Ferdi Demir kitaplarından Tanısan Sen De Seversin kitap alıntıları sizlerle…
Tanısan Sen De Seversin Kitap Alıntıları
Biri insanlığın kafasına
Biri merhametsizlerin bağına
Biri de vefasızların semtine
Onun içindir ki yalancılar değişti
Ama yalanlar hep aynı kaldı
Onlardan beklemediklerimizdi aslında
Onun içindir ki yalancılar degişti
Ama yalanlar hep aynı kaldı
Ne de öylesine kalmak
En zoru da maziye dönmekti sanırım
Şarkı dinlenmediği sürece şarkı değildir.
Sevgi denen şey kalbimize hapsolsun diye yaratılmamıştır.
Aşk, onu sevdiğiniz insana sunduğunuz sürece aşktır..
Onu ne kadar çok sevdim. Diyerek çığlık çığlığa ağlamaya başlamıştı.
Yaşlı adamın yaşlı sesi törenin asil sessizliğini bozmuştu. Mezar başındaki diğer aile bireyleri ve dostlar şok olmuşlardı, utanç içindeydiler. Yetişkin çocukları al al moru mor babalarını yatıştırmaya çalıştılar:
Tamam, baba. Seni anlıyoruz
Yaşlı adam gözlerini dikmiş kazılan mezara yavaş yavaş inen tabuta bakıyordu. Rahip törene devam etti. Törenin sonunda, aile bireylerini ölüm töreninin kapanışı olarak tabutun üstüne toprak atmaya çağırdı. Yaşlı adam hariç hepsi sırayla toprak attırlar.
Yaşlı adam hala:
Onu ne kadar çok sevdim diye sesli sesli konuşuyordu.
Kızı ve iki oğlu konuşmasını engellemek istediler, ama o devam etti,
Onu sevmiştim!
Kalabalık mezarlığı terk etmeye hazırlanırken, yaşlı adam gitmemekte direniyordu. Gözlerinimezara dikmiş bakıyordu. Rahip yaklaştı:
Kendinizi nasıl hissettiğinizi biliyorum, ama gitme zamanı geldi. Buradan ayrılmalı ve kendimizi hayatın akışına bırakmalıyız. Dedi.
Yaşlı adam çaresizlik içinde bir kez daha Onu ne kadar çok sevdim. Diyerek söylendi.
Beni anlamıyorsunuz, dedi Rahip’e Ben bunu ona sadece bir kere söyleyebildim.
“ Git, eşinin söylediklerini dinle oğlum.” dedi.
Adam annesinin öğüdünü tuttu; akşam eve gittiğinde, eşinin söylediklerini dinlemeye başladı.
Aradan kısa bir süre geçtikten sonra adam yine aynı nedenle annesine geldi. Annesi bu kez oğluna şefkatle sarıldı ve onun saçlarını okşamaya başladı. Sonra da kulağına, yeni bir öğüt fısıldadı:
Şimdi eve git ve eşinin sana söyleyemediği her sözcüğü dinle. Çünkü sevgiye ulaşan yolun kapısının gerçek anahtarı, sevdiğini kulaklarından önce kalbinle dinleyebilmektir.” dedi.
Hemen köşedeki şirin kafeye oturdular. Delikanlı öyle heyecanlıydı ki,kalbinin çarpmasından konuşamıyordu. Onun bu hali kızın da huzurunu kaçırdı.. Ben artık gideyim demeye hazırlanırken, delikanlı birden garsonu çağırdı..
Bana biraz tuz getirir misiniz dedi.. Kahveme koymak için.. Yan masalardan bile saskin yüzler delikanliya bakti.. Kahveye tuz!..
Delikanlı kıpkırmızı oldu utançtan, ama tuzu kahvesine döktü ve içmeye başladı. Kız, merakla Garip bir ağız tadınız var dedi.. Delikanlı anlattı:
Çocukken deniz kenarında yaşardık. Hep deniz kenarında ve denizde oynardım.Denizin tuzlu suyunun tadı ağzımdan hiç eksilmedi. Bu tatla büyüdüm ben.. Bu tadı çok sevdim. Kahveme tuz koymam bundan. Ne zaman o tuzlu tadı dilimde hissetsem, çocukluğumu, deniz kenarındaki evimizi ve mutlu ailemi hatırlıyorum. . Annemle babam hala o deniz kenarında oturuyorlar.. Onları ve evimi öyle özlüyorum ki..
Bunları söylerken gözleri nemlenmişti delikanlının.. Kız dinlediklerinden çok duygulanmıştı. Içini bu kadar samimi döken, evini, ailesini bu kadar özleyen bir adam, evi, aileyi seven biri olmalıydı. Evini düşünen, evini arayan, evini sakınan biri.. Ev duygusu olan biri.. Kız da konuşmaya basladı..
Onun da evi uzaklardaydı.. Çocukluğu gibi.. O da ailesini anlattı. Çok şirin bir sohbet olmuştu.. Tatlı ve sıcak.. Ve de bu sohbet öykümüzün harikulade güzel başlangıcı olmuştu tabii.. Buluşmaya devam ettiler ve her güzel öyküde olduğu gibi, prenses, prensle evlendi. Ve de sonuna kadar çok mutlu yaşadılar. Prenses ne zaman kahve yapsa prensine içine bir kaşık tuz koydu, hayat boyu.. Onun böyle sevdiğini biliyordu çünkü..
40 yil sonra, adam dünyaya veda etti. Ölümümden sonra aç diye bir mektup bırakmıştı sevgili karısına.. Söyle diyordu, satırlarında..
Sevgilim, bir tanem..
Lütfen beni affet. Bütün hayatımızı bir yalan üzerine kurduğum için beni affet. Sana hayatımda bir tek kere yalan söyledim.. Tuzlu kahvede.. Ilk bulustugumuz günü hatırlıyor musun? Öyle heyecanlı ve gergindim ki, şeker diyecekken ‘Tuz’ çıktı ağzımdan.. Sen ve herkes bana bakarken, değistirmeye o kadar utandım ki, yalanla devam ettim. Bu yalanın bizim ilişkimizin temeli olacağı hiç aklıma gelmemişti. Sana gerçegi anlatmayı defalarca düşündüm. Ama her defasında korkudan vazgeçtim. Şimdi ölüyorum ve artık korkmam için hiçbir sebep yok.. Işte gerçek.. Ben tuzlu kahve sevmem. O garip ve rezil bir tat.. Ama seni tanıdığım andan itibaren bu rezil kahveyi içtim. Hem de zerre pişmanlık duymadan. Seninle olmak hayatımın en büyük mutluluğu idi ve ben bu mutluluğu tuzlu kahveye borçluydum.
Dünyaya bir daha gelsem, her şeyi yeniden yaşamak, seni yeniden tanımak ve bütün hayatımı yeniden seninle geçirmek isterim, ikinci bir hayat boyu daha tuzlu kahve içmek zorunda kalsam da..
Yaşlı kadının gözyaşlar8 mektubu sırılsıklam ıslattı. Lafı açıldığında bir gün biri, kadına Tuzlu kahve nasıl bir şey diye soracak oldu.. Gözleri nemlendi kadının.. Çok tatlı!.. dedi..
Hemşireler, önce pansuman yapmışlar yaşlı amcaya. Biraz beklemesini ve röntgen çekerek herhangi bir kırık veya çatlak olup olmadığını inceleyeceklerini de eklemişler. Ama yaşlı amca acelesi olduğunu, kendisini iyi hissettiği ve röntgen istemediğini huzursuz bir dille anlatmaya çalışmış.
Hemşireler merakla acelesinin nedenini sormuşlar. Yaşlı amca bu kez neşe dolu bir sesle cevap vermiş;
Eşim huzur evinde kalıyor. Her sabah birlikte kahvaltı etmeye giderim, gecikmek istemiyorum demiş.
Hemşireler eşinize telefon açıp gecikeceğinizi söyleriz deyince yaşlı adamın suratı düşmüş, yüreği kederlenmiş, gözleri yaşla dolmuş;
“Bu mümkün değil.” demiş.
“Çünkü karım Alzheimer hastası hiçbir şey anlamıyor, hatta benim kim olduğumu dahi bilmiyor.
Hemşireler bu kez hayretler içinde madem sizin kim olduğunuzu bilmiyor neden her gün onunla kahvaltı yapmak için koşuşturuyorsunuz? diye sormuşlar.
Yaşlı adam bunun üzerine gözünü ufka dikerek derin bir iç çekmiş ve hemşirelerin zihin duvarlarına vefanın aslında ne olduğunu adeta kazıyarak cevaplamış bu soruyu;
Ama ben onun kim olduğunu biliyorum! demiş..
“Padişahım, her işte bir hayır vardır.” demiş. Padişah parmağının da acısının etkisiyle:
“Vezir! Bu işte ne hayır vardır ki?” diye sitem eder ve veziri zindana attırır.
Günlerden bir gün padişah yine ava gider. Yollarını insan eti yiyen bir kabile keser ve herkesi yakalarlar. Ama bu kabile bir kimsenin vücudunda bir noksanlık görünce o kimseyi yemezmiş. Padişahın çevresinde ki herkesi yerler sadece padişah kalır, onun da parmağı kesik olduğu için serbest bırakırlar. Padişah saraya döndüğünde muhafızlara veziri bırakmalarını söyler. Muhafızlar veziri zindandan aldıkları gibi padişahın huzuruna getirirler. Vezir şaşkınlık dolu gözlerle padişahı izlerken padişah vezirin boynuna sarılır ve af diler. Vezirine olan bitenleri tek tek anlatır:
“Nolur beni affet, sen benim hayatımın kurtulmasına vesile oldun, bense seni zindana attırdım.” der. Vezir:
“Padişahım, her şeyde bir hayır vardır. Siz canınızı sıkmayın ben sizi affettim. Sizin parmağınızın kesilmesi kadar benim de zindana attırılmamda hayır vardı.” der.
Padişah:
“Sen benim hayatımın kurtulmasına vesile oldun, bense seni zindana attırdım hayır bunun neresindedir?” der. Vezir padişaha şu cevabı verir:
“Padişahım, eğer siz beni zindana attırmasanız ben de o gün ava sizinle gelecektim ve benim vücudumda hiçbir noksanlık olmadığından öldürülecektim. Bu sebeple sizin beni zindana attırmanızda da büyük hikmetler vardır.” der.
Yanlışlarını telafi etmelerini beklemek , şans tanımak
Onları oldukları gibi kabullenebilmek
Bunu yapabiliyorsak ne mutlu bize
Bak gözlerimden sağanak yağmurlar yağıyor şimdi
Çünkü en gürültülü ses yalnızken çıkar
Kalbimde sen olduktan sonra gözyaşı bana haram , dedim
E
Ne desem yalan olur.
Çünkü ben yaşıyorum seni
Biri insanlığın kafasına
Biri merhametsizlerin bağrına
Biri de vefasızların semtine
Onun içindir ki yalancılar değişti
Ama yalanlar hep aynı kaldı
”İyilik – Merhamet – Neşe -Sadakat ”
Onlardan beklemediklerimizdi aslında