzde üçünün reklam, yüzde ikisinin değerlendirme yazıları, yüzde doksan beşinin ise, ağızdan ağıza dolaşan görüşler nedeniyle alındığını gösteriyordu
Şimdi sıra en sık unuttuğumuz şeye geliyor Bir insan kendini yazar Nazik biri nazikçe yazar Sıradan biri sıradan şeyler yazar Hasta biri hastalıklı yazar Ve bilge biri bilgece yazar Bu kural yazarlar için olduğu kadar eleştirmenler için de geçerlidir, aksini düşünmek anlamsızdır
Geriye dönüp baktığımda, hayat sonsuz uzun bir zaman ve aynı zamanda da göz açıp kapayıncaya kadar geçen bir lt; an gt; gibi geliyor
Gazap Üzümleri üzerinde çalışırken, Steinbeck yazmanın hem coşku hem de umutsuzluk verdiğini söylüyordu: Bu iyi bir kitap olmalı Olacak Başka çaresi yok. Bu zamana kadar giriştiğim şeylerin en güzeli olmalı
( ) kimse bulunduğu yerden hoşnut değildi; herkes başka bir yere ulaşma derdinde, yoldaydı; oraya erişir erişmez saat yeniden kuruluyordu
Yıllar ilerledikçe dünyadan elini eteğini çekti Sanırım, sonunda insanlara güvenmez olmuştu Düşüncelere dalıp gidiyordu
Kent, eyalet, devlet ve şirketler yalan ve yolsuzluğa, gerçek ve dürüstlükten daha çok değer veriyorsa, çocuklarımızın iyi ve onurlu insanlar olarak yetişmelerini bekleyemeyiz
Paralarını ve zamanlarını harcayıp o kadar çok ŞEY’i doldurdukları ev bir lt; ruh gt; arıyor
Ahlak kurallarını işinize geldiği gibi bölüştüremezsiniz. Erdem evde başlar Erdem bir mahkeme salonunda da erdemdir, yeter ki korku baskısı olmasın
Bir yazar olarak, her şeyle ilgilenmek zorundayım; her tür insanı ve grubu tanımayı, anlamayı mesleğimin ayrılmaz bir parçası olarak görüyorum
Hiçbir polis ve koşullandırma sistemi uzun süre yaşayamaz Ve ben kendimi bu devrimci davaya adadım Bireysel insanın aklı özgür olmalıdır ve olacaktır
Ben paranın ve mülkiyetin özgürlüğüne karşı insan hayatı ve mutluluğunun despotizmine inanıyorum
Bir cesede bakması için doktor getirtmek kolay; ama canlı bir insana bakması için doktor bulmak hiç de kolay değil Bir ölüyü gömmek kolay Bir kamyonet gelir ve cesedi alıp gider lt; Devlet nasıl yaşadığınızdan çok nasıl öldüğünüzle ilgileniyor gt;
Bölge yöneticileri kayıtlarda ölüm nedenleri sütunlarını kötü beslenme ile dolduruyor Nedendir bilinmez, adli hekim cılız bir çocuk bir çadırda öldüğünde açlıktan diye yazmaya çekiniyor
Çünkü yolların kenarında gördüğünüz çadırlarda ve çerçöpten barakalarda olan açlıktır, kötü beslenme değil Bunun adı açlıktan ölümdür Kötü beslenme bazı gıda maddelerini alamamak ve bunun uzun vadede ölüme yol açmasıdır ama açlıktan ölüm söz konusu olduğunda gıda denen bir şey yoktur
O hep sıradan insanın yanında olmuş ve sıklıkla politikanın ve toplumsal alt üst oluşların ters akıntılarına yakalanmıştır
Milyonlarca dürüst vatandaş var
Evet ama neredeler?
Kimse dürüstlük için ayağa kalkmaz mı?
Neden canını sıkıyorsun ki? dedim Vergi ödemiyorsun sen
( ) dost ya da düşman olarak değil, insan olarak tanıdım onları
Duygular, her zaman olduğu gibi, düşüncelerden daha öndeydi
Ve Otuzlarda (1930’lar) duygular yüksek seyrediyordu O günlerde insanlar şimdiki gibi değildi, duygularını açıklamaktan çekinmiyordu Eğer bir şeye inanıyorsanız, onu bağıra bağıra söylerdiniz Heyecanlı yaşıyorduk ya da en azından konuşuyorduk
Ama çoğu kez elimizden gelenin en iyisini yaptık çünkü bir adım ötemizde bizi bekleyen bolluk değil, sefaletti Hiçbir şeyden yokluktan korktuğumuz kadar korkmadık Bu yüzden de hep dik durduk
Şimdi ben den biz e geçmem gerekiyor; çünkü böyle yaşayan oldukça büyük bir yoksul çocuklar grubuyduk Sorunlarımızı, olduğunda paramızı, keşiflerimizi ve zevklerimizi paylaşırdık O günleri sıcak ve dostça günler olarak hatırlıyorum Bizi yalnızca hastalık korkuturdu Hasta olacaksan paran olacak; ya da o günlerde öyleydi
Ve yönetim katlarında korku hüküm sürüyor olmalıydı çünkü ancak korkmuş insanlar şiddete başvurur
Bazen hayata karışmak için yürüyüşler yapıyordum ve yol kenarındaki çiçek tarhlarına içim gidiyordu
Bir şair nasıl ölürse, bir halk da öyle ölür.
Sık sık merak eder ve kendime sorarım: Ne kadarını
görüyorum ya da görebiliyorum? Burada gözlemimizin geçmişimiz ve
deneyimlerimiz tarafından koşullandığını söylemeye bile gerek yok
ama herhangi bir şeyi nesnel olarak gözlemleyebilir miyiz; bir şeyi
bütün olarak, olduğu gibi görebilir miyiz? Ben her zaman kendimi
olabildiğince nesnel bir gözlemci olarak görmekten hoşlanmışımdır
ama şeylerin bütün kategorilerini gözden kaçırıp
İnsanlar ve fikirler ölümsüzdür.
1çok hata yapaca­ğız; her zaman yaptık. Kafa karıştıran 1değişim döneminde yaşıyoruz. Sanki her yöne 1anda koşuyoruz, ama en azından koşuyoruz
1şiddet eylemini gören ya da duyan insanlar bakışlarım başka yere çeviriyor, yürüyüp gidiyor, polise konuşmayı reddediyor.
Hayat gerçekten de ucuz ve dahası artık nefretle doluyor. Sanki birbirimizden nefret ediyormuş gibi davranıyoruz ve içimizden 1inin öldürülmesini sessizce onaylıyoruz
Sevdiklerinizi eleştirmek zordur. Bunu yazmanın acı vere­ceğini biliyorum ama kaygı duyan tek ben değilim
Kurallar dağılıp parçalandı ve doğan boşluğu 1genellemeyle dolduruyoruz:
Bu doğru, çünkü herkes yapıyor.
Küçük kasabalar her geçen gün daha da küçülüyor, böylece insanlar zehirli hava soluyor ve şiddetin artık havanın kararmasını bile beklemediği sokaklarda korkuyla yü­rüyor. Yalnızlıktan korkuyoruz, 1likte olmaktan korkuyoruz.
Bize ne oldu???
Varlığımızın 1parçası ileriye sıçra­makta, 1parçası ayak diremektedir çünkü sorunlarla sorunlar olarak yüzleşilmiyor ve töreler yöntemler ya da teknikler olarak muhafaza edilmiyor. Gençler yaşlanmaktan, yetişkinler ihtiyarla­maktan ve yaşlılar hastalıktan ve yararsız hale gelmekten korku­yor
1çok anne baba çocuklarının tanınmış sporcular olmalarını o kadar istiyor ve arzuluyor ki, çocuklarını zihinsel ve fiziksel 1gerilime sokuyor, sağlıklarının bozulmasına neden oluyor.
”Onların çocuk olmalarına izin vermiyor, yetişkin olsunlar diye ısrar ediyoruz. Sonra da, onlar yetişkinliğe yaklaştıkça, çocuk olsunlar diye tutturuyoruz ; bu da bütünüyle Amerikan kişilik yapısının gelişmesini engelliyor
Belki şöyle izah edebiliriz; insanoğlunun varolduğu bilmem kaç milyon yıldan beri, 1çocuğun yetişkinliğe erişmesi önün­deki engeller çok büyüktü. Mikroplar, kötü beslenme, kazalar, bulaşıcı hastalıklar yüzünden 1çocuğun yetişkin erkek ya da kadın olması neredeyse 1tür zaferdi
Bu amaçsız terörü anlamam mümkün değil. İnsanlar ne­den kendi halkını, sözde özgürlükleri için savaşdıkları kendi yoksul halkını katleder???
Nihayet, belki de en önemlisi, John Steinbeck’in savaşa ta­nıklık etmesinin nedenleri tamamen kişiseldi. O savaşı görmüştü; savaştan nefret ediyordu; hem 1943 hem de 1945’te en büyük saygı duyduğu şey sıradan askerlerdi; bu arada oğlu IV . John da Vietnam’ da sıradan 1asker olarak silah altınday­dı. Yurtseverlik, ideolojik ve ailesel meseleler iç içe geçmişti
1şey başarmıştık sonunda. İtalyan trafiğinin küçük 1parça­sını alıp ön koltuğumuza oturtmuştuk. Sinyor Bassano’ya hayran olmamak elde değildi. Adam yüz kilometrelik yolu korna çalarak, lastikleri gıcırdatarak, eşekleri ağaçların arasına kovalayarak 1saatte alabiliyor ve aynı zamanda da arkaya dönüp el kol hareket­leriyle ve bağırarak İtalya’nın ve Throt Avrupa’nın güzelliklerini ve tarihi zenginliklerini anlatıyordu. İnsanın aklı almıyor doğru­su. Neredeyse öldürecekti bizi. Ama hakkını yemeyelim, kimseye ya da hiç1şeye çarpmadı. Tek hasar ayaklanan, gerilen sinir­ lerimizde oldu. Sinyor Bassano’yu herkese tavsiye ederim. Belki konuştuklarının çoğunu anlamazsınız ama garanti veriyorum, sıkılmayacaksınız
1Amerikalı için, İtalya trafiği her şeyden önce saçmadır. Histerik görünür, hiç1kural yoktur. Önünüzdeki, yanınızdaki ya da arkanızdaki sürücünün ne yapacağını kestiremezsiniz, her şeyi yapabilir, yapar da. Sürme teknikleri yanında başka teh­likeler de vardır
Steinbeck’in durmaksızın tekrarladığı umut ve inanç mesajı da şudur: İnsanlar ve fikirler ölümsüzdür.
Sanırım, 1insan asla 1başka insan hakkında çok şey bilemez
Üç şeyi unutmayın diyordu onlara. Bunları önem sırasına göre sayacağım. 1numaralı olanı ve en önemlisi, elimizdekiler­le ne kadar alabiliyorsak hayattan o kadar zevk almalısınız. 2numara, mümkün olduğu kadar yiyin çünkü yemezsek hayattan zevk alacak kuvveti ve sağlığı bulamayız. Ve üç numara, önem sırasında üçüncü ve son sırada olan şey, evini makul 1oranda düzgün tut, dişlerini fırçala ve benzeri şeyler işte. Ama bu sonuncusunun öbür ikisine müdahale etmesine izin vermeyeceksin.
İnsanların kokularına başvurarak, ne kadar 1ey olduklarını ve ne kadar değişikliğe yatkın olduklarını sık sık anlatırdı. Aşkta kokuya bayılırdı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir