İçeriğe geç

Yürüyen Kelimeler Kitap Alıntıları – Eduardo Galeano

Eduardo Galeano kitaplarından Yürüyen Kelimeler kitap alıntıları sizlerle…

Yürüyen Kelimeler Kitap Alıntıları

O ufuktadır, diyor Fernando Birri. Ben iki adım yaklaşıyorum, o iki adım uzaklaşıyor. On adım yürüyorum, ufuk on adım öteye koşuyor. Ne kadar yürürsem yürüyeyim, ona asla ulaşamayacağım. Ütopya neye yarar? İşte buna yarar; yürümeye.
Eşyalar, eşyaların sahiplerinin sahipleridir ama ben aynada yüzümü bulamıyorum. Söylemediğim şeyi konuşuyorum. Varım ama ben değilim.
İnsanları sevmiyor o, çünkü kısmen iyiler. Şeytan da sevmiyor onları, çünkü kısmen kötüler.
Krallık onu arayanların sürgün vatanından başka nerede olabilir?
Kim bir ismi anarsa onu çağırır. Adının sesle ya da düşünceyle onu çağırdığı yere birisi randevusuz, açıklamasız gelir.
İnsan bir andan başka bir şey değil diye mırıldandı Monton küçücük bir hiç.
Yaşamaktan korkan daha doğmamış sayılır.
Guarani yerlileri yalan söz söyleyenin ya da boş konuşanın ruha ihanet ettiğine inanır.
Hayatta kalmak istemiyoruz, yaşamak istiyoruz.
Hayatta kalmak istemiyoruz, yaşamak istiyoruz.
Hayatta kalmak istemiyoruz, yaşamak istiyoruz.
Hayatta kalmak istemiyoruz, yaşamak istiyoruz..
Gökyüzü renksiz kalmıştı,
İnsan kelimesiz.
O artık uyuyamıyordu, çünkü rüyasında görebileceği tek bir düş kalmamıştı.
Köyde ona deli diyorlar. Elinde bir ayna taşıyor ve kaşlarını çatıp aynaya bakıyor. Gözlerini aynadan ayırmıyor.
-Ne yapıyorsun Tornillo?
-Burada, diyor, düşmanımı kontrol altında tutuyorum.
O zaman, nereden isterse oradan kopan bir rüzgâr esti ve tutsak kadın doğmuş olmanın şaşkınlığını ve yaşıyor olmanın esrikliğini hissetti. Nasıl olursa, nerede olursa, hangi zamanda olursa olsun
yaşamanın: kelebeğin saatlerinde, sineğin günlerinde, kaplumbağanın yüzyıllarında.
– Toprağın altında taç olmaz, dedi iskelet, ne altından ne de dikenden.
Cehennemin kötü bir namı var, dünyanın öbür adı olduğu söyleniyor.
Ben bir aşk dilencisiyim.
Hiçbir yere çakılı değil. Dağların ve ağaçların kaderleri köklerindedir, ama deniz bizim gibidir, avare hayata mahkûm.
Başka çok az şeyi vardı. Fernando Rodriguez asla sahip olmak
istemedi. Hiçbir şeyin sahibi oldu, çıplak bir adamdı; çocuklar,
deliler ve kuşlar peşinde olduğu halde çırılçıplak yürüdü.
Yakından bakınca, kimse normal değildir.
“Hayatta kalmak istemiyoruz, yaşamak istiyoruz..”
Bütün yanıtları bulduğumuzda soruları değiştirdiler.
Hayatta kalmak istemiyoruz, yaşamak istiyoruz
Şüphe ederseniz delirirsiniz.
Hissederseniz yalnız kalırsınız.
Eskiden başıboş bir köpektim, bir gezgindim. Dünyayı dolaşırdım. O zamanlar hiçbir kuyruk benim kuyruğum değildi.
Hayatta kalmak istemiyoruz, yaşamak istiyoruz.
Hayatta kalmak istemiyoruz , yaşamak isti
yoruz.
Hayatta kalmak istemiyoruz, yaşamak istiyoruz.
Hayatta kalmak istemiyoruz, yaşamak istiyoruz.  
Hayatta kalmak istemiyoruz, yaşamak istiyoruz.
Hayatta kalmak istemiyoruz, yaşamak istiyoruz.
İnsan bir andan başka bir şey değil, diye mırıldandı Monton, küçücük bir hiç.
Seçme özgürlüğü, hangi sosla yenmek istediğini onu seçme izni verir.
Hayatta kalmak istemiyoruz, yaşamak istiyoruz.
Cehennemin kötü bir namı var, dünyanın öbür adı olduğu söyleniyor. Ama oraya, aşağıya giriş serbest ve orası ev gibi sıcak.
Başka bir denizin öte kıyısında. Bir başka çömlekçi geçkin yaşlarında işten el çekiyor.

Gözleri buğulanıyor, elleri titriyor artık. veda vakti geliyor. O zaman başlangıç töreni gerçekleşiyor: Yaşlı çömlekçi genç çömlekçiye çıkardığı en iyi işi sunuyor, Kuzeydoğu Amerika yerlileri arasında, gelenek böyle emrediyor; giden sanatçı ustalık eserini başlayan sanatçıya teslim ediyor.

Ve genç çömlekçi bu mükemmel küpü izlemek ya da örnek almak için saklamıyor, onu yere vuruyor. bin parçaya ayırıyor; sonra parçaları toplayıp kendi kiline katıyor.

çocuklar büyük olmak istiyor
büyükler çocuk olmak istiyor,
Ne kadar şanslıyım,
Dünyada olduğum için
Onu görebildiğim için,
Gökyüzü renksiz kalmıştı,
İnsan kelimesiz.
Peki sen, diye sordular yazara, neden insanları bu kadar ağlatıyorsun?
Felix B. Caignet kendini savundu:
Ben kimseyi ağlatmıyorum. Ben onlara ağlamaları için bahane buluyorum.
Hayatta kalmak istemiyoruz, yaşamak istiyoruz.
Başkana asgari ücret verin ki, insan neler hissediyor görsün.
Hayatta kalmak istemiyoruz, yaşamak istiyoruz.
Quito’da: Bütün yanıtları bulduğumuzda, soruları değiştirdiler.
Hikâyeler gece anlatılır, çünkü kutsallık geceleyin yaşar ve hikâye anlatmayı bilenler, ismin yalnızca ismin isimlendirdiği şey olduğunu bilerek anlatırlar hikâyelerini.
Rahipler, bildiğiniz gibi, yalnızca günahların itirafını kabul ederler; insanların itiraf etmeye en az ihtiyaç duyduğu şeydir bu.
Kim bir ismi anarsa onu çağırır. Adının sesle ya da düşünceyle onu çağırdığı yere birisi randevusuz, açıklamasız gelir.
Böyle olduğu müddetçe, anıldığında onu çağıran kelime ölmedikçe kimsenin hiçbir şeyin dışında kalmadığına inanma hakkı olur insanın.
Yaa, kim söylüyor bunu?
Tanrı.
Aaa!
Koca Çomar.
Onu gördünüz mü yoksa?
Her kim onu görürse kör olur. Onu hissettim. Sırtım dönüktü ama kutsalı hissettim.
Bizim tanrımız çok az görünür de.
Bizimkinin de öyle bir alışkanlığı yoktur.
Ruhunu düşürmüştü ama hiçbir yerde bulamıyordu onu.
Ve yedinci gün tanrı dinlendi.
Ve bütün gücünü topladı.
Ve sekizinci gün kadını yarattı.
(Tevkin, 2.1)
Ve yıllar böyle geçti.
Açlıktan ölenlere kimseden miras kalmadı.
Felçliler yürümedi.
Kellerin ardından kahküller dökülmedi.
Evde kalanlar evlenmedi.
Çöllere yağmur yağmadı.
Cüceler uzamadı.
Ve bir gün Cándido öldü. Ama dirilmedi.
Madrid’de bir otelin duvarındaki levhada şöyle yazıyor: Şarkı söylemek yasaktır.
Río de Janeiro havaalanının duvarındaki bir levha şöyle diyor: Bagaj arabalarıyla oynamak yasaktır.
Demek ki hala şarkı söyleyen ve oyun oynayan insanlar var.
İnsanlar da bitkiler gibi tepeden hastalanmaya başlar.
Kör ressamın kulaktan dolma boyadığı tabloyu bile çaldılar.
Quito’da: Bütün yanıtları bulduğumuzda, soruları değiştirdiler.
Mexico’da: Başkana asgari ücret verin ki, insan neler hissediyor görsün.
Lima’da: Hayatta kalmak istemiyoruz, yaşamak istiyoruz.
Avcı, peşine düştüğü hayvana dönüşür.
” Guarini dilinde ” ne’e ” hem ” kelime ” hem de ”ruh ” anlamına geliyor. Guarani yerlileri yalan söz söylemenin ya da boş konuşanın ruha ihanet ettiğine inanır. ”
” Yakından bakınca, kimse normal değildir. ” Caetano Veloso
” Rahipler, bildiğiniz gibi, yalnızca günahların itirafını kabul ederler, insanların itiraf etmeye en az ihtiyaç duyduğu şeyi. ”
Beni içecek olan şarap, onun içinde beklemektedir.
Ödünç gece, ödünç beden.
– Bizim Tanrımız çok az görünür de.
– Bizimkinin de öyle ortalıkta dolaşmak gibi bir alışkanlığı yoktur.
Kalmak istemeyen kelimelerin toplandığı bir yer olabilir mi? Bir kayıp kelimeler krallığı? Senden kaçan kelimeler, seni nerede bekler?
Bir hata oldu ve kısa sürdü. Ama bu hata sayesinde yasemin, erik ağacı ve kablumbağalar bir gün kışın biteceğine inanabildiler. Ben de.
Hayatta mı kalıyordu? Ölüp gidiyordu.
Bellek ölüleri yer. Akbaba da. Ve tıpkı bellek gibi akbaba da uçar.
Ruhunu düşürmüştü ama hiçbir yerde bulamıyordu. Mora yaşama isteğini kaybetmişti ve onu anlayanlar omuz silkiyorlardı.
-Aşkın tedavisi yoktur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir