İçeriğe geç

Zargana Kitap Alıntıları – Hakan Günday

Hakan Günday kitaplarından Zargana kitap alıntıları sizlerle…

Zargana Kitap Alıntıları

Dünya üzerinde iki tür insan vardır: trafikte sarı ışığı görünce frene dokunanlar ve aynı sarı ışık karşısında gazı kökleyenler.
Kötü olan ve acı veren hiçbir şeye alışmaz Amanda. Ne ölüme, ne de yoksulluğa. Her seferinde ilk kez görüyormuş gibi bitmişliği, mücadelesine en baştan başlar. Her acı farklıdır gözünde. Hepsinin tedavisi ayrıdır.
“Çok az insan hayal ettiğini yaşar. Çok azı da söylediklerini yapar
Zamanın olmadığı yerde geç kalmak da yoktur.
İnsanlar sadece sevdiklerini kaybedince üzülmezler. Adil olmayan her ölüme üzülürler. İntihar adil değildir..
Çünkü insan kendi hayatının içinde kaybolmuşken nadiren dikkat eder sabah kaç dilim ekmek yediğine.
İnsanları anlamak zor değil. Hepsinin de doğum izleri gibi karakter izleri var sağlarından sollarında. Biraz dikkatli bakmak yeter.
Ben bir insan değilim.
Tek bir kurşun! Dünyanın en ağır sorunlarını çözer. Sadece düşünenler deler kafatasını.
Ben kendimi öldürdüm.
Belki isteyerek konuşmuyordu ama insan isteyerek duymayabilir miydi?
Sonsuz gibi gelen bir zaman için birbirlerinden başka hiçbir şey görmediler. Sadece baktılar.
Dünya üzerinde iki tür insan vardır: trafikte sarı ışığı görünce frene dokunanlar ve aynı sarı ışık karşısında gazı kökleyenler.
Batı hafifleşmek, doğu ağırlaşmak için kaldırır kadehini.
Hayatında yaşamak dışında her şeyin bir nedeni vardı.
Gerçekte üç büyük din de dünyayı cehenneme
çevirmek için ortaya çıkmıştır. Tek amaçları budur. Çünkü hayattan sonra sadece
cennet vardır. İnsanoğlunun cenneti hak etmesi için cehennemden geçmesi gerekir. O cehennem de üç İlahî din eliyle
dünyada hüküm sürmektedir. Tanrı’nın mantığı budur.
Boğuluyorum Gittikçe daha zor nefes alıyorum Ama beni bağlayan insanın
sakince beni seyrettiğini, hayatımın sadece onun elinde olduğunu ve tek bir
nefes alabilmek için her şeyi yapabileceğimi bilmekten korkunç bir zevk
alıyorum
Batı hafifleşmek, doğu ağırlaşmak için kaldırır kadehini.
Neye inandığını bilmeyen biriyle konuşmaktan daha zevk verici ne olabilirdi ki bir fanatik için.
Müritlerine aptal gibi görünme emri vermişti. Böylece, insanların içindeki benzerini ezme isteğini ortaya çıkararak insan aklının aslında ne kadar da acımasız olduğunu kanıtlamayı amaçlıyordu. Başarılı da oluyordu bu konuda. Aptal ya da sakar gibi davranan müritlerinin çoğu yıllardır tanıdıkları dostlarının kendileriyle nasıl alay etmeye başladığını görerek tiksiniyorlardı geçmişlerinden.
“ İnsanoğlunun cenneti hak etmesi için cehennemden geçmesi gerekir. “
“ İdam mahkumunun intihar hakkı yoktur ! “
Mutsuzluk, mutluluktan daha çok ses çıkarıyordu.
Dünya üzerinde insan aklının hüküm sürmeye başladığı günden beri kötünün iyiyi öldürmesi sıradandı. Ölümün, hayatın katili olması kadar
Sadece bir saniye için hayatın da mesaisi olması gerektiğini düşündü Zargana. Yani yaşanacak zamanın tercih edilmesi gerektiğini. Gece ya da gündüz. İkisini birlikte yaşadığı için mutsuzdu insan. Kaldıramıyordu aynı hayatın içinde hem geceyi hem gündüzü. Onun için uyku vardı belki de. Ve onun için bu kadar mutsuzdu belki de uyuyamayan insanlar.
“ Çok az insan hayal ettiğini yaşar. Çok azı söylediklerini yapar. Yazar, yazdığı kahraman değildir. Balzac olmayan her şey Balzac’ın kitaplarındadır. “
Bir yüzün var. Bir burnun, bir ağzın da var. Ben onların hepsini aşığım.
Söylediklerinin hiçbir anlamı yok. Bizim yaşamımız için tek bir neden var. O da aşk. Birbirimize karşı hissettiğimiz şey. Onun dışındaki her şey dekor.
Dünya üzerinde iki türlü insan vardır: trafikte sarı ışığı görünce frene dokunanlar ve aynı sarı ışık karşısında gazı kökleyenler.
Çok az insan hayal ettiğini yaşar.
Çok azı söylediklerini yapar. Yazar, yazdığı kahraman değildir. Balzac olmayan her şey Balzac’ın kitaplarındadır.
İntihar rakamlarının günümüz dünyasında bu denli yüksek olmasının başlıca nedeni hayatın zor ve insanların zayıf olması değil, insanların bir canlıyı öldürmeden insan olamayacakları gerçeğidir.
Kan kadar yavaş akmıştı gözyaşı. Çünkü kan kadar doluydu içi. Kan kadar ağırdı acısı.
Doğaçlama bir devrimdir. Doğaçlama bir hayat tarzıdır. Müzeleri sevmez, sanat galerilerini aşağılık görür, hiçbir siyasi doktrine hoşgörüyle yaklaşmaz. Altı yaşındaki bir çocuk kadar doğal ve saldırgandır. Korkusuzluğu deliliginden gelir.
Hiç, ne uluslararası durumcuların çocukça teorilerine dayanır, ne de klasik anarşistlerin sendikalist yaklaşımlarına. Teorisi yoktur. Varsayımları yoktur. Her şeyi reddeder. Kendisini bile. Üzerinde durulması çok zor bir iptir. O kadar incedir ki, üzerinde yürüyenin tabanlarını keser. Hiç hareketi dünyayı hak ettiği kaosa götürecek bir çılgınlıktır. İnsanın delirmesinden alır gücünü. Bilinen her şeyin unutulduğu, hiçbir kuralın geçerli olmadığı bir harekettir.
Etkili olmak için bir deli gibi görünmesi gerektiğini söylemişti.
Bir lider kalabalık karşısında konuşurken asla o üç kelimeyi telaffuz etmezdi: lütfen, özür, teşekkür. Çünkü bu kelimeler medeni insanlar içindi. Lider medeni olmayandı. Medeni olmadığı için liderdi. İçinde hala atalarında miras asgari bir vahşilik taşıdığı için hükmedebiliyordu evrimlerini tamamlamamış benzerlerine.
Polonyalılar sinirlidir. Çünkü her gördüğü parlak nesneye koşan bir çocuk gibi dünya üzerindeki bütün siyasi rejimlere koşmuş, hepsinden de büyük hayal kırıklığıyla dönmüşlerdir. Kızgınlıkları kendilerinden çok komşularına karşıdır. Memnun olmazlar. Kolay heyecanlanırlar. Çabuk teslim olurlar. Polonyalılar yarı komünist, yarı monarşist ve yarı domakrattır. Polonyalılar yarı insandır. Tek istisna, tabii ki Polonyalı Yahudilerdir. Ama Yahudiler her yerde istisnadır. Böyle olması normaldir, çünkü Yahudilik bir dinin değil, bir çocuk çetesinin adıdır.
Hayran kaldı. Saydam gözyaşlarına, kırışan yüze, abartılı hareketlere, gerçeği kabullenmemek için yapılan bedensel mücadeleye hayran kaldı. Derinden üzülen bir insan, gördüğü en büyük gösteriydi. Sevinen birini seyretmekten daha zevkliydi bu, çünkü gerçekle arasında bir sorun olmadığı için insanın kendini o denli zorlaması gerekmiyordu. Mutsuzlar, büyük şoklar yaşayanlar, kanser olduğunu öğrenenler, çocukları ölenler çok daha iyi performans gösteriyorlardı gerçeğe alışabilmek için. Profesyonel aktörler gibi çevrelerindekileri de inandırmak için uğraşıyorlardı. Tabii, son olarak da, mutsuzluk mutluluktan daha çok ses çıkarıyordu.
Dünya üzerinde insan aklının hüküm sürmeye başladığı günden beri kötünün iyiyi öldürmesi kadar sıradandı. Ölümün, hayatın katili olması kadar
“ Mutsuzluk, mutluluktan daha çok ses çıkarıyordu. “
Dünya üzerinde iki tür insan vardır : Trafikte sarı ışığı görünce frene dokunanlar ve aynı sarı ışık karşısında gazı kökleyenler.
“ Zor değil, dedi kendi kendine. İnsanları anlamak zor değil. Hepsinin de doğum izleri gibi karakter izleri var sağlarında sollarında. Biraz dikkatli bakmak yeter. Haritalara benzerler. Ölçeklerinin nerede yazıldığını bulana kadar korurlar esrarlarını. “
“ Birbirlerine bakmıyorlar. Sadece karşılarındakini taklit ediyorlar. “
“ Hayat, cinsel ilişkiyle bulaşan ölümcül bir hastalıktır. “
Hayat, magmanın tabanları yakmaya başlayacağı güne kadar var. Daha sonrası yok. Küllerin aşkları, dostları olmaz. El ele bile tutuşmazlar. Rüzgar izin vermez. Savrulurlar. İnsanlar gibi. Bronzlaşmış tatilcilerin tanımadıkları denizlerin akıntılarına kapılmaları gibi Yanık kokan bir dünya. Tüten insanlar. Dumanlı bir hayat. Cehennemden biraz daha serin bir dünya
Hayatında yaşamak dışında her şeyin bir nedeni vardı.
İntihar rakamlarının günümüz dünyasında bu denli yüksek olmasının başlıca nedeni hayatın zor ve insanların zayıf olması değil,insanların bir canlıyı öldürmeden insan olamayacakları gerçeğidir.
Gece ya da gündüz. İkisini birlikte yaşadığı için mutsuzdu insan. Kaldıramıyordu aynı hayatın içinde hem geceyi hem gündüzü.
Çünkü onlar, hiçbir şeyi unutmasalar bile iki çocuktular ve gülmek üzere ağızlarını açmak için fazla bahaneye ihtiyaçları yoktu.
Zamanın olmadığı yerde geç kalmak da yoktur.
Dünya üzerinde insan aklının hüküm sürmeye başladığı günden beri kötünün iyiyi öldürmesi sıradandı. Ölümün, hayatın katili olması kadar..
Cahil ile anarşist arasındaki fark tüy kadardır. O aradaki tüyün üzerinde durur bütün okunan kitaplar.
İnsanları anlamak zor değil. Hepsinin de doğum izleri gibi karakter izleri var sağlarında sollarında. Biraz dikkatli bakmak yeter.
Çocuklar karşılıklı susarlarken sıkılmazlar. Genellikle yetişkinlerin sorunudur gözlerini birbirlerinden kaçırmak.
Ben, diyordu, insan değilim. Çünkü üşüyorum. Sizler üzerinizi hatıralarınız, aileleriniz, dostlarınız, mesleklerinizle örterken ben üşüyorum. Çünkü bunların hiçbirine sahip değilim.
Tek bir kurşun! Dünyanın en ağır sorunlarını çözer. Sadece düşünenler deler kafatasını.
Benim, baban. Bu gece eve gelemeyeceğim, çünkü öldüm.
Sizler üzerinizi hatıralarınız, aileleriniz, dostlarınız, mesleklerinizle örterken ben üşüyorum.
Küllerin aşkları, dostları olmaz. El ele bile tutuşamazlar. Rüzgar izin vermez. Savrulurlar. İnsanlar gibi.
-Bizler rüyaların yapıldığı kumaştanız.
William Shakespeare
Hayat, magmanın tabanları yakmaya başlayacağı güne kadar var. Daha sonrası yok. Küllerin aşkları, dostları olmaz. El ele bile tutuşamazlar. Rüzgâr izin vermez. Savrulurlar. İnsanlar gibi.
Gerçek tehlikenin görünmediğinden, gerçek acının renksiz ve kokusuz olduğundan haberi yoktu.
Mutsuzluk mutluluktan daha çok ses çıkarıyordu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir