İçeriğe geç

Sitare Kitap Alıntıları – Dilaver Cebeci

Dilaver Cebeci kitaplarından Sitare kitap alıntıları sizlerle…

Sitare Kitap Alıntıları

Nerden çıktın karşıma böyle Sitare
Efsaneler dökülüyor gülüşlerinde
Gözlerine baktığım zaman Sitare
Bütün çöllere ay doğuyor
Yoldaş ediyorum kendime İmrül Kays’ı, Antere’yi, A’şa’yı
En kuytu vahaları dolaşıyorum
Onlar sevmeyi yan yana olmak sanıyorlar sitâre
Ve kim bilir kaç zamandan beridir kalbimi öğütlüyorum.
Durup durup ıssız yerlerde
‘Güçlü ol ey kalbim, güçlü ol
Daha çok işimiz var.’ diyorum.
“Çeşmek Be-zen Sitare
Ezmen Mekon Kenâre”
“Çeşmek Be-zen Sitare
Ezmen Mekon Kenâre”

“Ey yıldız bana göz kırp,
Benden uzak olma”

Sinsi bir yağmur altında beraber yürüyoruz
Ve ikimizde ıslanıyoruz
Ben ne yağmurlar gördüm Sitare
Ben kaç kez iliklerime kadar ıslandım
Bilmiyorum sen kaç yaşındaydın
Ben göğü hep bir kurşun gibi ağır
O şehirde sırılsıklam gezerdim
Bölük bölük insanlar boşanırdı tapınaklardan
Tapınaklar insanları safra gibi atardı
Sonra hepsi bir yere toplanıp bana bakarlardı
Bir gün bu şehrin kirli yağmurları alıp götürdü beni
Elif diyorum Sitare, sineme elif çekiyorum
“Ah minel aşk-ı ve halatihi..”
Çok eski bir gerçektir bu biliyorum
Şiir sözdür, sestir, âhenkdir. Doğrudan kulağa kitâb eder. Onun şekille hicbir alakası yoktur. Şiirde şekil arayanlar onu putlaştırırlar. Bu sebeble mânâ bile ikinci derecede kalır. Şiir izâh edilmemeli, ona sadece yaklaşılmalıdır.
Bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum.
Gözlerin mi daha sıcak gülüyor
Yoksa dudakların mı anlayamıyorum.
Nerden çıktın karşıma böyle Sitare
Efsaneler dökülüyor gülüşlerinde
Ah benim bu akıldan sıyrılmış aklım
Kimi gün boşlukta konacak yer bulamayan
Kimi gün inatçı yosunlar gibi kepez diplerine yapışan aklım

Ve kim bilir kaç zamandan beridir kalbimi öğütlüyorum
Durup durup ıssız yerlerde
“güçlü ol ey kalbim,güçlü ol
Daha çok işimiz var” diyorum.

Yığılıp kalmışım bu Anadolu toprağına Sitare
Adam akıllı yorulmuşum
Ellerin böyle olmamalıydı
Ellerine acıyorum
Ve kim bilir kaç zamandan beridir kalbimi öğütlüyorum..
Durup durup ıssız yerlerde
“güçlü ol ey kalbim, güçlü ol
Daha çok işimiz var” diyorum
Bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
Gözlerin mi daha sıcak gülüyor
Yoksa dudakların mı anlayamıyorum
○●

Nerden çıktın karşıma böyle Sitare
Efsaneler dökülüyor gülüşlerinde.
~
Gözlerine baktığım zaman Sitare
Bütün çöllere ay doğuyor.
~
Ve kim bilir kaç zamandan beridir kalbimi öğütlüyorum
Durup durup ıssız yerlerde
“güçlü ol ey kalbim, güçlü ol
Daha çok işimiz var” diyorum
~

~

○●

Nerden çıktın karşıma böyle sitare?
Efsaneler dökülüyor gülüşlerinde,
Kirpiklerin yüreğime batıyor.
Telaşlı bir kalabalığın ortasında,
Ayaküstü konuşuyoruz .
Nedimin nigehban nergisleri gibi
Üstümüzde bütün nazarlar
Çok utanıyorum sitare.
Bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
Gözlerin mi daha sıcak gülüyor
Yoksa dudakların mı anlayamıyorum
‘ sineme elif çekiyorum.’
Güçlü ol ey kalbim, güçlü ol,
Daha çok işimiz var diyorum
Ve kim bilir kaç zamandan beridir kalbimi öğütlüyorum
Durup durup ıssız yerlerde
“güçlü ol ey kalbim, güçlü ol
Daha çok işimiz var” diyorum.
..ben kaçıp Yesrib’e sığınıyorum.
Yesrib bahane, bir kitaba sığınıyorum!
Dağda, ovada, badiyede
okuduğum hep elif,
Elif diyorum Sitâre!
Sineme elif çekiyorum;
“Ah minel aşk-ı ve haletihi..”
Nerden çıktın karşıma böyle Sitare?
Efsaneler dökülüyor gülüşlerinde,
Kirpiklerin yüreğime batıyor.
Telaşlı bir kalabalığın ortasında,
Ayaküstü konuşuyoruz.
Nedimin nigehban nergisleri gibi
Üstümüzde bütün nazarlar
Çok utanıyorum Sitare.
Sinsi bir yağmur altında beraber yürüyoruz
Ve ikimizde ıslanıyoruz
Ben ne yağmurlar gördüm Sitare
Ben kaç kez iliklerime kadar ıslandım
Bilmiyorum sen kaç yaşındaydın
Ben göğü hep bir kurşun gibi ağır
O şehirde sırılsıklam gezerdim
Bölük bölük insanlar boşanırdı tapınaklardan
Tapınaklar insanları safra gibi atardı
Sonra hepsi bir yere toplanıp bana bakarlardı
“nerden çıktın karşıma böyle Sitare efsaneler dökülüyor gülüşlerinde ”
Bakışlarımı sunuyorum
Tereddütsüz alıyorsun
Gizli bir tebessümle çağırıyorum
Geliyorsun.
Gözlerine baktığım zaman Sitare
Bütün çöllere ay doğuyor
Yoldaş ediyorum kendime İmrül Kays’ı, Antere’yi, A’şa’yı
En kuytu vahaları dolaşıyorum
Bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
Gözlerin mi daha sıcak gülüyor
Yoksa dudakların mı anlayamıyorum
Heyy! Gidip geliyorum bu çöllerde
Kureyş’in heybetli ve inatçı develeri
Hiç aldırmadan benim esmer sevdama
Geviş getiriyorlar ufka bakarak
Ben kaçıp Yesrib’e sığınıyorum
Yesrib bahane, bir kitaba sığınıyorum
Dağda, ovada, badiyede okuduğum hep elif
Elif diyorum Sitare, sineme elif çekiyorum
“Ah minel aşk-ı ve halatihi..”
Çok eski bir gerçektir bu biliyorum.
Bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum.
Ve kim bilir kaç zamandan beridir kalbimi öğütlüyorum
Durup durup ıssız yerlerde
“güçlü ol ey kalbim, güçlü ol
Daha çok işimiz var” diyorum.
Ve kim bilir kaç zamandan beridir kalbimi öğütlüyorum
Durup durup ıssız yerlerde
“güçlü ol ey kalbim, güçlü ol
Daha çok işimiz var” diyorum
Ve kim bilir kaç zamandan beridir kalbimi öğütlüyorum
Durup durup ıssız yerlerde
“güçlü ol ey kalbim, güçlü ol
Daha çok işimiz var” diyorum
Bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
Gözlerin mi daha sıcak gülüyor,
Yoksa dudakların mı anlayamıyorum
Sinsi bir yağmur altında beraber yürüyoruz,
Ve ikimizde ıslanıyoruz
Ben ne yağmurlar gördüm Sitare
Ben kaç kez iliklerime kadar ıslandım
Ve kim bilir kaç zamandan beridir kalbimi öğütlüyorum.
Durup durup ıssız yerlerde;
“güçlü ol ey kalbim, güçlü ol
Daha çok işimiz var” diyorum
Nerden çıktın karşıma böyle Sitare
Efsaneler dökülüyor gülüşlerinde
Kirpiklerin yüreğime batıyor
Telaşlı bir kalabalığın ortasında
Ayaküstü konuşuyoruz
Nedimin nigehban nergisleri gibi
Üstümüzde bütün nazarlar
Çok utanıyorum Sitare
“Ben ne yağmurlar gördüm sitare
Ben kaç kez iliklerime kadar ıslandım ”
ben ne yağmurlar gördüm Sitâre,
ben kaç kez iliklerime kadar ıslandım.
Yığılıp kalmışım bu Anadolu toprağına Sitare
Adam akıllı yorulmuşum
Ve kim bilir kaç zamandan beridir kalbimi öğütlüyorum.
Durup durup ıssız yerlerde
“güçlü ol ey kalbim, güçlü ol
Daha çok işimiz var” diyorum.
Burada gündüzler, çekip durduğumuz bir mercan tespih
Geceler içinde uyuduğumuz birer siyah buluttu.
Bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
Gözlerin mi daha sıcak gülüyor
Yoksa dudakların mı anlayamıyorum.
Ben ne yağmurlar gördüm Sitâre
Ben kaç kez iliklerime kadar ıslandım
Gözlerine baktığım zaman sitâre,
çöllerime ay doğuyor..
ç𝐞ş𝐦𝐞𝐤 𝐛𝐞-𝐳𝐞𝐧 𝐬𝐢𝐭â𝐫𝐞 / 𝐞𝐳𝐦𝐞𝐧 𝐦𝐞𝐤𝐨𝐧 𝐤𝐞𝐧â𝐫𝐞.”
𝐄𝐲 𝐲ı𝐥𝐝ı𝐳, 𝐛𝐚𝐧𝐚 𝐠ö𝐳 𝐤ı𝐫𝐩 / 𝐛𝐞𝐧𝐝𝐞𝐧 𝐮𝐳𝐚𝐤 𝐨𝐥𝐦𝐚.
Kaşı karam gözü karam saçı karam,
Umay gibi yumuşak huylum,
Nerden çıktın karşıma böyle’
Ve kim bilir kaç zamandan beridir kalbimi öğütlüyorum.
Durup durup ıssız yerlerde
‘Güçlü ol ey kalbim, güçlü ol
Daha çok işimiz var.’ diyorum.
Ben kaçıp Yesrib’e sığınıyorum
Yesrib bahane, bir kitaba sığınıyorum
Dağda, ovada, badiyede okuduğum hep elif
Elif diyorum Sitare, sineme elif çekiyorum.
Nerden çıktın karşıma böyle Sitare
Efsaneler dökülüyor gülüşlerinde
Kirpiklerin yüreğime batıyor
biliyorum içinde bir sızı var.
bıçak ağzı gibi bir sızı var.
Ben ne yağmurlar gördüm Sitâre ,
Ben kaç kez iliklerime kadar ıslandım
Bilmiyorum sen kaç yaşındaydın
Ben göğü hep bir kurşun gibi ağır
O şehirde sırılsıklam gezerdim.
“nerden çıktın karşıma böyle Sitare efsaneler dökülüyor gülüşlerinde ”
Ben kaçıp Yesrib’e sığınıyorum.
Yesrib bahane, bir kitaba sığınıyorum
Sitare

“Çeşmek Be-zen Sitare
Ezmen Mekon Kenâre”

Nerden çıktın karşıma böyle Sitare
Efsaneler dökülüyor gülüşlerinde
Kirpiklerin yüreğime batıyor
Telaşlı bir kalabalığın ortasında
Ayaküstü konuşuyoruz
Nedimin nigehban nergisleri gibi
Üstümüzde bütün nazarlar
Çok utanıyorum Sitare
Dün oturup hesap ettim
Sen doğduğun zaman
Ben bir askeri mektepte talebeymişim
Sen bilmezsin Sitare
Burada gündüzler çekip durduğumuz bir mercan tespih
Geceler içinde uyuduğumuz birer siyah buluttu
Her akşam dokuzda yat borusu çalardı
Yat borusu baştan aşağı hüzün çalardı
Bir derin uykuya atardım kendimi
Siyah benli bir kız düşlerime kaçardı
Bende onu alır anamın düşlerine kaçardım

Bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
Gözlerin mi daha sıcak gülüyor
Yoksa dudakların mı anlayamıyorum

Seninle konuşurken Sitare
Aklıma yıldızlar dökülüyor
Bir çaresiz Zühre oluyorsun Babil caddelerinde
Ateş gözlü kahinler koşuyorlar arkandan
Binlerce meşalenin ışığı kımıldıyor saçlarında
Gökyüzü salkım salkım
Zigguratlar tıklım tıklım
Dönüp dolaşıp dudaklarına takılıyor aklım
Ah benim bu akıldan sıyrılmış aklım
Kimi gün boşlukta konacak yer bulamayan
Kimi gün inatçı yosunlar gibi kepez diplerine yapışan aklım
Gözlerine baktığım zaman Sitare
Bütün çöllere ay doğuyor
Yoldaş ediyorum kendime İmrül Kays’ı Antere’yi A’şa’yı
En kuytu vahaları dolaşıyorum
Hangi vahaya gitsem çadırlar sökülmüş Sitare
Çadırla su arasında bir cılga var
O cılgada narin ayak izlerin var
Durgun suya düşüp kalmış gözlerin var

Bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
Gözlerin mi daha sıcak gülüyor
Yoksa dudakların mı anlayamıyorum

Bazan sapsarı bir benizle geliyorsun
Yorgun çizgileri alnında uykusuzluğun
Biliyorum içinde bir sızı var
Bıçak ağzı gibi bir sızı var
Bu sızıdır işte seni verimsiz kılan
Züheyr’in Suad’ı gibi keremsiz kılan
Kuzeyden güneye
Güneyden kuzeye
Heyy! Gidip geliyorum bu çöllerde
Kureyş’in heybetli ve inatçı develeri
Hiç aldırmadan benim esmer sevdama
Geviş getiriyorlar ufka bakarak
Ben kaçıp Yesrib’e sığınıyorum
Yesrib bahane, bir kitaba sığınıyorum
Dağda, ovada, badiyede okuduğum hep elif
Elif diyorum Sitare, sineme elif çekiyorum
“Ah minel aşk-ı ve halatihi..”
Çok eski bir gerçektir bu biliyorum

Bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
Gözlerin mi daha sıcak gülüyor
Yoksa dudakların mı anlayamıyorum

Sinsi bir yağmur altında beraber yürüyoruz
Ve ikimizde ıslanıyoruz
Ben ne yağmurlar gördüm Sitare
Ben kaç kez iliklerime kadar ıslandım
Bilmiyorum sen kaç yaşındaydın
Ben göğü hep bir kurşun gibi ağır
O şehirde sırılsıklam gezerdim
Bölük bölük insanlar boşanırdı tapınaklardan
Tapınaklar insanları safra gibi atardı
Sonra hepsi bir yere toplanıp bana bakarlardı
Bir gün bu şehrin kirli yağmurları alıp götürdü beni
Gidip bir Uygur çadırında göğü dinledim
Kara bulutlar kükrerken bir Kaşkar sabahında
Oturup Aprunçur Tigin ile seni konuştuk
Bakışlarımı sunuyorum, tereddütsüz alıyorsun
Gizli bir tebessümle çağırıyorum, geliyorsun
Kaşı karam, gözü karam, saçı karam
Umay gibi yumuşak huylum
Nerden çıktın karşıma böyle
Sesin ılık bir bahar güneşi gibi ığıl ığıl akıyor içime
Asya’nın bozkırlarında ordular düşüyor peşime
Yığılıp kalmışım bu Anadolu toprağına Sitare
Adam akıllı yorulmuşum
Ellerin böyle olmamalıydı
Ellerine acıyorum
Ve kim bilir kaç zamandan beridir kalbimi öğütlüyorum
Durup durup ıssız yerlerde
“güçlü ol ey kalbim, güçlü ol
Daha çok işimiz var” diyorum

Bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
Gözlerin mi daha sıcak gülüyor
Yoksa dudakların mı anlayamıyorum

Dilaver Cebeci

Elif diyorum Sitâre, sineme Elif çekiyorum.
Ah minel aşk-ı ve halatihi..
[Çok eski bir gerçektir bu biliyorum.]
Ve kim bilir kaç zamandan beridir kalbimi öğütlüyorum.
Durup durup ıssız yerlerde
‘Güçlü ol ey kalbim, güçlü ol
Daha çok işimiz var.’ diyorum.
Gözlerine baktığım zaman Sitare
Bütün çöllere ay doğuyor
Durup durup ıssız yerlerde
“güçlü ol ey kalbim, güçlü ol
Daha çok işimiz var” diyorum
Seninle konuşurken Sitâre,
Aklıma yıldızlar dökülüyor.
Bir çâresiz Zühre oluyorsun Bâbil caddelerinde
Ateş gözlü kâhinler koşuyorlar arkandan
Binlerce meşâlenin ışığı kımıldıyor saçlarında.
Gökyüzü salkım salkım
Zigguratlar tıklım tıklım
Dönüp dolaşıp dudaklarına takılıyor aklım
Gözlerin mi daha güzel gülüyor yoksa dudakların mı
anlayamıyorum
Gözlerin mi daha sıcak gülüyor
Yoksa dudakların mı anlayamıyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir