Tom Butler-Bowdon kitaplarından 50 Psikoloji Klasiği kitap alıntıları sizlerle…
50 Psikoloji Klasiği Kitap Alıntıları
Viktor Frankl
Alfred Adler
William James
Louann Brizendine – Kadın Beyni
William James – Psikolojinin İlkeleri
Alfred Kinsey – Kadınlarda Cinsel Yaşam
Anne Moir David Jessel – Beyin ve Cinsiyet
Jean Piaget – Çocukta Dil ve Düşünme
Steven Pinker – Boş Sayfa
V.S. Ramachandran – Beyindeki Hayaletler
Oliver Sacks – Karısını Şapka Sanan Adam
Bilinçdışıyla Bağlantı Kurmak: Farklı Bilgelik Çeşidi
Gavin de Becker – Korkunun Hediyesi
Milton Erickson – Sesim Seninle Her Yerde
Sigmund Freud – Rüyaların Yorumu
Malcolm Gladwell – Düşünmeden Düşünebilmenin Gücü
C.G. Jung – Dört Arketip
Daha İyi Düşünüp Hissetmek: Mutluluk ve Ruh Sağlığı
Nathaniel Branden – Özgüvenin Psikolojisi
David D. Burns – İyi Hissetmek
Albert Ellis Robert Harper – Akılcı Yaşam Kılavuzu
Daniel Gilbert – Mutluluk Üzerine Çeşitlemeler
Fritz Perls – Gestalt Terapisi
Barry Schwartz – Bolluk Paradoksu
Martin Seligman – Gerçek Mutluluk
William Styron – Karanlık Gözükünce
Robert E. Thayer – Günlük Ruh Hallerinin Kökeni
Neden Böyleyiz: Kişilik ve Benlik Araştırmaları
Isabel Briggs Myers – Kişilik
Erik Erikson – Genç Luther
Hans Eysenck – Kişiliğin Boyutları
Anna Freud – Ego ve Savunma Mekanizmaları
Karen Horney – İçsel Çatışmalarımız
Melanie Klein – Haset ve Şükran
R.D. Laing – Bölünmüş Benlik
Gail Sheehy – Dönemeçler
Neden Böyle Davranıyoruz: İnsan Motivasyonuna Kafa Yoranlar
Alfred Adler – İnsanı Tanıma Sanatı
Viktor Frankl – Anlam Arzusu
Eric Hoffer – Kesin İnançlılar
Abraham Maslow – İnsan Doğasının Uzak Sınırları
Stanley Milgram – Otoriteye İtaat
Ivan Pavlov – Şartlı Refleksler
B.F. Skinner – Özgürlüğün ve Saygınlığın Ötesinde
Neden Böyle Severiz: İlişkinin Dinamikleri
Eric Berne – Hayat Denen Oyun
Susan Forward – Duygusal Şantaj
John M. Gottman – Evliliği Sürdürmenin Yedi İlkesi
Harry Harlow – Sevginin Doğası
Thomas A. Harris – Ben OK’im Sen OK’sin
Carl Rogers – Kişi Olmaya Dair
En Üst Seviyemizde Çalışmak: Yaratıcı Güç ve İletişim Becerileri
Robert Bolton – İnsan Becerileri
Edward de Bono – Yanal Düşünme
Robert Cialdini – İknanın Psikolojisi
Mihayl Csikszentmihayli – Yaratıcılık
Howard Gardner – Zihin Çevreleri
Daniel Goleman – İşbaşında Duygusal Zeka
Douglas Stone, Bruce Patton Sheila Heen – Zor Konuşmalar
Özetle: Erkeklerle kadınlar, cinsiyet hormonlarına birbirlerinden hayli farklı şekillerde maruz kaldıkları için dünyayı da farklı algılarlar.
Duygular gerçek değildir düşüncelerinizi değiştirerek duygularınızı değiştirebilirsiniz.
Hakiki keder, mesela bir yakını kaybetmenin kederi, ruhun kederiyken depresyon daima zihne aittir. Depresyon, hayata verilen makul bir tepkiden ziyade yanlış, kısır düşünme hastalığıdır.
İnsanlar tutarlı olmayı severler. Bir şeye bağlı olduğumuzda o şey hakkında daha iyi şeyler düşünürüz ve bir kere bağlanınca da aklımızdaki kararı gerekçelendirmek için ne gerekirse yaparız. Niçin böyleyiz? Toplumsal baskı sebebinin bir bölümünü oluşturuyor. Kimse ikide bir, bir düşünceden veya ruh halinden diğerine geçenlerden hoşlanmaz_ bizler ne istediğini bilen kişiler olarak görünmek isteriz. Bu durum maalesef pazarlamacılar için bir altın madenidir.
Aptalca bir tutarlılık küçük zihinlerin saplantısıdır.
Tutarlılık baskısını hissetmeden ve bir taahhütte bulunmadan evvel almak üzere olduğunuz şeyin değerini sezgilerinizle değerlendirin.
Bir şeyi sevmenin yolu onun yitirilebileceğini anlamaktır.
Almamamızı söyledikleri her şey hususiyet kazanır.
Az bulunurluğa tepkimizde dikkatli olmalıyız çünkü bu, doğru düşünmemizi engelleyebilir. Pazarlığa girişip sonra niyetlenmediğimiz bir şeyi satın almak zorunda kalmak gibi aptalca şeyler yaparız.
Kararlarınızı sizi zihinsel veya duygusal olarak iradesine almaya çalışan birinin etkisiyle mi verirsiniz yoksa mantığınızı mı kullanırsınız?
Bir alanda çalışan insanlar kadar o alanın gelişim sürecini de dikkate almalıyız zira ilerlemenin nasıl gerçekleştiği ancak bu şekilde doğru düzgün açıklanabilir.
Yaratıcı buluşlar hemen birden ortaya çıkmazlar. Hemen daima yıllar süren sıkı çalışmanın ve bir şeyle yakından ilgilenmenin neticesidirler.
Gerçek yaratıcılar işlerini aşkla yapar ve halka mal olan bir keşif yapmaları veya meşhur olmaları bir bonustur. Onları harekete geçiren, ödülden ziyade bir düzen bulmak ya da daha önce hiçbir düzenin bulunmadığı bir yerde bir düzen yaratmaktır.
Yeni şeyler yapmak için önce eski şeyleri iyi yapmamız gerekir.
* Yaratıcı insanlar her yerde yaratıcı olabilseler de meraklarını daha kolayca giderebilecekleri, kendi kafalarındaki insanlarla tanışabilecekleri ve çalışmalarının takdir göreceği merkezler onları çeker.
* Yaratıcı insanlar genellikle kibirli görülürler fakat bunun sebebi çoğu zaman dikkatlerini heyecan verici işlerine vermek istemeleridir.
* Bir tane yaratıcı kişilik olduğu bir efsanedir. Bütün yaratıcı insanların ortak noktaları karmaşık olmalarıdır_ İnsani bütün olasılıkları taşıma eğilimindedirler.
Hayatta her an delicesine mutlu olmayı bekleyemezsiniz. Fiziksel açıdan büsbütün kurtulmak mümkün değildir. Fakat zihinsel ve duygusal gamdan çok büyük ölçüde kurtulabilirsiniz #8212; bunun mümkün olduğuna inanır ve inandığınız şey için çabalarsanız.
Biz temelde kendimize anlattığımız hikayelersek, her türlü kişisel değişim için önce içsel konuşmalarımıza bakmalıyız. Bunlar bize hizmet mi ediyorlar yoksa kuyumuzu mu kazıyorlar?
Bir şey zihnimizde ancak biz öyle olduğunu söylersek kötü kalır. Kötü his biz onu yaratıp durmazsak nasıl kalıcı olabilir ki? Evet, fiziksel acı duyuyorsak bunu göz ardı edemeyiz ama acı geçtiğinde uyarıcı ile his arasında otomatik bir bağ kalmaz.
Rasyonel emotif yaklaşım, geçmişimizde ne olursa olsun önemli olan şimdiki zaman ve geçmişte yaşananların etkisini hafifletmek için neler yapabileceğimiz olduğunu kabul ediyor.
Kimlik bunalımı ne kadar sancılı olsa da daha güçlü, daha tesirli bir benlik oluşturmak için elzemdir.
Erikson, tarihteki büyük insanların genellikle yıllarca pasif konumda kaldıklarını söylerler. Daha ufak yaşlarından itibaren dünyada büyük bir iz bırakacaklarını hissederler fakat her ne kadar bunun bilincinde olmasalar da aslında belirli bir hakikatin zihinlerinde oluşmasını beklerler, ta ki doğru zamanda en iyi etkiyi yaratana kadar.
Dürüstlüğümüzü ancak başka insanların kontrolcü davranışına karşı koyarak koruyabiliriz.
Neden bir insan istediğini elde etmenin tek yolunun tehdit veya göz korkutma olduğunu düşünür? Neden bu kişinin kurbanı böyle bir şeye müsaade eder?
Duygusal şantajda mesele sizmişsiniz gibi gösterilir, mesele sizmişsiniz hissi yaratılır fakat çoğunlukla meselenin hiç de sizinle hiçbir alakası yoktur. Duygusal şantaj, şantajcının ruhundaki son derece kırılgan bir yerden doğar ve burayı sağlamlaştırmaya çalışır.
Farklı bir fikri olan ya delidir ya kötü.
İlişkilerimizde şantajı asla kabul etmemeliyiz zira ilişkiler şantajın penceresine düşünce yavaş yavaş ölürler. Kendi ilişkilerinize böyle bir şey olmasına izin vermeyin.
Varoluşsal boşluk dediğim şey günümüzde psikiyatri için bir sorun teşkil etmektedir. Bir boşluk ve anlamsızlık hissinden şikayet eden hastaların sayısı giderek artmaktadır. Bunun iki sebebi var gibi görünmektedir: Günümüz insanı davranışlarını ne hayvanlar gibi içgüdüleri doğrultusunda ne de geçmişteki insanlar gibi gelenekler doğrultusunda şekillendirebilmektedir. Ne yapmak istediğinin bile çoğu zaman farkında değildir. Hal böyle olunca, ya başkalarının yaptığını yapmak ister ya da başkalarının ona yaptırmak istediği şeyleri yapar.
İnsanın en büyük kazanımı başarı değildir, der Frankl, değiştirilemez bir kaderi cesaretle yaşamaktır.
Franz Werfel: Susamak suyun varlığının en kesin kanıtıdır.
Bir insanın kişilik tipini öğrenirseniz davranışları mantıklı görünmeye başlar.
Bir insana algı ve muhakemesinin yanlış olduğunu söylemek, çimene yeşil olmamasını söylemek gibi bir şeydir.
Özgüven bir günde, bir haftada veya bir ayda yıkılmaz: Uzun bir kusur, kaçamak ve mantıksızlıklar silsilesinin -insanın uzun zaman aklını uygun şekilde kullanamamasının neticesinde meydana gelir.
Bizler düşünmek için yaratıldık ve kendimize saygımızın yüksek olması için düşünmeliyiz. Şayet bilincimizi karartırsak veya pasif ya da korkak olursak en büyük hünerimizi yavaş yavaş kaybederiz. Kendimizi sevmek için düşünce becerimizi kullanmalıyız.
Aynı anda hem mutlu hem de mantıksız olmak imkansızdır.
Branden, kaygının ancak kişinin düşünmesi gereken ama düşünmediği bir konu olduğunda ortaya çıktığını belirtir. Mantığı duygularımıza feda ettiğimizde kendi yargılarımıza olan güvenimizi kaybederiz.
Düşünmenin amacı haklı olmak değil etkili olmaktır.
YANAL DÜŞÜNMENİN TEKNİKLERİ
• Alternatifler üretmek_ daha iyi çözümler için öncelikle daha fazla seçeneğinizin olması gerekir.
* Varsayımların doğruluğunu tartışmak_ Normal işleyişimizi sürdürebilmek için birçok şeyi varsaymaya mecbur olsak da varsayımlarımızı hiç sorgulamamak hep aynı şekilde düşünmemize yol açar.
* Kotalar_ bir meseleye dair önceden belirlenmiş sayıda fikir üretmeye çalışın. En çok işe yarayan genellikle en sonuncusu olur.
* Örneklemeler_ bir durumun görünüşte farklı bir olaya nasıl benzediğini görmeye çalışmak da daha iyi düşünmede zamanla iyiliği ispat edilmiş bir yoldur.
* Tersine düşünme_ bir şeye aksi yönden bakabilmektir ve ortaya çıkarabileceği düşüncelere şaşarsınız.
* Baskın fikri bulmak_ bu teknikte ustalaşmak kolay değildir ama bir kitapta, sunumda, konuşmada vesaire esas değerli olan şeyi görmede son derece faydalıdır.
* Beyin fırtınası yapma_ yatay düşünmenin kendisi değildir ama bu çeşit düşünmenin doğmasına ortam hazırlar.
* Bekletilen yargı_ ilk görüşte pek çekici gelmese de bir fikri işe yarayıp yaramayacağını anlayana kadar muhafaza etmek.
Hiçbir iş yoktur ki iyi iletişim başarımıza katkıda bulunmasın. Artık pek çok insanın fark etmiş olduğu üzere, bilhassa da daha teknik alanlarda asıl yapılan iş mesleğin sadece bir parçasıdır; geri kalanı ise insanları idare etmektir. O yüzden eğer iyi iletişim kurabilirsek başarımızın en azından yarısı buradan gelebilir.
Hemen herkes daha iyi iletişim becerilerine sahip olmak ister fakat başkalarıyla gerçekten iletişim kurmanın önündeki çok sayıda engelden bihaberdir. Bu engellerden ikisi, yargılamak ve çözümler göndermektir.
Biriyle konuşurken kendi fikrimizi belirtmeden karşımızdakini dinlemek zordur. Bu yargılamanın nispeten iyi yüzüdür. Diğer yüzü ise eleştirme ve etiketlemedir.
Yansıtan tepkiler işe yararlar çünkü insanlar genellikle gerçekten ne hissettiklerini açıkça söylemek istemezler. Lafı dolandırırlar. Tepki vermek yerine durumu olduğu gibi yansıtarak asıl mesajlarını anlayabiliriz.
Gelgelelim, en yaygın hatalardan biri sadece sözlerden mana çıkarmaya çalışmaktır.
Bolton’un kitabı bize iyi ilişkilerin gerçekten üzerine kurulduğu üç temel saygı sütununu hatırlatır: Empati, sahiplenmeden sevmek ve samimiyet
Bundan ne çıkar elde ederim
“Bundan ne çıkar elde ederim?”
Güç sahibi olma veya kendi konumunu sağlamlaştırma ihtiyacı ile “sosyal duygu” ve birliktelik ihtiyacı.
Bu güçler birbirine zıttır. Hepimiz bu güçleri farklı şekillerde kabul veya reddettiğimiz için benzersiz yapıdayız.