Thomas Mann kitaplarından Yusuf ve Kardeşleri 1. Cilt kitap alıntıları sizlerle…
Yusuf ve Kardeşleri 1. Cilt Kitap Alıntıları
İnsan hangi ölçüde ve hangi derecede bir şeyin özlemini çekiyorsa, bu zamansal olarak ne kadar uzaktaysa ve bunun gerçekleşmesini sonuna kadar bekliyorsa, bu daha zor değil, aksine daha kolay olur.
bekleyiş ve gayret ediş, sabır ve sabırsızlık tek tek aşılabiliyor ve çok daha büyük birleşmeler içinde eriyip gider; aylar yıllar ve on yıllar gibi yıl grupları, sonunda her biri bir gün oluverir. Zamanı daha iyi ve çabuk geçiren şey, tartışmaya açıktır.
Hikaye olmuş bitmiş bir şeydir ve zaman içinde birbirine eklenir gider. İşte üzerinde dolaştığımız bu toprakların altındaki katman ve katmanlaştırılmış olan şeyler de böyledir, varoluşumuzun kökleri ne kadar derinlere hatta bilinmesi ve algılanması mümkün olmayacak kadar derin olan ve bizim ben’imizin etten sınırların dışında ve alt kısmında bulunan hikayeye uzadıkça, onlar bizim bu ben’imizi besler ve belirler ve sonunda oldukça bilinen zamanlarda bizler birinci şahıs olarak, onları kendi evimizin bir parçası kabul ederek konuşuruz, -işte o zaman hayatımız daha yoğun anlamlı ve daha onurlu olur ve aynı zamanda bizim etimizdeki ruh da daha şerefli olur.
Birçok şey kuşku vericidir.
Duygu yüklü insanların çok anlamlı görüşleri vardır; çünkü anlam, duygunun kendisini gösterme arzusundan doğar
insanın iki tabiatlı olduğu açıklığa kavuşuyor, birisi İlahî bir doğuş ve yaratılış simgesi, diğeri ise adi dünyaya çok tutkulu bir şekilde bağlanışla ortaya çıkan hürriyetin simgesi, bunlar onun yapısında içinden çıkılamayacak kadar karmaşık bir şekilde birlikte bulunmaktadır.
Geçmiş zaman denilen kuyu derindir.
Ölmek, yani zamanı kaybetmek ve zamanın dışına çıkmak, ama bunun anlamı sonsuzluğu kazanmak ve her yerde olmak, işte gerçek hayat bu. Çünkü yaşamın varoluşu zamandır ve sadece mistik bir tarzda sırrını, geçmiş ve gelecek zaman şekillerinde gösterir.
Geçmiş zaman denilen kuyu derindir.
Hikâye olmuş bitmiş bir şeydir ve zaman içinde bu toprakların altındaki katman ve katmanlaştırılmış olan şeyler de böyledir, varoluşumuzun kökleri ne kadar derinlere hatta bilinmesi ve algılanması mümkün olmayacak kadar derin olan ve bizim ben’imizin etten sınırlarının dışında ve alt kısmında bulunan hikâyeye uzandıkça, onlar bizim bu ben’imizi besler ve belirler ve sonunda oldukça bilinen zamanlarda bizler birinci şahıs olarak, onları kendi etimizin bir parçası kabul ederek konuşuruz, işte o zaman hayatımız daha yoğun anlamlı ve daha onurlu olur ve aynı zamanda bizim etimizdeki ruh da daha şerefli olur.
Herkesin bir babası olduğu ve hiçbir şeyin ilk ve kendiliğinden olmadığı, aksine her bir şeyin yaratıldığı ve geriye doğru bir bakışla daha derinlerdeki ilk sebeplere, temellere ve geçmiş zamanın kuyusunun dibi görünmeyen derinliğine ulaşma güçlüğüydü bu.
bu onun ruhunu son derece hoş bir şekilde süslüyordu
‘Ve sen bir kader olacaksın’ işte bu peygamberlik müjdesinin daha saf ve daha doğru bir şekilde yapılan tercümesidir ve konuşulan dilde de böyle ifade edilmiştir
Tanrının bir lütfu mu? Bu bir tek sözle ifade edilen sözcüğün anlamını yerine getirmek akıl almaz bir şey, bu söz onun yüzüne karşı söylenmişti ve bu onun kendi varlığının algılanmasını ve hayattan beklentisini ifade ediyordu. ‘Lütuf’ sözcüğünde bir değerlendirme bulunmaktadır ve onun kendi cinsinden erkeklerin etkileri ve varlıklarının belirtilerinden kendisini uzak tutması, elini eteğini çekmesi demekti: Şu hâlde gelecek, iç huzursuzluğu çeken ve ülkeleri gezen erkeklerin yeni edindikleri Tanrı inancıyla belirlenecekti.
Açı çekiyordu ve içindeki huzursuzluğun ölçüsünü büyük insan kitlesininkiyle karşılaştırdığında, çektiği acının gelecekle ilişkili olduğuna karar verdi. Çektikleri boşuna değildi, Tanrı nazarında da bu görülüyordu, senin çektiklerin ve perişanlığın boşuna değildi: Birçok insanın ruhunda meyvelerini verecek, sana inanıp dönenler doğuracak, kum ve yıldızlar kadar çoğalacak ve hayatta uzun ömürlü ve tohumunda bir tür aşı bulunan bir yarış için başlangıç noktası olacak -bir tek sözle, sen Tanrının bir lütfu olacaksın.
Onu harekete geçiren şey, ruhundaki huzursuzluktu; içindeki, Tanrıya olan susuzluğu idi ve kendisine müjdeler ulaştırıldığına hiç şüphe yoktur.
Gerçekte ise ay ışığı gezgininin ruhunda, hiçbir şekilde siyasi vaatleri algılama veya onları oluşturma olgusu yer almıyordu
Tanrı bu ilk-adamın ve onun soyundan gelenlerin yararına olarak onları tanrılarına tevekkül ve kullukla bağlamayı tasarlamış olmalıdır. Bunu dikkatle kabullenmek veya her durumda doğru olarak algılamak ve anlamak gerekir.
Hikâye olmuş bitmiş bir şeydir ve zaman içinde bu toprakların altındaki katman ve katmanlaştırılmış olan şeyler de böyledir, varoluşumuzun kökleri ne kadar derinlere hatta bilinmesi ve algılanması mümkün olmayacak kadar derin olan ve bizim ben’imizin etten sınırlarının dışında ve alt kısmında bulunan hikâyeye uzandıkça, onlar bizim bu ben’imizi besler ve belirler ve sonunda oldukça bilinen zamanlarda bizler birinci şahıs olarak, onları kendi etimizin bir parçası kabul ederek konuşuruz, işte o zaman hayatımız daha yoğun anlamlı ve daha onurlu olur ve aynı zamanda bizim etimizdeki ruh da daha şerefli olur.