İoanna Kuçuradi kitaplarından Ahlak, Etik ve Etikler kitap alıntıları sizlerle…
Ahlak, Etik ve Etikler Kitap Alıntıları
Eğer şiddeti önlemek ve gençlerin etik yeteneklerini geliştirmek istiyorsak, kültürel değer yargıları öğretmek yerine, bu yargılardan dikkatle ayırdedilmiş “etik değerler eğitimi”ni planlayıp gerçekleştirmemiz gerekiyor.
Etik değerler eğitimi, bu konuda bilgi ile donatılmış ve bu bilgiler ile yaşadıkları arasında bağlantı kurarak, bu bağlantı üzerinde kafa yormuş öğretmenlerin varlığını gerektiriyor.
Etik değerler eğitimi, kişileri “düşünmeyi öğretme”yi amaçladığı için, zaman isteyen bir eğitimdir.
Kişileri normlara (kural,yasa) göre davranmaya zorlayabilirsiniz. Ama etik davranmaya zorlanamaz. Bu, her kişinin etik değer bilgisini temel alarak kendisiyle hesaplaşması sonucu, kendi vereceği bir karardır.
Yaptığımız eğitim, gençlerin böyle bir hesaplaşma yapmalarına yardımcı oluyor mu acaba?
Yaptığımız eğitim, gençlerin böyle bir hesaplaşma yapmalarına yardımcı oluyor mu acaba?
‘Eğitim’ genellikle kişilerin yalnızca bilgisel/yaratıcı yeteneklerini geliştirmeyi hedefliyor ama ‘etik yetenekleri geliştirmede pek yardımcı olmuyor.’
İnsan öldürmeyi ve dövüşmeyi yaşamın doğal bir parçası olarak, sıradan bir davranış, bazen de kahramanlaştırılan bir davranış biçimi olarak sunmak şiddeti doğallaştırmaktadır.
Acaba şiddeti ve öldürmeyi bunca doğallaştıran nedir?
Ana nedenlerden biri kitle iletişim araçlarının sorumsuzca kullanılmasıdır.
Ana nedenlerden biri kitle iletişim araçlarının sorumsuzca kullanılmasıdır.
Son 10-15 yılda şiddet eylemlerinin artışı ile birlikte, şiddetin de doğallaştığını görüyoruz.
Şiddet eylemlerinin bilinçli olarak gerçekleştirilmesidir.
“Şiddet hayvansal yanımızda kökenleri bulunan bir kader midir? Yoksa özgürlüğümüzün bir sonucu mudur?”
Bilimsel araştırma sonuçlarına göre şiddet doğuştan değildir.
İnsan haklarının korunması için, yasaları yapanların ve kabul edip onaylayanların, ‘insan haklarını bilen insanlar olması’ -en azından insan hakları eğitimi görmüş olmaları- gerekir.
İnsan onurumuzu başkalarının bize yaptıklarıyla yani gördüğümüz muameleyle değil, “kendi yaptıklarımızla” korur veya ihlal ederiz!
Bütün insanların insanî olanaklarını- yeteneklerini geliştirmelerini ve onurlu bir yaşam sürmelerini mümkün kılan koşulların sürekli yaratılmasını talep eden evrensel ilkeler.
Ekonomik, siyasal ve teknolojik bakımdan dünya hiç bu kadar özgür görünmemişti ya da daha adaletsiz!
Tüketim toplumunun tuzağına düşmemek için; en başta kendimizi tutmayı öğrenmek ve çocuklarımıza kendilerini tutmalarını öğretmek gerekiyor.
Temel sosyal hizmetlerin evrensel olarak sağlanması, her şeyden önce, bütün insanların değer verdikleri yaşamları yaşamaları için desteklenmelerine ve onurlu bir yaşama ulaşabilmenin insanların maddi imkanına bağlı olmaktan çıkarılmasına bağlıdır.
20. yüzyıldan beri ulusal-uluslararası politikaların ana amacı olan ‘gelişme/kalkınma’nın yerine, “insan hakları”nı koymaktır ve ulusal-uluslararası düzeyde gerektirdiklerini yerine getirmektir.
Bir ülkede sosyal ve ekonomik haklar tanınırken, temel insan haklarıyla bağlantı kurup kurmama sorunuyla ilgilidir.
Bir insan hakkının ya da hak grubunun korunması başka bir hak ya da hak grubunun korunabilmesi uğruna ertelenemez!
Hiç kimse keyfi olarak tutuklanamaz!
Hiç kimseye işkence veya zalimce, insanlık dışı ya da onur kırıcı muamele yapılamaz!
Hiç kimse kölelik ve kulluk altında tutulamaz!
İnsanlık olarak çağımızda attığımız önemli adımlardan biri, ‘insan hakları’ denen hakların uluslararası düzeyde ‘resmen’ tanınması, en başta da ‘insan hakları’ fikrinin kendisinin ‘resmen’ kabul edilmesidir.
İnsanların insanlaşmasına yardımcı olan bir düzenin oluşması için hukuk ya da yasalar tek başlarına yetmiyor.
Ancak belirli gerçeklik koşullarında insan haklarının açık bilgisinden türetilen ve uygulanan yasalar, bu nitelikte bir düzenin yaratılmasına yardımcı olabilir.
Çok yaygın olan “düzen iyidir” değer yargısını aşmayı becerebilmişsek, her düzenin insanların insanlaşmasına -yani insana özgü bazı olanakları geliştirebilmelerine- yardımcı olmadığını görebiliyoruz. İnsan haklarının amaçladığı, insanların insanlaşmasına yardımcı olan bir düzenin yaratılması -sürekli yaratılması-dır.
Günümüz dünyasında demokratik karar almanın ana tehlikelerinden biri konsensusla veya oy çokluğuyla insan haklarına ters düşen normların yasalaşması ve insan haklarına ters düşen kararların alınabilmesidir.
Yargıç ancak vicdanına karşı sorumludur!
Ne var ki, ancak doğru anlama -rastlantılar dışında- doğru yargılayabilmeyi olanaklı kılar.
Etik sorunlar kişilerarası ilişkilerde ve kişinin kendisiyle ilişkisinde, eylemde bulunurken, karşılaştığı değer sorunlarıdır. Yargıçlık, kendine özgü bir etik ilişkidir. Bir yargıcın verdiği karar ise, o yargıcın eylemini oluşturur.
Etik değer bilgisine sahip olmayan ve bazı etik özellikleri kazanmamış hukukçuları yargıç yapmamak uygun olur.
İnsanları yargılarken etik sorunları görebilmek için, yargıç olan kişilerin buna göre eğitilmesi gerekir.
İnsanları yargılarken etik sorunları görebilmek için, yargıç olan kişilerin buna göre eğitilmesi gerekir.
Bazı hukuk fakültelerimizde hak, ‘hukukla korunan menfaat’ şeklinde tanımlanıyor. Oysa günlük yaşamda olduğu gibi, hukuk türetirken ve hukuku uygularken birbirinden dikkatle ayırtedilmesi gereken iki kavramdır “hak ile çıkar”.
Ve insanların birçoğu, çıkarlarını da hak sayıyorlar.
Herkes her durumda kendini haklı sanıyor dünyamızda.
Ne var ki yasalar her zaman hakkı korumadığı gibi, hukuka başvuranlar da her zaman gerçekten haksızlığa uğramış insanlar değildir.
Aylan Kürdi’nin cansız bedeninin fotoğrafı yayınlanınca, bunun ‘çocukların fotoğrafları yayınlanmaz’ kuralına aykırı olduğunu ileri sürenler oldu. Bu kural neden getirilmiştir? Çocukları korumak için. Çocukların suç işlemeleri bütün hayatlarını etkilemesin diye. Böyle düşünüldüğünde bu kural uygun bir kuraldır. Ancak Aylan Kürdi’nin durumunda, çocuğu artık korumak söz konusu değildi. Korunamamıştı çocuk. Ayrıca bu fotoğraf yayınlandıktan sonra bazı ülkeler sığınmacılara az da olsa kapılarını açtı.
Bilim etiğini bilmek onlara göre davranmayı sağlamaz.
Etik bakımdan değerli bir yaşam sürebilmek için, A) böyle bir yaşamı yaşamayı içtenlikle istemek, B) etik bilgisi ile ve insan hakları bilgisi ile donatılmış olmak C) yaşadığımız olay ve durumlarda etik değerler ve insan haklarına uygun şekilde nasıl davranılması gerektiğini bilmek.
Etik bakımdan değerli bir yaşam sürebilmek için, A) böyle bir yaşamı yaşamayı içtenlikle istemek, B) etik bilgisi ile ve insan hakları bilgisi ile donatılmış olmak C) yaşadığımız olay ve durumlarda etik değerler ve insan haklarına uygun şekilde nasıl davranılması gerektiğini bilmek.
Bilim etiği, bilimsel bilgilerin üretildiği ve uygulandığı her yerde uyulması beklenen normlar (yasa,kural) bütünüdür.
Ama bunları bilmek erdemli yaşamak için ne kadar yetiyor?
Ama bunları bilmek erdemli yaşamak için ne kadar yetiyor?
Etik ve ahlâk terimleri felsefenin bir alanı olarak da karşımıza çıkar. Bu alana Anglosakson Felsefesi’nde ‘Moral philosophy’ deniyor, bunun için bazı felsefe bölümü programlarında felsefenin bu alanı ‘Ahlâk Felsefesi’ adıyla karşımıza çıkıyor; bazılarında ise, Kıta Avrupası ülkelerinde, felsefenin bu alanı için daha çok “Etik” terimi kullanılıyor.
Günümüzün “çok kültürlü” toplumlarında birbirinden çok farklı “iyi”leri-“kötü”leri olan ahlâklar iç içe oluyor, bir çok çatışma da bundan çıkıyor.
Ahlâk kelimesi Türkçe’de -ve başka bazı dillerde- belirli bir grupta belirli bir süre geçerli değer yargıları sistemi (o grup mensuplarının iyidir-kötüdür dedikleri) anlamında kullanılıyor. Bunlar yazılı olmayan yargılardır.
Etik terimini eşanlamlı kullanıldığı ya da karıştırıldığı “ahlâk”tan ayırdetmek gerekir.
İnsanlar istenen normlara göre davranmaya zorlanabilir, ama etik davranmaya zorlanamazlar. Bunun için her kişinin, felsefi etik bilgilerin ışığında kendi kendisiyle hesaplaşması, böylece de değer koruyan eylemler yapma sistemini oluşturması ve bu bilgilerle kendini donatması gerekir. Bunlar olmadıkça, meslek yeminleri, çoğu zaman uyulmayan, bir mesleğe girerken şeklen yerine getirilen bir edim olarak kalır.
“Ölümcül bir hastalığa yakalanmış bir insana, bu hastalığını söylemek mi yoksa söylememek mi gerekir?” sorusu reddedilmesi gereken bir sorudur:
“Kimisine söylemek kimisine de söylememek uygun olur.”
“Kimisine söylemek kimisine de söylememek uygun olur.”
En genel ilkelerin bile, her durum için geçerli olmadığını görmek, sanırım, zor değildir.
Bilimin ‘başarıları’ sayesinde insanların yok olma tehlikesiyle yüzyüze geldiği düşünülen dünyamızda, bilimselliğe -rasyonelliğe-tepkiler yaygınlaşmaya başlamış ve çıkar yol olarak “maneviyat” arayışları çoğalmıştır.
Eğer barbarca eylemlerin bir daha olmasını istemiyorsan ve korku ve yoksunluktan kurtulmuş bir dünyanın yaratılmasını istiyorsan, “insan haklarını koru!”
İnsan haklarını koru, çünkü bir gün senin de başına gelebilir, sık yapılan bir tavsiyedir.
Oysa bunun ile insan olmanın ve insan onurunu taşımanın bir ifadesi olarak “ben bir insanım, insana (kendime) saygım olduğu için bunu yapmam veya yaparım” demek arasındaki fark -etik değer farkı-, sanırım, açıktır.
“Sana yapılmasını istediklerini, sen de başkalarına yap!”
“Sana yapılmasını istemediğin şeyi başkalarına yapma!”
Bütün dinlere mensup insanlar, birbirleri hakkında çok az şey biliyor, her şeyden önce de, bütün dinlerde ve etik geleneklerde “ortak olan hakkında” çok az şey biliyor.
Etik eylemde bulunmak, bir kültürün normlarına (kural,yasa) göre eylemde bulunmak değildir; ayrıca sırf mesleğimizin normlarına göre davranmak insan onurunu korumayı güvence altına almaz.
Kişisel yaşamımızda ve kamu yaşamında karşılaştığımız ‘etik problemleri’ ele alırken, “insan onurunu -ve en başta kendi onurumuzu- koruyarak” eylemde bulunmalıyız.
“İnsan onuru”, başta etik başarılar olmak üzere, insan türünün başarılarından ve bu başarıların insan türü için yarattığı sonuçlardan oluşur.
Anlam; bir kişinin yaşamında ve/veya insan dünyasında (bu arada “öbür dünya”daki yaşamında da) sürekli gerçekleşmesini istediklerine ilişkin düşünceleridir.
Normlar (kural ve yasalar), etik değer koruyucu kararlar almaya veya eylemlerde bulunmaya yetmiyor. Bunun nedeni de, eylemde bulunmak zorunda olduğumuz her durumun tek, eşsiz olmasıdır; dolayısıyla bir durumda bir norma uygun davranmak, ama etik bakımdan değersiz davranmak da mümkündür.
Düşünce alanındaki modalar iki tarafı keskin bıçaklardır. Bir yandan ilgili oldukları konuyu daha kolay bir şekilde ön plana çıkarma olanağı sağlarlar, ama diğer yandan onu etkili bir şekilde geliştirmeye engel oluşturan karıştırmalara neden olabilirler.
‘Gelişme’ kavramıyla böyle olmuştur, ‘insan hakları’ kavramıyla böyle olmuştur, şimdi ‘etik’ ile de böyle.
Kendisinden farklı olanlar karşısında tamamen şaşkına dönmeme ve bu farklılıklara saldırganca tepki göstermeme yeteneği.
Bağlayıcı değerler, vazgeçilmez ölçütler ve kişisel tutumlar üzerine temel bir konsensüs anlamına gelir.
Bunlar olmaksızın bir topluluk er geç anarşi ya da yeni bir diktatörün tehditi altında kalır.
Bunlar olmaksızın bir topluluk er geç anarşi ya da yeni bir diktatörün tehditi altında kalır.
Etik problemler, felsefenin tarihi başladığından beri filozofların uğraştıkları ana problem demetlerinden biridir. Bunlar, kendisi farkında olsun olmasın, kişinin günlük yaşamı ile doğrudan ilgili problemlerdir.
Aynı kişinin, bir kişinin aynı eyleminin, aynı durumun, aynı olayın farklı, birbirine aykırı, hatta çelişen değerlendirilmelerindan rahatsız olmaya ve buna başkaldırmaya başladığımda daha ilkokuldaydım.
Ne var ki bu, dünyamızın bir olgusuydu ve bir sürü çatışmanın, adaletsizliğin ve kan dökmenin nedenlerinden biriydi.
Ne var ki bu, dünyamızın bir olgusuydu ve bir sürü çatışmanın, adaletsizliğin ve kan dökmenin nedenlerinden biriydi.
İnsanlar normlara (kural,yasa) göre davranmaya zorlanabilirler, ama etik eylemde bulunmaya zorlanamazlar. Bu, her kişinin ancak kendi hesabına öğrenebileceği bir şeydir.
“Haber”, bir gazetecinin veya diğer bir kitle iletişim aracı mensubunun, çok farklı gerekçelerle, kamunun bilmesi gerektiğini veya bilmesinin uygun olacağını düşündüğü şeyden başka nedir ki?
Doğa bilimcilerinin ve hekimlerin araştırma yaparken ve mesleklerini icra ederken karşılaştıkları tek tek etik sorunlar, insan uğraşılarının diğer alanlarında ve genel olarak yaşamda karşılaşılan ve tekliklerinde birbirlerinden farklı olan etik değer sorunlarından türce farklı sorunlar mıdır?
20. yüzyılda değerler etiği başlıyor; günümüzde ise etiğin ulaştığı nokta “metaetik”tir (yani norm* önermelerini çözümlemeye ve temellendirmeye ya da temelini bulmaya çalışan etik).
* Grup üyelerinin belirli bir bağlamda nasıl davranmaları gerektiğini belirleyen kurallar veya ilkeler bütünü.
Kant’la deontolojik etik (yani evrensel geçerliliği olan formel yasalar getirmeye çalışan etik) başladı.
Eski Yunan filozofları, mutlu olmak için “ne yapmamız gerekir?” veya “nasıl yaşamamız gerekir?” sorularını yanıtlamaya çalışmışlardır.
Şiddet ancak insanlarda görülür. Şiddet hayvansal yanımızla ilgilidir. deniyor. Ama hayvanların yaptıkları şiddet değildir. Onlar belirli uyarıcılara cevap veriyorlar. Şiddet dediğimiz şey insanlara özgüdür.
Şiddet eylemde sınır tanımamanın en çarpıcı görünümüdür. Korkunun, bencilliğin, gururun en direkt tepkisidir. Etik cehaletin belirtisi olarak da düşünülebilir.
Hak, kimin hakkıysa, o kişinin sahip olması gerektiği halde yoksun kaldığı, dolayısıyla ona muhakkak verilmesi/ sağlanması gereken herhangi bir şeydir, ona borçlu olunan bir muameledir.
Hukukun, birbiriyle kaçınılmazcasına çatışan kişisel ve grupsal çıkarları korumak için bir cambazlık zemini olmadığının, adaleti gerçekleştirmeyi ve insan onurunu korumayı amaçlayan normlardan oluşması gerektiğinin farkında isek, insan hakları hukukun öncüllerini oluşturmalı.