İçeriğe geç

All the Bright Places Kitap Alıntıları – Jennifer Niven

Jennifer Niven kitaplarından All the Bright Places kitap alıntıları sizlerle…

All the Bright Places Kitap Alıntıları

You are all the colors in one, at full Brightness.
Bazen böyle bir ruh haline giriyorum ve hemen çıkamıyorum. Karanlık, kasvetli bir ruh hali. Hortuma kapılmaya benzediğini düşünüyorum; aynı anda hem sakin, hem de kör edici. Nefret ediyorum bundan.
İnsan karşısındakinin acı çektiğini görebiliyorsa, mazeretini duyduğunda daha şefkatli ve anlayışlı bir tavır sergiliyor.
Bazen bazı şeyler gerçek olmasa bile biz öyleymiş gibi hissederiz, Ultraviyole.
Gözün güneşe varsın, ruhun rüzgara Rengarenksin tek bir rengin içinde , hem de tüm parlaklığınla.
Yüce Manifesto, ‘var olma ve değer verme dürtüsüdür. Sonunda ölüm varsa da, haykırarak, kahramanca karşılamaktır ölümü Kısacası iz bırakmaktır geriye.’
Haydı altın yıldızlı koltuklara doğru fırıl fırıl dönelim, makbul değil miyiz ay? Burda baş başa otururken hoş değil miyiz?
Bu arada ultraviyole ne olursa olsun, bana bir şeyi kanıtladın.dört dörtlük gün diye bir şey varmış.
Bazen bazı şeyler gerçek olmasa bile biz öyleymiş gibi hissederiz, ultraviyole.
Sadece içinde bulunduğumuz zamana hâkimiz
•Theodore Finch
İnsanların sorunu, çoğu zaman küçük şeylerden mutlu olmayı unutmaları.Herkes kendini bekleme yerinde beklemeye kaptırmış.
Bu hayatı ne kadar istesek de hiç bir şeyin kalıcı olmadığını, sabit durmayacağını bilecek kadar iyi tanıyordum.
Saçları rüzgardan darmadağın, yanakları pespembeydi.hoşuna gitsede gitmesede mutlu görünüyordu.
Yalnız değilsiniz.
Bu sizin suçunuz değil.
Destek alın.
Üzülmek zaman kaybından başka bir şey değil. Hayatı, sonradan pişman olmayacağın, özür dilemek zorunda kalmayacağın şekilde yaşamalısın. İşini sağlama alıp baştan doğru olanı yaparsan sonrasında özür dilemeye gerek kalmaz.
-benim hiç dostum olmadı, nasıl bir şey?
+ bilmem. Sanırım yanındayken tamamen kendin olabildiğin insan. Hem en iyi hem en kötü yanlarını bilir ve buna rağmen seni sever, tartışsan da, öfkeden deliye dönsen de dostluğunuzun bozulmayacağını bilirsin.
Aşk gerçek anlamda en yüce manifestodur; var olma ve değer verme dürtüsüdür. Sonunda ölüm varsa da haykırarak, kahramanca karşılamaktır ölümü… Kısacası, iz bırakmaktır.
Yazmak öyle zor bir iş ki, yazarlar cehennemi yeryüzünde tattıklarından, sonrasında bütün cezalardan muaf tutulacaklar.
İnsan karşısındakinin acı çektiğini görebiliyorsa, mazeretini duyduğunda daha şefkatli ve anlayışlı bir tavır sergiliyor.
Hâlâ burda olduğunu ve hayatınla ilgili söz sahibi olduğunu hatırlatmak için ne gerekiyorsa yap
Finch: yapcak, yazacak ve düşünecek çok şey var.Ayrıca ben olmasam sana kim arkadaşlık edecek?
Hayata yeniden kavuşmanın coşku patlamasını hissetmiyordum.yalnızca koca bir boşluk, havaya susamış ciğerler, ve yüzüme yapışan sırılsıklam saçlarım.
“Gözün Güneş’e varsın, ruhun rüzgara… Rengarenksin tek bir rengin içinde, hem de tüm parlaklığınla,”
“Senden tek isteğim, onu bana getir.”
Beni terk ettiğin için seni hiç affetmeyeceğim. Umarım sen beni affedebilirsin. Hayatımı kurtardın. Sonuna da basitçe ekledim: Ben seninkini niye kurtaramadım?
Benden daha iyisine layıksın. Daima yanında olacağıma söz veremem. İstemediğimden değil elbette ama açıklaması zor. Hıyarın tekiyim. Kusurluyum ve beni kimse onaramaz. Denedim.
Hâlâ da deniyorum. Kimseyi sevemiyorum çünkü bu, sevgime karşılık verenlere haksızlık olur. Seni asla incitmem, yani Roamer’ı istediğim gibi incitmem. Ama seni de binlerce parçaya bölüp kendime benzetmeyeceğime söz veremem. Bir ilişki kurmadan önce seni nelerin beklediğini bilmelisin.”
Sen en çok neden korkuyorsun?
En çok, Dikkatli ol dan korkuyorum, diye geçirdim içimden. Sonra, Uzun Düşüş ‘ten.
Uykudan. En çok da kendimden.
“Hiçbir şeyden,” dedim ve elini tuttuğum gibi kendimizi boşluğa bıraktık, işte o anda en büyük korkum, elini bırakmaktı.
En iyi, geceleri, herkes uyurken düşünebiliyorum. Hiçbir kesinti, engel, ses olmaksızın. Sadece benim uyanık olduğum fikri hoşuma gidiyor. Acaba hiç uyuyor mu, diye merak etmekten kendimi alamadım.
Benim hiç dostum olmadı. Nasıl bir şey?
Bilmem. Sanırım yanındayken tamamen kendin olabildiğin insan. Hem en iyi hem de en kötü yanlarını bilir ve buna rağmen seni sever; tartışsan da, öfkeden deliye dönsen de dostluğunuzun bozulmayacağını bilirsin.
Hayata yeniden kavuşmanın coşku patlamasını hissetmiyordum; yalnızca koca bir boşluk, havaya susamış ciğerler ve yüzüme yapışan sırılsıklam saçlarım.
The world breaks everyone, and afterward, many are strong at the broken places.
Sadece bir adım atmam yeter. Saniyeler içinde her şey sona erer
Yine uyandım, 8. gün.
Bugün, ölmek için güzel bir gün mü?
-Gözlerin başka dudakların başka şeyler söylediği zamanlarda herkese dağıttığın o saçma gülümsemenden değildi. Gerçekti, samimiydi.
+ Sıradan bir gülümsemeydi işte
– Sana öyle gelebilir
-hakkında birçok hikaye duydum.
+ benim hakkımda mı?
– evet.duyduklarım doğru mu?
+ muhtemelen.
-Obelisk mi?
+ en sevdiğim sözcük
– gerçekten mi?
+ en sevdiklerimden biri diyelim, bir düşünsene, nasıl dimdik, asil, güçlü bir sözcük.Eşsiz, özgün, ve biraz sinsi .
İçimdeki binlerce kudretin yükseldiğini duyuyorum, kurnaz, şen, durgun, hüzünlüyüm, birinden diğerine dönüşüyorum.
Köklerim var ama akıyorum, baştan sona altın, akıyorum
gökyüzündeki cisimleri, mesela yıldızları düşününce hayatınızdakı meseleler pek bir önemsiz kalmıyor mu?
Hayatın size sunduklarıyla elinizden gelenin en iyisini yapın
“ and sorry wastes time. You have to live your life like u ‘ ll never be sorry. It’s easier just to do the right thing from the start so there’s nothing to apologize for.”
bugünde olmaz diye mırıldandım çünkü bana gülümsedi.
Hayatın sevdiğim yanıda buydu işte; herkes seni farklı biri olarak görebiliyordu
Violet Markey, takım arkadaşım olur musun?
Her şeyiyle harikaydı. Her yanını ezbere biliyordum.Bense harika değildim. Sırlarımı vardı.Karman çormandım.Sadece odam değil, kendim de öyleydim. Kimse sevmezdi karışıklığı.
-Ne yapılması gerektiğini biz biliyor muyuz?
+ zerre fikrimiz yok
Yalnız değilsin, dedi. Aslında öyleyim. Sorun da bu ya zaten; hepimiz bedenlerimize ve zihnimize sıkışıp kalmış yalnızlarız. Hayattaki tüm arkadaşlıklarımız yüzeysel ve gelip geçici.
“Yalnız değilsin” dedi. Aslında öyleydim. Sorunda bu ya zaten; hepimiz bedenlerimize ve zihnimize sıkışıp kalmış yalnızlarız. Hayattaki tüm arkadaşlıklarımız yüzeysel ve gelip geçici.
What a terrible feeling to love someone and not be able to help them.

Actually, I know exactly how that feels.

Ya hayat da böyle olsaydı? Ucundan bile olsa kötü, can sıkıcı kısımları ayıklanmış; sadece mutlu ve güzelliklerle dolu bir hayat Kötülükleri kesip atabilsek ve iyileri kendimize saklayabilsek nasıl olurdu?
Sadece İçinde bulunduğumuz zamana hâkimiz. İçinde bulunduğun bu zaman iki günse, hayatın da o iki günden ibarettir. Her şey de ona göre olacaktır. Hiçbirimiz daha ne kadar zamanımızın kaldığını bilmiyoruz. Belki bir ay belki on beş yıl Ben sadece o iki günüm kalmış gibi yaşamayı seviyorum
23 Mart 1950 tarihinde İtalyan şair Cesare Pavese şöyle yazmış: Aşk gerçek anlamda en yüce manifestodur; var olma ve değer verme dürtüsüdür. Sonunda ölüm varsa da haykırarak, kahramanca karşılamaktır ölümü Kısacası, iz bırakmaktır. ”
Gökyüzünde yıldızlar, yeryüzünde yıldızlar. Yer ve gök adeta bir olmuş. Şöyle görkemli, şairane bir şeyler söylemek istedim ama dilimden dökülen tek sözcük Harika, oldu.

Bence ‘Harika’ daha sık kullanılması gereken harika bir sözcük, dedi Finch.

Çünkü artık kesin olarak bildiğim bir şey vardı: önemli olan aldığın değil, geride bıraktıklarındı.
Deneyimlerim sonucunda şu kanıya vardım;
‘İnsan karşısındakinin acı çektiğini görebiliyorsa, mazeretini duyduğunda daha şevkatli ve anlayışlı bir tavır sergiliyor.’
Mutluyum senin yanında,
Güvendeyim yüzündeki tebessüme bakınca,
Yakışıklıyım senin yanında,
Burnumu çirkin bulsam da,
Özelim senin yanında ve tanrı şahidimdir,
O aranan çocuk olma arzuma.
Seni sevmekten başka çare bırakmıyorsun bana, ve belki de yüreğimin en yüce amacı budur.
All because she smiled at me. But it was a damn good smile. A genuine one, which is hard to come by these days.
According to Charlie, getting laid fixes everything. If only world leaders could get well and regularly, the world’s problems might disappear.
They talk over each other in these high voices that always end in question marks, so that it sounds like I heard he had a gun? I heard she had to wrestle it out of his hands?
Bu hayatı, ne kadar istesek de hiçbir şeyin kalıcı olmadığını, sabit durmadığını bilecek kadar iyi tanıyordum. İnsanların ölmesine, gitmesine engel olamazdın. Aynı şekilde Kendinin de .
DOST:
“sanırım yanındayken tamamen kendin olabildiğin insan. Hem iyi hem en kötü yanlarını bilir ve buna rağmen seni sever; tartışsan da, öfkeden deliye dönsen de dostluğunuzun bozulmayacağını bilirsin.”
“İnsanoğlunun uykuya olan düşkünlüğünü hiçbir zaman anlayamayacağım. Bana kalsa, mecbur olmadıkça katiyen uyumazdım.”
May your eye go to the Sun, To the wind your soul.… You are all the colors in one, at full brightness.
Stars in the sky, stars on the ground. It’s hard to tell where the sky ends and the earth begins. I feel the need to say something grand and poetic, but the only thing I come up with is “It’s lovely.”
He says, “ ‘Lovely’ is a lovely word that should be used more often.”
She was my best friend.”
“I’ve never had one. What’s it like?”
“I don’t know. I guess you can be yourself, whatever that means—the best and the worst of you. And they love you anyway. You can fight, but even when you’re mad at them, you know they’re not going to stop being your friend.”
“I learned that there is good in this world, if you look hard enough for it. I learned that not everyone is disappointing, including me, and that a 1,257-foot bump in the ground can feel higher than a bell tower if you’re standing next to the right person.”
Cesare Pavese wrote: “Love is truly the great manifesto; the urge to be, to count for something, and, if death must come, to die valiantly, with acclamation—in short, to remain a memory.”
‘belki bu kez basarirdim; havanin beni alip götürmesine izin verirdim. bir havuzun icinde, geriye hicbir sey kalmayana dek suzulmeye benzerdi.’
Bugun, olmek icin guzel bir gun mu?
Deneyimlerim konusunda şu kanıya vardım;
İnsan karşısındakinin acı çektiğini görebiliyorsa, mazeretini duyduğunda daha şefkatli ve anlayışlı bir tavır sergiliyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir