Beşir Ayvazoğlu kitaplarından Yunus, Ne Hoş Demişsin kitap alıntıları sizlerle…
Yunus, Ne Hoş Demişsin Kitap Alıntıları
&“&”
Onun şiirleri, sese bürünmüş söz, söze sokulmuş bir özdür. (Hasan Ali YÜCEL)
Özetlemek gerekirse, Yunus Emre, bu sûfî mektebin en az Şems-i Tebrizi kadar güçlü bir mensubu"ydu.
Yunus zevk bakımından katıksız bir Türk’tü.
Yunus ne hoş dimişsin
Bal u şeker yimişsin
Ballar balını buldum
Kovanuz yagmâ olsun
[…] Yunus Emre’yi “dili temiz kalmış bir Türk şairi” olduğu ve devrinin yegane felsefesi olan mistisizmi halk arasında yaygınlaştırarak Türk felsefe tarihinde kendine has bir yer edindiği için sevmeliydik.
[…] hâlâ kıskançlık, ihtiras, arzu ve şüphe denilen şeylerin fevkine çıkamayacak kadar küçüğüm; hâlâ çamur ve mezbele içinde emekliyorum. O kemal -ki ruhun bir nevi rükûdete ermesi demektir- sana nasıl nasib oldu?
Yunus’un güçlü şahsiyetinin ve büyük sanatkarlığının kaynağı samimiyetiydi.
Yunus, asla sanat ve sanatkarlık endişesi taşımayan, sırf kendi ruhunu, ruhi heyecanlarını ve ilhamlarını terennüm etmiş “ateşin” bir mutasavvıftı.
Ahmet Hamdi Tanpınar’a göre, hüviyeti kolayca nüfus kağıdına sığmayanlardan" olan Yunus, kendisi hakkında toplanmış ve toplanacak bütün bilgileri adeta inkâr eden bir şairdi.
Bu nasıl bir şairdi ki, herkes onda kendine göre bir şeyler bulabiliyordu? Alevi’si de sahip çıkıyordu, Sünni’si de; solcusu da sahip çıkıyordu, sağcısı da; batıcısı da sahip çıkıyordu, doğucusu da…
Bir garip ölmüş diyeler,
Üç günden sonra duyalar,
Soğuk su ile yuyalar,
Şöyle garip bencileyin.
Karacaoğlan dünyanın sathında gezip dolaşmakta, dış güzelliklerde oyalanmaktadır. Yunus ise her yerde, her şeyde, dertlerde bile" güzellik bulan, "kahrın da hoş, lütfun da hoş" diyenlerdendir.
Mana erleri ipekböceğine benzerler: hepsinin hayatında bir tırtıl, bir koza, bir de kelebek safhası görülür. Geleneğe göre koza çağını Yunus Peygamber, balığın karnında geçirmişse Yunus Emre, Taptuk’un kapısında ve yollarda geçirmiştir. Yunus miskin, çiğ idik piştik elhamdülillâh!" şiirinin mânâsı bu olsa gerektir. "Erik dalına çıkıp orda üzüm yemek", bu olgunlaşma sayesinde tahakkuk etmiştir.
Yunus’un, maddesini meçhuller perdesi arkasına saklaması da bir hikmete dayanır. Bu, dikkatimizi mânâ üzerine toplamak içindir. Fâni cephesini tam bir Hak ve tasavvuf adamına yakışır şekilde -âdeta- silmiş, yok etmiştir, mânâ olarak yaşamak için. Gözünü yumdukça Cennet’i görebilen, Cennet’i evinin bahçesi gibi tasvir eden Yunus’taki harikuladeliği izah ederken bin dereden su getirmeye lüzum yok, halk teşhisiyle "ermişlik" kelimesi maksadı ifadeye kâfi.
O’nun sanatı, ancak, şiirin ermişliğiyle izah edilebilir ve halk tarafından konan bu teşhis, şairliğiyle birlikte şahsiyetinin öteki cephelerini de kavrar, içine alır. Şiirimizi, düşüncemizi, ilmimizi, musikimizi ve ülkümüzü beslemektesin, Yunus!
Bülbül gibi şakıyorlar, çok mâniler okuyorlar. Yunus’un evrensel hümanizma"sından dem vuruyorlar ve daha kendi insanlarıns sevmiyorlar, kendi insanlarını birbirine düşman etmek için şeytan gayreti harcıyorlar. Kendilerini halktan bir dağ boyu üstün sananlara hümanizma ne gerek?
O "hümanizma" dedikleri şey ki, Yunus o basamağa gururun, hırsın, hasedin, iddianın ne kadar çeşidi varsa hepsinin de son kırıntılarınh yakıp külünü savurduktan sonra vardı. Önce kendi halkını sevmeyi öğrendikten sonra vardı; hırs dolu, kin dolu, haset dolu, gurur dolu kimselerin, daha kendi halkının inançlarını, törelerini sevemeyenlerin Yunus neyine gerek?
Yunus Emre, Türkçesinin güzelliği, şiirinin gücü ve halk katındaki şöhretinin şaşırtıcı yaygınlığıyla aydınları büyülemişti; fakat bazıları onun şiirinin din ve tasavvufla irtibatından rahatsızdı. Laik Türkçü, laik hümanist yahut halkçı devrimci bir Yunus’u daha çok seveceklerdi. Aka Gündüz, Halkbilgisi Derneği’nin Yunus Emre Günü münasebetiyle çıkardığı kitapçığa yazdığı Büyük Türk’ün Kitabı" başlıklı kısa yazıda Yunus Emre’ye bakarken karşısında her zaman "kötü efsaneler ve kötü akidelerle açıktan açığa merdane çarpışan çelikten bir manevî kahraman" gördüğünü, yaşadığı devrin zalim ve korkunç çerçevesini mısralarıyla parçalayan bu kahramanın, hiçbir zaman tasavvufun malı olmadığını ve olmayacağını söylüyor, "Emre dünün, bugünün ve yarının büyük Türk’üdür" diyordu.
Yunus Emre’nin ilk temsili resmini çizen Ressam Münif Fehim’in portresi, Türk Halk Bilgisi Derneği tarafından 15 Nisan 1929 tarihinde Darülfünun konferans salonunda düzenlenen Yunus Emre günü dolayısıyla yayımlanmıştır.
Yunus ne hoş dimişsin bal u şeker yimişsin
Ballar balını buldum kovanum yagmâ olsun
Bırakmam, tutmuşum artık yakandan
Medet ey şairim, Yunus &‘um medet
Necip Fazıl
Yunus senūn iş bu sözün alemlere destan ola
Vardır Derun’ün içre senin Sen’den ayru Sen!
Ol " senden ayru sen " kim ola? Bilemedin mi? Ben! "
Ölmezlik çapının adamları, dünyanın her yerinde aynı kanuna bağlıdır: Kendi asliyeti içinde milli; ve bu asliyetin erişme kudreti nisbetinde beşeri… "
Yunus ne hoş dimişsin bal u şeker yimişsin
Ballar balını buldum kovanum yagmâ olsun