İçeriğe geç

Zamanın Axınını Lənətləyirəm Kitap Alıntıları – Per Petterson

Per Petterson kitaplarından Zamanın Axınını Lənətləyirəm kitap alıntıları sizlerle…

Zamanın Axınını Lənətləyirəm Kitap Alıntıları

Her türlü fiilin çoktan geride kalmış bir zamana bağlandığı bazı eski kitaplarda rastlanabilecek bir adam, yine de zamanda ve mekanda savrulmuş, orada ve o anda yürüyordu.
anılar için teşekkürler, umut için teşekkürler, buruk ıstırap hediyesi için teşekkürler.
cümleleri üzerinde uçsuz bucaksız gökyüzü seriliydi. Dünya bütün görkemiyle yayılıyordu, zamanda geriye, zamanda ileriye, tarih uzun bir nehirdi ve hepimiz onun bir parçasıydık.
Odanın her köşesinden kulakları sağır eden bir gürültü yükseliyordu ve sokağın sessizliğinden sonra insana neredeyse tehdiktar geliyordu bu.
Günah işleyecekseniz biraz canınız yanmalı.
Kırılgan ayrılış imgeleri, o zamanki hali köyün.
Lanet olsun zaman nehrine; otuz iki yıl geçmiş bile.
Hayata dair konuştuklarının ağzımda bıraktığı tat yakınlarda bir cenazede söylediğim ilahiyle aynıydı: anılar için teşekkürler, umut için teşekkürler, buruk ıstırap hediyesi için teşekkürler.
Neredeyim, sabah mı akşam mı bilemedim. İsmim yoktu, zamanın içinde yerim yoktu. On iki yaşında da olabilirdim altmış sekiz yaşında da.
Bana o kadar yumuşak dokunuyordu ki içimden ağlamak geldi.
Karakterimde bir kusur, temelinde her geçen sene büyüyen bir çatlak vardı.
Yine de çok geçti, bir şey kopmuştu, bir tel çok fazla gerilmiş.
hiç olmak anlaşılması imkansız bir şeydi, yani aslında korkulacak bir şey değildi ama ölmenin kendisini idrak edebiliyordum, hep korktuğun şeyin şimdi başına geldiğinden kesinlikle emin olduğun anı, hep olmak istediğin kişi olma şansını ebediyen kaybettiğini, şu anda her kimsen çevrendekilerin seni hep böyle hatırlayacağını aniden anladığın anı tahayyül edebiliyordum. İnsanın boğazını bir şey sıkar gibi olurdu herhalde
Kırılgan ayrılış imgeleri, o zamanki hali köyün.
Lanet olsun zaman nehrine; otuz iki yıl geçmiş bile.
Kitabı bir kenara koyup, artık uyuyabilirim diye düşündüm, başaracağız, dedim, her şey yoluna girecek.
Benim kim olduğumu bildiğini sanıyordu ama bilmiyordu.
Küçük dairemde geçmişten gelen bu duygunun içimde kabarmasına izin verir çocukluğuma öyle muazzam bir özlem duyardım ki korkuya kapılacak gibi olurdum.
Uyuyabildiğim kadar uyurdum. Daha çok hoşuma giden hiçbir şey yok.
Kırılan herşey sağlamından daha çok şey öğretir.Bu bilimsel bir deney veya herhangi bir kuram içinde geçerlidir.Mesela bir proton normalde bize sadece yükü ve kütlesi hakkında bilgi verir.Ama herhangi bir hızlandırıcıda çarpıştırılıp parçalara ayrılan bir proton ,bize bu yükü veya kütleyi nasıl kazandığı hakkında daha detaylı bilgi verir.Yada nöroloji için konuşucak olursak sağlam bir insan beyni bize içindeki hangi kısmın ne işe yaradığı konusunda pek az bilgi verir.Ama nezaman ki bu beynin bir kısmı hasar görür ve bu hasar sonucu kişi bazı duyuşsal yeteneklerini kaybeder.İşte o zaman beynin yapısına dair daha detaylı bilgiye sahip oluruz.Yada biyoloji içinde durum farklı değildir.Mesela tasarımlarında belli hatalara sahip canlılar görmemiz onların varoluşlarını oluşturan mekanizmalar hakkında daha detaylı bilgi sahibi olmamıza yararlar.Aynısı bilimsel kuramlar içinde geçerlidir.Mesela eski insanlar ısıyı,maddenin hareketi olarak değilde maddeden dışarı çıkan birşey olarak düşünüyorlardı.Ve sonra birgün kalayı ısıttıklarında yanan kalay, metal kirecine dönüşüyordu.Ama ilginç bir şekilde yanmadan önceki halinden daha ağır oluyordu.Ve o dönemin bilim insanları bu nasıl olabilir diye düşündüler.Eğer ısı maddenin yanınca dışarıya attığı bir fazlalıksa o zaman bu maddenin yanınca daha hafif olması lazım.Yani bu tarz deneysel bir çatlak o dönemin bilim insanlarına sahip oldukları ısı kuramının yanlışlığı hakkında daha detaylı bilgi verdi.Sosyoloji içinde durum pek farklı değildir.Mesela bir sistemin kendi içindeki çatlakları o sistemin işleyişi hakkında daha detaylı bilgi verir.Aynı bunun gibi insan ilişkilerinde de durum benzerdir.Mesela nezaman ki bir ilişki bozulur ozaman insanlar sahip oldukları gerçek kişilikler hakkında daha detaylı bilgi verirler.Yada konuya dair son bir örnek verecek olursak: Psikolojideki anormal insanlar olmasaydı bugün normal insanın psikolojisinin işleyişi hakkında bukadar detaylı bilgiye sahip olmazdık.Yani demem o ki örnekleri çoğaltmak mümkündür ama bu konunun ana fikrinin önemini arttırmayacaktır.Bu yüzden yazının başında dediğim şeyi tekrarlamakta fayda var:Kırılan herşey sağlamından daha çok şey öğretir!
Günah işleyecekseniz biraz canınız yanmalı.
yani bizim için çok geç değil, nehri geçmeye çalışabilir, ortada buluşabiliriz, belki biraz ayaklarımız ıslanır ama olsun.
Kırılgan ayrılış imgeleri, o zamanki hali köyün.
Lanet olsun zaman nehrine; otuz iki yıl geçmiş bile.
Onu tanımadan önce senelerce ne yaptım, sıcaklığımı nereden aldım hiç bilemiyordum.
Günah işleyecekseniz biraz canınız yanmalı.
Bütün yazlar gitmişti, hem de sadece ben yirmi beş sene sonra onları unuttuğum için değil, artık onları hatırlamanın bir manası olmadığı için.
Herkesin kabul ettiğini düşündüğün bir eğilimin hemen altında tam aksi yöne doğru başka bir eğilim olur ve her şey değişmeye başladığında dikkatle gözlemezsen kendini bir yerde tek başına kalmış bulursun.
Öyle çok gördüm ki gelmelerini
bilirim ne zaman yakın olsan
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
O sırada birisi nasıl hissettiğimi sorsa, ona na şurası sızlıyor derdim, göğsümün üzerini, daha doğrusu gırtlağımın hemen dibini işaret ederek.
Zamanın dışında bir adamdım ben. Ya da karakterimde bir kusur, temelinde her geçen sene büyüyen bir çatlak vardı.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Zaman arkamdan geçip gitmiş ben dönüp bakmamıştım.
Sana güzel bir haberim var anne, nehir kurudu. Bu hiç beklenmedik bir şey, bütün uzmanları hayrete düşüren bir şey ama bütün sonbahar, bütün yaz, bütün ilkbahar yağmur yağmadığından nehir artık ip gibi akıyor ve üzerinden geçmek kolaylaştı, deyip gülecektim, yani bizim için çok geç değil, nehri geçmeye çalışabilir, ortada buluşabiliriz, belki biraz ayaklarımız ıslanır ama olsun.
herkesin kabul ettigini düşündüğün bir egilimin hemen altında tam aksi yöne doğru başka bir eğilim olur ve her şey değişmeye başladığında dikkatle gözlemezsen kendini bir yerde tek başına kalmış bulursun.
Kırılgan ayrılış imgeleri, o zamanki hali köyün,
Lanet olsun zaman nehrine; otuz iki yıl geçmiş bile.
Öyle çok gördüm ki gelmelerini
Bilirim ne zaman yakın olsan
“Sesi derinlerden, adeta bir kuyunun dibinden geliyordu.”
“Onun teniyle benim tenim arasındaki bu yakıcı sıcağa rağmen nasıl oldu da burada yangın çıkmadı hayret, diye düşündüm, nasıl oldu da tutuşmadık.”
“Beynimi kesip içinde ne olduğuna bakılsa, kelimelerin girdaplandığı, düşüncelerin de elektrik akımı gibi kıvılcımlandığı ve mavi mavi parladığı görülürdü belki.”
“Parasızlık bir yaşam biçimiydi, artık farkına bile varmıyordum.”
“Öyle çok gördüm ki gelmelerini
Bilirim ne zaman yakın olsan ”
“Günah işleyecekseniz biraz canınız yanmalı.”
“Gece yarısı yatakta kaskatı yatmanın, kuru, yanan gözlerle karanlığa bakmanın, hayatın tadını ağzında kül gibi duymanın nasıl bir şey olduğunu iyi bilirim ”
Zaman arkamdan geçip gitmiş ben dönüp bakmamıştım
Etrafımdaki herkes, bütün erkekler, bütün kadınlar benden daha iyi biliyorlardı her şeyi. Ben çok az biliyordum. Yine de gri ışıkta istasyona yürümekten ve onlarla kuşatılmış olmaktan daha fazla istediğim bir şey yoktu.
Günah işleyecekseniz biraz canınız yanma­lı.
“Herkesin kabul ettiğini düşündüğün bir eğilimin hemen altında tam aksi yöne doğru başka bir eğilim olur ve her şey değişmeye başladığında dikkatle gözlemezsen kendini bir yerde tek başına kalmış bulursun.”
..ölümden korkmuyorum ama daha ölmek istemiyorum.
Aynaya baktığımda babamı görmek istemiyordum. Ama daha küçücükten günün birinde herkesin babama ne kadar benzediğimi göreceğini biliyordum. Annemle arama büyük bir mesafe koyacaktı bu durum.
..herkesin kabul ettiğini düşündüğün bir eğilimin hemen altında tam aksi yöne doğru başka bir eğilim olur ve her şey değişmeye başladığında dikkatle gözlemezsen kendini bir yerde tek başına kalmış bulursun.
..tek başına ve dürüst olmak kolay değildi.
..parasızlık bir yaşam biçimiydi, artık farkına bile varmıyordum.
Günah işleyecekseniz biraz canınız yanmalı..
Büyük değişimleri son âna kadar kestiremem hiç, Mao’nun deyimiyle bir eğilimin digerini nasıl gizlediğini anlayamam, herkesin kabul ettigini düşündüğün bir egilimin hemen altında tam aksi yöne doğru başka bir eğilim olur ve her şey değişmeye başladığında dikkatle gözlemezsen kendini bir yerde tek başına kalmış bulursun.
Farklı olmak istiyordum, fark yaratmak. Ama yapamamıştım ve birdenbire yapmaya çalıştığım şeyin mümkün olmayabileceği dank etmişti kafama: Şu ana kadar olduğum Arvid’i geride bırakmak, ona sırtımı dönmek, onu saçlarından tutup daha tanımadığım, bilmediğim başka bir Arvid’in içine indirmek; en sevdiğim insanların sevdiği, selamladığı, evin önündeki kaldırımdan yürürken sevimli lakaplarla çağırdığı Arvid’i, parası bittiğinde annesinden yüz kronluk banknotlar alan ama şu yaptığımı yapıp artık var olmayan, bir anakronizmden ibaret olan proletaryaya katılan Arvid’i azimle geride bırakmak mümkün değildi belki de. Zamanın dışında bir adamdım ben. Ya da karakterimde bir kusur, temelinde her geçen sene büyüyen bir çatlak vardı.
“Şiddet olmadan toplumsal ve iktisadi özgürleşme mümkün müdür?”
Zaman arkamdan geçip gitmiş ben dönüp bakmamışım.
Nefessiz kaldım, nasıl olup da farketmemiştim?
“Arvid dostum, hele bir deyiver. Boşanacağın doğru mu gerçekten?”
“Evet, doğru.”
“Hadi ya. Taziyelerimi kabul et.”
“Bilmem ki,” dedim. “Adamı öldürmez herhalde.”
“O kadar emin olma,” dedi Hansen. “Her şey olabilir.”
Artık daha fazla dayanamayacağım, yazılıydı birinin boş bir sayfasında, çok aptalca. Artık çok geç, yazılıydı bir başkasında ama neyin çok geç olduğunu hatırlayamıyordum şimdi.
Kapıyı yabancılara açıp Zorro maskemin arkasına saklanırdım çünkü onların paylaştığı şey benim için doğal değildi.
Beni korkutuyordu. Bu yüzden de seneler geçtikçe muğlaklık peşinde koşan yalnız bir kovboy olmuştum; annemin yanından ayrılmazdım, ona türlü numaralar yapar, son satırları dilsel karmaşada kaybolan salakça fıkralar anlatarak onu zorla güldürürdüm. Ağzımı açar açmaz cümleler şaşırtıcı bir hızla dökülürdü, sırf ona daha fazla bağlı kalmak için çişimi geç söylemiştim, altıma bez bağlanmamaya başladığında okumayı sökmüştüm. Ama ne kadar çabalarsam çabalayayım yine babam gibiydim.
Ona benzemek istemiyordum. Aynaya baktığımda babamı görmek istemiyordum. Ama daha küçükken günün birinde herkesin babama ne kadar benzediğimi göreceğini biliyordum. Annemle arama büyük bir mesafe koyacaktı bu durum. Evli oldukları halde. Hayatı paylaştıkları halde. Ama bana pek öyle gelmiyordu. Hayatı paylaşıyorlarmış gibi gelmiyordu.ayrıca sonsuza kadar babama bağlanacaktım çünkü ona benziyordum ve belki onun gibi düşünüyordum ve ister istemez kendimi o büyük uçurumun karşı tarafında bulacaktım.
Dünya bütün görkemiyle yayılıyordu, zamanda geriye, zamanda ileriye, tarih uzun bir nehirdi ve hepimiz onun parçasıydık. Bütün ülkelerdeki bütün insanların benzer özlemleri vardı, benzer rüyaları ve dünyanın çevresinde el ele koca bir halka oluşturmuşlardı.
“Kırılgan ayrılış imgeleri, o zamanki hali köyün,
Lanet olsun zaman nehrine; otuz iki yıl geçmiş bile.”
çünkü insan Mao’yu gösterirdi bu şiir, yakın hissettiğim birini, bedeniyle savaşan zamanı hissetmiş birini, tıpkı benim gibi; zaman nasıl da arkadan yetişiyordu, küçük elektrik şokları gibi nasıl teninin altında dolaşıyordu, ne kadar uğraşırsan uğraş nasıl durduramıyordun.
Mesela dua edilmesi icap ediyorsa tıpkı onlar gibi yatağın yanına diz çöküp dua ederdim; hep başkaları gibi davranırdım çünkü korku ve özgürlükten payıma düşenle kalabalığın içinde tek başına duracak gücüm yoktu.
İnsanın göz menzilinde sürekli bir deniz feneri olmasının düşünce tarzını nasıl etkileyeceğini merak ettim.
Hayata dair konuştuklarının ağzımda bıraktığı tat yakınlarda bir cenazede söylediğim ilahiyle aynıydı: Anılar için teşekkürler, umut için teşekkürler, buruk ıstırap hediyesi için teşekkürler.
Hasarlı radyo dalgaları gibi uçuşan düşüncelerimden, rüyalarımdaki çılgın, sonsuz düşüşlerden; muhtemelen her şey daha beter olacaktı, hem bu konuda yapabileceğim bir şey yoktu. Beni bu durumdan çıkaracak bir irade hamlesi, bir düşünce sıçraması yoktu.
Yüzüm maske gibiydi, ağzım kuru. O sırada birisi nasıl hissettiğimi sorsa, na şurası sızlıyor derdim, göğsümün üzerini, daha doğrusu gırtlağının hemen dibini işaret ederek.
“Günah işleyecekseniz biraz canınız yanmalı.”
İyi bir yoldaşsan kapıyı kapatmazsın.
Gece vardiyaları işçileri birbirine yakınlaştırıyor,dayanışmayı teşvik ediyor ve komünist olmayı kolaylaştırıyor.
Hep başkaları gibi davranırdım çünkü korku ve özgürlükten payıma düşenle kalabalığın içinde tek başına duracak gücüm yoktu.
Gözlerimi açmak istemiyordum.Açınca her şey apaçık görünecekti.Artık beni sevmiyordu.İstemiyordu.
Zamanının dışında bir adamdım ben. Ya da karakterimde bir kusur, temelinde her geçen sene büyüyen bir çatlak vardı.
Həmin vaxtlar Sven Lindqvistin Vu Tao-tzu əfsanəsi kitabını oxuyurdum. Kitab bu sözlərlə bitirdi: Zor tətbiq etmədən ictimai və iqtisadi azadlıq mümkündürmü? Xeyr. Zor tətbiq etməklə mümkündürmü? Xeyr.
Mao həmişə deyirdi ki, hamının qəbul etdiyi istiqamətdə gedən axın heç kəsin gözləmədiyi anda yönünü dəyişə bilər. Dəyişiklikləri görə biləcək qədər diqqətli olmasan, tək qalacaqsan.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir