Pablo Neruda kitaplarından 100 Aşk Sonesi kitap alıntıları sizlerle…
100 Aşk Sonesi Kitap Alıntıları
&“&”
sonsuzlukta dokunmuş solmaz bir öpücükten
bir elbise biçelim kendimize
sürmesi için bu son öpücüğün benimle
karanlıktan bir bıçak gibi çıkan o başına buyruk adamı,
şu ayların tuzlu tadını, toprağın balını,
gökyüzünün bin dudağıyla ıslanmış rahiyaları,
kış altındaki denizin kutsal sabrını.
ve aşktan olacak ölümüm seni sevmekle,
dinmez hıncım ve bu hınçla yalvarışım.
ne kalmıştır yürekler acısı pencelerden başka.
bilmeksizin kimim, neyim, gittim buğdayın kulesine,
belirdim yaşamak için ellerinin arasında
denizden çıktım, denizden, senin mutluluğuna.
heykeli gibi toprakta yatan gühercile;
üzüm bağıdır, baharla ödüllendirilmiş kiraz ağacı
buz kesmiş ırmakların kıyısınca da yürüdüm.
parmaklarındaki güneşten tırnaklarının bana sakladığına,
bütün sevinçlerden taşkın ağzına,
bunca kök arasında, acılı tazeliğinde
bir anı yok onun baharsız kalıp da üzülmediği,
ne satarım ellerinin acısından başka,
şimdi, can sevgili, dudakların kalsın bana
toprak olsun sadece ve gücü salkımların
Dipsiz bir kuyu gibi yaban yıldız kuşağından
Zamanın sonsuz şimşeklerle koruduğu yerde.
Adam bile sayılmazdım, adım da yoktu üstelik: Dünya bekliyordu boşlukta.
Bunaltıcı hava ve unun ansız kopan fırtınasıyla:
Şimşeklerin kapışmasıdır sevmek,
Hırpalanmış iki beden, aynı baldan geçerek
Ersin diye nihayete,
Dahası hiç vazgeçmeyeyim diye:
Henüz sevdim diyemem bu yüzden de.
Tarlada ve kayalara vuran yaşamlarımız
Öpüş olup döndüler toprağımıza.
sen sen olduğun için biz biziz
aşkla var olacağım, aşkla var olacaksın, var olacağız.
onca acılar arasında dilediler ki
yalnız bizim derdimiz dermansız olsun
üstlerine çullandığı zavallı şairler.
ve artık hiçbir şey ayırmasın insanları
Dönüşü yok, gururu yok, sorunu yok sevdamın
böyle severim seni, aşkı böyle bilirim.
senden başka yıldızı olmayan ben
seviyorum bu toprak parçası olan seni
sensin yineleyen ve çoğaltan evrenimi.
Ne gezgin bir yalnızlıkmış sensizlik!
Seni bu şekilde seviyorum çünkü başka bir sevme yolu bilmiyorum ama bu, içinde ben ya da sen yok, o kadar samimi ki göğsümdeki elin benim elim. O kadar samimi ki uyuduğumda gözlerin kapanıyor.”…!!!
Tel tel saysam ve övgüler dizsem ;
Kimi aşıklar yetinirler gözün gördükleriyle ,
Berberin olmak isterim bense.”…!!!
nice erkek nice kadın arasında
karanfillerin kök salıp yetiştiği toprakla.”…!!!
saçlarına tuzun erişemediği bir yer,
bir yer, günahımdan acıların yeşermediği,
ekmeğin kedersiz bölüşüldüğü bir yer.”…!!!
sürmesi için bu son öpücüğün benimle,
kalması için ağzında kımıltısız sonsuza
ölümümümde bana yoldaş olsun diye.”…!!!
Seni nasıl, ne zaman ve nereden bilmeden seviyorum. Seni basitçe, sorunsuz ve gurursuz seviyorum: Seni bu şekilde seviyorum çünkü bundan başka sevmenin başka bir yolunu bilmiyorum, içinde ben ya da sen yok, o kadar samimi ki göğsümdeki elin benim elim, o kadar samimi ki, uyuduğumda gözlerin kapanıyor.
…
Bu yüzden seni yalnız bir ev gibi bekliyorum / beni tekrar görene ve içimde yaşayana kadar. / O zamana kadar pencerelerim ağrıyor.
…
ya da ateşi çoğaltan karanfillerin oku gibi sevmem seni:
karanlık bazı şeylerin, gizlice,
gölgeyle ruh arasında,
sevildiği gibi severim seni.
biri sevmek seni, öbürü sevmemek,
biri mutluluk, mutsuzluk bir yazgı ihtimali öbürü.
iki ihtimali var aşkımın seni severken.
bundandır seni sevmediğim zaman da sevmek,
bundandır seni sevdiğim zaman da sevmek.
Sevgilim, ölürsen eğer ben ölmeden, paha biçilmesin ömrümüze.
Ve nimetleri arasında ülkemin
bir tek vahşi yüreğini seçtim.
Taşıyor buğdaya mucizesini
Harap köylere doğru ve gardenyalara,
O çıplak ayaklı yoksulların krallığına doğru…
arzular çatağında bir top çalısın,
ağrıların kargısı, öfkenin tacısın,
hangi yollardan geçip de vardın gönlüme?
Nasıl afete çevirdin böyle acılı ateşini,
aman vermeden, yolunun soğuk yaprakları arasında:
Kim öğretti seni bana getiren yürüyüşü?
Çiçek mi, taş mı, duman mı gösterdi sana evimi?
I wavered through the streets, among objects:
nothing mattered or had a name:
the world was made of air, which waited.
I knew rooms full of ashes,
tunnels where the moon lived,
rough warehouses that growled Get lost,
questions that insisted in the sand.
Everything was empty, dead, mute,
fallen, abandoned, and decayed:
inconceivably alien, it all
belonged to someone else—to no one:
till your beauty and your poverty
filled the autumn plentiful with gifts.
İmar ettiğimiz şu pırıl pırıl ev
Hepsi silindi gözlerimden gözlerin kaldı kaldıysa
Öğleni kesip gidişin olmasaydı
Bir mavi çiçek gibi yürüyüp gitmeseydin
Ve aşktan olacak ölümüm seni sevmekle
Çünkü seviyorum seni aşkım kanla ateşle
Sevmekten varıyorum sevmemeye
Ve beklemekten beklememeye
Yüreğim ateşinden soğuyunca
Dikenlerin uzun sabit ışığını
Kapadık gözlerimizi hiçliğe
Bunaltıcı hava ve unun ansızın kopan fırtınasıyla
çatlar ışık ve yerleşir böylece senin gülün,
toplanıp salkım olur denizde girdaplar
bir tek damlasında akan mavi tuzun.
Ah, köpükte açılıveren ışıltılı manoya.
göz alıcı yolcu, ölümün açtırır çiçekleri
varlığın ve yokluğun sonsuz tekrarında:
Tuz kırığı, denizlerin pırıltılı gelgiti.
Birlikte, sen ve ben, sevgilim, mühürlüyoruz sessizliği;
varsın yıksın o yeri belli heykellerini deniz,
varsın devirsin o taşkın ve ak kulelerini,
her şeyi saran suyun ve arasız kumun
görünmez ipliklerden kumaşında
dokuyoruz birliği ve hoşgörülmüş sevgiyi.
sürmesi için bu son öpücüğün benimle,
kalması için ağzında kımıltısız sonsuza
ölümümümde bana yoldaş olsun diye.
ve ben böyle aşık, böyle akıyorum seninle
Mississipi genişliğinde dişi bir halice.
Ağzımda ateşin tadını yine hissettim,
Kan ve karanfil…
…
Geceleyin sevgilim, kalbini benimkine bağla ve rüyalarında karanlığı yenmelerine izin ver.
…
gibi okudun postacı?
Üstad, şiir yazanın değil ihtiyacı olanındır.
Benim o şiirlere ihtiyacım vardı.&”
Yaşamın iki yüzü olmasından gelir bu,
Söz bir kanattır sessizlikten gelen,
Soğuk değil midir ateşin bir yarısı…
Boş evlere girdim elimde kandil, çalmak için resmini,
Sanki tanırmış gibi eskiden, dokundum sana.
Dolaysız seviyorum seni, sorgusuz ve onursuz,
Böyle seviyorum seni bilmeden başka bir davranış.
Adısın topraktan doğup sonsuz kalanın,
Öyle bir sözcuk ki söktürür şafağı büyümesiyle…
yaşamın iki yüzü olmasından gelir bu,
söz bir kanattır sessizlikten gelen,
soğuk değil midir ateşin bir yarısı…&”