İçeriğe geç

Ahlak Felsefe ve Allah Kitap Alıntıları – Caner Taslaman

Caner Taslaman kitaplarından Ahlak Felsefe ve Allah kitap alıntıları sizlerle…

Ahlak Felsefe ve Allah Kitap Alıntıları

Geçmiş olaylar serisi sınırlı olmalı ve bir başlangıca sahip olmalıdır. Fakat evren, olaylar serisinin dışında olmadığı için, buradan evrenin var olmaya başlamış olduğu sonucu çıkar
Bu dünyanın, “mutluluk arzusu”nu tatmin edemediğini gören herkes, bu arzunun Allah olmadan tatmin olamayacağını görür. Eğer kendimde, bu dünyadaki hiçbir deneyimin tatmin edemediği bir arzu tespit edersem, bunun en muhtemel açıklaması başka bir dünya için yaratılmış olduğumdur.
Fakat bizde olan her şeyin, mükemmel ve sonsuz Varlık’tan geldiğini bilmeseydik; görüşlerimiz ne kadar açık ve ne kadar belirgin olurlarsa olsunlar, doğru olma mükemmelliğine sahip olduklarını düşünmemizi garantileyecek bir sebep olmazdı.
İçindeki “yaşam arzusu”nun sesini dinleyen hiç kimseyi bu dünya hayatının tatmin edebileceğini sanmıyorum.
Allah’ın varlığına inanmasına karşın Allah’ın yolladığı bir din veya dinler olmasını gereksiz bulan birçok kişi vardır. Bu kişilere, burada anlatılanlardan, Allah’ın din(ler) göndermesini beklemenin rasyonel olduğuna dair bir argüman şöyle sunulabilir:
1- Evreni ve insanları yaratan bir Allah vardır.
2- İnsanlar doğuştan ahlâkî özelliklere sahiptirler.
3- Bu doğuştan ahlâkî özellikler ancak Allah’ın ahlâkî buyrukları varsa rasyonel temel bulabilir.
4- Doğuştan ahlâkî özelliklerin ancak Allah’ın ahlâkî buyrukları varsa rasyonel temel bulacak olması; Allah’ın, insanları, kendi buyruklarına uyacak bir yaratılışta yarattığı anlamını taşımaktadır.
5- Allah’ın buyruklarının insanlara ulaştırılmasında en uygun alternatif olarak din(ler) gözükmektedir.
6- Allah insanları ahlâkî buyrukları olan dinlere uyacakları şekilde yaratmıştır.
7- Allah’ın din(ler) gönderdiği düşüncesi, göndermediği düşüncesinden daha rasyoneldir.
Allah ahlaki sistemine ne uygun hareket eder ne de ahlaki sistemi icat eder, fakat Allahın sıfatları ahlaki değerlerin ne olacağını belirler.
Richard Taylor Allah fikrini bir kenara bıraktığınızda ahlaki mecburiyet fikri anlamsız olur. Kelimeler aynen kalır ama manası kalmaz diyerek, teizmin dışındaki sistemlerin ahlâkın bağlayıcılık özelliğine rasyonel temel sunamayacağını dile getirmiştir.
İyi, insanların çıkar hesaplarının üzerinde olan bir standarttır…
Natüralist bir yaklaşıma sahip Bloom “Ne kadar akılı olursak olalım, eğer ki doğuştan gerekli temel özelliklere sahip olmasaydık, ahlâkî yapısı olmayan (amoral), acımasızca sadece şahsi çıkarını gerçekleştirmeye yönelmiş kişiler olurduk demektedir. Doğuştan kapasitemiz bize doğadaki olgulara indirgenemeyen (non-natural) kavramları sağladığı içindir ki ahlâkî kuralları benimseyen varlıklar olabilmekteyiz. Doğuştan sahip olduğumuz iyilik-kötülük gibi kavramlar, genetik-biyolojik yapımıza dayanmakla beraber doğadaki olgulara indirgenemez olduklarından genetik-biyolojik yapımıza indirgenip açıklanamazlar.
Ateist bir dünya görüşünün içerisinde sahip olduğumuz doğuştan ahlâkî özelliklerin illüzyon olarak anlaşılması gerektiğini ünlü natüralist-ateistler Michael Ruse ve Edward Wilson’ın şu sözlerinden de anlayabiliriz: Cambridge’li felsefeci G. E. Moore tarafından bu yüzyılda popülerleştirilen bir ifadeyi kullanmak gerekirse, evrimsel etikte var olandan olması gerekene geçiş yapıldığından “natüralist yanılgı (the naturalistic fallacy) suçu işlenmektedir. Ahlâk bize ortak hareket etmemiz için genlerimiz tarafından yutturulan bir illüzyondur. Hiçbir dış temeli yoktur. Ahlâk, evrim tarafından oluşturulmuştur, fakat onun tarafından temellenmemektedir. Aynı Machbeth’in hançeri gibi gerçekte var olmadan önemli bir amaca hizmet etmektedir. İllüzyondan bahsederken, ahlâkın hiçbir şey olmadığını ve tamamen bir hayal ürünü gibi düşünülmesi gerektiğini savunmuyoruz. Machbeth’in hançerinin tersine ahlâk insan türü tarafından paylaşılan bir illüzyondur Ahlakın objektif bir temeli yoktur, fakat biyolojik yapımız bizi öyleymiş gibi düşünmeye sevk eder.
Hare şöyle demektedir:
Eğer biz insan hayatında matematik gibi yeri olan fakat matematik gibi kendisi Evrim Teorisi ile açıklanamayan bir olgu bulursak; bu durum, neden bu teorinin başarısızlığı olarak değerlendirilecektir?.. Neden biz, hayattaki önemli bazı olguları açıklıyor diye evrimin her şeyi açıklamak zorunda olduğunu düşünüyoruz?
O zaman -her ne kadar çok tartışılmış olsa da– Allah’ın evrimsel herhangi bir mekanizmayı ve hatta doğal seleksiyonu araçsal sebepler olarak kullanmış olmasında temel teist inançlara aykırı bir yön olmadığı kanaatindeyim. Nitekim doğal seleksiyonlu Evrim Teorisi’nin babalarından Alfred Russel Wallace’ın, Yeni-Darwinciliğin kurucu babalarından Theodosius Dobzhansky’nin, insan genomu projesini uzun yıllar yönetmiş olan Francis Collins’in de içinde yer aldığı birçok ünlü biyolog, felsefeci ve teolog teizm ile Evrim Teorisini çelişkili görmemişler ve evrimsel süreci arkasında bilinçli bir yaratıcının olduğu bir süreç olarak görmüşlerdir.
Natüralist bir yaklaşımı benimseyen Hauser, bildiğimiz hiçbir canlı türünün insan gibi ayrıntılı bir ahlaki sistem inşa edemediklerini, bunun da insan beyni ile ilgili özel bir şeyler olduğunu gösterdiğini ifade etmektedir. İnsanların sahip oldukları ahlaki sistemleri mümkün kılan faktörlerden biri bütün türlerden farklı bir şekilde dil konuşma yeteneğine sahip olmalarıdır.
Ahlak sadece bizim ne yapmamız gerektiği ile ilgili değildir, aynı zamanda başkalarının ne yapmasını beklediğimizle de ilgilidir.
Steven Pinker’ın dediği gibi İnsanların empatik ahlaki görüşlerini oluşturan içgüdüsel hisleri vardır ve bu ahlaki görüşlerini rasyonalize etmek için sonradan mücadele ederler.
Yokluğu psikopatiye yolaçan empati, kompleks ve çok katmanlı bir özelliktir.
Cezalandırma, bütünün kolektif vicdanı tarafından paylaşılan doğrunun ve yanlışın standartlarını belirlemektedir.
Zihnin doğuşta boş bir levha olduğu görüşünü, hem birçok teist hem de birçok ateist savunmuştur. Boş levha (tabula rasa) kavramını popülerleştiren John Locke teistlere bir örnektir. Locke insan zihnine doğuştan işlenmiş gerçekler/idealar olduğu görüşüne karşı çıkan epistemolojik yaklaşımının gereği olarak ahlâk ile ilgili doğuştan özellikler olduğu görüşüne de karşı çıktı. Locke, boş levha zihin görüşünün, teist inançla beraber benimsenebileceğinin bir örneğidir; nitekim Locke, ateistlerin verdikleri sözlerine aykırı davranmalarını engelleyecek bir akılcı temelin olmadığını savunmuş ve ahlak açısından teist inancın önemini göstermeye çalışmıştır.
Ümidimizin sebebi, her şeyin daha iyi olacak olması değildir, fakat her şeyin ardında Allah’ın hikmeti olduğunu bilmemizdir.
Gerçek aydın, çağının rüzgarlarının sürüklediği bir yaprak olmak yerine, çağının kınamalara aldırmadan kendi çağının yol açtığı zülumatları (karanlıklarını) aydınlatan kişi olmalıdır.
Kuran, uyutan bir melodi ve hafifçe esen bir meltem değildir; O, canlandıran bir şarkı ve batılı söküp atan bir kasırgadır.
Şöhretperestlikle insanların zihnindeki “büyük ünlü” olmaya çalışacağına, Allah’ın ezeli zihnindeki yüzü ak bir kul olmaya çalış.
Allah insanları kendine ve göndereceği dinlere muhtaç yaratmıştır; insan fıtratı buna göre tasarımlıdır.
Nasıl oluyor da evrenin başlangıç patlaması Bach’a notaları, Rembrandt’a renkleri, Newton’a matematiği hediye etmiştir?
Son can teslim alındığı ve son yıldızın ışığı söndürüldüğünde önemli olacak neyse şimdi de önemli olan bir tek O’dur.
Kutsal bir metne dokunmak her şeyden önce bir risktir. Ona inanmayı değil onu samimi olarak anlamayı istediğimizde karşımızda koca bir tari- hin yükünü buluruz. Tarih boyunca insanların kitabı taşıdığı gibi, kitap da insanı taşıdığından, bu yük hem kitabın kendisine hem de onu anlamak isteyene aittir.
Dinin temel sırrı imtihandır; imtihan ancak irade varsa, irade ancak kötülük varsa anlamlıdır.
Kuran, Peygamberimiz’den sonra hiçbir insanın epistemolojik olarak özel bir statüsü olduğuna onay vermemiştir.
Kalbinizi açmak için, kendinizi değişime açmalısınız. Görü- nürde sağlam dünyada yaşayın, onunla dans edin, meşgul olun, eksiksiz yaşayın, bütünüyle sevin ama yine de bunun geçici ol- duğunu ve sonuçta tüm formların çözülüp değiştiğini bilin.
Hesabı verilmeyen süslü söz, boş bir retoriktir.
Ahirete inanmayanlara göre muhteşem dekorlu bir tiyatronun perdesi açılır ve bir saniyede kapanır: Hepsi bu!
Din-bilim ilişkisi hakkında ilk olarak “Hangi bilimden ve hangi dinden bahsediyorsunuz?” sorusunu sorun.
Her şey anlamsızsa,ruh neden “anlam” diye haykırır?
Allah görünmez, fakat her şey O’nla görünür olmuştur.
ALLAH tüm tasarımların ezeli sahibidir, ALLAH yaratıcı tasarımcıdır; bilim insanları ve sanatçılar ise keşfedici tasarımcılardır
Tüm yaşamı boyunca sevgiye hasret kalmıştı. Doğası sevgiye açtı. Varlığının en temel arzusuydu bu. Buna rağmen hayatını onsuz sürdürmüş, sonucunda da katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu bilmezdi. Şimdi de bunu bilmiyordu. Bildiği şey sadece, sevgiyle hareket eden insanların onda bir heyecan uyandırdığıydı. Sevginin inceliklerini, yüce ve olağanüstü olduğunu düşündü.
İçinde bulunduğumuz dönemin seküler düzeni hazcı sunumundaki görkeme karşın yüzeyseldir ve insan fıtratının derin çığlıklarına cevap veremez.
Dünyaya en önemli borçlarımızdan birisi İslam ile Müslümanlar’ın farkını anlatmaktır.
İletişim çatışmalarının bir başka kaynağının ise “İlişki Tükenmişliği” olduğu düşünülmektedir. Uzun süre devam eden çatışmalardan sonra karşınızdaki kişiyle anlaşamadığınızı fark edersiniz. İlk tanıştığınızda ilişkiniz ne kadar renkli ve eğlenceliydi. Daha sonra eleştiriler, küçümsemeler arttıkça ilişki tükenmişliği ortaya çıkar. İlişkiden dolayı kişi kendisini yorgun, tükenmiş, çaresiz, yalnız hisseder. Bu durum aile ya da romantik ilişkilerde sıkça rastlanır. Sorunlu ebeveyni ile uzun süre iletişim kuran kişiler bir zaman sonra tükenmeye başlar. Romantik ilişkilerde ise tükenmişlik ayrılıklarla sonuçlanır.
ALLAH’ı olan hiçbir şeyi olmasa da zengindir; ALLAH’ı olmayan her şeyi olsa da fakirdir.
İnsanı yaratan, yaratılışın sırlarını yarattığının özüne yerleştirmiştir.
Bilimin ayrı, felsefenin ayrı, dinin ayrı hakikatleri olamaz; fakat yanlış bilim, yanlış felsefe ve yanlış din anlayışları olabilir.
* İslam sadece bir hakikat değildir; her türlü hakikati hakikat yapan bir hakikattir.
Ahlak sadece bizim ne yapmamız gerektiğiyle ilgili değildir, aynı zamanda başkalarının ne yapmasını beklediğimizle de ilgilidir.
Ahlaki sistemler kurmaya yarayan temellerin insanların doğuştan sahip olduğu özellikler olduğu, insan zihninin boş levha olarak gören yaklaşımın hatalı olduğunu, hem bebeklik dönemi hemde yetişkin dönemi konu alan bilimsel çalışmalar sayesinde anlayabilmekteyiz.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
En önemli özelliklerinden birisi bağlayıcılık olan ve insanların şahsi çıkarlarından gerektiğinde fedakarlık yapmalarını gerektiren yasalardan oluşan ahlâkî sistemlerin, Allah inancı olmadan rasyonel bir temeli olamaz.
Allah, ahlaki sisteme ne uygun hareket eder ne de ahlaki sistem icat eder, fakat Allah’ın sıfatları ahlaki değerlerin ne olacağını belirler.
Ahlaki bir sistemin Allah inancı olmadan işlemesi pratikte elbette mümkündür..
Ahlak, sadece bizim ne yapmamız gerektiğiyle ilgili değildir, aynı zamanda başkalarının ne yapmasını beklediğimizle de ilgilidir.
En önemli özelliklerinden birisi bağlayıcılık olan ve insanların şahsi çıkarlarından gerektiğinde fedakarlık yapmalarını gerektiren yasalardan oluşan ahlâkî sistemlerin, Allah inancı olmadan rasyonel bir temeli olamaz.
Ahlaki sistemler kurmaya yarayan temellerin insanların doğuştan sahip olduğu özellikler olduğu, insan zihninin boş levha olarak gören yaklaşımın hatalı olduğunu, hem bebeklik dönemi hemde yetişkin dönemi konu alan bilimsel çalışmalar sayesinde anlayabilmekteyiz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir