İçeriğe geç

Alice Kitap Alıntıları – Lewis Carroll

Lewis Carroll kitaplarından Alice kitap alıntıları sizlerle…

Alice Kitap Alıntıları

çünkü sizin de gördüğünüz gibi, her iki soruyu da cevaplayamadığına göre, soruları nasıl sorduğunun bir önemi yoktu.
“Kedisi olmayan sırıtış” deyimi, saf matematiğin hiç de fena olmayan bir tanımıdır. Matematiksel teoremler, dış dünyanın yapısına genellikle kullanışlı bir şekilde uygulanabilseler de teoremlerin kendileri, başka bir dünyaya ait soyutlamalardır, öyle bir dünya ki Bertrand Russell’ın unutulmaz bir ifade ile söylediği gibi: “insani ihtiraslardan uzak, hatta Doğa’nın acınası gerçeklerinden bile uzak… saf düşüncenin kendi evindeymiş gibi yaşadığı ve daha asil dürtülerimizden en azından birinin, gerçek dünyanın kasvetli sürgününden kaçabileceği, düzenli bir kozmoz…”
“Ama ah Tanrım! diye haykırdı Alice gözlerinden yaşlar boşanarak, Keşke başlarını aşağı uzatsalar! Burada yapayalnız olmaktan öyle bıktım ki!”
Nereye gittiğini bilmiyorsan hangi yöne gittiğinin de bir önemi yoktur.
“Şen bir tayfaydık, dümeni kırdık eve,
Batarken güneş ufkun ötesinde.”
Herkes kendi işini yapsaydı, dünya şimdiki halinden daha hızlı dönerdi.
« Ben herhangi bir sözcüğü kullandım mı o sözcük benim paşa gönlümün istediği anlama gelir. »
Acaba ben gece mi değiştim? Bi düşüneyim: Bu sabah kalktığımda ben ben miydim? Sanki biraz farklı gibiydim, ama ben aynı ben değilsem, o zaman yahu ben kimim? İşte asıl bilmece bu
Bu kadar kısa sürede olan ani değişimden korksa da, Alice daha kötüsü olmadığı için mutluydu
Şimdi burada, gördüğün gibi aynı yerde kalmak için olabildiğince koşmak gerekir.

Bir yere varmak istiyorsan bu koştuğunun iki katı kadar koşmak zorundasın..

“Kendimi açıklayamıyorum efendim, çünkü kendimde değilim.”
Bir başkasının düşüne ait olmak hiç hoşuma gitmez.
Düne gitmenin hiçbir anlamı yok, çünkü ben dün bambaşka biriydim.
If everybody minded their own business, the world go round a deal faster than it does.
Alice: Sonsuzluk nedir?
Beyaz Tavşan: Bazen yalnızca bir saniyedir.”
Aslan ile Tekboynuz taç uğruna savaştı:
Aslan yendi Tekboynuz’u, duyarlı kasabaya.
Kimisi beyaz, kimisi esmer ekmek verdi;
Kimisi de erikli kek verip onları kasabadan defetti.
Ben yumurtaya benzediğinizi söyledim efendim, bazı yumurtalar da çok sevimli olur, bilirsiniz, 
İnsan imkansız şeylere inanamaz
“Benim derdim seslenmek değil, süslenmek, “dedi kraliçe
Eğer gerçek olmasaydım ağlayamazdım
Ben gerçeğim
Yaz güneşinin parladığı günlerde,
Başladı bu masal – küreklerimizin ritmi
Akan zamanla uyum içindeyken-
Anılarda yankılanıyor,
Kıskanç yıllar “unut” dese de.

Gel haydi, dinle, dehşetin sesi,
Acı haberlerle dolu gelmeden,
Hüzünlü genç kız,
Vaktinden önce yatağa düşmeden.
Ah ama büyük çocuklarız biz,
Yatağa hemen girmeyiz.

Saf, aydınlık çehreli
Rüya gözlü meraklı çocuk
Zaman uçup gitse de
Ve aramızda bir yarı ömür olsa da
Senin sevgi dolu gülüşün,
Selamlayacak bu aşk armağanı masalı.

Güneşli yüzünü görmedim,
Gümüşi kahkahanı duymadım.
Yer almayacağım zaten
Senin bundan sonraki gençlik yaşamında.
En azından masalımı dinleyebileceksin
Ki yeter şimdi bana.

Düşünmeye hakkım var
Ders ters gittikçe dert de biter
Göründüğün gibi ol
Başkalarına olduğun ya da olabileceğinden farklı görünmeye asla düşünme ki olduğundan farklı görünmediğinin aksini düşünmesinler
Nasıl hardal dili ısırırsa flamingolar da insanı ısırır
Sen ne diyeceğine dikkat et, gerisini sözcükler getirir..
küçük kızlar da yılanlar kadar çok yumurta yer
Küçük timsah nasıl da
Düzeltir parlayan kuyruğunu
Altından pullarından
Akar Nil suyu!
Nasıl da güler keyifle
Nasıl da zarifçe gerer pençelerini
Zarifçe gülümseyen çenesiyle
İndirir küçük balıkları midesine!
Şimdi de dünyanın en büyük dürbünü gibi uzuyorum! Hoşça kaldın ayaklarım !
Ne acayip bir duygu! Bir dürbün gibi kısalıyorum
Buyurgan İlki patlayıp cırlar,
“Başla!” boğazını yırtar;
Der ki daha kibar olan ikincisi,
“Saçmalık olmazsa ne anlamı var ki?”
Üçüncüsü ikide bir keser masalı
Sabrını taşırır bir dakikadan fazlası.

Çok geçmeden çeker bir sessizlik
Düşerler peşine,
Görülmemiş harikalarla dolu
Gezinen düş çocuğun, tuhaf bir ülkede
Kuşlarla söyleşirler, türlü türlü hayvanlarla
İnanırlar inanırlar birazcık bu gerçek diye.

Altın gibi ışıldayan ikindi boyunca
Ağır ağır sürüklendik sularda;
Küreklerimizi kavramış küçük eller
Beceriksizce suda bizi çeker;
Hem yapıyorlar boşa ile,
Başıboş geziyoruz, yer yön bahane.

Ah zalim Üçlü! Böyle bir saatte
Altında rüya gibi bir havanın,
İstenir mi masal anlatması
Zar zor nefes alan bir adamın!
Hem o Ses tüm cılızlığıla
Nasıl üstesinden gelsin üç şamatacının ?

Acayip çocuk, antika çocuk, ödünç ver rüyanı:
Bırakayım şu modern hikayecileri,
Takip edeyim senin kahkahanı ve ışığını:
Yoruldum bu akşam, azizlerden ve günahkarlardan.
Dostuz seninle, Lewis ve ihtiyar Tenniel’den beri
Evimdeydin hep, sarılar, kırmızılar içinde.
Gel! Naifliğin bitmeyen bir bahar:
Yaşlanmadan gençleştir beni.

Camdan bir gençliksin sen: Bu gece seçtim,
Kızıl Kraliçenin rengarenk sözcüklerle atıp tuttuğu
Ve Beyaz Tavşanın koşturup durduğu
Sihirli labirentlerinde ikamet etmeyi.
Haydi yeni bir maceraya çıkalım, el ele:
Bana inancı yeniden ver, Harikalar Diyarı’nda!

Düne geri dönemem, çünkü o zaman farklı bir insandım.
”Dünü anlatmanın bir yararı olacağını sanmıyorum,
çünkü dün başka biriydim. ”
Sanırım kendi gözyaşlarımda boğularak cezamı bulacağım! Kesinlikle tuhaf bir şey olacak! Ama bugün her şey bir tuhaf zaten.
Şimdiki zaman ve geçmiş zaman
İkisi de gelecek zamanda var olur.
Ve gelecek zaman geçmiş zamanda mevcuttur. Eğer tüm zamanlar şimdi ve buradaysa,
Tüm zamanlar telafi edilemezdir.
Elde olan yalnızca bir “soyutlamadır. ”
Arkasında daimi bir olasılık bırakır.
Yalnızca kavramsal bir dünyada.
Olabilecek olan ve olan
Tek bir sonu gösterir, o daima şimdidir.
Ayak sesleri yankılanır hatıralarda
Yürümediğimiz o yolun aşağısında
Hiç girmediğimiz o kapıda
Gül bahçesine açılan.
“Kitap sevgisi,büyülü kapıları açmaya yarayan altın anahtar.”
Lord Dunsany, The Gods of Pagana’da aynı şeyi söylemiştir. Konuşmacı, neşe ve melodik şiirler tanrısı Limpang-Tung’dur.

Dünyaya şakalar ve biraz da neşe göndereceğim. Ve ölüm, tepelerin mor kenarı kadar, üzüntü, yaz günlerindeki yağmur kadar sana uzak görünürken, Limpang-Tung’a dua et. Ama yaşlandığında ya da öldüğünde, Limpang-Tung’a dua etme çünkü onun anlayamadığı bir düzenin parçası haline gelmişsindir.
Yıldızlı gecede dışarı çık, Limpang-Tung da seninle dans edecektir Ya da Lim pang-Tung’a bir şaka sun ama üzüldüğünde Limpang-Tung’a dua etme çünkü o üzüntü hakkında şunu demiştir: Tanrıların en akıllısı olabilir ama anlayamaz.

Reinhold Niebuhr, en güzel vaazlarından birinde kahkahanın, inanç ile umutsuzluk arasında bir tür tarafsız bölge olduğunu beyan eder. Hayatın yüzeysel absürtlüklerine gülerek akıl sağlığımızı koruruz ancak eğer kahkaha, kötülük ve ölümün daha derindeki mantıksızlıklarına yöneltilirse acıya ve alaya dönüşür. İşte bu yüzden, diye sonuca varır, tapınağın girişinde kahkaha vardır, tapınağın kendisinde kahkahanın yankısı vardır ancak en kutsal yerde, yalnızca inanç ve dua vardır ve hiç kahkaha yoktur.
Bir kere bir şey söyledin mi, bu seni bağlar ve sonuçlarına katlanman gerekir.
Oysa daha dün her zamanki gibiydi. Acaba dün gece değiştim mi ben? Dur bakayım düşüneyim: bu sabah kalktığım zaman gene önceden olduğum gibi miydim acaba? Biraz değişiklik duyumsamıştım kendimde gibi geliyor. Ama eğer ben ben değilsem yeni bir sorun çıkıyor: acaba kimim? İşte asıl bilinmez bilmece bu!
Ablası, gözleri kapalı öylece oturuyor ve gözlerini açıp hayatın o sıkıcı gerçekliğine dönmekten başka çaresi olmadığını bile bile Harikalar Diyarı’nda olduğuna inanmak istiyordu Oysa biliyordu ki, çimenlerin hışırdaması yalnızca rüzgârdandı; gölcükteki dalgalanmalar bir o yana bir bu yana sallanan sazlardandı; çın çın fincan sesleri koyunların zillerinden çıkan şıngırtı sesiydi Kraliçe’nin tiz çığlıkları çoban çocuğun sesiydi aslında Bebeğin hapşırması, Grifon’un feryadı ve tüm diğer tuhaf sesler (biliyordu ki) faal bir çiftliğin gürültü patırtısından ibaretti ve Yalancı Su Kaplumbağası’nın hıçkırıklarının yerini inek böğürtüleri alacaktı.
Burada kim deli değil ki! Ben deliyim. Sen delisin.
Nereden biliyorsun benim deli olduğumu? dedi Alice.
Öyle olmalısın, dedi Kedi, Yoksa buralara gelmezdin.
Pencereye çarpan kar sesini duyuyor musun, Pisi? Ne kadar hoş ve yumuşacık! Sanki birileri dışarıdan camı öpüyor. Kar, ağaçlarla tarlaları bu kadar çok mu seviyor ki böyle usul usul öpüyor onları?
Sen ne diyeceğine Dikkat et, gerisini sözcükler getirir.
Her şeyde bir ders vardır, yeter ki bunu bulmaya çalış.
Buradakiler kelle uçurulmasından fena halde hoşlanıyorlar: Şimdiye kadar canlı birilerinin kalmış olmasına hayret doğrusu!
Kumkuma yüksek bir duvarın tepesinde, bir Türk gibi bağdaş kurmuş oturuyordu.
Zamanınızı böyle cevabı olmayan sorular sorarak harcamaktansa daha faydalı işler yapabilirsiniz.
Ben gençken, diye cevapladı William baba, Bilirdim gençliğimin uzun sürmeyeceğini; ne yaparsam yapayım, düşünürdüm geleceği, ki acıyla anmayayım kendi geçmişimi.
Bu sabah yataktan kalktığımda kim olduğumu biliyordum, ama o zamandan bu yana sanırım birkaç kere değişmiş olmalıyım.
Sanırım kendi gözyaşlarımda boğularak cezamı bulacağım!
Kitaplarla, çalışarak veya yararlı işlerle geçsin benim senelerim ki verebileyim güzel bir hesap geldiğinde son günlerim.
Alice kendini olağanüstü şeyler beklemeye o kadar alıştırmıştı ki yaşamın böyle olağan biçimde sürmesi ona çok sıkıcı ve aptalca geldi.
Zavallı, zavallı küçük Alice! Yalnızca yakalanıp ders çalışmaya zorlanmadı; başkalarına ders vermeye de zorlandı. Artık Alice yalnızca bir öğrenci değil, aynı zamanda bir öğretmen.
Kemeny’nin açıkladığı gibi, bilim bizim nereye gitmemiz gerektiğini söyleyemez, ancak bu karar başka bir zeminde alındıktan sonra oraya ulaşmak için en iyi yolu bize söyleyebilir.
Lütfen söyleyin nedir zaten yaşam bir düşten başka?
Yürekler ki, çocuklarınki kadar masum olmalı.
Sanıyor musunuz ki O sadece diz çöküp yakaranları görür ve duyar
Lütfen söyleyin nedir zaten yaşam bir düşten başka?
Ben bir kelimeyi kullandığımda, hangi anlamı kastetmesini istiyorsam, o anlamı kasteder. Ne bir fazlası, ne bir eksiği.
Bazı insanların bir bebeğinki kadar bile akılları olmuyor!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir