İçeriğe geç

Zafer Yahut Hiç Kitap Alıntıları – Mustafa Kutlu

Mustafa Kutlu kitaplarından Zafer Yahut Hiç kitap alıntıları sizlerle…

Zafer Yahut Hiç Kitap Alıntıları

&“&”

Aşk ağlatır, dert söyletir."
Zaman gül yaprağına düşen kar tanesi gibi çabucak erir. Ömür de böyledir. Ancak biz aciz kulların dünya ile alış-verişi sürsün diye uzunmuş gibi gelir"
Gün günü kovalar, zaman su gibi akar, her şey değişir, dünya fani, ahret baki."
Dışarıda muhteşem bir gece, yıldızlar yere inmiş.
-Bu gece enteresan. Bir Arap atasözü vardır bilir mi­sin?
-Ne?
-Geceler gebedir.
-Bizde de var benzeri.
-Evet.
-Gün doğmadan neler doğar.
Dönüp kaderini kucaklamalı. Teslimiyet şart.
Zaman önüne kattığı her şeyi süpürür.
Geride bir iz kalır.
Ömür dediğimiz şey işte bu arkada kalan hatıralardır.
Zaman gül yaprağına düşen kar tanesi gibi çabucak erir. Ömür de böyledir. Ancak biz aciz kulların dünya ile alış-verişi sürsün diye uzunmuş gibi gelir.
Ne hasta bekler sabahı, ne taze ölüyü mezar
Zamana bırakalım.
Yani belirsizliğe.
Belirsizlik hayatta en sevmediği şey.
Bulut pişman, önüne bakar.
– Yahu anlasana, sana değil bir insan, bir sinek bile yaklaşsa ben bitiyorum. Anla artık.
Neriman iç çekiyor. Kendi kendine konuşuyor: Gönül
yarası bu kızım, mutlaka izi kalır"
Selma Yenge kocasının neredeyse kulu-kölesi gibidir. Oysa Samet Dayı mülayim adam, baskıdan, şiddetten hoşlanmaz. Ama bazı kadınların mizacıdır bu. Bütün ömürleri ailelerine, yakınlarına, hatta komşularına hizmetle geçer. Kendilerini ihmal ederler. Başkasının mutluluğu ile o kadar mutlu olurlar ki, bunun farkında bile değillerdir.
Eh her bestenin bir güftesi vardır, bekleyelim görelim.
Bu ıstırap kolay dinmedi.
Zaman önüne kattığı her şeyi süpürür.
Geride bir iz kalır.
Ömür dediğimiz şey işte bu arkada kalan hatıralardır.
Oya evliliğin ilk aylarında bocaladı.
İşte bir ev ve yatağa beraber girdikleri bir koca. Pantolon ütüsü ve Eşref’in sevdiği yemekler. Bütün bunları öğrendi, arada aşk olmasa da kocasına bağlandı.
Zaman gül yaprağına düşen kar tanesi gibi çabucak erir. Ömür de böyledir. Ancak biz aciz kulların dünya ile alış-verişi sürsün diye uzunmuş gibi gelir.
Sonra kış geçer.
Kırlangıç yuva yapar.
Ve bir erik ağacı baştan ayağa çiçek açar.
Meydanı gergin bir bekleyiş, bir sessizlik kaplıyor.
Türk çayının üzerine yok.."
-Bu gece enteresan. Bir Arap atasözü vardır bilir mi­ sin?
-Ne?
– Geceler gebedir.
– Bizde de var benzeri.
-Evet.
– Gün doğmadan neler doğar.
Aşk asalet, fe­ragat ile olur.
Aşk ağla­ tır, dert söyletir.
Buyur burdan yak.
Bakmıyor çeşmi siyah feryadıma
Ne sinirleniyor, ne bağırmak geliyor için­ den. İçinde bakır çalığı bir acı; bir koyu keder: Ne ya­palım felek bize gülmüyor, zorla güzellik olmuyor"
Semaverin iyisi Rusya’ da, Azerbaycan’ da, Kafkas­ ya’ da bulunur. Antika olanları epeyce para eder. Pra­ tik kullanılanlar sac semaverleridir. Kalın tenekeden de yapılırdı. Semaver alışkanlıktır. Azeri sahasından Erzurum’a, Bayburt’a kadar gelmiştir. Kafkas göçle­ riyle Kayseri’ye, Amasya’ya, Vezirköprü’ye ulaşmıştır.
Semaver çayının üstüne yoktur. Bilenler bilir. Lakin demliği mutlaka porselen olmalı.
Ben, ben zaten aşkın en acısını çe­ kiyorum. Karşılık s ız sevda. Seni de bilerek ateşe at­ mam. Ama şuur u m kaybolursa … İşte onu bilemiyo­ r u m. Yoksa bunca yıl olduğu gibi bir köşede sessizce ağlarım
Dük­ kan kapısı Hak kapısıdır. Hakk’ a yalvar- Çeşmim gibi­ dir akmasa da damlar"
Zaman gül yaprağına düşen kar tanesi gibi çabucak erir. Ömür de böyledir. Ancak biz aciz kulların dünya ile alış-verişi sürsün diye uzunmuş gibi gelir.
Yıllarca seçildiği ili milletvekili olarak ziyaret etmeyen, tanımayan mebuslarla geçirdik zamanı. Milletle devle­ tin arası açıldı, bir türlü kapanmıyor. Bir seferberlik, topyekun bir heyecan lazım. Onun için de bir hedef ol­ malı. İşte zurnanın zırt dediği yer.
hikaye yağmadan pay kapma" dönemi­ dir.
Bitmiş midir?
Bitmez. İstanbul burası, yağmalanacak bir şey daima vardır.
Gün günü kovalar, zaman su gibi akar, her şey değişir, dünya fani, ahret baki.
İrade-i cüz’iyye ehli sünnetin bulduğu bir orta yol. Akla yakın bir izah. Akıl da bu izahın anahtarı.
Teslimiyet şart. Görelim Mevlâ neyler.O dilemedikçe yeryüzünde bir yaprak dahi kıpırdayamaz.
Belirsizlik hayatta en sevmediği şey.
Aşk asalet, fe­ragat ile olur.
Beklemek.
Hayatın en zor işi.
Ne hasta bekler sabahı Ne taze ölüyü mezar".
Veya "Ayrılık ateşten bir ok"
Aşk ağla­tır, dert söyletir. Buyur burdan yak.
evet, aşkı anlatmaya kalkış­mak büyük bir densizlik olmalıydı.
Kimse­ sizlik, güvensizlik, sevgisizlik, yalnızlık içinde büyü­müş; dışarıdan bakıldığında kaya gibi sağlam; ama iç­ten içe gözyaşları kalbine damlayan korkak, aciz, sev­giye ve korunmaya muhtaç biriydi.
Bakmıyor çeşmi siyah feryadıma.
Bir cesedin üstüne basarak aşka gidilmez.
Ne ya­palım felek bize gülmüyor, zorla güzellik olmuyor
Semaver çayının üstüne yoktur. Bilenler bilir.
Zaman önüne kattığı her şeyi süpürür.
Geride bir iz kalır.
Gün günü kovalar, zaman su gibi akar;
her şey değişir, dünya fani, ahret baki.
Oya’nın dudaklarında bir şarkı ve şiirden arta kalan iki kelime: Gidenler dönmeyecek"
Unutamıyorum, diye direniyor. Kalbimin bir gözü sen geldin diye sevindi. Aşkıma karşılık vermesen da­hi seni görmek yetiyor bu göze. Kalbimin öteki gözü gitse artık diyor. Hani gözden uzak olan gönülden ırak olurmuş misali.
Deneye deneye, düşe kalka öğrendik.
Bu ülkede her şeyin yolunda gitti­ğini, kanuna uygun işlediğini kim iddia edebilir. Me­sele güce sahip olmak. Güç sende ise korkma.
Aşk unutmaz.
Ama bazı kadınların mizacıdır bu. Bütün ömürleri ailelerine, yakınlarına, hatta komşularına hiz­metle geçer. Kendilerini ihmal ederler. Başkasının mutluluğu ile o kadar mutlu olurlar ki, bunun farkın­ da bile değillerdir.
Dışarıda muhteşem bir gece, yıldızlar yere inmiş…
Zamana bırakalım.
Yani belirsizliğe.
Belirsizlik hayatta en sevmediğim şey.
Beklemek…
Hayatın en zor işi.
Aşkı anlatmaya kalkışmak büyük bir densizlik olmalıydı.
Biz ikimiz kanadı kırık iki kuş gibiydik.
Zaman önüne kattığı her şeyi süpürür.
Geride bir iz kalır.
Ömür dediğimiz şey işte bu arkada kalan hatıralardır.
Delilik yüce bir makamdır.
Dönüp kaderini kucaklamalı. Teslimiyet şart. Görelim Mevla neyler. O dilemedikçe yeryüzünde bir yaprak dahi kıpırdayamaz. Bu bir ayet olmalı. Ferahlıyor. İra­ de-i cüz’iyye ehli sünnetin bulduğu bir orta yol. Akla yakın bir izah. Akıl da bu izahın anahtarı. Kır havası­nı, o kuru ot kokusunu derin derin kokluyor. Ot koku­ su hayvanata mahsus bir şey değil mi? Dudağının ucunda müstehzi bir gülümseme. İnsan düşünen bir hayvandır.
Ah bu gönül şarkıları …
Yol mühim efendi, mü­him.
Ah bu tek taraflı gizli aşklar. Söylenmez ki. Sade bazı işaretler, bazı jestler.
Gün günü kovalar, zaman su gibi akar,
her şey değişir, dünya fani, ahret baki.
atalar ne demiş: Dük­kan kapısı Hak kapısıdır. Hakk’ a yalvar- Çeşmim gibi­dir akmasa da damlar"
Memle­kete hizmet çoktan rafa kaldırılmıştı.
Saadetimi paraya feda edemem.
Zaman gül yaprağına düşen kar tanesi gibi çabucak erir. Ömür de böyledir. Ancak biz aciz kulların dünya ile alış-verişi sürsün diye uzunmuş gibi gelir.
Milletle devle­tin arası açıldı, bir türlü kapanmıyor.
İstanbul burası, yağmalanacak bir şey daima vardır.
Yağmanın harmanu budur arkadaş, su akarken testini dolduracaksın, sona kalan dona kalır.
Gün günü kovalar, zaman su gibi akar, her şey değişir, dünya fani, ahret baki.
Hayat insana neler öğretiyor.
Nerde su, orda insan.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir