İçeriğe geç

Yürümeye Övgü Kitap Alıntıları – David Le Breton

David Le Breton kitaplarından Yürümeye Övgü kitap alıntıları sizlerle…

Yürümeye Övgü Kitap Alıntıları

Eşya insana işaret eder, onu maddi biçimiyle ikiye bölerek, onun gözünde neyin esas olduğunu ve günün birinde zaman kaybetme ya da gözden düşme duygusuna kapılmaksızın vazgeçemeyeceği şeyi fark etmesini sağlar.
Yürüyüş dünyanın içine girme yöntemidir. Katedilen doğanın içine girmenin bir yoludur, gündelik yaşamı tanıma ya da algılama tarzlarına kapalı bir evrenle ilişki kurmanın yoludur.
Saatleri hesap etmekle geçirilmeyen zaman sonsuzluktur.
Saat kozmiktir, doğanın ve bedenin saatidir, süreden titizlikle ayrılmış kültürün saati değildir.
Yürüyüşçüler dünyanın çıplaklığı içinde bedensel maceralar yaşamak amacıyla arabalarından saatlerce ya da günlerce çıkmayı kabul eden tuhaf kişilerdir.
Roland Barthes daha ellili yıllarda şöyle diyordu: Yürümek mitolojik açıdan belki de en önemsiz, dolayısıyla en insani eylemdir.
Kafası rahat olan kimse bütün zenginliklere sahiptir. Ayağında bir ayakkabı olan ve sanki tüm yeryüzü deri kaplıymış gibi yürüyen kimse için de aynı şey söz konusu değil midir?
Henry-David Thoreau
“Saatleri hesap etmekle geçirilmeyen zaman sonsuzluktur. İnsanın sadece açlıkla ölçüp değerlendirdiği ve sadece uykusu geldiğinde bitirdiği bir yaz gününün uzunluğu denenmedikçe, yaşanmadıkça kavranamaz” (Stevenson, 1978, 183).
Kafası rahat olan kimse bütün zenginliklere sahiptir. Ayağında bir ayakkabı olan ve sanki tüm yeryüzü deriyle kaplıymış gibi yürüyen
kimse için de aynı şey söz konusu değil midir?

Henry David Thoreau

Zamanın ve yerin tadını çıkarma olan yürüyüş moderniteden bir kaçış, moderniteye bir naniktir. Çılgın yaşam ritimlerimiz içinde bir yan yoldur, mesafe almaya elverişli bir etkinliktir.
Yürüyüş çoğu zaman insanın kendi içinde yoğunlaşmasını sağlayan bir dolayımdır.
Yürüyüş dünyaya açılmadır. Yaşama dair mutlu duygular vererek onarır insanı.
Saatleri hesap etmekle geçi­rilmeyen zaman sonsuzluktur. İnsanın sadece açlıkla ölçüp de­ ğerlendirdiği ve sadece uykusu geldiğinde bitirdiği bir yaz gü­ nünün uzunluğu denenmedikçe, yaşanmadıkça kavranamaz
Dünya sürekli, kullanımı kişisel ya da kolektif yaşama eşlik eden teknik araçlarla çınlar. Modernlik gürültünün egemenliğidir, her zaman, bir yerlerde çalan bir cep telefonu vardır. Toplumlarımızın tanıdığı tek sessizlik geçici arızalardan, makinelerin yokluğundan, ulaşımın durmasından kaynaklanan sessizliktir. Bir içselliğin ortaya çıkmasından çok tekniğin durmasıdır.
Tüm kötü yatakların rahat ve yumuşak gelmesi ve iştahın doğanın en lezzetsiz
yiyecekleri için şahane bir çeşni olması için yeterince yorgun düşmek kötü bir şey değildir.
Yürüyüş dünyaya açılmadır. Yaşama dair olumlu duygular vererek onarır insanı. Bütün duyuların açık olmasını gerektiren etkin bir meditasyona sokar. İnsan çıktığı yürüyüşten bazen değişmiş olarak döner ve o anki yaşamlarımızda ağır basan ivediliğe boyun eğmektense zamanın keyfini çıkarmaya eğilimli hisseder kendini. Yürümek geçici ya da kalıcı olarak bedenle yaşamaktır. Ormanlarda, yollarda ya da patikalarda yürümek bizi dünyanın düzensizlikleri karşısında gittikçe artan sorumluluklarımızdan muaf tutmaz; soluklanmamızı, duyularımızı keskinleştirmemizi, meraklarımızı yenilememizi sağlar. Yürüyüş çoğu zaman insanın kendi içinde yoğunlaşmasını sağlayan bir dolayımdır.
Kafası rahat olan kimse bütün zenginliklere sahiptir.
Kent bize dünyanın yuvarlak olduğunu unutturur.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Bir bireyin özü, kendine özgü düşünceleri ancak yabancı düşüncelerden uzakta, kendisiyle baş başa kaldığında gelişebilir.
“Bir bireyin özü, kendine özgü düşünceleri ancak yabancı düşüncelerden uzakta, kendisiyle baş başa kaldığında gelişebilir”
Yürüyüş dünyanın tadını çıkarmaya götüren bir yoldur çünkü dinlendirir, iç huzur verir, ortamla sürekli temas demektir ve dolayısıyla insanın kendisini yerlerin duyumsallığına ölçüsüz ve engelsiz biçimde vermesi demektir.
yürüyen insan genellikle otomobil kullanan ya da trene veya uçağa binen biri gibi kibirli olmaz çünkü attığı her adımda dünyanın acımasızlığını ve yolda rastladığı insanlarla dostça uzlaşma gerekliliğini hissederek asla insan olduğunu unutmaz.
şarkı, yürüyüşün arkadaşıdır.
Arkadaşıma döndüm – ’Niçin konuşmuyoruz?’ dedim, sıkıntı vermeye başlayan sessizliği bozmak amacıyla . ‘Konuşuyoruz’ diye karşılık verdi arkadaşım, hafifçe omzuma dokunarak, ‘Konuşuyoruz ama meleklerin diliyle, sessizlikle konuşuyoruz’
yalnız yürüme bir içe dalma, dünyadan el etek çekme, yanında konuşmaya zorlayan, iletişim zorunluğu getiren bir arkadaşın varlığıyla bozulabilecek bir aylaklıktır. Sessizlik yalnız yürüyüşçüyü besleyen bir fondur.
“Tüm kötü yatakların rahat ve yumuşak gelmesi ve iştahın doğanın en lezzetsiz
yiyecekleri için şahane bir çeşni olması için yeterince yorgun düşmek kötü bir şey değildir”
Toplumlarımızın tanıdığı tek sessizlik geçici arızalardan, makinelerin yokluğundan, ulaşımın durmasından kaynaklanan sessizliktir. Bir içselliğin ortaya çıkmasından çok tekniğin durmasıdır.
Yürüyüş insanı kendisine tanıtır ve bunu narsistik biçimde değil, yaşama zevki ve toplumsal bağ içinde onu yeniden oluşturarak yapar.
“…dünyanın her parçası adlandırılmamıştır, hala bilinmeyen küçük korular, adları ve sahipleri bilinmeyen tarlalar, hiç kimsenin ad vermeyi düşünmediği ovalar ve vadiler vardır.”
“Yürüyüş, nesnelerin anlamını ve bedelini hatırlatan bir tanıma tarzı, olayların tadına varabilmek için son derece kazançlı bir dolayındır.”
“Zamanın son derece kırılgan vazosunu kırmamak için susmayı bilmek gerekir.”
Dünya sürekli, kullanımı kişisel ya da kolektif yaşama eşlik eden teknik araçlarla çınlar. Modernlik gürültünün egemenliğidir, her zaman, bir yerlerde çalan bir cep telefonu vardır. Toplumlarımızın tanıdığı tek sessizlik geçici arızalardan, makinelerin yokluğundan, ulaşımın durmasından kaynaklanan sessizliktir. Bir içselliğin ortaya çıkmasından çok tekniğin durmasıdır.
Karanlıkta yıldızların altındaki insan kendini sonsuz ve titreyen bir dünyaya fırlatılmış bir varlık olarak bulur yeniden, kendi varlığını sorgular ve bir kozmolojinin, âna dair yaygın ama güçlü bir kişisel dinselliğin içinde yüzer. Gece, kutsallığın iki veçhesiyle karşı karşıya getirir insanı: Büyülenme ve korku; sıradan algılar dünyasından koparılmış olmanın ve benliğin ötesiyle yüz yüze gelmenin iki farklı biçimi.
Kafası rahat olan kimse bütün zenginliklere sahiptir. Ayağında bir ayakkabı olan ve sanki
tüm yeryüzü deriyle kaplıymış gibi yürüyen kimse için de aynı şey söz konusu değilmidir?
H en ry -D a v id Thoreau
Acelesi olan insanın hüküm sürdüğü dünyada flanörlük bir anakronizm gibi gözükür. Zamanın ve yerin tadını çıkarma olan yürüyüş moderniteden bir kaçış, moderniteye bir naniktir. Çılgın yaşam ritimlerimiz içinde bir yan yoldur, mesafe almaya elverişli bir etkinliktir.
Adım kültürü, geçiciliğin verdiği sıkıntıları yatıştırır. Çantanızı sırtınıza vurur vurmaz ve botlar çakıl taşlarıyla temas eder etmez, kafanız son haberlerle ilgilenmez olur. Günde otuz kilometre yürüdüğüm zaman zamanımı yıllarla hesaplıyorum; uçakla üç bin kilometre yol aldığımda hayatımı saatlerle hesaplıyorum. Régis Debray
Rousseau yalnız gezer, Rousseau’da yürüyüş özgürlük deneyimidir, tükenmez bir gözlem ve düş kaynağıdır, beklenmedik buluşmalara, sürprizlere elverişli yollarda mutluluk, keyiftir. Rousseau gençliğindeki bir Torino seyahatini anarken yürüyüş nostaljisinden ve mutluluğundan söz eder: Tüm yaşamımda yedi ya da sekiz günlük bu seyahat kadar beni kaygı ve sıkıntılarımdan tamamen uzak tutmuş bir olay hatırlamıyorum Bu anı bu konuyla ilgili her şeyin müthiş tadını çıkarmama vesile olmuştur, özellikle dağların ve yürüyüşlerin. Güzel günlerimde hep yürüdüm ve büyük zevk aldım bu yürüyüşlerden. Daha sonra görevler, işler, taşımak zorunda olduğum bavul beni bir bey gibi yaşamak ve arabaya binmek zorunda bırakmıştır | | ve bu dönemden başlayarak işler değişti:

daha önce seyahatlerimde hep gitmekten zevk alırken, artık bir an önce gideceğim yere varmaktan zevk almaya başladım (Rousseau, 1972,88).

Roland Barthes daha ellili yıllarda şöyle diyordu: yürümek belki de en sıradan, en basit -mitolojik açıdan-eylemdir. Her düş, her ideal imaj, her toplumsal promosyon önce ayakları ortadan kaldırır (portrede olsun, otomobilde olsun) (Barthes, 1957, 25). Zaten saf bir insandan söz ederken ayakları gibi aptal demezler mi!
Kafası rahat olan kimse bütün zenginliklere sahiptir. Ayağında bir ayakkabı olan ve sanki tüm yeryüzü deriyle kaplıymış gibi yürüyen kimse için de aynı şey söz konusu değil midir?
Henry-David Thoreau
Yürüyüş dünyaya açılmadır. İnsanı mutlu yaşam duyguları içinde yeniden oluşturur. Yürüyüş çoğu zaman insanın kendi içinde yoğunlaşmasını sağlayan bir dönemeçtir.
Yürüme bir tür gezici ibadet biçimidir
Kaldırım, her tempoda gezintiyi kabul eden bir handir.
gecenin yatıştırıcı dinginliği ve gücü çocuklarımın çocukları için olmayacak artık.
On gün birisiyle birlikte yürümek, on yıl onunla birlikte yaşamak demektir.
Yürüyüş evin, her türlü konut keyfinin ziddidir, çünkü adımlarının talihi insanı yoldan geçen birine, yolun ötesindeki insana, ele avuca sığmaz, evsiz barksiz, taban tepen, çoktan yola koyulmuş birine dönüştürür, çünkü bu insanın her akşam uyuduğu yer dünyadır.
Zaman yürüyüşçüye değil, yürüyüşçü zamana hakimdir.
Zamanın ve yerin tadını çıkarma olan yürüyüş moderniteden bir kaçış, moderniteye bir naniktir.
Kibirli toplumumuz alınsa da Neandertal insanıyla aynı özelliklere sahibiz.
Yürüyüş, insanı kendisine tanıtır ve bunu narsistik biçimde değil, yaşama zevki ve toplumsal ilişki içinde yapar.
Modernlik gürültünün egemenliğidir.
İnsan; yazmak, anlatmak, görüntüler yakalamak, tatlı hayaller içinde yüzmek, anılar ve tasarılar biriktirmek için de yürür.
Kesin olan şu ki, yürüyen insanda otomobil kullananın ya da trene veya uçağa binenin kibrine ender rastlanır, çünkü attığı her adımda dünyanın sertliğine ve yolda rastladığı insanlarla dostça uzlaşma gerekliliğini hissederek insan olduğunu asla unutmaz.
Sessizlik tek başına yürüyeni besleyen bir fondur.
İnsanın bedeni olmadan yürümesinin ne anlamı olabilir? Su olmayan bir yerde yüzmek gibi bir şeydir bu.
Kendi saatlerinin tek efendisidir köylü, kendi bedeninin içinde yüzer gibi yüzer zamanın içinde.
Rousseau yalnız gezer, Rousseau’da yürüyüş özgürlük deneyimidir, tükenmez bir gözlem ve düş kaynağıdır, beklenmedik buluşmalara, sürprizlere elverişli yollarda mutluluk, keyiftir.
Gandhi ya da Mao gibi bazı siyasal muhalifler yaptıkları uzun yürüyüşlerle dünyayı sarsmışlardır.
İnsan oturan ya da hareket etmeyen bir varlık
olmaya başlamıştır ve birçok insanın yaşamının yerini de protezler almıştır.
Yürüyüş dünyaya açılmadır.
Dünyanın en iyi iki arkadaşının birlikte yürüyüşünden çıkan sonuç: Yalnız yürüyün!
Aslında yürüyüşçü mekanda değil zamanda bir yer seçer kendine. Zaman yürüyüşçüye değil, yürüyüşçü zamana hakimdir.
tek önem taşıyan adım olan ilk adım her zaman kolay değildir, insanı kısa ya da uzun bir süre için düzenli yaşamın rahatlığından koparır ve yolun, iklimin, karşılaşmaların, hiçbir aciliyetin engellemediği bir zaman kullanımının rastlantılarına teslim eder.
Dünya yuvarlak ve dünyayı sessiz sakin dolaşan insan günün birinde kalkış noktasına gelir, başka bir yolculuğa hazırdır.
Bembeyaz sayfa her zaman bir eşiktir.
Gerçekten de sadece katedilen yol önemliyken yolun sonunun ne önemi olabilir.
İnsan çoğu zaman kendi dışına
atıldıktan sonra yeni bir çekim merkezi bulabilmek için yürür.
Yürüyüş insanın kendisini yoksunlaştırmasıdır, insanı dünyayla karşı karşıya bırakır.
Katedilen alan insanın içinde hareket eder.
Yürüme soyar, çıplak hale getirir,
dünyayı nesnelerin rüzgârı içinde düşünmeye davet eder ve insana mütevazı ve güzel bir yaşam hatırlatır

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir