İçeriğe geç

Yüzyılın Aşkları Kitap Alıntıları – Can Dündar

Can Dündar kitaplarından Yüzyılın Aşkları kitap alıntıları sizlerle…

Yüzyılın Aşkları Kitap Alıntıları

Ve bana evlenme teklif ettiğinde şunu söyledi: Benim için son trensin.
Hüzün geldi baş köşeye kuruldu.
O resimlere ve kafamdaki sonsuz resimlerine baktığımda, büyük acıma senin gibi gülümseyerek bakmaya ve büyümeye çalışıyorum. Kafamda, yüreğimde, önümde, ardımdasın. Hep yanımdasın. Çiçeklerde, esen rüzgarda, doğan güneşte, incecik beliren ayda, dolunayda hep sen varsın. Yanımdasın. Seni duyuyorum, seninle yaşıyorum. Sana uzanmak, o şefkatli ellerine dokunmak istiyorum. Dokunamıyorum Ağlıyorum #YıldızKenterdenŞükranGüngöreMektup
Aşkın binbir yüzü vardır:
Bazen tazecik bir bahar dalıdır; tutar sizi çiçeği boğar.
Bazen zalim bir hükümdardır; gözünüzü kör edip çıkmaz yollara sokar
.
Ne tuhaftır ki, onca baskının, yasağın, imkansızlığın, mesafenin aşındıramadığı aşkı, çoğu kez vuslat öldürmüştü.
Ayrıyken harlanan sevda, buluşunca sönmüştü.
Kollar sarılınca özlem yok olmuştu
O Zaman aşkların 2’ye bölündüğünü bilemiyorsunuz: yapıcı aşklar var, öldüren aşklar var.
Aslında ne güzel şeydir insanın insana yanması sevgili. Ne güzeldir bilmediğin birinin derdine üzülebilmek ve çare aramak. Ben , bütün hayatımda , hep üzüldüm, hep yandım. Yaşamak ne güzeldir be sevgili ! Sevinerek , severek ,sevilerek , düşünerek.
Aşkın binbir yüzü vardır: Bazen tazecik bir bahar dalıdır; tutar sizi çiçeğe boğar. Bazen zalim bir hükümdardır; gözünüzü kör edip çıkmaz yollara sokar.
O Zaman aşkların 2’ye bölündüğünü bilemiyorsunuz: yapıcı aşklar var, öldüren aşklar var.
6 milyar insanın içinden yalnızca birini seversin.
Sonra onun sevilmeye layık olmadığını anlarsın,
bütün dünyayı suçlarsın.
O kadar büyük bir aşk vardı ki gerçekten O zaman aşkların ikiye bölündüğünü bilemiyorsunuz. Yapıcı aşklar var, öldüren aşklar var.
Ve Afife Yengem şiir yazarmış. Nasıl şiirlerdi amca? derdim, Çocuk resimleri gibi, derdi.
Yine sana Fakat daha derin bağlılıkla
Aşkın binbir yüzü vardır: Bazen tazecik bir bahar dalıdır; tutar sizi çiçeğe boğar. Bazen zalim bir hükümdardır; gözünüzü kör edip çıkmaz yollara sokar.
Aşk erkeğe yakışır, kadın zaten aşktır. Can Dündar
“Yaşam size bir tokat attığı zaman ya yere devrilirsiniz ya da güçlenmek için bazı şeyler yaparsınız. Ben ikincisini tercih ettim. Ve bugün bütün olanlar, İpek Karamer’in doğuşu, hiçbir zaman Menderes soyadını kullanmadan iş hayatına atılmam bir şeydir, bir milenyum yarattım kendi yaşamımda.”
“Aşkın binbir yüzü vardır: Bazen tazecik bir bahar dalıdır; tutar sizi çiçeğe boğar.
Bazen zalim bir hükümdardır; gözünüzü kör edip çıkmaz yollara sokar.”
Sende ben, imkansızlığı seviyorum,
Fakat asla umutsuzluğu değil
Çiçeklerde, esen rüzgarda, doğan güneşte, incecik beliren ayda, dolunayda hep sen varsın
Yaşarsın karıcığım,
Kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgârda;
Yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı
En fazla bir yıl sürer
Yirminci asırlarda
Ölüm acısı.
Hüzün geldi baş köşeye kuruldu.
Evlerin ışıkları bir bir yanarken, bendeki karanlığı gel de bana sor
Mavi gözlerimde korkuyu görmek için
Boşuna bakacaklar Nâzım’a
Yine sana Fakat daha derin bağlılıkla..
Aşkın binbir yüzü vardır: Bazen tazecik bir bahar dalıdır; tutar sizi çiçeğe boğar.
Bazen zalim bir hükümdardır; gözünüzü kör edip çıkmaz yollara sokar
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Hasretine kapılmışsam
Ve gözümde tütüyorsan
Buram buram.
Hasretine kapılmışsam
Ve gözümde tütüyorsan
Buram buram
Zaten fotoğraflar ne işe yarar ki; onlar ölü, ben ise hayat doluyum
Bir can verdi bize bin alır
Gideriz, gözümüz arkada kalır
Ne tuhaf şey değil mi? Senin en güzel günlerinin geçtiği bu gök altında benim şimdi, bir türlü bitmek tükenmek bilmeyen saatlerim uzayıp gidiyor
Başım sızlıyor, yüreğim sersem!

Pirâye

Aşkın binbir yüzü vardır: Bazen tazecik bir bahar dalıdır; tutar sizi çiçeğe boğar. Bazen zalim bir hükümdardır; gözünüzü kör edip çıkmaz yollara sokar.
Evlerin ışıkları bir bir yanarken, bendeki karanlığı gel de bana sor.
Dönemin âdeti (!) gereği, geline “mihr-i muaccel” denilen bir güvence parası ödenmesi gerekiyordu. Müftü bunun kaç para olacağını sordu.
“1 dirhem gümüş” dedi Kemal Paşa.
Bu, en düşük miktardı ve Gazi’nin bu adetten (!) rahatsızlığının ifadesiydi. Nitekim nikah sırasında arkadaşı Asım Gündüz’ün kulağına, “inşallah gün gelir nikahı Vali Bey kıyar” demişti.
Aşkın binbiryüzü vardır:
Bazen tazecik bir bahar dalıdır; tutar
sizi çiçeğe boğar.
Bazen zalim bir hükümdardır; gözü-
nüzü kör edip çıkmaz yollara sokar.
İpek Kıranıer ve Yüksel Menderes iki
yüzünü de gördüler aşkın
Çiçekli dallarda başlayan aşkları, çık-
maz yollarda son buldu.
Aşk, bir ümidin adıydı başta; sonra bir
faciaya tanık oldu.
En güzel deniz:
henüz gidilmemiş olanıdır.
En güzel çocuk:
henüz büyümedi.
En güzel günlerimiz:
henüz yaşamadıklarımız.
Ve sana söylemek istediğim en güzel söz:
henüz söylememiş olduğum sözdür.
Nazım Hikmet.
Başım sızlıyor, yüreğim sersem!

Pirâye

..Bir gün seninle oturabilecek miyiz sevgili ? Oğlumuz koşacak mı kırlarda, görecek miyiz; bir kuzu için ağlayacak mı ?
Hasretle öperim..
Aslında ne güzel şeydir insanın insana yanması sevgili. Ne güzeldir bilmediğin birinin derdine üzülebilmek ve çare aramak. Ben, bütün hayatımda, hep üzüldüm, hep yandım. Yaşamak ne güzeldir be sevgili!
Çiçeklerde, esen rüzgarda, doğan güneşte, incecik beliren ayda, dolunayda hep sen varsın.
Sende ben, imkansızlığı seviyorum,
Fakat asla umutsuzluğu değil
En güzel günlerimiz:
henüz yaşamadıklarımız.
Ve sana söylemek istediğim en güzel söz:
henüz söylememiş olduğum sözdür.
Her şey seninle güzel
Yolda yürümek bile
Olmayacak düşlerin,
Peşinde koşmak bile
Her şey seninle güzel
Bu toprak , bu taş bile
İçimdeki bu korku,
Gözümdeki yaş bile
-Çiğdem Talu
Seni düşündüm dün akşam yine,
Sonsuz bir umut doldu içime ,
Bir de kendimi düşündüm sonra
Bir garip duygu çöktü omzuma
-Çiğdem Talu
Aslında ne güzel şeydir insanın insana yanması sevgili. Ne güzeldir bilmediğin birinin derdine üzülebilmek ve çare aramak. Ben , bütün hayatımda , hep üzüldüm, hep yandım. Yaşamak ne güzeldir be sevgili ! Sevinerek , severek ,sevilerek , düşünerek.
Bütün kitapları yakmalı
Sevda üstüne ne söylemişlerde yalandır
Selahattin Pınar -Afife Jale
Ayrılmayalım bir arada kalalım , mümkün olduğu kadar çok saat bir arada yaşayalım. Çocukluğumuzda yaptığımız şeyleri bir daha deneyelim , saklambaç oynayalım.
Sende ben, kutba giden bir geminin ser güzel tını
Sende ben, kumarbaz macerasını keşiflerin
Sende uzaklığı,
Sende ben, imkansızlığı seviyorum.
Hele bir de..
Bir de canım
Hasretine kapılmışsam
Ve gözümde tütüyorsan
Buram buram
Belki yaşanırken heyecan kadar acılar da vermiş ve mutsuz sona ermiş aşklardı çoğu Ama tutkuluydular.
Ayrıyken harlanan sevda, buluşunca sönmüştü.
Ne tuhaftır ki, onca baskının, yasağın, imkansızlığın, mesafenin aşındıramadığı aşkı, çoğu kez vuslat öldürmüştü.
Hayat bize mutlu olma şansı vermedi Sevgili. Biz kendimizden başka herkesin üzüntüsünü üzüntümüz, acısını acımız yaptık çünkü Dünyanın öbür ucunda, hiç tanımadığımız bir insanın gözyaşı bile içimizi parçaladı. Kedilere ağladık, kuşların yasını tuttuk. Yüreğimizin yufkalığı kimi zaman hayat karşısında bizi zayıf yaptı. Aslında ne güzel şeydir insanın insana yanması sevgili. Ne güzeldir bilmediğin birinin derdine üzülebilmek ve çare aramak. Ben, bütün hayatımda, hep üzüldüm, hep yandım. Yaşamak ne güzeldir be sevgili! Sevinerek, severek, sevilerek, düşünerek. Ve o vazgeçilmez sancılarını duyarak hayatın Bir gün seninle oturabilecek miyiz sevgili? Oğlumuz koşacak mı kırlarda, görecek miyiz; bir kuzu için
ağlayacak mı?
İnsanların iyi şartlardan kötü şartlara geçiş yapmalarının önemli olmadığını, insanların bulundukları zor durumlardan, içinde bulundukları zor şartlardan iyi şeylere yükseltmek için mücadele etmek gerektiğini anlattı
Yakından bakınca iri bal rengi gözleri olduğunu gördüm. Çok sevecen, çok sıcak bakıyordu. Ama hüzünlülerdi… O dikkatimi çekti. Gülünce bembeyaz dişleri, bütün yüzünü aydınlatıyordu ve düşünmeye başladım : “Niye ‘Çirkin Kral’ demişler, hiçte o kadar çirkin değil.”
Koltuk satmak için kapısını çaldıklarından biride İsmet Paşa’ydı. Paşa, tiyatroya meraklıydı. Kenterleri sahnede izlemişti. Dahası Yıldız Kenter’in babasını Lozan’dan tanıyordu. Ama koltuk satın almaya gelince işi şakaya vurdu:
“450 koltuğu nasıl idare edeceksiniz; ben bir tanesine zor sahip oluyorum,” dedi. Almadı
Bırakıyorum hepsini ağlayarak, gülerek dönüyordum; hep burnumda tüten güzelim İstanbul’a… Politika girmişti tiyatroya… Cepheler oluşuyordu. Vatan cephesine kaydetmek için peşimizde adamlar dolaşıyordu… Ama bize asıl dokunan, politikadan hep uzak durmaya çalışan Muhsin Hoca’nın tiyatrodan uzaklaştırılışındaki çirkinlikti Aman Yarabbi… Biz niye pisletiyoruz her şeyi bilmem ki…
O gün, Berin Hanım, gelinine eşi Adnan Menderes’in kravat iğnesinden yapılan bir tek taş yüzük taktı.
Herkesin sustuğu dönemde, “Evet, Başbakan’ı sevmiştim,” diyebilen yiğit bir kadındı o..
Türkiye’nin hafızasında hep öyle kaldı
Mahkemede bir ihtilalin, toplumu kahreden suçluyu hesaba çekmesini değil, beşeri zaafların Arap filmlerine benzeyen o komik trajedisini seyrettik.
Bazı insanlar; baktığınız vakit, toplumun çok değer verdiği bir takım normlarıyla bağdaşık değil gibidirler. Yani onların ötesindedirler. Ama aslında o insanlar toplumları ileriye götürür. O insanların kalbi hep bir iki adım önde gider. Dışarıdaki kalabalık da onları kendi dar anlayışlarıyla mahkum etmeye çalışır. Afife ile Selahattin Pınar’ın evliliğinin içinden geçen de, iki yalnız insanın bir kalp ağrısıdır
“Beni unutmuşlar. Sahneye çıktığım zaman alnımdan öpen muharrir, beni teşvik eden büyük adamlar, hayranlarım, seyircilerim, arkadaşlarım hepsi beni unuttu. Ne çabuk… Kapımı çalan, hatırımı soran bir insan yok. Hepsi, hepsi unutmuşlar. Burada boğuluyorum, tımarhane köşesinde ölmek istemiyorum. Ne yapın, ne edin beni çıkarın buradan. Neresi olursa olsun buradan daha rahattır. Donuyorum, sırtıma giyecek bir gömleğim yok; görüyorsunuz, her tarafım çıplak Delilere tahammül edemiyorum, başımın içinde tepiniyorlar. Ben deli değilim fakat olmak üzereyim. Beni buradan çıkarın da nereye atarsanız atın”
Afife, sahne ismi olarak “çiy damlası” anlamına gelen Jale’yi seçti. Ve o gece Apollon Tiyatrosu’nda, kırmızı bir elbiseyle Emel rolünü oynayarak sahneye çıkan ilk Müslüman Türk kadını oldu. Henüz 18 yaşındaydı.
Dedeme soruyorlar: “Üstadım, hocam, Selahattin nasıllar?” Dedem pusu kurmuş bekliyor böyle bir soru sorulsun diye ”Selahattin çalgıcı oldu”. Derhal ayağa fırlıyor amcam:”Babacığım rica ederim ben çalgıcı değilim, sanatkarım. Tabii buz gibi bir hava esiyor. Ve dedem, “Hadi oradan” deyince kalkıyor, iskemleye asılı olan ceketini alıyor, kapıya geliyor ve, “Babacığım bir gün gelecek benim adımla anılacaksınız” diyor.
Geçtiğimiz yüzyılın başında İstanbul, göz alıcı güzelliği kadar taassubuyla da tanınan bir başkentti.
Sanatçı olmak, sadece gayrimüslimlerin tevessül ettikleri bir nafile uğraştı sanki Müslümana yakıştırılmazdı.
O yüzden sanata el sürmeye kalkışanlar, erken açan çiçekler gibi soldu.
Onlardab biri, Selahattin Pınar’dı.
“Hasretine kapılmışsam
Ve gözümde tütüyorsan
Buram buram ”
“Aşkın binbir yüzü vardır: Bazen tazecik bir bahar dalıdır; tutar sizi çiçeğe boğar.
Bazen zalim bir hükümdardır; gözünüzü kör edip çıkmaz yollara sokar.”
“Birbirlerinin eksik parçalarıydılar sanki. Biri, karanlığını aydınlatacak bir ışığa kavuşmuştu. Diğeri, ışık saçabileceği bir solmuş çiçeğe.”
“Ne tuhaf şey değil mi? Senin en güzel günlerinin geçtiği bu gök altında benim şimdi, bir türlü bitmek tükenmek bilmeyen saatlerim uzayıp gidiyor ”
“Ben bütün hayatımda hep üzüldüm, hep yandım.
Yaşamak ne güzeldir be sevgili !
Sevinerek, severek, sevilerek, düşünerek.
Ve o vazgeçilmez sancılarını duyarak hayatın.”
“Yeriniz ne, yurdunuz ne, ben böyle korkunuz ne
Duyuyorum sesinizi bazen derin bir kuyudan
Dinliyorum uzakları kalkıp derin uykudan
Beni de alın ne olur koynunuza hatıralar
Ah, bu ömür tükenecek yolunuza hatıralar.”
“Hepinize aynı tutkuyla yoğrulmuş, ama iyi finalli aşklar temennisiyle ”
“Yine sana Fakat daha derin bağlılıkla ”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir