İçeriğe geç

Yürüyelim Mi Biraz Kitap Alıntıları – Mehmet Deveci

Mehmet Deveci kitaplarından Yürüyelim Mi Biraz kitap alıntıları sizlerle…

Yürüyelim Mi Biraz Kitap Alıntıları

Kızgınlıklar zamanla yerini kırılmaya bırakıyor. Kırılmalar zamanla yerini susmaya, susmalar alışmaya, alışmalar ise yerini hiçbir şeye bırakmıyor. O, yeni bir yaşam şekli olarak kalıyor ömründe Kırılmış ve bunu artık kabullenmiş biri olarak dönüp duruyorsun kendi içinde.
Biten bir yolculuktan geriye kalan en somut şey;
yarım kalmış bir yığın hikaye var.
İçimin odalarından bir kenara çeksem kendimi durulur mu insan
durulsam
Unutandır insan.
Oluş sebebini,
Dünyaya dalıp, düşüş sebebini… 
Etrafta kimseler yok, kendim bile..
Bak, bir yığın insan uykuda
Bizde mi uyuyalım
Ateş mi uyandırsın bizi de

Büyüsün kişisel gelişimciler de hikâye
Ben sana en âlâ kişisel gelişim sözünü
Söyleyeyim mi?
Öleceğiz!
Bak, nasıl geliştin !
İrkildin
Gözünü ölümden sonraya dikip
Üç günlük dünyadan soğudun
Soğu…

Güzel çıkalım diye, bakışlarımızı dahi düzelltiğimiz bir poz kadar değer vermiyoruz yaşantımıza.
Oysa en güzel resmi “Allah” çeker
Yarım kalan umutlarını diri tut
Ben kendimi Allah’a bıraktım: Yağmur gibi, bulut gibi, kuş gibi, İbrahim gibi… 
Yarın dünden yeni.
nokta nokta biriktiriyoruz yüreğimizdeki ağırlıklarımızı.
Satır satır, hece hece çoğaltıyoruz yüklerimizi. Sonrada kaldıramayıp eziliyoruz altında, iniltimiz kaplıyor içimizi.
Kalkıp gidemediğiniz yerlere, dalıp gidersiniz.
duaya döküyoruz içimizi..
Yorulur mu rüzgar, alıp götürür mü
yeterince hafif olsam..
kuş olup uçar mıyım
uçsam
Göz güzeli arar, kalp ona yönelirdi, dile de söz düşerdi. Bakışımıza yandık, ateşlere düşüren göze kandık. Oysa görünen de öte köy vardı, köz vardı.
Görerek imanın hazzına varmak dururken, görmüşlüğün hesabını veremez olduk.
Bir dua merhemi sür sızılarıma.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
YA HAFIZ
Eskiler evlerin duvarlarına Ya Hafız yazarlarmış.
Ya Hafız
Hıfz eyle bizi. Nefsimizin karanlıklarından muhafaza eyle.
Bizi bize bırakma
Rahmetinle bak yüzümüze, düşürme gözünden
Settarlığınla sar günahımızı, rezil ettirme
Tevvablığınla kapından ayırma
İşte muhafaza eyle
Sevdiklerimizi de sevdiklerine yar eyle

Amin

Avuç içi kadar yüreğimizin, dünyalar kadar yükü var.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Allah bizleri kendi ayaklarımız üzerinde duralım
Ve kimselere eyvallah etmeyelim diye
Kimi zaman da hayal kırıklıklarıyla besler.
Birlikte konuşabileceğin bir yığın insan varken etrafında, beraber gönül inşirahı ile susabileceğin insan sayısı oldukça azdır. Bu yüzden susmak, sade, zarif ve azdır.
Sonra çay, bize bir gerçeği daha öğretti;
Bekleyen her şey soğur, acır ve bayatlar.
Sevmek ve özlemek sözcüklerin ifade edebileceği bir şey değil, bir yürek halidir.
Yürekten söylenen ise söze dahi düşmese, gelir sahibini bulur, vurur, durur.
Güzel çıkalım diye,
Bakışlarımızı dahi düzelttiğimiz bir poz kadar
Değer vermiyoruz yaşantımıza
Oysa en güzel resmi Allah çeker
bütün boşlukları döksem gözlerimden
ağlasam
rahatlar mı dünya ?
‘Yürek coğrafyası’ diye bir ders neden yok sahi! Olmalı bence
Etrafta kimseler yok, kendim bile
Kalkıp gidemediğiniz yerlere, dalıp gidersiniz.
Kendinden yorulur mu insan
yaşadıklarından,
beklentilerinden,
hayal kırıklıklarından
yorulsam
İçimin odalarından
bir kenara çeksem kendimi
durulur mu insan
durulsam
hiç bir şey beklemeden öylesine
otursam
beklemediğim hiç bir şey gelmese
dolmuş, tren, hayat
hepsi geçip gitmiş olsa
kalsam
bir başınalığım oturur mu içime
kendime fazla gelir miyim
bunca boşluk içinde
bütün boşlukları döksem gözlerimden
ağlasam
rahatlar mı dünya
rahatlasam
hiç bir şeyim kalmasa
yük olarak
hiç bir şeyin yükü olmasam
daha hızlı döner mi dünya
kuş olup uçar mıyım
uçsam
dökülsem
hiç bir yaprağım kalmasa
yorulur mu rüzgar
alıp götürür mü
yeterince hafif olsam
Ve yine, illa ki bismillah
Gelmeyecek birini asla beklemem.

(Oysa geleceğine dair ufacık bir umut olsaydı içimde, bütün o saatleri mazeretlerle doldururdum)

Kimseyle konuşma ihtiyacı duymadım

(Yalandı: buna çok ihtiyaç duymuştum.)

Masallar anlat bana
İçinde bende olayım sende
Ona ‘biz’ diye hitap edersin, kendinden ayrı görmezsin.
Kelimelerle yaşamaya alışmış ve her şeyi kelimelerin telaffuzuna bırakmışız.
-Bu yara uzun hikaye
İnsanın kendine ait olan tek şeyi yaralarıdır.
Ne de olsa insan umuyor. Ve ummak, insanı yoran en büyük yüküdür.
Yazdıklarımı herkes okuyacak ama sadece sen anlayacaksın!
Gönülden gönüle gider yol gizli gizli
Geri dönüp baktığında, ardında bıraktıklarınla göz göze, yürek yüreğe gelme bahsi.
‘Dua’ya döküyoruz içimizi.
Bürüktüm oysa..
Ya duâ etmeyi bilmeseydin?
Belki hayattaki bircok şey yordu beni;
ben de tüm olanları hayra yordum..
Sakındığının sahibi, bakmadığının kazananı, yumulan gözlerin ermişidir insan.
Tuttuğun tutunduğundur çünkü tutamadığın tutunamadığındır.
Değerli bulunan kayıp yama kabul etmez.
Acıya, başkalarının diye sırt dönüp, içimizde ağrısını hissedemezsek gerçekten, bir gün o acı gelir ve bizleri de başkası yapar.
Biliyor musun, yürümeyi unuttuk biz?
Nerdeyse düşünmek için bile araç istiyoruz
Her türlü dert, sıkıntı, hüzün itinayla susulur
uzak: yüreğin görmedigi , duymadiğı ve varmadğı yer..
içimden koşup yorulunca sana geliyorum
Bir şiir yüreğim okuyanı yok, duyanı yok garip bir alfabenin kendinden geçmiş harfleriyle dokunup duruyor cümlelere alanı yok, satanı yok..
Dünyayı sırtından indirince daha hızlı koşarsın; Bak kuşlara!
Melankolik bir yanı olmalı insanın yahu. Yağmuru, sadece çimeni yeşerten bir damla olarak görmek, onca meleğe haksızlık değil mi?
Biraz pazar
Biraz uzak şehir manzarası
Biraz sessizlik
Biraz çay Allah’ım..
Anlamamış, anlaşılamamış, anlatamamış olabilirsin. Sayfayı çevir..
Bazen yaz rehaveti bazen de bahar dirilişi. Amaç her mevsim yeşil kalabilmektir oysa
Kızgınlıklar zamanla yerini kırılmaya bırakıyor. Kırılmalar zamanla yerini susmaya, susmalar alışmaya, alışmalar ise yerini hiçbir şeye bırakmıyor. O, yeni bir yaşam şekli olarak kalıyor ömründe Kırılmış ve bunu artık kabullenmiş biri olarak dönüp duruyorsun kendi içinde.
Geleceğine dair ufacık bir his bile olsa içimde, günlerce bekler, geçen her saniyeyi kafamdaki uygun mazeretlerle doldururdum
  ” Ben geldim Rabbim, hani şu kulluğunun abdesti bozulan ”
Artık küp şekeri de kağıda sarıyorlar. Hijyen içinmiş. Ulan yüreğiniz açıkta be ..
İçinde saklar, düşlerinde yaşar, kelimelerinde gizlersin; ama en zorlandığın şeydir onu gözlerinde saklamak. 
Kafamın içi bir mezarlıktan farksızdı,her geçen gün birileri ekleniyordu bu mezarlığa ve onları törensiz bir şekilde defnediyordum.
mezar taşlarına kısa simgelerle hangi sebepten orda olduklarını belirten işaretler koymuştum
en şatafatlı mezarlar en çok değer verdiklerimdi
Çok şey oldu. Uzun konuşmalar, eleştiri, kızgınlık ve durulmalar.
Vazgeçmeler, yeni başlamalar, çatılan kaşlar, belirsiz gülümsemeler.
Sonu gelmeyen kısa cümleler ve en çok da dalıp gitmeler.

. Bunların hepsi içimde oldu elbette. Dışarıda kimsenin tüm bunlardan haberi olmadı.

Geceyi seviyorum.
Fazla ve kalabalık ne varsa bir kenara çekiliyor.
İçimdeki gri duyguların en mat tonunu içimdekinden gayrı bilecek, çözecek kimselerin olamayacağını biliyordum çünkü.
Aradığım, yürüyecek bir yol aralığı, ellerimi saracak içi yünlü bir cep sıcaklığı, içimdeki tarifsizliği anlayacak bir dost bakışıydı belki de denk gelmesini istediğim.
Değişik bir şeyler yap, çağın alabildiğine bozulmuşluğuna inat.
Aradığın, kaybettiğin şey sensin.
Farklı bir dil bulmalıyız.
Ağrılarımızı anlatabilecek, susmalarımıza ses olabilen yani..
Belki anlatacakların ve geçirecek vaktin daha bitmemiş olabilir ama evde tek kişilik yalnızlığım beni bekliyor.
Dünyayı sırtından indirince daha hızlı koşarsın. Bak kuşlara..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir