Melih Perçin kitaplarından 12 Eylül Günleri kitap alıntıları sizlerle…
12 Eylül Günleri Kitap Alıntıları
benim genç arkadaşlara tavsiye edebileceğim; sonuna kadar idealist olsunlar, sonuna kadar kendileri dışında, başkaları için yaşamayı öğrensinler, farklı düşünsünler ama birlikte yaşamaya çaba göstersinler. Farklı düşüncede olanlara düşman olmak zorunda değiller. Kişi bilmediğinin düşmanıdır. Onun için başkalarını tanımaya, anlamaya çalışsınlar.
Ailesini, okulunu ve istikbalini düşünerek dengeli bir hayat tarzı sürdürsünler. Çünkü gencin öncelikle ailesine karşı görevi vardır. İkinci olarak, istikbalini kazanmak gibi bir mecburiyeti vardır ve buna bağlı olarak okulunu en iyi şekilde okumak gibi bir görevi vardır.
Gençlik bir heyecandır, gençlik dinamizmdir, gençlik reflekslerini, tepkilerini en kolay ortaya koyan bir varlıktır. Dolayısıyla her türlü istismara açıktır. Düşüncelerini, fikirlerini oluştururken çevrelerinden çok kolay etkilenirler. Bu özellikleri dolayısıyla gençlik; faydalı, hayırlı ve doğru işlere kolayca yönlendirilebilecekleri gibi, istismarlara da açık oldukları için, art niyetli oluşumlar, mahfiller tarafından da çok kolay yönlendirilmektedirler. Bugün dönüp 1970’li yılları düşündüğümde, o gençlik dönemlerinde biz ne yapmışsak inanarak ve fedakarlıklarda bulunarak yaptığımız sonucuna varıyorum.
eskiden okumayan gençlik vardı işsizlerdi, şimdide üniversiteli işsizler var. 17 yıl emek veriyor, sonra üniversiteyi bitiriyor, kapı kapı iş arayıp kendi mesleğini yapması şart değildir. Hangi iş olursa yaparım diyor o bakımdan gençliğimizin çok sorunları var.
Gençliğin bilgi çağına hazırlanması lazım.
Bilgi çağına hazırlanacak bir gencin insanca beslenebilmesi insanca barınabilmesi lazım, insanca en güzel eğitim müesseselerinden yararlanabilmesi lazım, elbette bilgiye ulaşabileceği kullanabileceği bilgisayarlara uzanması lazım.
Bunun için demokratik bir eğitim sistemi içerisinde yönlendirici eğitim modeliyle gençliğimizi araştırmaya, kendi geleceğini kuracağı ve kurgulayacağı bilgi kaynaklarına ulaşmasını sağlamak lazım. Bütün bunları oluşturacak yapı yok, çünkü gençliğimiz yeterince eğitimde fırsat eşitliğine sahip değildir.
Bizim vatandaşımız, acının, yokluğun çaresizliğin, yoksulluğun girdabında sesini kimseye duyuramamanın çabası içerisinde, bu kesimler seslerini ne yazık ki kimseye duyuramıyorlar.
Bugün enflasyonun düştüğü, ekonominin iyiye gittiği, piyasanın rahatladığı çok şükür her türlü bolluğun olduğu gibi iddialarda bulunan siyasilerimizi, bazı yazarlarımızı her şeyin elinde hiçbir şeyin eksik olmadığı ayrıcalıklı kesimleri ben Anadolu’ya davet ediyorum. Gelsinler bizim gibi halkın içinde gezsinler, masa başında siyaset yapmasınlar masa başında piyasa araştırmaları yapmasınlar, masa başında ekonomik dengeleri kuracak anketler bir takım diyaloglar oluşturarak masa başında ürettikleriyle Türkiye’nin ekonomik tablosunu çıkartmasınlar. Gelsinler buraya benim gibi gezsinler, köye gitsinler, pazara gitsinler, sıradan insanlarla kucaklaşsınlar. Köylünün gözünün içine baksınlar, orada çaresizliğin, ezilmişliğin, yoksulluğun resmini göreceklerdir.
Siz diyorsunuz ben enflasyonu düşürüyorum, büyük bir marifet değil bu. Bugün Türkiye de hemen hemen yapılan bu. Halbuki üretimi artırarak, verimliliği artırarak, milli geliri artırarak, insanların paylaşabileceği bir milli hasıla ortaya koyarak bunu adaletli paylaştırarak, gelir dağılımını düzelterek, ülke kaynaklarını rasyonel kullanımını sağlayarak ekonomide makro dengeleri kurarak, bilgi çağına girdiğimiz bu dönemde bilgiyi kullanarak, dışarıya daha çok mal çıkararak, içeriye daha çok para sokarak ve borçlarınızı azaltarak ya da makul şekilde uzun vadeye yayarak yani üreten bir ekonomiyle çok üreten, ürettiğini adaletle paylaştıran, hareketli, verimli bir ekonominin içinde enflasyonu düşürebilmek marifettir.
gençliğim dedim ver dediler,
istikbalim dedim yok dediler,
kanım dedim dök dediler,
canım dedim milletin dediler,
sevdim suçtur dediler,
ve çığlıkla yarıldı karanlık,
sevgimi çarmıha gerdiler.
Türkiye ‘yi paylaşamadık ama 2.5 metrekarelik hücreyi paylaştık, sağcısı solcusu. Okullarımızı mahallelerimizi şehirlerimizi birbirimizden kıskandık.
Birbirimizi Türkiye’den kıskandık, birbirimizi Türkiye’den sürmek istedik, ama süremedik.
Sonuçta 2.5 metrekarelik hücrede beraber yaşamaya mecbur olduk.
Sizin örnek aldığınız dava adamı var mı?
Hiç şüphesiz en büyük dava adamı bir defa peygamber efendimiz (s.a.v) yani o da bir dava adamıdır. Ona ne demişler sana Mekke’nin emirliğini verelim, en güzel kızlarını verelim, sana imkanlar verelim. Hayır bana bir elime ayı, bir elime güneşi verseniz ben davamın peşindeyim demiş. O kendine göre almış olduğu bir misyonu var ve gereğini yapmıştır.
“Yeni nesillere tavsiyem; gelin birbirimizin farklılıklarını değiştirmeden, birbirimizin farklılıklarına tahammül ederek Türkiye için projeler geliştirin”
Amerika için esas olan; kendi ülkesinde demokrasi ama dışarılarda kendi menfaatlerinin devamını sağlayacak ya da menfaatlerini koruyacak istikrarlı yönetimlerdir. Bu ne olursa olsun, yani illa demokrasi olması şart değil. Şimdi diyelim ki, birçok ülkede Amerika kendi menfaatleri zedeleneceği zaman askeri yönetimleri derhal teşvik etmiş ve askeri yönetimleri işbaşına getirmiştir.
Elbette bu fertlerle kaim bir şey değil. Hz. Yusuf (A.S.)’dan İmam-ı Azam Ebu Hanife’ye, İmam Sarahsi’den İskilipli Atıf Efendi’ye, Hasan El Benna’dan, Said Nursi’ye kadar bütün salih müslümanlar cezaevlerini medrese gibi değerlendirmişlerdir.
Biz beşerin yaptıklarını, söylediklerini, Allah’ın rızasına uygun olduğu ölçüde kabul ederiz. Allah’ın dininden uzaklaştıracak ve onunla çelişecek her türlü fikir ve davranışın da karşısında oluruz.
İslam’ı kimi çöle sıkıştırmak, kimi de çağa göre yorumlamak istiyor. Halbuki İslam bütün çağlara hitap etmektedir.
Her beşeri ideoloji bir dindir. Kur’an da Allah (c.c.) insanlardan Leküm dinüküm ve liyedin demelerini istiyor. Yani Sizin dininiz size, benim dinim bana. demek ki, beşeri ideolojilerin tamamı insanı Allah’ın dininden uzaklaştırır mahiyettedir.
Gayemiz İla-yı Kelimetullah : Allah’ın isminivyüceltme ve yayma, davamız, Nizam-ı Alem ; Allah’ın nizamını insanlığa hakim kılma davasıdır diyorduk.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Bir ara kesit ten sonra yine hatıralarımıza bakıyoruz. İşkenceler, zulümler, haksızlıklar, mahkemeler, darağaçları!..
Karşılıksız sevenlerin buruk ve isyanlı sükutu!.. MUHSİN YAZICIOĞLU
Toz duman içinde bir hayatı yaşadık yıllarca. Bugünkü noktadan geriye baktığımızda bir savaş sonu manzarası görürüz. Göçe zorlanmış aileler, istikbali ve hürriyeti elinden alınmış insanlar gözü yaşlı analar, babalar, yavrular, sakat kalmış yiğitler, hayatlarının baharında toprağa verilmiş canlar!..
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Yeni bir mutlu insanlar ülkesi kurmak için çıktığımız bu kutlu yolda, yeni bir Türkiye’nin doğduğunu görüyorum
Sevgilerimle
Muhsin YAZICIOĞLU
Ben bu duygular içerisindeyim. Biz ülkemizi çok sevdik; ülkem, milletim, değerlerim dedik; hep Mevlana gibi hoşgörünün, Yunus gibi sevginin peşinde koştuk; ama sonunda işkence gördük, zulüm gördük. Hürriyetlerimiz alındı ve onlarca yıl cezaevinde yatmamıza rağmen, hiç mahkûm olmadık.
Benim hatıralarımda canlanan tüm bu olumsuzluk ve sikıntılar benim şahsımdan ziyade, aslında bir neslin yaşadığı ve çektiği sıkıntılardı diyebiliriz. Çünkü sağcısıyla, solcusuyla bizler Türkiye’yi paylaşamadık ama 2,5 metrekarelik hücreyi paylaştık. Okullarımızı, mahallelerimizi, şehirlerimizi birbirimizden kıskandık. Birbirimizi Türkiye’den kıskandık; birbirimizi Türkiye’den sürmek istedik ama süremedik. Sonuçta 2,5 metrekarelik hücrede beraber yaşamaya mecbur olduk.
Tarihin kısa bir kesitini oluşturan o dönem hatıralarımıza dönüp baktığımızda, gördüklerimiz işkenceler, zulümler, haksızlıklar, mahkemeler, darağaçları.. Karşılıksız sevenlerin buruk ve isyankar sükûtu
12 Eylül öncesinde ve sonrasında Türkiye’de yaşanan acı dolu günler, aynı zamanda tarihimizin karanlık bir dönemini oluşturmaktadır ve o dönem içerisinde yaşanan birçok olay bugün hâlâ yoğun bir sis perdesinin arkasındadır.
Maziden atiye doğru akıp giden tarih içinde bir insanın ömrü çok kısa bir kesittir. Fakat Tarihin karanlık bazı dönemlerine ışık tutulmasında bu kısa kesitte yaşanan hatıraların önemli bir yere sahip olduğu da göz ardı edilmeyecek bir gerçektir.
Ben bir Anadolu çocuğuyum. Biz vefaya, geleneklerimize, göreneklerimize bağlı insanlarız. Biz Çatlı’yla 1977 ve 78’lerde birebir çok yakın arkadaşlık yapmışız. Bir Anadolu çocuğu, saf, inançlı, atak. Benim yaşadığım dönem böyleydi.
Gençliğim dedim ver dediler,
İstikbâlim dedim yok dediler,
Kanım dedim dök dediler,
Canım dedim milletin dediler,
Sevdim suçtur dediler,
Ve çığlıkla yarıldı karanlık
Sevgimi Çarmıha gerdiler.
Hiç şüphesiz en büyük dava adamı bir defa Peygamber Efendimiz (s.a.v) yani o da bir dava adamıdır. Ona ne demişler, sana Mekke’nin emirliğini verelim, en güzel kızlarını verelim, sana imkanlar verelim. Hayır, bir elime ay’ı, bir elime güneşi verseniz ben davamın peşindeyim demiş. O kendine göre almış olduğu bir misyonu var ve gereğini yapmıştır.
Akşam olunca karanlıklardan, süzülüverirdi birden
Çığlıklar atar, mendil sallarken
Eğerdi önüne dalları kaçıverirdi birden Papuçlar elimizde usulca giderdik gölgeliklerden
Sıra selviler arkasında buluverirdik gizlenirken
Gülücükler atarak kayboluverirdi yeniden
Mamak Cezaevi’nde bulunduğum sırada Ali Bülent Orkan bana küçük bir not göndermişti Notta Ağabey benim infazım bir hafta daha ertelendi, çok sevinçliyim. Ancak bu sevincim dünyada bir hafta daha kalacağım için değil, yeni başlamış olduğum hatimi bitirmemiştim. Şimdi o hatimi bitirme fırsatı bulduğum için sevinçliyim diyordu.
Mesela ben beraber yattığım Dev–Genç genel başkanına diyordum ki, şimdi senin işin benden daha zor. Sen cezaevinden çıktığın zaman elli yaşına gelmiş olacaksın, ondan sonraki durumun ne olacak, evlenecek misin, çocukların olacak mı, bütün bunları düşünüyorsun. Çünkü o sabaha kadar çok fazlaca uyumadan kalırdı. Ben kalkıyorum, seccademi seriyorum. Namaza durduğumda başka bir âleme gidiyorum, burada yaşamıyorum. Beni tedavi eden böyle bir avantajım var. Bu da ruhi tedavi imkanı veriyor bize. Dolayısıyla bu ağır travmaya rağmen, hem bedenen, hem de ruhen sağlıklı kaldığımı düşünüyorum.
79’da Ankara Emniyeti’ne götürülürken kapının önünde benim kolumdan tuttu bir polis, dedim ki “Benim kolumdan tutma. Ben Türk gençliğini temsil ediyorum. Hırsız değilim, terörist değilim, vatan haini değilim.”
Biz bu kötü muamelelerin hepsini beraber yaşadık. Sola ne yapılmışsa, bize de aynısı yapıldı. Ama solda isyan kültürü var. Bu isyan kültürünün getirdiği tahrikle karşı tarafta çatışma ortamına daha fazla girme eğilimi var.
Ben bedenen çok şükür sağlıklıyım. Belki iç dünyamızı diri tutan, bizim bir özelliğimiz olan inançlarımızdan kaynaklanan bir sabır kültürü var. İnançlarımız bizi öbürlerinden çok daha fazla korumuştur.
Gençliğim dedim, “Ver” dediler.
İstikbalim dedim, “Yok” dediler.
Kanım dedim, “Dök” dediler.
Canım dedim, “Milletin” dediler.
Sevdim dedim, “Suçtur” dediler.
Ve çığlıkla yarıldı karanlık; sevgimi çarmıha gerdiler.”
Bir insan eğer bulduğu yeri bahar yapmak isterse, onun için her yer bahar olabilir. Bulunduğumuz yer her yanı taşlarla çevrili bir yerdi. İnançlarımızdan ötürü yaşadığımız her yeri bahar yapmak elimizdedir. Manen baharı şartlar ne olursa olsun yaşamaya ve yaşatmaya çalıştık.
Muhsin Yazıcıoğlu
Ataları, Erenler diyarı Horasan’dan Antakya’ya, oradan da, 1600’lü yılların başında, Sivas’ın Şarkışla ilçesi Elmalı Köyü’ne yerleşti. 1954 yılında, köyün ilk kurulan evinde dünyaya geldi. İlkokulu köyünde okudu. Orta öğrenimini Şarkışla’ da tamamladı. Lise yıllarında Genç Ülkücüler Teşkilatı nda aktif görev aldı. 1971 ‘de Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi’ni kazandı ve buradan veteriner hekim olarak mezun oldu. 12 Eylül 1 980 öncesi Ülkü Ocakları Derneği ve Ülkücü Gençlik Derneği Genel Başkanlığı görevlerinde bulundu 30 Ocak 1981 ‘de tutuklanarak Mamak Askeri Cezaevi ‘ne konuldu. Daha sonra beraat edeceği bir davadan, haksız yere yaklaşık 6,5 yıl tutuklu kaldığı cezaevinden, ancak 8 Nisan 1987 tarihinde tahliye olabildi. 1988 yılında MÇP’ye girdi. 1991 seçimlerinde Sivas Milletvekili oldu. MÇP’ den ayrılarak 1992 yılı 7 Temmuz’unda bir kısım milletvekili arkadaşlarıyla birlikte bir umut olarak Yeni Oluşum Hareketi’ni başlattı. Bu hareket, 31 Ocak 1993 yılında Büyük Birlik Partisi adı altında T ürk siyasi hayatında kendi yerini aldı. Halen, Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı, evli ve iki çocuk babasıdır. Yeni. Bir Dünya için Yeni bir Türkiye adıyla görüşleri kitaplaştırılmıştır.
Yaşamak için dövüşmek lazım geldiğini düşündük.
Durgun su her Zaman bozulur
Muhsin Yazıcıoğlu
Yeni nesillere tavsiyem; gelin birbirimizin farklılıklarını değiştirmeden, birbirimizin farklılıklarına tahammül ederek Türkiye için projeler geliştirin. Türkiye için düşünün, tartışın, münakaşa edin ama hücreleri paylaşmak yerine; bu cennet gibi ülkenin nimetlerini ve zahmetlerini adaletli bir biçimde paylaşmanın, birlikte yaşamanın yollarını arayın.
Biz inanarak yaptık, ne yaptıysak. yaptıklarımızın hepsine inandık ve yapmış olduklarımızın hepsi inandıklarımızdı. İnanarak mücadele ettik. Muhsin Yazıcıoğlu
Eller silah değil, kalem tutmalı
Devlet, devlet gibi davranırsa başkalarına ihtiyaç kalmaz. Devlet de varlığını, hukukundan alır.
İnsanların öç alma duyguları vardır. Bir insanın öç alma duygusunu tamamen kaybetmesi düşünülemez. O çok sıradan bir insan olarak değerlendirilir.
12 Eylül sonrası insan tipi; menfaatini kovalayan, kendisine emanet edilmiş olan masayı, kalemi kullanarak ne kadar çok kendisine ve yakın çevresine menfaat aktarabiliyor, bunun hesaplarını yapabilen insan tipidir. İdealizm enayilik oldu, menfaatçilik akıllılık oldu. Muhsin Yazıcıoğlu
Maziden atiye doğru akıp giden tarih içinde bir insanın ömrü çok kısa bir kesittir. Fakat, tarihin karanlık bazı dönemlerine ışık tutulmasında bu kısa kesitte yaşanan hatıraların önemli bir yere sahip olduğu da göz ardı edilmeyecek bir gerçektir.
En kötü demokrasinin bile ihtilallerden daha iyi olduğunu öğrendiğimiz bir gerçektir.
Kanımız aksa da Zafer İslam’ın,
Çağrımız İslam’da dirilişedir. diyorduk.
Gayemiz İ’lâ-yi Kelimetullah ; Allah’ın ismini yüceltme ve yayma, davamız, Nizam-ı Alem ; Allah’ın nizamını insanlığa hakim kılma davasıdır diyorduk.
Site yurdu önünde gözlerim bağlandığı zaman, o anda hakaretlere uğradık, dövüldük, tartaklandık arabanın içinde. O andaki psikolojim her şeye rağmen bir ülkücünün de işkence masasında ölebilme onurluluğunu gösterebileceği ve her halükarda hiçbir fütur göstermeden zulme karşı direncini sürdürebileceği kanaat ve inancındayım.
Mamak’ta bulundukları sırada, bunca zulme rağmen İnsan Hakları Derneğinden, Avrupa Parlamentosundan, Uluslararası Af Örgütünden temsilcilere yaptıkları bütün görüşmelerde Türk devleti işkence yapmaz. şeklinde cevaplar verdiklerini de anlatan Yazıcıoğlu, Bunları söylerken devletin yönetimini ellerinde tutan insanların işkencelerden habersiz oldukları kanaatinde değildik. Fakat devleti zor duruma sokup millet olarak zarar görmek istemedik. Kol kırılır, yen içinde kalır dedik. Buna karşılık, karşılıksız sevenlerin mutsuzluğu içinde hep darbeler yedik. İnanç ve ibadetlere karşı da birtakım uygulamalar olunca, sanıyorum tepkiler fiiliyata döküldü. Dedi
Bir insan eğer bulduğu yeri bahar yapmak isterse, onun için her yer bahar olabilir. Bulunduğumuz yer her yanı taşlarla çevrili bir yerdi. İnançlarımızdan ötürü yaşadığımız her yeri bahar yapmak elimizdedir. Manen baharı şartlar ne olursa olsun yaşamaya ve yaşatmaya çalıştık.
Yeni bir mutlu insanlar ülkesi kurmak için çıktığımız bu yolda, yeni bir Türkiye’nin doğduğunu görüyorum.
Sevgilerimle
Muhsin Yazıcıoğlu
Gençliğim dedim, “Ver” dediler.
İstikbalim dedim, “Yok” dediler.
Kanım dedim, “Dök” dediler.
Canım dedim, “Milletin” dediler.
Sevdim dedim, “Suçtur” dediler.
Ve çığlıkla yarıldı karanlık; sevgimi çarmıha gerdiler.”
En kötü demokrasinin bile ihtilâllerden daha iyi olduğunu öğrendiğimiz bir gerçektir.
Yeni nesillere buradan tavsiyem gelin birbirimizin farklılıklarını değiştirmeden,
birbirimizin farklılıklarına tahammül ederek Türkiye için projeler geliştirin.
Türkiye için düşünün, tartışın, münakaşa
edin, ama hücreleri paylaşmak yerine bu cennet gibi ülkeninin nimetlerinden adaletli biçimde paylaşma yollarını arayın, yani
burada yaşamanın yollarını arayın.
Biz bu kavganın içerisinde yer aldık.Sonuçta bunun en ağır şekilde bedelini ödedik.
Hemde fazlasıyla ödedik..
M.YAZICIOĞLU
Biz inanarak yaptık, ne yaptıysak.Yaptıklarımızın hepsine inandık ve yapmış olduklarımızın hepsi inandıklarımızdı.
İnanarak mücadele ettik..
M.YAZICIOĞLU
Biz İmparatorluk Bakiyesiyiz..!
M.YAZICIOĞLU
Dünya Döndükçe TÜRK hep Var Olacak..
Yani öpmek istediğimiz bir el tarafından dövüldüğümüz hissine kapıldık mı
Bizim bir özelliğimiz olan inançlarımız dan kaynaklanan bir sabır kültürü vardı..
Herşeye rağmen
Hiç şüphesiz en büyük dava adamı bir defa Peygamber Efendimiz(s.a.s) yani oda bir dava adamıdır.
Ona ne demişler ,sana Mekke’nin emirliğini verelim, en güzel kızlarını verelim sana imkanlar verelim.
Hayır,bir elime ayı, bir elime güneşi verseniz ben davanın peşindeyim demiş.O kendine göre almış olduğu bir misyonu var ve gereğini yapmıştır..
M.YAZICIOĞLU
Uzun mücadeleden sonra ancak cemaat yaparak namaz kılma imkânına sahip olduk..
M.YAZICIOĞLU
Çünkü ben Türkiye’yi Türk milletinin madde ve mânâ alanında en güzel seviyeye ulaştırmak istiyorum.
İşte bu dava bir idealdir..
M.Yazıcıoğlu
Bı arkadaşımız araba lastiği içinde sıkıştırılarak döndürüldü.
Yüzlerce arkadaşım işkenceyi benden çok daha fazla yaşadı..
M.Yazıcıoğlu
Yemek yok,su içmek yasak.
Birde cereyana verildiğimiz için,vucud susuz kalıyor ani bir su içme halinde iç kanamadan
Ölümler meydana geliyordu..
Yani 12 Eylül bozulan menfaat düzeninin yeniden tesisi içindi..
M.YAZICIOĞLU
Ülkü Ocakları Genel başkanı olduğum zaman arkadaşlarla birlikteEller silah değil kalem tutmalı kampanyası yaptık.
Bu itibarla benim genç arkadaşlara tavsiye edebileceğim;sonuna kadar idealist olsunlar,sonuna kadar kendileri dışında, başkaları için yaşamayı öğrensinler,farklı düşünsünler ama birlikte yaşamaya çaba göstersinler.Farklı düşüncede olanlar düşman olmak zorunda değiller.
M.YAZICIOĞLU
Çünkü ben Türkiye’yi Türk milletinin madde ve mânâ alanında en güzel seviyeye ulaştırmak istiyorum.
İşte bu dava bir idealdir.
Gençliğim dedim ver dediler,
İstikbâlim dedim yok dediler,
Kanım dedim dök dediler,
Canım dedim milletin dediler,
Sevdim suçtur dediler,
Ve çığlıkla yarıldı karanlık,
Sevgimi Çarmıha verdiler.
M.YAZICIOĞLU
Ya kendi inançlarımızı reddecek ya da Türkiye Cumhuriyeti Kanunları’na göre suçlu düşmüş olacaktık.
İnançlarımız uğrunda yaptığımız fedakarlıktan dolayı pişmanlık duygusu içinde değiliz.
M.YAZICIOĞLU
Önce ceza evine gelen arkadaşa banyo yaptırılır.Prensip olarak bir şey bilmediği kabulü ile işe başlanır.
Biz bilmeyenlerin sormaktan çekinebilecekleri ve böylece öğrenmekten mahrum kalabilecekleri düşüncesiyle böyle hareket etmeyi metot olarak daha sıhhatli görüyorduk
ve ilmihal bilgisiyle başlıyordum.
Bu arada istisnasız herkes Kur’an-ı Kerim’i okuma seviyesine getirilir ve hatime başlatılırdı.
M.YAZICIOĞLU
Gayemiz İ,’la-yı Kelimetullah Allah’ın ismini yüceltme ve yayma,
davamız, Nizam-ı Alem Allah’ın nizamını insanlığa hakim kılma davasıdır..
Kanımız aksa da zafer İslam’ın,
Çağrımız İslam’da dirilişedir diyoduk.
M.YAZICIOĞLU
İ’la_yı Kelimetullah için Nizam_ı Alem ülküsü uğruna
geçmiş bir ömür sahibinin,gerçek bir dava adamı olan,
Ülkücülerin Muhsin abisi,Muhsin başkanı,
Alperenlerin Şehit lideri.
Muhsin Yazıcıoğlu.
Niyetimiz halis,takdir Yaradanındır..
Yeni bir mutlu insanlar ülkesi kurmak için çıktığımız bu kutlu yolda,
yeni bir TÜRKİYE’nin doğduğunu görüyorum .
Sevgilerimle
M.YAZICIOĞLU
Koğuşlara ayrıldıktan sonra bir de arkadaşımız namaz kılıyor, namaz takkesi takıyor diye kafasına vurulup Şehit edilmesi olayı cereyan etti.
Onun gibi sabah namazlarına kalkışın yasaklanması söz konusu oldu..
Bir Müslümanın,
bir başkasına zulmünün haram olduğu kadar, insanın kendi kendisine zulmünden de yasak olduğunu bildiğimiz için,
Ölüm orucunu pek İslâmî bir metot kabul etmiyorum