İçeriğe geç

A Short Philosophy of Birds Kitap Alıntıları – Philippe J. Dubois

Philippe J. Dubois kitaplarından A Short Philosophy of Birds kitap alıntıları sizlerle…

A Short Philosophy of Birds Kitap Alıntıları

Bugün biz çamurçulluklarının ya da denizkırlangıçlarının uçuşundan çok daha hızlı yer değiştiriyoruz ama hakiki ilerleme nerede?
Moğollar ve göçmen kuşların aksine, bizler yön bulma duyumuzu tamamen kaybettik. manzarayı, yıldızları ,doğayı okumayı bilmiyoruz artık. Hepsi çevremizin dilsiz dekorları haline geldi.
Hayatımızın küçük ve büyük anlarda tüy dökmeye,tutulma dönemlerine izin verelim. O zaman daha güçlü, daha güzel geri döneriz; kuşlar gibi hafif.
Yeniden doğmak için insanın kendisi deki bazı şeyleri ölüme terk etmeyi bilmesi gerek. Kuş sağlıkla parlayan yeni tüylere karşılık yıpranmış tüylerini dökerken böyle yapar. Bu onun için yaşamsaldır. Tüyleri mükemmel durumda değilse uçamaz. Bizim için de böyledir. Tüy değiştiremememiz, geçmişten kopamamamız, çoğu kez ilerlemenizi ayak bağı olur.
Belki de ölmeyi öğrenmek elzem değildir. Sadece yaşamayı öğrenmek yeterlidir.
Ya zekânın başlangıcı alçakgönüllülükse?
Şiirin hayatımıza dalmasına izin verdiğimiz an, tekdüzeliğe elveda deriz.
Belki de sevginin gerçek tanımı kumrulardaki gibi sadece birbirini sevmektir. Sevgiliyle burada olmak ve başka yerde olmayı istememektir.
Yeniden doğmak için insanın kendindeki bazı şeyleri ölüme terk etmeyi bilmesi gerek. Kuş sağlıkla parlayan yeni tüylere karşılık yıpranmış tüylerini dökerken böyle yapar. Geçmişten kopamamamız, çoğu kez ilerlememize ayak bağı olur.
İyi ve kötü doğal ve değişmez olmaktan ziyade, hem bireysel hem de kolektif bir insani korkunun ürünüdür ve zaman zaman dönüşür, evrim geçirirler.
Artık kimse bize vakit tanımıyor, acının iyileşmesi için gereken uzun zamanı -zorunlu tüy değiştirme zamanını- bahşetmiyor
Yeniden doğmak için insanın kendindeki bazı şeyleri ölüme terk etmeyi bilmesi gerek.
Öyleyse guguk kuşunu ve tüm diğer göçmen kuşları yola çıkaranın ne olduğunu kim biliyor ?
Önemli olan, yer değiştirmelerimizinneden i yada nasıl ımı?
Kuş kırılgan olduğunu bilir,ölçülü hareket eder,hiç bir önemli işe girişmez. Sabreder. Tekrar bütün gücünü toplamak, tüm güzelliğine yeniden kavuşmak için yenilenmenin gerçekleşmesini bekler.
Bazen biz de öyle yapmalıyız.
Yeniden doğmak için insanın kendindeki bazı şeyleri ölüme terk etmeyi bilmesi gerek.
Belki de sevginin gerçek tanımı, kumrulardaki gibi sadece birbirini sevmektir. Sevgiliyle burada olmak ve başka yerde olmayı istememektir.
*Manzarayı,yıldızları, doğayı okumayı bilmiyoruz artık, hepsi çevremizin dilsiz dekorlara haline geldi.
Teknolojik kazanımların telafi edemediği bir gerileme biçimi bu..

*Tehlikeli olma pahasına özgür bir yaşam mı yoksa sınırlı olsa da güvenli bir yaşam mı daha iyidir. Bedeli ödenecek bir özgürlük mü yoksa süslü bir hapishane mi?

İnsanlar için de böyledir, özgürüz diye illa kaçıp gitmeyiz. yuvada her şey yolundaysa hep oraya geri döneriz. Birini alıkoymanın ya da korumanın en iyi yolu kuşkusuz kendi kendine geri dönsün diye yuvayı hep sıcak tutmaktır. İhtiyacımız olan şey belki de budur: ahenkli bir denge. Aile hayatı ile özgürlüğün avantajlarını bir araya getirerek.
Yeniden doğmak için insanın kendindeki bazı şeyleri ölüme terk etmeyi bilmesi gerek.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Hayatlarının daha sonra daha iyi olacağını tahayyül eden insanların söylediklerini her gün defalarca duyuyoruz. Aşkla tanıştıklarında ya da boşandıklarında, tatile gittiklerinde ya da emekli olduklarında. İş değiştirdiklerinde, işlerini bitirdiklerinde ya da zam aldıklarında oysa “daha sonra” bazen çoğunlukla çok geçtir elbette hayal kurmak gerekir ve bazı değişiklikler faydalıdır ama hayat burada ve şimdidedir. Bu akşam hayatta olacağımızı kim bilebilir? Ölümün bizim için ne hazırladığını kim bilebilir? Yüreğimiz pişmanlıklarla dolu . ölmemek için biraz kuşlar gibi olup şimdinin yoğunluğunda yaşamamak neden? Kuşlar gelecekteki ölümlerini düşünmez. Ölümü bizim gibi tasavvur edememek kafalarında evirip çevirememek gibi bir talihe sahiptirler. Her şeye rağmen bu onların kendi. sonluluklarının ve kırgınlıklarının farkında olmalarına hayatta kalmak için ellerinden geleni yapmalarına ve yırtıcılardan endişe etmelerine mani değildir. Doğrusunu söylemek gerekirse ölümü düşünmek tehlike yokken ölüm kaygısı duymak hiçbir işe yaramaz. Çünkü bu düşünce hiçbir şeyi değiştirmez. Hayat ve ölüm tek ve aynı şeydir. Biri diğeri olmadan olamaz. Bu hepimiz insanlar, hayvanlar, bitkiler için geçerli değişmez bir yasadır. Varoluşumuz küçük ölümlerle yasalarla ayrılıklarla başlangıçlarla yeniden doğuşlarla doludur. Hem zaten biyolojik olarak hiçbir şey asla gerçekten ölmez. Öldüğümüzde atomlarımız kaybolup gitmez. Devridaim yapar ve bazıları belki bir kuşun yiyeceği, bir solucanda ya da bir çiçekte vücut bulur.. Asya bilgeleri felsefelerini döngüler üzerine temellendirir. Batı ise biraz çizgisel bir bakışla bunu bazen unutur. Ama doğa ve kuşlar haklı olarak bunu bize hatırlatır. Belki de ölmeyi öğrenmek elzem değildir. Sadece yaşamayı öğrenmek yeterlidir.
Her yolculuk bizi biraz değiştirir. Dünyaya farklı gözlerle bakmaya sevk eder. Kendi içine kapanmaya, dışlamaya, yabancıdan korkmaya ya da nefret etmeye karşı bir devadır. Her yolculuk, tıpkı uçuş boyunca kesintisiz çığlıklarıyla birbirlerine destek olan göçmen kuşlar gibi dayanışmacı olmayı öğretir. Bir yolculuktan asla aynı dönmeyiz: Orada bir parçamızı bırakır, buraya pek çok şey getiririz. Yeni ufuklar bizi büyütür, bize daha geniş bir tuval ve yüzey bahşeder. Başkalarıyla karşılaşmak, kendimizi bizi çevreleyen her şeye açmanın imkânını sunar: yeni yaşam tarzlarına, yeni ortamlara, yeni insanlara. Yolculuk bize en çok da kendimiz hakkında bir şeyler öğretir; nelere dayanabileceğimizi, uykusuzluğa,rahatsız koşullara ne kadar tahammül edebileceğimizi, şartlara ne ölçüde uyum sağlayabileceğimizi gösterir. Dünyanın bir ucunda, saat farkının yaratığı uyumsuzluk, yorgunluk maskeleri düşürür: kendini açığa vurmanın en iyi yoludur seyahat. Ve belki de seyahat ederek işte bunu ararız: hakikatimizin ne olduğunu öğrenmeyi.
Ailesiyle seyahat ederken gözleri fal taşı gibi açılmış, etrafındaki her şeyi bakışlarıyla yutan çocuğun ileride maceraperest bir yetişkin olma ihtimali çok yüksektir. Ne kadar çok keşfederse o kadar çok keşfetme arzusu duyacaktır. Gezegenin bin bir kayıp bucağını, ona ancak bir atlasın sayfalarını çevirirken düşler gördüren, tamamen olanak dışı yerleri adımlamak. Oysa o zamanlar daha Suriye çöllerine ayak basmayı, Kafkasya’nın sarp kayalıkları boyunca yürümeyi, Kore adalarında dolaşmayı, Brezilya cangıllarında yol almayı hayal bile etmiyordur
Hiçbir kuş, cinsel bakımdan olgunlaşmış büyük bir genci doyurmak istemez
Kuşların kafesini açmakmı gerekir ?
Tehlikeli olma pahasına Özgür bir yaşam mı yoksa sınırlı olsa da güvenli bir yaşam mı daha iyidir?
Bedeli ödenecek bir özgürlük mü yoksa süslü bir hapishane mi ?
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Artık gerçekten doğru yolunu bulmayı bilmeyen bizlerin, özel yaşamımızda kendimizi sık sık biraz kaybolmuş hissetmemizde şaşılacak ne var ?
‘‘Şiirin hayatımıza dalmasına izin verdiğimiz an, tekdüzeliğe elveda deriz.’’
Bir yas sürecindeyken, Hayat devam ediyor, sözünü defalarca duymuşuzdur. Bir aşk acısından sonra, Biri gider, biri gelir, dendiğini, yoldaşımız olan bir hayvanı kaybetmemizin ardından, Sonuçta sadece bir hayvandı, lafını peki? Sanki geri çekilmeye, acı çekmeye tam hakkımız yokmuş gibi. Ama hayır, yas tuttuktan sonra hayat aynı şekilde devam etmez. Hayır, yitip giden aşk geri gelmez. Yaşam başka mutluluklar, başka karşılaşmalar getirir elbette ama kaybın derinliğini kabul etmemek de neyin nesi? Artık kimse bize vakit tanımıyor, acının iyilesmesi için gereken uzun zamanı -zorunlu tüy değiştirme zamanı- bahşetmiyor.
Öyleyse yaşarken kanatları sık sık kırılan bizlerin uçmayı bilmememize şaşılacak ne var? Hele ki onları kendi kendimize kırıyorsak
Iyi ve kötü doğal ve değişmez olmaktan ziyade, hem bireysel hem de kolektif bir insani kurgunun ürünüdür ve zaman zaman dönüşür, evrim geçirirler.
Uzüntü ve keyifsizlik çoğunlukla dönüp geçmişe taklmaya ya da kaygılı gelecek beklentisine bağlıdır.
Mutluluk, mutsuzluğun yokluğuyla başlar.
Önce kabul görme, sonra da onca peşinden koşulan ve kıymet biçilen iktidara erişme çabası, kendimizi kaybetme tehlikesine atıldığımız yollara sürükler bizi. Çünkü zirveye doğru tırmandıkça ayrıntıları daha az görmeye başlarız ve yaşamın tadı tuzu olan küçük şeyler gözlerimizin önünden kaybolur. Siyasi liderler, eğlence dünyasının yıldızları, en değerli şirketlerin patronları mutlu mudurlar acaba?
Hiyerarşi bir oyundur: Piramidin tepesine varmak için harcanması gereken zaman, orada kalınan zamandan çok daha fazladır.
Kendini açığa vurmanın en iyi yoludur
seyahat. Ve belki de seyahat ederek işte bunu ararız: hakikatimizin ne olduğunu öğrenmeyi.
Tıpkı kuşlar gibi, hepimiz dünyanın
güzelliğine katkıda bulunabiliriz.
Yalınlıktan ve dinginlikten yoksunuz.
Bir kıyı çamurçulluğu uçarken, Pasifik Okyanusu’nun üzerinde, gökyüzü ile deniz arasında yedi gün boyunca ne düşünür? Onun zamanı nasıl akar acaba?
Bizi durmadan, hiç gevşemeden başarı göstermeye iten bir toplumda, hayatımızın kırılgan dönemlerinde şarj olmak, gücümüzü toplamak için kendimizi gölgede birakmayı , gereken zamanı ayırmayı artık bilmiyoruz.
Kuş kırılgan olduğunu bilir, ölçülü hareket eder, hiçbir önemli işe girimez. Sabreder. Tekrar bütün gücünü toplamak, tüm güzelliine yeniden kavumak için yenilenmenin gerçeklemesini bekler.
Bazen biz de böyle yapmalyz.
Yeniden doğmak için insann kendindeki bazı şeyleri ölüme terk etmeyi bilmesi gerek.
“Eğer biz insanlar tüm hayvanlara karşı iyiliksever olsaydık kardeş türler gibi kuşkusuz daha samimi bir ilişki yaşardık!.”
Birini alıkoymanın ya da korumanın en iyi yolu kuşkusuz kendi kendine geri dönsün diye yuvayı hep sıcak tutmaktır.
Çünkü o oydu, ben de ben.
Şiirin hayatımıza dalmasına izin verdiğimiz an tekdüzeliğe elveda deriz ❣
Heyecanlar ve öngörülmeyen olaylar bakımından daha zengin bir yaşam için doğayla yeniden irtibat kurmak lazım.
Hayatlarımız bazen monotonmuş gibi görünüyorsa sebebi mevsimlerin geçiş törenini kaçırmamızdır.
Bir yas sürecindeyken ‘hayat devam ediyor’ sözünü defalarca duymuşuzdur. Sanki geri çekilmeye, acı çekmeye tam hakkımız yokmuş gibi.
Belki de sevginin gerçek tanımı,kumrulardaki gibi sadece birbirini sevmektir.Sevgiliyle burada olmak ve başka yerde olmayı istememektir!
“Gerçek sevgi,söylendiği gibi,ne sahipliktir ne de ihtiras!”
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir