İçeriğe geç

3. Dünya ve Ekoloji Kitap Alıntıları – Paul Harrison

Paul Harrison kitaplarından 3. Dünya ve Ekoloji kitap alıntıları sizlerle…

3. Dünya ve Ekoloji Kitap Alıntıları

&“&”

Sabuna-suya, ete-ekmeğe para vermezseniz tasarrufunuz artar, ama sık sık hastalanırsanız, sonuçta geliriniz azalır.
Güney Asya, Afrika ve Orta Doğu ülkelerinde nüfus artış oranlarının bir türlü düşmeyişinin temel sebeplerinden biri, insanların büyük ailelere sahip olmayı arzu etmesi ve bundan çıkar beklemesidir.
Huri kadar güzel on sekiz kızdan bir kambur oğlan iyidir."

Çin atasözü

Çinliler ise Bir erkek çocuk demek, hiç erkek çocuk; iki erkek çocuk demek, ha var-ha yok erkek çocuk; üç erkek çocuk, bir erkek çocuk demektir"
Francisco’ya başka çocuk isteyip istemediğini sordum. Eğer başarabilirsem on üç çocukta kalmak istiyorum" dedi. "Fakat galiba bu olmayacak. Sanırım ne demek istediğimi anlıyorsunuz. Henüz kocam genç. Ben de öyle. Elimizden ne gelir ki? Yaşlanana kadar devam edeceğiz. Şimdiye kadar her on üç veya her on dört ayda bir çocuğumuz oldu. Düzenim hiç şaşmadı. Bu, benim yapım. Ne yapabilirim ki? Daha kocam da genç, ben de."
Pek az doktor annelere süt vermediği süre zarfında göğsünü muntazaman uyarmasını, küstürmemesini, bebe süt emmeğe hazır hâle geldiğinde göğsünün de süt vermeğe hazır durumda bulundurulmasını öğütler. Bir hafta uyarılmayan meme küser, artık süt vermez hâle gelir.
Mamanın hazırlanması için suya ihtiyaç vardır. Oysa su genellikle mikropludur. Şili’de mama ile beslenen bebekler arasındaki ölüm oranı, anne sütü ile beslenenlere kıyasla üç kat daha fazladır.
Anne, bebeğini hazır mama ile beslemeğe başladıktan bir süre sonra sütü kesilmektedir. Fikrini değiştirip tekrar kendi memesine dönmek istediği anda ise, iş işten geçmiş olmaktadır.
Üçüncü Dünya insanı için kötü beslenme olayı dünyaya geldiği gün değil, ana rahmine düştüğü an başlamaktadır. Dünyaya gözlerini açtığında olması gerektiğinden daha sağlıksız ve güçsüz olmaktadır.
Açlıkla koyun koyuna yaşamak demek, varlığı rahatsız eden ama bir türlü de tatmin edilip giderilemiyen arzularla birlikte yaşamak demektir.
Yeşil Devrim’in babası Norman Borlaug, dünya gıda üretimine olan katkılarından dolayı 1970 senesinde Nobel Barış Ödülünü almağa layık görüldü. Ne var ki. Yeşil Devrim ve mekanizasyon, kırsal kesimde derin yaralar açtı. Toplumsal dalgalanmalara, son derece kanlı çatışmalara sebebiyet verdi.
İktisatçı Ingrid Palmer Filipinler’deki gözlemlerini şu şekilde değerlendirmektedir: Esas amaç fukaraların durumlarını kurtarmak değildi. Gaye, laboratuarlarda elde edilen göz kamaştırıcı sonuçların tarlalarda da elde edilebileceğini ispat edebilmekti.
Yüksek verimli tohumluklar, suya olan ihtiyaçlarındaki aşırılık nedeniyle şansa ve tabiata bağlı olarak ortaya çıkan adaletsizlikleri daha bir belirgin hâle getirdiler.
Endonezya’dan gelen bir pirinç ile, Japonya’dan gelen bir pirincin çaprazlama tohumlanması sonucuyla elde edilen cins, arzu edilen nitelikleri bünyesinde taşıyordu. Bu hibride IR8 adı verildi. Daha sonra sürdürülen çalışmalar daha iyi, daha verimli cinslerin elde edilmesiyle sonuçlandı. IR8’in bir handikapı, pirincin klasik hastalıklarına karşı yerli cinsler kadar dayanıklı olmamasıydı.
Dünyanın her bir yanından toplanan on bin cins pirinç, çaprazlama tohumlanarak yeni cinsler, bu yeni cinsler de kendi aralarında tekrar tekrar yeniden çaprazlama tohumlanarak yeni yeni cinsler üretildi ve bunlar arasında gübrelendiğinde güçlü fakat kısa bir sap geliştiren, aldığı gıda ile fazla yaprak dökmeyen, kendisine verileni tane hâline dönüştüren pirinç cinsleri geliştirildi.
Buğday konusunda elde ettikleri başarıdan aldıkları cesaretle yola çıkan Rockefeller Vakfı, Ford Vakfı ile 1960 senesinde işbirliğine gidip, Filipinler’de Los Banos’da Uluslararası Pirinç Araştırma Enstitüsü’nü kurdular.
Toprağın zenginlerin elinde toplanması süreci, bu kesimin mensuplarına ekonomik, sosyal ve siyasi güç kazandırmıştır. Toprak ağaları edindikleri bu gücü, durumlarını daha da kuvvetlendirmek ve daha bir avantajlı duruma geçebilmek için acımasızca kullanmağa devam etmişlerdir.
Bali’de nereye gitseniz bir törenle karşılaşırsınız. Çocuk doğar, tören yapılır. Kırkı çıktı denir, tören yapılır. Dişi çıktı denir, tören yapılır. Ergenlik çağına erdi denir, tören yapılır. Evlendi denir, tören yapılır, Vah, vah, pek de genç öldü" denir, tören yapılır. Bunlarla da yetinilmez, din adamları herkesin katılmasının zorunlu olduğu törenler düzenlerler. Bir aile ayda ortalama bir törene katılır. Törene elbetteki eli boş gidilmez. Hediyeler götürülür. Bu hediyelerin işe yarayıp yaramadığı da doğrusu pek düşünülmez. Hediye götürmek, vazifedir, işe yaraması veya yaramaması pek önemli değildir.
Sıcaklık, çalışan insanın verimliliğini de etkiler. İş, ısı üretir ve vücut çalışmasını verimli bir tarzda sürdürebilmek için fazla ısıyı atmalıdır. Avrupa ve Amerika’da yapılan araştırmalar, kol gücü ile çalışan, bir kimsenin verimliliğinin 35 °C civarında yarı yarıya azaldığını göstermiştir.
Çok kalın çizgilerle ifade edecek olursak, geri kalmışlık olgusunun tropik iklimin görüldüğü yerlere münhasır kaldığını ve otuz derece güney ile otuz derece kuzey enlemleri arasında sıkışıp kaldığını müşahede ederiz.
Biz, tropiklerin istibdadı altında yaşıyoruz, var olabilme hakkının ağır bedelini her an ödeyerek yaşamımızı sürdürüyoruz."

Rabindranth Tagore

Sıcaklık, çalışan insanın verimliliğini de etkiler. İş, ısı üretir ve vücut çalışmasını verimli bir tarzda sürdürebilmek için fazla ısıyı atmalıdır. Avrupa ve Amerika’da yapılan araştırmalar, kol gücü ile çalışan, bir kimsenin verimliliğinin 35 °C civarında yarı yarıya azaldığını göstermiştir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir