Debbie Shapiro kitaplarından Zihin Gücüyle İyileşme kitap alıntıları sizlerle…
Zihin Gücüyle İyileşme Kitap Alıntıları
Kimsenin kendilerini sevmediğini düşünen insanlar, sevilmenin tek yolunun para, güç ve şöhret aracılığıyla sevgiyi satın almak olduğuna inanırlar
Yaşarken ölmeyi ya da yaşamın bu büyük gizemine olabildiğince katılmayı seçmek bizim elimizde
Gelmiş geçmiş en büyük keşif insanın düşünce biçimini değiştirerek yaşamını değiştirebilmesidir
Siz de hiçbir şey hissetmemek amacıyla kalbini bir kafese kapatanlardan mısınız? Geçmişteki acılara, sıkıntılara takılıp kalan, affetmeyi reddedenlerden misiniz? Kalpten seveceğiniz, katılacağınız bir şeyler olmadığı sürece hayat anlamsız görünür. Kalp hayata tutunmamızı sağlar. Pes edip kalpsizleştiniz mi?
Duygusal acılar da en az fiziksel acılar kadar gerçektir
Gerçek mücadele bir rakiple değil, kişinin kendisiyle ve kendi sınırlarıyla girdiğidir.
Gerçek mücadele bir rakiple değil, kişinin kendisiyle ve kendi sınırlarıyla girdiğidir.
~Bize engel olan şey geçmişte görmediğimiz sevgi değil, bugün gösteremediğimiz sevgidir ★
“ Gerçeklik , karşılıklı bağımlılık ilkesi uyarınca ortaklaşa yaratılır.”
Korku; Hayatımız tehdit altında olduğu, inançlarımızın sarsıldığı, bastığımız zeminin titremeye başladığı, tutunacak bir seyimizin kalmadiği anlarda ortaya çıkan içgüdüsel bir tepkidir.
Beynin bağışıklık sistemine ilettiği acı ve yalnızlık hissi bağışıklık hücrelerini de etkilemektedir.
İyileşme süreci çok acı vericiydi. Kendimi içine hapsettiğim tüm düzmece yapıları yıkmam gerekiyordu.
Görünüşümüz, başarılarımız, değerimiz hakkındaki gerçek hislerimiz sağlıklı bir yaşam sürdürme çabalarımızı başarısızlığa mahkum edebilir.
Egzersiz yapma sıklığımız, beslenmemize dikkat edip etmediğimiz, içki, sigara alışkanlığımız, kendimize ayırdığımız zaman, kendimize duyduğumuz saygıyla ortaya çıkan yaşam biçimimiz kendimiz hakkında birçok şeyi ele verir.
Yağmura baktığımızda hüzünlenmemiz mümkün.Ancak aynı şekilde çiçekleri beslediğini,bize içme suyu sağladığını da düşünebiliriz.Olaya böyle bakarsak yağmura teşekkür edebiliriz.Seçim sizin
Koşulsuz sevgi yaşamın özüdür.Yaşamı sürdüren güç,enerji koşulsuz sevgi değil de nedir?Güneş hepimizin üzerine aynı şekilde parlar.Koşulsuz sevgiyi keşfettiğimiz zaman sınırsız iyileşme gücüne kavuşuruz.
Yıllar boyunca, incinmesini önlemek amacıyla kalbimizin çevresine bir duvar öreriz. Ancak bu duvar acı ve tutkularımızın dışarı çıkmasını da engeller. Sonunda izole, herkesten ve kendimizden uzak, yaşamın tadına varamayan, kalbimizin sesini duyamayan insanlar haline geliriz. Kalbi iyileştirmek, kendimizi hem sevgimize, hem de yaralarımıza açmak demektir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
İyileşme hepimizin paylaştığı bir hikayedir. Sonuçta hepimiz bir şekilde, ister görünür olsun, ister görünmez, yaralanmışızdır. Hepimizin birer hikayesi vardır.
Beden gerçek tehditlerle hayali tehditleri birbirinden ayıramayacağı için, görünüşte önemsiz olaylar bile strese yol açar. Olabilecek şeyler hakkındaki korkularımıza odaklanmamız, hormonlarımız ve kimyasal dengemiz üzerinde, karşımıza çıkan gerçek tehlikeler ve tehditler kadar büyük bir hasara yol açar.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
“ Sadece kendini sev. “
İnsanlar utandıklarında yüzlerinin kızarmasına, korktuklarında kalplerinin hızla atmasına, kötü bir haber aldıklarında tüm sistemlerinin bir süreliğine iptal olmasına şaşırmıyor. Yalnızlık ve üzüntü gibi zihinsel kavramların da bedenleri üzerinde etkileri olduğunu kabullenmeye hala yanaşmıyor.
.Böyle büyük bir umutsuzluk içindeyken kendimizi nasıl sevebiliriz ki?
Oburluk kişinin içindeki boşluğu doldurma girişimidir. İştahsızlık ise kişinin dünyada ki varlığını en aza indirmek, isteklerini köreltme çabasıdır.
Kisi zayif yönlerini kabullendigi oranda güclenecektir.
Gözyaşları arasında, acı çekmemek amacıyla oluşturduğu içsel dirençlerinin izin vermemesi nedeniyle farkına varmadığı sevgiyi, şefkati ve hayatın güzelliğini gördü. Bu, iyileşme yolculuğunun içsel boyutudur: Kalbimizin üzerindeki katmanları teker teker temizlemek
Yıllar boyunca, incinmesini önlemek amacıyla kalbimizin çevresine bir duvar öreriz. Ancak bu duvar acı ve tutkularımızın dışarı çıkmasını da engeller. Sonunda izole, herkesten ve kendimizden uzak, yaşamın tadına varamayan, kalbimizin sesini duyamayan insanlar haline geliriz. Kalbi iyileştirmek, kendimizi hem sevgimize, hem yaralarımıza açmak demektir
Çakraların simgesi nilüfer çiçeğidir. Nilüfer çiçeği çamurdan, sudan ışığa doğru yükselir. Tıpkı bizim karanlıklar aleminden aydınlanmaya uzanmamız gibi.
Yaşamak, soluk almak demektir. İlk aldığımız solukla birlikte BEN demeye başlarız
Sevgi en hayati besindir. Dolayısıyla sevgi eksikliği durumunda, bu açlığımızı başka şekillerde giderme girişiminde bulunmamız çok anlaşılabilir bir şeydir.
Kalp ve kan sevgiyle olan ilişkimizin sembolüdür. Kanın yaşam vermesi gibi, sevgi de hayata anlam ve amaç katar. Sevgi ve yaşamın zıddı ise korku ve ölümdür. Aşk kapsayıcı, kucaklayıcıdır. Diğer canlılara uzanır. Korku ise dışlayıcıdır. Katılımı engeller. Sevgi korkuyu kucaklar. Sevgi olmadığında ise korku nefrete dönüşür. Kalbimizi açtıkça, kendimizi ve diğer canlıları kucakladıkça sevgi artar, korku azalır. Sevgi olmazsa yaşam tüm anlamını yitirir. Kalp durduğunda yaşam biter
Affettiğimiz kişi, o an cahilliği yüzünden ya da elinden başka türlüsü gelmediği için o şekilde davranan, o zamanki bizizdir.
Affedebilmek geçmişle hesabımızı kapatmamızı, bu yolla ilerlemeye başlayabilmemizi sağlar
İnsan korkudan ibaret değildir. Korku, hissettiğimiz şeylerin sadece biridir. Korkuya odaklanırsak kendimizin diğer yönlerini, özelliklerini görememeye başlarız. Bunu aklımızda tutarsak korkuyu da perspektife oturtabilir, korkunun da diğer duygular gibi kabul edilmesi ve dönüştürülmesi gereken bir duygu olduğunu anlayabiliriz. Korku tüm yaşantımızı kontrol etmek zorunda değildir.
Soluğunuz, her an yardıma hazır halde yanınızda bulunan en iyi arkadaşınızdır.
İyileşmek; tekrar bir bütün haline gelebilmek, yitirdiğimiz seslerimizi, unuttuğumuz özümüzü birleştirmek, gizlediğimiz, inkar ettiğimiz parçalarımızı kucaklayabilmektir.
Sonunda iyileşmeye, yaşamın tadına varmaya ve yaşama güvenmeye başladım.
İhmal edilen sevgi görmeyen bebeklerin kemikleri gelişmez, türlü sağlık sorunlarıyla karşılaşırlar. Sevildiğini hisseden bebekler ise çok daha hızlı büyür. İnsanlar toplumsal hayvanlardır. Hepimiz birbirimize ihtiyaç duyarız. Hepimiz dokunulmak isteriz. Sevmek gibi sevilmek de bir ihtiyaçtır.
Şimdi söz konusu diş macunu tüpünün kendiniz olduğumu düşünün. Baskı altıdasınız ve psikolojik ya da duygusal stres yaşıyorsunuz. Ancak kapağınızı açmıyorsunuz. Yani olup bitenleri anlamaya, içsel çatışmalarınızı çözmeye ve rahatlamaya gayret etmiyorsunuz. Peki bu durumda içinizde büyüyen zihinsel ya da duygusal basınç ne olacak? Dışarı çıkmanın bir yolunu arayacak ve kapağınız kapalı olduğu için başka yerlerden, en zayıf noktanızdan fışkıracak.
Kendimizi kalpten iyileştirebilmek için işe kendimizi olduğumuz gibi kabullenmekle başlamalıyız. Kendimizden rahatsızlık duymamız halinde hem kendi bedenimize, hem de başkalarına ‘ben çirkinim’ mesajları göndermeye başlarız. Kutsal kitaplarda belirtildiği gibi komşumuzu da kendimiz kadar seveceksek, önce kendimizi sevmenin nasıl bir şey olduğunu öğrenmemiz gerekir
Yaratıcı hayaller kurmak, zihne bedensel değişimleri sağlama gücü veren oldukça etkili bir yöntemdir. Elimizin ısısını değiştirebildiğimiz gibi, aynı yöntemle, bedenimizin belirli bölgelerini güçlendirebilir, sağlık kazandırabilir, sakinleştirerek huzur verebiliriz.
Hasta sözcüğü hem sağlık durumu iyi olmayan insanlar, hem de mantıksız, saçma düşünenler için kullanılır.
Peki, bunlardan hangisi önce gelir?
İnsan hasta olduğu için mi kendisini çaresiz, değersiz ve önemsiz hisseder, yoksa kendisini yetersiz ve önemsiz gördüğü için mi hastalanır?
Bu hastalık sizin kendinize verdiğiniz değerin göstergesi olmasın?
Peki, bunlardan hangisi önce gelir?
İnsan hasta olduğu için mi kendisini çaresiz, değersiz ve önemsiz hisseder, yoksa kendisini yetersiz ve önemsiz gördüğü için mi hastalanır?
Bu hastalık sizin kendinize verdiğiniz değerin göstergesi olmasın?
Semptomların yapısını ve geçmişini incelemeniz, hastalığın size sunacağı yararları da keşfetmenizi sağlayabilir. Bu söylediğim biraz garip gelebilir. Elbette hiç kimse yararlarından faydalanmak amacıyla hasta olmaz. Yine de, hastalık, her zaman olumsuz bir deneyim olmak zorunda değildir.
Oysa kendimizi evreni yaratan büyük gücün -Tanrı’nın- ellerine bırakarak bilinmeyeni onurlandırabiliriz. Yaşarken ölmeyi ya da yaşamın bu büyük gizemine olabildiğince katılmayı seçmek bizim elimizde
Zihnindeki tüm düşünceler ve görüntüler bedeni etkiler. Örneğin, rüyanızda birilerinin sizi kovaladığını, bir yerden düştüğünüzü görürseniz kalp atışlarınız hızlanır, titremeye, terlemeye başlarsınız. Gördüğünüz rüya gerçek olmadığı, zihinsel birtakım görüntülerden ibaret olduğu halde gerçek ve ölçülebilir tepkilere yol açar. Bunun tam tersini uygulayarak sağlıklı ve iyi bir yaşam sürdürebilmek amacıyla olumlu hayalleri kullanabilirsiniz
Ya savaş ya kaç tepkisi, arabanın yüksek devirle kullanılması gibidir. Zaman zaman işe yarayabilir, ancak sürekli olarak yüksek devirde kullanırsak bazı parçaların aşınmasına ve mekanik sorunların yaşanmasına neden oluruz. Bu sorunlar insanlarda genellikle stres ya da anksiyeteye bağlı bozukluklar olarak ortaya çıkar.
İnsanlar utandıklarında yüzlerinin kızarmasına, korktuklarında kalplerinin hızla atmasına, kötü bir haber aldıklarında tüm sistemlerinin bir süreliğine iptal olmasına şaşırmıyor. Yalnızlık ve üzüntü gibi zihinsel kavramlarında bedenleri üzerinde etkileri olduğunu kabullenmeye hala yanaşmıyor.
Çok az insan duygularını özgürce ifade edebileceği ortamlarda yetişme fırsatı bulur. Çoğumuz duygularımızı bastırmayı ve normlara uydurmayı öğrenerek büyürüz. Bu bastırılmış duygular kendimize olan güvenimizin azalmasına, seks, para ve güç düşkünlüğüne yol açar. Bütün bunların sağlık üzerinde yıkıcı etkisi vardır.
Teslim olmak,dünyayla mücadele etmeyi bırakıp sevmeye başlamaktır.
İyileşmemizi sağlayan ilaçlar değil,bedenimizin kendisidir.
İnkar,zihnin özellikle sarsıcı ve acı verici olaylar karşısında savunma mekanizmasıdır.
Kendi gerçekliğimizi yaratamayız;biz sadece kendi gerçekliğimizin sorumluluğunu taşımak zorundayız.
İnsanlar toplumsal hayvanlardır.Hepimiz birbirimize ihtiyaç duyarız.Hepimiz dokunulmak isteriz.Sevmek gibi sevilmek de bir ihtiyaçtır.
Yaşam öykümüz vücut öykümüze dönüşür.
Duygusal deneyimlerin,psikolojik seçimlerin ve kişisel yaklaşımların insan organizmasının sadece işlevini değil,yapısını ve şeklini de etkilediğini gördüm.
Ne düşünüyorsan osun.
Kaderimizi belirleyen tek şey genler değildir.
Gercek mücadele bir rakiple degil, kisinin kendisiyle ve kendi sinirlariyla girdigidir.
Bedeniniz söylediğiniz her söze inanır
Duyguların kendi enerjileri vardır. Ve bu enerji duyguları bastırmakla ya da yok saymakla ortadan kalkmaz.Duygularımız,dışa vurmadığımız sürece daha derinlere iner ve günün birinde fiziksel yollardan kendisini gösterir.
İnsanlar utandıklarında yüzlerinin kızarmasına,korktuklarında kalplerinin hızlı atmasına,kötü bir haber aldıklarında tüm sistemlerinin bir süreliğine iptal olmasına şaşırmıyor.Yalnızlık ve üzüntü gibi zihinsel kavramların da bedenleri üzerinde etkileri olduğunu kabullenmeye hala yanaşmıyor.
Solugunuz her an yardima hazir halde yaninizda bulunan en iyi arkadasinizdir.
Oldugumuzu düsündügümüz seye dönüsürüz. Düsünceler ve sözcükler yeserip gelisen tohumlar gibidir.
Depresyon umutsuz bir yardım çığlığıdır.
Farklı renkten, farklı dinden oldukları için komşularımıza sırtımızı dönmemeliyiz. Farklılıkları kabullenmeli , benimsemeliyiz.
İyileşmek; güneşi parlamaya zorlamak değil, değişime direnmeden korkuları öfkeyi ve kalbinizi kuşatan zırhı çıkarıp atmaktır.
Dr. Larry Dossey Healing Breaktbrougb kitabında sigara içenlerin ölüm riskinin içmeyenlere oranla iki kat yüksek olduğunu, sağlığının bozuk olduğunu söyleyenlerin ölüm riskinin ise mükemmel durumdayım diyenlerden tam yedi kat yüksek olduğunu belirtir.