İçeriğe geç

Zıkkımın Kökü Kitap Alıntıları – Muzaffer İzgü

Muzaffer İzgü kitaplarından Zıkkımın Kökü kitap alıntıları sizlerle…

Zıkkımın Kökü Kitap Alıntıları

Oh oh, derdi babam, aynı sizi kömür çuvalından çıkardığımız günkü gibi oldunuz! Nedense, bizim mahallenin yoksul çocuklarının hepsi kömür çuvalından çıkmıştı da, Yaşar’ı, Nedim’i, Rıfat’ı leylek getirmişti. Belki de, biz kışın dünyaya geldiğimizden leylekler burada değildi. Suç anamın, azıcık dişini sıkıp da bizi marttan sonra dünyaya getirseydi, leyleğe binme mutluluğuna biz de erişirdik
ah şu saygı denen şey Kocaya saygı, hiçbir zaman bu kadının elini kullanmasına izin vermezdi. O el ki, kocaya kalkan el, öteki dünyada firil firil yanan bir odun olacaktı.

Sert odundan yapılmış adamlara, öteki dünyada bir şey yok muydu acaba?

“Hep seni düşünecem vallaha” dedi.
“Ben de seni” dedim.
“İki ay kuş gibi geçer” dedi.
“He” dedim.
“Ama delerde geçer, o başka” dedi.
Bilmem, belki de uyku kurtuluş oluyordu acılardan…
Ah düş kurmak, o düşün içinde yaşamak!..
İte bakıyon efendi suratı dakınmış, efendiye bakıyon altında it suratı.
Umut, ne iyi şeydi. Doktor parası, ilaç parası vermeden bir çocuğun iyileşmesi, yoksul evi için umutların en iyisiydi.
Bizim mutluluğumuz çok basitti.Tencerede yemeğimiz olsun, çıkında ekmeğimiz, lambada gazımız, ocakta çaydanlığımız, yeter de artardı bile
O el ki kocaya kalkan el, öteki dünyada firil firil yanan bir odun olacaktı.
Sert odundan yapılmış adamlara, öteki dünyada bir şey yok muydu acaba?
Ve kızın kaçıp gitmesiyle, aile bir ekmeklik mutluluğa daha kavuşurdu. Ardından baba sokağa çıkar, töre yerini bulsun diye kızına da kaçırana da ana avrat dümdüz giderdi.
Çok şükür Allaha, düş kurmaya para almıyorlar.
Kız çocukları için namus uğruna ne edilir ne yapılır, ayaklarına bir don geçirilirdi.
Bilmem, belki de uyku kurtuluş oluyordu bazı acılardan
Leğene elveda Elveda leğen Bak görüyorsun, yavaş yavaş biz de uygar ülkeler düzeyine ulaşıyoruz.
Doktor parası, ilaç parası vermeden bir çocuğun iyileşmesi, yoksul evi için umutların en iyisidi.
Ah şu sokaklar, ah şu caddeler, onlardı arkadaşım
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Çok garip adamdı bu Cumali Emmi. Gören, sanki kafasından
çok zor bir geometri problemini çözmeye çalışıyormuş sanırdı. Tam bir düşünen adam yüzü vardı.
Bizim mutluluğumuz çok basitti. Tencerede yemeğimiz olsun, çıkında ekmeğimiz, lambada gazımız, ocakta çaydanlığımız, yeter de artardı bile
Ah o güzel ana kokusu Hastanenin lizol kokusunda bile sevgi dolu, yaşam doluydu Kokuların en güzeli ana kokusu
Umut, ne iyi şeydi. Doktor parası, ilaç parası vermeden bir
çocuğun iyileşmesi, yoksul evi için umutların en iyisiydi.
Seker, parayi cepten çeker, parasi olmayan sümüğünü çeker
Cocuk dedigin gule benzer, bugun solar yarin acar.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Yananla Yenene Dag Dayanmamis
Film değilmiş meğer yaşam dedi.
Donup kalıyorum oracıkta. Düdükler ötüyor Trenciler telaşlı gidip geliyorlar Lokomotif acı acı bağırıyor Ve pencereden korkulu bir el sallanıyor, tüm umutlarıma dur dercesine
El kapısı değil, devlet kapısı değil, başına buyruk, kendine guyruk diyordu. Canın ister dokuzda kalkarsın, canın ister beşte kalkarsın, canın ister hiç kalkmazsın, vurur kafayı yatarsın. Canın ister hıyar satarsın, canın ister bamya satarsın, canın ister kabak, iyi iş be, aynısı mebusluk gibi
Baloncuyu da, çok balonu olduğu için dünyanın en mutlu insanı sanırdım.
O gece gözüme uyku girmedi. Sanki o günü, güneşi ben doğurdum. Şafakla kalktım.
Nedense, bizim mahallenin yoksul çocuklarının hepsi kömür çuvalından çıkmıştı da, Yaşar’ı, Nedim’i, Rıfat’ı leylek getirmişti. Belki de, biz kışın dünyaya geldiğimizden leylekler burada değildi. Suç anamın, azıcık dişini sıkıp da bizi marttan sonta dünyaya getirseydi, leyleğe binme mutluluğuna biz de erişirdik.
Boynunuzu iyice  bükün baktınız kocakarı  illa zam  yapacağım diyor o zaman hiç utanmayın ağlamaya başlayın e mi
çok şükür,düş kurmaya para almıyorlar.
Galiba efendiliğimiz, okumuşluğumuzdan ileri geliyordu.
Biraz sonra korkup kaçan çocuklar yanıma geldiler. Çocukların en büyüğü yedi yaşındaydı. Çünkü, sekiz yaşına basmış bir çocuğun yeri pamuk tarlasıydı.
Belki de bu yaz tatillerini yoksul çocukları okumak için çalışma olanağı bulsunlar diye koymuşlardır, kim bilir.
çok şükür,düş kurmaya para almıyorlar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir