İçeriğe geç

Amber Kitap Alıntıları – T. Y. Mazer

T. Y. Mazer kitaplarından Amber kitap alıntıları sizlerle…

Amber Kitap Alıntıları

&“&”

“Acı,olgunluk veren bir deneyimdi.Elinde kalan zamanın ve seni tutan güvenli kolların değerini bilmeni hatırlatan zehirli bir sızıydı.”
“Alevden zincirler kalbimin etrafını sarmış gibi.Ondan başka birine ait olamayacağımı haykırıyorlar.”
“Bir insan hem acı,hem de ilaç olabilir miydi?”
“Huzur..Çoğu zaman göreceli bir kavram.Bazen bir annenin sıcak kucağı,babanın şefkatli bir bakışı,ilkbaharda güneşin doğuşu ya da sonbaharda yüzüne esen ılık rüzgar;bazense deliksiz bir uyku,keyifle içilen bir bardak çay ya da başarıyla
bitirdiğin bir ödev…”
“O yıldızlı gökyüzünün altında, masalların gerçeğe dönüştüğü şatoda, ben prenses oldum o prens. Ben Deirdre oldum, o Naoise. Ben Beren oldum, o James. Ve ben bir kez daha James’in bereni oldum. Tıpkı onun söylediği gibi… Bu dünyada ve diğer tüm dünyalarda, bu masalda ve tüm masallarda… Biz birbirimize aittik. Biz sonsuza aittik.”
“Acı, olgunluk veren bir deneyimdi. Elinde kalan zamanın ve seni tutan güvenli kolların değerini bilmeni hatırlatan zehirli bir sızıydı.”
“Gerçekler her zaman acıtmak zorunda değildi.”
“İnsan hiç sevmediğini düşündüğü biri için böylesine acıya gömülür müydü? Oluyordu. Kardeş dediğin, kanına, canına eş gördüğün insan ne kadar kötü olursa olsun, yokluğu vuruyordu.”
“Bir insan hem acı, hem de ilaç olabilir miydi?”
Huzur…
Çoğu zaman göreceli bir kavram. Bazen bir annenin sıcak kucağı, babanın şefkatli bir bakışı, ilkbaharda güneşin doğuşu ya da sonbaharda yüzüne esen ılık rüzgar; bazense deliksiz bir uyku, keyifle içilen bir bardak çay ya da başarıyla bitirdiğin bir ödev…
Cennet’in bu kadar yakınken beni cehenneminde yakıyorsun Deirdre’
O yıldızlı gökyüzünün altında, masalların gerçeğe dönüştüğü şatoda, ben prenses oldum o prens. Ben Deirdre oldum, o Naoise. Ben Beren oldum, o James. Ve ben bir kez daha James’in Beren’i oldum. Tıpkı onun söylediği gibi… Bu dünyada ve diğer tüm dünyalarda, bu masalda ve tüm masallarda… Biz birbirimize aittik. Biz sonsuza aittik.
Anladığın şeyle değil, hissettiğinle ilgileniyorum."
Inkâr, bu boşluk, içinde bulunduğum bu hiçlik
Bu gözyaşları, onlar kendi hikâyelerini anlatır.
Aşkı karşılığında silahını satmıştı ama ateş hattında sıkışıp kaldı. Sürekli ayağa kalkmaya devam ediyordu.
Ama duydukları,kuşların sesleri değildi.
Stephen-Crossfire
Cennetin bu kadar yakınken, beni cehenneminde yakıyorsun Deirdre."
‘’Uyku unuttururdu.Kısa süreli ölüm, şeffaf bir örtüydü.Ve benim kısa süreli ölümlere ihtiyacım var gibi görünüyordu.”
Ama birgün buradan çıkacağımı umut ediyorum
Bütün gece veye yüzyıllar sürse de
Saklanacak bir yere ihtiyacım var ama
Yakında bir tane bulamıyorum
Canlı hissetmek istiyorum,
Dışarıda korkumla savaşabilirim.
Bu mükemmel. iyi olmadığın bir şey var mı gerçekten?" diye sordum dudaklarımı yalayarak. Damağımdaki olağanüstü lezzetin etkisi hiç bitmeyecek gibiydi.

"Sen söyle?" dedi tek kaşını kaldırarak. "Beni en iyi tanıyan kişi sensin."
"Ben mi?" dedim gözlerimi açarak. Benim seni çok iyi tanığımı düşünüyorsun." Başımı sallayarak bu sıradışı an karşısında kendime gelmeye çalıştım. "James Hunter , sıradan bir üniversite öğrencisinin onu tanıdığı düşünüyor. Gururumu okşadınız, Bay Hunter."
Yaptığım ufak çaplı şaka karşısında, yüz hatlarının serleştiğini gördüm. Yanlış anlamasını sağlayacak birşey söylemiştim?
"Kendini sıradan olarak tanımlama ,"dedi keskin bir sesle,
"Sahi James ?" dedim çatalımı sert bir şekilde tabağın yanına bırakarak. "Ne görüyor olabilirsin?" diye sorduğumda benim sesim de gergin çıkmıştı.
Kadife dokunuşunu çeneme değdirirken sesinin yumaşadığını hissettim." Beni cennetin varlığına inandırdığını görüyorum."

Onun Beren’i, Deirdre’si ondan asla vazgeçmezdi.
Elindeki yastığı bırakmayarak hızla genç adamın yanından geçti ve kapıya yaklaştığı anda hırsla döndü. Nasıl bir oyun oynuyorsun bilmiyorum, ama aklımı bulandırmana izin vermeyeceğim, James Hunter!"
Kapı arkasından çarparken James, özlemle, şaşkınlıkla ve dudaklarında ufacık bir gülümseyle karısının ardından baktı.
Duş almaktan vazgeçip kendini doğruca yatağa bıraktı. Tek isteği, az önce orada yatan sevgilisinin bedeninin sıçaklığını biraz olsun tatmaktı…
Camlarla kaplı muhteşem bir yapı denizin kenarında konumlandırılmıştı ve yanlış tahmin etmiyorsam oraya gidiyorduk.
Ancak Edepsiz bana bakmaya devam ediyordu. Gözleri ben de olmasına rağmen arabayı kusursuz bir şekilde kullanıyordu ancak bakışlarına tahammül edemediğim için ses tonunumu yükselttim.
James, sana söylüyorum!"
Kıstığı lacivertlerini yumuşatarak kafasını eğdi ve inatçı bakışlarını sürdürdü. Söylediklerim en ufak bir etki yaratmamış gibi görünüyordu.
"Çok güzel kokuyorsun."
Yanlış mı duymuştum?
Derin ve sıkkın bir nefes aldım. "Sanıyorum kendini rolüne erken kaptırdın, performansını içeri sakla."
Onun tavrını taklit ederek ifadesiz bir şekilde önüme döndüm.
Benimle oyun mu oynuyorsun?" diye sordum tedirgin bir biçimde .
İnce parmaklarını saçlarından geçirerek bir süre yüzümü inceledi. "Seni tanıyorum," dedi keskin bir sesle. "Senin tahmin ettiğinden çok daha fazla. Bu sadece aldığım eğitimle seni okumaktan ibaret değil."
Elleri benimkileri yakalarken, nefesi daha çok yaklaşmıştı.
"Bunun oyun olmadığını zaten bildiğini, gerçek olduğunu her hücrende hissettiğini biliyorum."
Beren," dedi fısıltıyla. "Benimle gel. Seni bir günlüğüne kaçırmama izin ver. Nefes almama izin ver."
Gözlerimi kıpıştırdım ve aptal göründüğüme emin olarak haritaya bakmaya devam ettim. Bu işi başarmam olanaksızdı.
Mike yüz ifademi okumuş olacak ki muzipçe sırıttı.

Gülme," dedim dişlerimin arasından
Buna karşılık olarak James’i taklit etti. "Aslında çok basit."
Yüzümü buruşturup önüme döndüm. James ifadesiz yüzünü takınmış bize bakıyordu. "Bitti mi?" dedi Mike’a. Sesi profesyoneldi.

"Aslına bakarsanız profesör, Beren arkadaşım devamlı saçımı çekiyor," dedi Mike. Ses tonu bir öylesine ciddiydi ki gözlerim bu çoçukca davranışı karşısında kocaman açıldı. Mike’a dönüp
"Zevzek!" diye fısıldadım. "Ne yapıyorsun?"
Mike omuz silkti. David bile elini yüzüne kapamış, gülüşünü gizliyordu.

Kalbinizi açmak için, kendinizi değişime açmalısınız. Görü- nürde sağlam dünyada yaşayın, onunla dans edin, meşgul olun, eksiksiz yaşayın, bütünüyle sevin ama yine de bunun geçici ol- duğunu ve sonuçta tüm formların çözülüp değiştiğini bilin.
Sonunda her şeyi çözebilmiş olman harika, James. Güvenin insanı ne hale getirdiğini gördün değil mi? Deirdre’n de sana aynısını yaptığında bir kez daha bu hataya düştüğüne lanet edeceksin.
Sana Beth diyebilir miyim?" dedim yavaşça.Tepkisi tek kaşını kaldırmak oldu. "Ne?" dedi hiç duraksamadan.

"Elizabeth yerine Beth desem?" diye sordum."Elizabeth çok uzun, görev esnasında Elizabeth diye bağırmak zahmetli oluyor. "
Her zamanki gibi göz devirdi. Ardından ekledi. "Asla Beth olmaz. illa kısaltmak istiyorsan E de."

"E ne ya " dedim yüzümü buruşturarak. "Konuşmaya zahmet etmez gibi. Bana B diye seslenildiğini düşünemiyorum."

"Kısa olmasını istiyen sendin," dedi.

"Beth’in nesi var ki?" diye sordum. "Hatta beğenmediysen Betty de diyebilirim. Betty Boop’u çok severim."
Elizabeth dehşet içinde yüzüme baktı. Ortam uygun olsa bu haline kahka atardım.

"Aman Tanrım sen nasıl bir pallyanna’sın?" dedi ondan beklemediğim kadar abartılı bir şekilde."Çok istiyorsan Lizy diyebilirsin," dedi. "Ancak bu, sadece bu görev için geçerli; başka bir yerde duymak istemiyorum."

"Tamam, tamam biliyorum," dedim. "Aksi takdirde güzel saçlarımı yerinden sökersin."
Sesmdeki alayı fark ettiği için gözlerini kıstı. Önden yürümeye başladı. Arkasından sırıttım.

Kutsal bir metne dokunmak her şeyden önce bir risktir. Ona inanmayı değil onu samimi olarak anlamayı istediğimizde karşımızda koca bir tari- hin yükünü buluruz. Tarih boyunca insanların kitabı taşıdığı gibi, kitap da insanı taşıdığından, bu yük hem kitabın kendisine hem de onu anlamak isteyene aittir.
Desene James’in eğlence anlayışı varmış.
Cennetin bu kadar yakınken beni cehennemin de yakıyorsun Deirdre…"
O’nun ellerinde savunmasız bir serçeden farksızdım, kanatlarımı kanatan da sarıp iyileştiren de oydu… Ruhumun Sahibi "
Acı, olgunluk veren bir deneyimdi."
Bazı şeyler gerçekten hiç değişmiyor."
Hiçbir şeyi düşünme. Sadece anı, hissettiğini yaşa.
Tüm yaşamı boyunca sevgiye hasret kalmıştı. Doğası sevgiye açtı. Varlığının en temel arzusuydu bu. Buna rağmen hayatını onsuz sürdürmüş, sonucunda da katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu bilmezdi. Şimdi de bunu bilmiyordu. Bildiği şey sadece, sevgiyle hareket eden insanların onda bir heyecan uyandırdığıydı. Sevginin inceliklerini, yüce ve olağanüstü olduğunu düşündü.
Çünkü o bensiz yaşayabilir ama sensiz yaşayamaz.
Cennetin bu kadar yakınken beni cehenneminde yakıyorsun Deirdre.
Çünkü seni seveceğim
Ciğerlerim solana dek
Söz veriyorum ölüm bizi ayırana kadar
Yeminlerimizdeki gibi
Evet, çok yol katettik sevgilim
Ne kadar büyüdüğümüze bir bak
Ve seninle kalmak istiyorum
Biz gri ve yaşlı olana kadar

James Arthur – Say You Won’t Let go

Zamanımız kısa
Bu bizim kaderimiz, ben seninim.

Jason Mraz – I’m Yours

Burada küllerin içinden ruhun haykırmakta
Ama bu fırtına bulutlarından korkma
Tüm ihtiyacım aşk…
Tüm ihtiyacım tek kelime….
Tüm ihtiyacım biz…

LSD – Thunderclouds

Hiçbir zaman öğrenmiyoruz, daha önce de buradaydık.
Neden hep çıkmazdayız ve kaçıyoruz?
Kurşunlardan?

Harry Styles – Sign of the Times

İletişim çatışmalarının bir başka kaynağının ise “İlişki Tükenmişliği” olduğu düşünülmektedir. Uzun süre devam eden çatışmalardan sonra karşınızdaki kişiyle anlaşamadığınızı fark edersiniz. İlk tanıştığınızda ilişkiniz ne kadar renkli ve eğlenceliydi. Daha sonra eleştiriler, küçümsemeler arttıkça ilişki tükenmişliği ortaya çıkar. İlişkiden dolayı kişi kendisini yorgun, tükenmiş, çaresiz, yalnız hisseder. Bu durum aile ya da romantik ilişkilerde sıkça rastlanır. Sorunlu ebeveyni ile uzun süre iletişim kuran kişiler bir zaman sonra tükenmeye başlar. Romantik ilişkilerde ise tükenmişlik ayrılıklarla sonuçlanır.
Hiçbir şey söylemeyeceğim
Ama sen hâlâ
Nefesimi kesiyorsun
Ve bildiğim şeyleri unutturuyorsun.

Sam Smith – Fire On Fire

Ve ben hasta hissediyorum. Parmak uçlarımda dokunamamanın verdiği sızı, zihnimde ise bedenimi uçuruma ittiren bir el ile kalakalıyorum."
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Uyku unuttururdu. Kısa süreli ölüm, şeffaf bir örtüydü. Ve benim kısa süren ölümlere ihtiyacım var gibi görünüyordu.
Huzur…
Çoğu zaman göreceli bir kavram. Bazen bir annenin sıcak kucağı, babanın şefkatli bir bakışı, ilkbaharda güneşin doğuşu ya da sonbaharda yüzüne esen ılık rüzgar; bazense deliksiz bir uyku, keyifle içilen bir bardak çay ya da başarıyla bitirdiğin bir ödev…
Devamlı bahsettiği cennet buysa, neden söz ettiğini artık anlamaya başlıyorum. Sıcak nefesi damarlarımda kol gezerken, tenimi saran aidiyet hissi sıra dışıydı. Zihnim türlü oyunlarıyla, kapı ardında saklanan bir düşman gibi fırsat kollasa da, kalbim ve ona uyan bedenim teslimiyetin beyaz bayrağını taşıyorlardı. Bu adam, bu olağanüstü varlık, karanlığın kollarına rağmen nefes almamızı sağlıyordu. Ve işin aslı, gerçek bir nefesin ne olduğunu yeni kavramış gibi hissediyorum.
Neyin doğru hissettirdiğini bilmiyorum
Ama bu doğru hissettiriyor
Bu yüzden bir saniye daha kal
Ve damarlarında akmama izin ver…

Billie Eilish – Hostage

Kalbime yerleşen ateş topu geçtiği her sokağı küle çevirdi. Dudakları yeni okunmuş bir şiirin büyüsü gibi her dizesinde beni içine kattı. Yeni bir evreni keşfettiğimi hissettim. Ama sanki bu küçük dünya, benim için hel ordaydı.
4009 James Hunter, 9003 Beren Soydan, Dark Blue kontrol merkezine hoş geldiniz.
Yıldızlar kaybolmuyor, belirginleşmeye devam ediyor
Gece bittiğinde bile
Ben hâlâ burada durup yıldızları gözlüyor olacağım
Hâla arayacağım,
Aşkı arayacağım.

Kygo – Stargazing

Ve aldığım her nefes,
Boşa harcanmış gibi geliyor sen gittiğinden beri.
Umuda tutunuyorum.

Lewis Capaldi – Bruises

Evet, inanıyorum,
Bir gün orada olacağım, bir zamanlar olduğum yerde
Tam orada, tam yanında
Ve zor, gün çok karanlık gözüküyor
Ay ve yıldızlar sensiz hiçbir şey.
Dokunuşun, tenin, anlatmaya nereden başlamalı?
Hiçbir kelime seni nasıl özlediğimi anlatamaz.
İnkâr, bu boşluk, içinde bulunduğum bu hiçlik,
Bu gözyaşları, onlar kendi hikâyelerini anlatır.

Giderken bana ağlamamamı söylemiştin
Fakat bu his ezici, çok fazla güçlü
Yanına uzanabilir miyim, senin yanına, sana
Ve iyi olduğundan emin olabilir miyim?
Seninle ilgileneceğim
Bu gece seninle olamayacaksam, burada olmak istemiyorum
Sana sesleniyorum
Seslenişimi duyabiliyor musun?
Ve içimde bulunduğum acı…
Seni özlüyorum, seni deli gibi özlüyorum.

Bir insan hem acı, hem de ilaç olabilir miydi?
Huzur…
Çoğu zaman göreceli bir kavram. Bazen bir annenin sıcak kucağı, babanın şefkatli bir bakışı, ilkbaharda güneşin doğuşu ya da sonbaharda yüzüne esen ılık rüzgar; bazense deliksiz bir uyku, keyifle içilen bir bardak çay ya da başarıyla bitirdiğin bir ödev…
Huzurun bir çok tanımı olabildiğini düşünürdüm.
Ancak James’in kolları… İşte bu hiç aklıma gelmezdi.
“Acı, olgunluk veren bir deneyimdi. Elinde kalan zamanın ve seni tutan güvenli kolların değerini bilmeni hatırlatan zehirli bir sızıydı…”
Evet inanıyorum,
Bir gün orada olacağım, bir zamanlar olduğum yerde,
Tam orada, tam yanında.
Ve zor, gün çok karanlık gözüküyor,
Ay ve yıldızlar sensiz hiçbir şey.
Dokunuşun, tenin, anlatmaya nereden başlamalı?
Hiçbir kelime seni nasıl özlediğimi anlatamaz.
İnkar, bu boşluk, içinde kendi hikayelerini anlatır.
Giderken bana ağlamamamı söylemiştin,
Fakat bu his ezici, çok fazla güçlü
Yanına uzanabilir miyim, senin yanına, sana
Ve iyi olduğundan emin olabilir miyim?
Seninle ilgileneceğim
Bu gece seninle olmayacaksam , burada olmak istemiyorum
Sana sesleniyorum
Seslenişimi duyabiliyor musun?
Ve içinde bulunduğum bu acı…
Seni özlüyorum, seni deli gibi özlüyorum.
“Uyku unuttururdu. Kısa süreli ölüm, şeffaf bir örtüydü. Ve benim kısa süren ölümlere ihtiyacım var gibi görünüyordu…”
Kardeş dediğin, kanına, canına eş gördüğün insan ne kadar kötü olursa olsun, yokluğu vuruyordu.
• Huzur…Çoğu zaman göreceli bir kavram. Bazen bir annenin sıcak kucağı, babanın şefkatli bir bakışı, ilkbaharda güneşin doğuşu ya da sonbaharda yüzüne esen ılık rüzgar; bazense deliksiz bir uyku, keyifle içilen bir bardak çay ya da başarıyla bitirdiğin bir ödev…
Düşünme, "dedi acı çeker bir sesle.
"Lütfen düşünme."
‘’Sevginin ne olduğu hakkında en ufak fikri olmayan bir adamın avucuna mucize bırakan bir kadın…’’
Onun ellerinde savunmasız bir serçeden farksızdım. Kanatlarımı kanatan da, sarıp iyileştiren de oydu."
✓Seni öldürmüyorum.Ben ölüyorum.Ölüyorum,Deidre.
Her geçen gün beni öldürüyorsun.Benden nefret ettiğin her an,benden kaçtığın, dokunuşumu hissetmek istemediğin her an ben ölüyorum."
Kalbime yerleşen ateş topu geçtiği her sokağı küle çevirdi. Dudakları yeni okunmuş bir şiirin büyüsü gibi her dizesinde beni içine kattı. Yeni bir evreni keşfettiğimi hissettim ama sanki bu küçük dünya, benim için hep oradaydı.
Onun ellerinde savunmasız bir serçeden farksızdım. Kanatlarımı kanatan da, sarıp iyileştiren de oydu.
Alevden zincirler kalbimin etrafını sarmış gibi. Ondan başka birine ait olamayacağımı haykırıyorlar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir