İçeriğe geç

Yunan Mezalimi Kitap Alıntıları – Kadir Mısıroğlu

Kadir Mısıroğlu kitaplarından Yunan Mezalimi kitap alıntıları sizlerle…

Yunan Mezalimi Kitap Alıntıları

Irkına, vatanına, tarihine ihanet etmiş olan efrad ve akvamın hiçbirini unutma.
UNUTMA VE AFFETME!
Bizi, en büyük zaafımız affetmek ve unutmak bu hale getirmiştir. Şahıslarımız için bu bir meziyet olabilir. Gerçekten de öyledir. Fakat millet olarak gördüğümüz fenalıkları affedip unutmak, yenilerine imkan hazırlamaktır.
Zaferden sonra toplanacak sulh konferansına hem Ankara Hükümeti hem de İstanbul hükümeti dâvet olunmuştu. Sadrazam Tevfik Paşa bu dâvet üzerine 27 Ekim 1922 tarihinde M. Kemal Paşa’ya bir telgraf çekerek elde edilen zaferin Ankara ile İstanbul arasındaki ikiliği ortadan kaldırdığını bildirdi ve sulh konferansında birlik ve beraberliği sağlayacak bazı teklifler ileri sürdü. Fakat M. Kemal Paşa’nın artık bir İstanbul Hükümeti tanımak istememesi üzerine, Saltanat ve Hilâfet»i birbirinden ayırarak Saltanatı lâğvetmek ve bu süretle İstanbul Hükümeti’ne son vermek yoluna gidildi. T.B.M.M.’de bu maksatla fevkalâde bir celse aktolundu. Dr. Rıza Nur ve seksen kadar arkadaşının imzaladığı bir takrir görüşülerek iki maddelik bir kanun kabul edildi.
1- Teşkilât-ı Esâsiye Kanunu’ yla, Türkiye Halkı, hukuk ve hâkimiyet-i hükümrânisinin mümessil-i hakikisi olan Türkiye Büyük Milisi Meclisi’nin şahsiyet-i mâneviyesini gayr-i kabil-i terk ve tecezzi ve ferağ olmak üzere temsile, bilfiil istimâle ve irâde-i milliyeye istinad etmeyen hiç bir kuvvet ve hey’et tanımamaya karar verdiği cihetle Misak-i Milli hudutları dahilinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinden başka şekli hükümet tanımaz. Binâenaleyh Türkiye halkı hâkimiyet-i şahsiyeye müstenid olan İstanbul’daki şekli hükümeti 16 Mart 1336’dan itibaren ve ebediyen. tarihe müntakıl addetmiştir.

2 – Hilâfet Hânedan-ı Al-i Osman’a âid olup Halifeliğe Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından bu hânedanın ilmen, ahlâken erşed ve eslâh olanı intihap olunur. Türkiye Devleti, Makam-ı Hilâfet’in istinadgâhıdır. Bu gün ve bu gecenin (2 Kasım 1922) bayram addi karargir olmuştur.

Sulan Vahideddiin gibi bir padişah’ın siyasi ikidardan mahrum, bir Hilafeti kabul etmeyeceği muhakkaktı. Nitekim» az sonra Ankara Hükümeti nâmına fevkalâde bir mümessil sıfatıylâ İstanbul’a gelmiş olan Rafet Paşa Yıldız Sarayı’na giderek huzüra kabul olunmuştur. Padişah’a alınan bu kararı büyük bir nezâket ve hürmetle arzetmişse de,
Sultan Vahideddin:

gt; Saltanatsız bir Hilâfeti, Hânedanımızın en âciz bir ferdinin bile” kabul etmeyeceğinden emin olabilirsiniz, Paşa! » diyerek görüşmeye son vermiştir.

Durumu izah eden, Ertuğrul Mebusu Osmanzâde Hamdi Bey’in Kütahya’dan “Yeni Gazetesine gönderdiği mektubun bir kısmını nakledelim:

Bugün Eskişehir’den Kütahya’ya doğru hareket ettim. Yollarda köprülerin bozulması, güzergâhtaki köylerin harab olması yüzünden seyâhatimiz, çok zahmetli geçiyor. Düşman kaçarken her yerde yaptığı gibi buralarda da köyleri yakmayı, halka zulmetmeyi unutmamış. İşte karşıda, ilerde, solda birçok dumanları tüten köy harabeleri ki, hepsi bu zulmün, vahşetin şümül derecesini ve fecâatini gelip geçenlere izah ediyor.

Yunan ordusunun Bursa’ya girişinde, aynı zamanda VENİZELOS’un oğlu olan Kumandan SOFOKLİS, devletimizin kurucusu cennetmekân OSMAN GÂZİ HAZRETLERİ’nin sandukasını tekmeleyerek Kalk da milletini kurtar! diye hakâret ettikten sonra sandukanın önünde poz verip resim çektirmişti. Sonra aynı hain resmi bir sıfatı olmadığı halde sırf VENİZELOS’un oğlu diye Ankarada böyle resmi merasimle karşılanıp ağırlanmıştı.
Avrupa siyasetçileri hakikaten çok güzel bir kaide koymuşlar (!) Kuvvet, hakka üstündür
İznik Başpiskopos’u Vasilyos : Katliam az oldu. Ben bütün Türklerin kesilmesini isterim.
Aziz Türk genci!..
Unutma ve affetme Af lâyık olana, hatâsından pişman olup dönene gereklidir. Yunan ise hâlâ aynı alçak, aynı hırsız ve aynı çapulcu eşkıyâdır. İşte Kıbrıs!.
Biz, tâ göçebe ecdadımızdan gelmiş huyumuzla çabuk heyecanlanan, çabuk inanan fakat o ölçüde çabuk affeden bir millet olmakta devam ediyoruz. Oysa milli şuurun uyanık ve tesirli olabilmesi için için -dostu düşmanı- tarihler boyunca tanımamız, unutmamamız gerekir.
Kitaba dercedilen raporlarda öyle pasajlar var ki; insanı değil, şeytanı bile çatlatır.
Türk’üm ve düşmanım sana kalsam da bir kişi
Türk Milleti’nin yüzünü Mekke’den Hollywood’a çevirmek isteyenler, davalarında faka basmışlardır.
Kıbrıs’ta cereyan eden Rum vahşeti 1920’lerde Yunan askerlerinin Anadolu’da yaptıklarının aynıdır.
İnsan aklı Yunanlılar’ın Kıbrıs’ta yaptığı bu cellatlığı asla kabul edemez ..
Nihayet hakikat ortaya çıkmış ve bugün ıstırabını çekmekte olduğumuz birçok derdin Lozan’da atılan yanlış adımlara bağlı olduğu anlaşılmıştır.
Muhammed İkbal
Gerçek karagün dostlarımızdan bir büyük sima.
Bugün bütün Hindistan’da, Müslümanlar, Hilafetin devam ve bekası için Namaz kıldılar ve dua ettiler.
Paris’teki Onlar Meclisi Türkleri ölüme mahkum etti.
Fakat her dem teâli eden 350 milyonluk bir kütle-yi insaniyenin lâyefna uhuvvet-i muazzaması onları mahkûm etmedi.
İslam onları mahkum etmedi.
Allah onları mahkum etmedi ve onlar ölmeyeceklerdir.
Türkiye’ye gönderilen paranın o günün parasıyla 5 milyondan fazla olduğu bilinen bir gerçektir. İngilizler tarafından bütün mevcudiyeti söndürülmüş olan fakir Hint müslümanlarının bu ölçüde bir yardım yapmaları gerçekten büyük bir fedakarlıktı. Kadınların, genç kızların Türkiye’ye yardım kampanyasına ziynetlerini bağışladıkları görülüyordu.
gönderilen bu paralar iddiaya göre Ankara’da başlayan milli hareket, tam teçhizatlı 2 tümen kazanmış, hatta eski Büyük millet meclisi bu para ile yaptırılmış olduğu gibi yâran sofrası, İş Bankası dahi bunun artan kısmı ile tesis edilmiştir.
Herhalde bu paraların sarfında büyük bir suistimal vardı ki, bunun tafsilatı için burası müsait değildir.
Ne kadar insaniyetsever olursa olsun, insanları iman birliğinden başka hiçbir müessir esaslı bir surette birbirlerine bağlamamaktadır.
Bugün İslam milletleri arasında en kuvvetli ve haşmetlisi ve dini vahdet ve idare yönünden en ümit vericisi TÜRK MİLLETİ’dir. Binaenaleyh bütün İslami harekat ve dayanışmanın kuvvet merkezi, Türkiye olmalıdır.
Türkiye’nin ve İslam Alemi’nin kurtuluşu Allah’ın izniyle ancak Müslüman Türk Milleti sayesinde mümkün olabilir ve böyle olacaktır.
Bize binlerce mazluma ve şehide mal olan bu ihanetin benzerlerinden emin olmak istiyorsak, bugünün yerli Rumlarına ve Patrikhaneye karşı çok uyanık ve tedbirli olmalıyız.
Doktor ve eczacı Rumlar, Türk hastaları, bilhassa kimsesiz hastaları gizlice zehirleyip öldürecek. Kör, sağır, sakat ederek saf dışı bırakmaya çalışacaklar. Bu tavsiyeler gizli olarak tatbik edilecek.
İstanbul sokaklarında Papa’nın hotosunu görmektense, padişahın sarığını görmeyi tercih ederim!
Yunanlılar katiyyen insan değildir! Çünkü bunlarda duygu yoktur. İnsanla hayvan arasındaki belirli fark, bu adamlarda müşahede edilemez!
Bu adamlar bizi sadece maddeten öldürmüyorlar, manen de öldürüyorlar. Evvela namusumuzu ayakları altına alıyor! . Evlatlarımızı, küçük kardeşlerimizi vahşiler gibi gâh ateşe atarak, gâh gözümüzün önünde boğarak akli kuvvetlerimizi harap ediyorlar. Sonra da cami, namaz, Peygamber ve Kur’an ile alaya başlıyarak söylenemez hakaretlerle mukaddesatımızı eğlence yerine koyuyorlar .
.Şişelerde dizanteri, tifo mikrop kültürlerini bakkallara dağıttı. Müslüman müşterilerin satın aldıkları şeylere hemen bir iki damla katılıyor, ev gizlice gözetleniyor, hastalık alameti baş gösterir göstermez resmi surette o mahalleyi Kordon altına alıyoruz. Artık oraya ne ecnebi muhabirleri, ve ne de konsoloslar gidebiliyor. Kuvvetli zehirleri ilaç diye hastalara tutuşturuyoruz. Sancılana sancılana kıvrana kıvrana telef oluyorlar. Hastalığa yakalanmayanlara yakalanmaları için verdiğimiz haplarda Büyük derecede sağlam ve kuvvetli bünyeleri olan Türkleri öldürüyor. Bütün bakkallar Türk çocuklarına şeker satarken içine sülümanlı pastilleri karıştırıyor. Çocuklarda bu suretle derhal sancılanıyor, ölüyor, Ne yapalım kolera!
Türklere karşı ruhumda, fikrimde öyle bir düşmanlık hissediyorum ki; bu gayz ateşi, kayalardan şelale gibi Türk kanı aksa söndürülemeyecek.
Ah, eziyet ede ede Müslüman öldürmek bana acaba nasip olacak mı?
Unutma ve affetme . Af layık olana, hatasından pişman olup dönene gereklidir. Yunan ise hala aynı alçak, aynı hırsız ve aynı çapulcu eşkiyadır .
Yunan ordusunun Bursa’ya girişinde, aynı zamanda venizelos un oğlu olan kumandan sofoklis devletimizin kurucusu
cennet mekan OSMAN GAZİ HAZRETLERİ’ nin sandukasını tekmeleyerek Kalk da milletini kurtar! diye hakaret ettikten sonra sandukanın önünde poz verip resim çektirmişti. Sonra aynı hain resmi bir sıfatı olmadığı halde sırf venizelos’un oğlu diye Ankara’da resmi merasimle kaşınıp ağırlanmıştı .
Hem de camide! Irza tecavüz, hem de çocuğa! .
Aman Ya Rabbi ne sabırlısın!
Bu alçaklıkları kendilerinin tarihe geçmeleri için yaptıklarını söyleyerek bu yüz kızartan denaetlerle iftihar ediyorlardı. Bu tecavüze uğrayan sırf kadınlar değildi
Ali Ağaya 75 yaşında olmasına bakılmayarak sırf zulüm olsun diye tecavüzden çekinmemişlerdi. Zavallı ihtiyar bu yaşta 15 sefilin tecavüzüne uğramak gibi Dünyada hiçbir havsalanın alamıyacağı , bir faciaya uğramıştır .
.. Irzlarına tecavüz edilen kızlardan 14 tanesi çıldırmıştır. Bunlardan üçünün yangın külleri üzerinde şarkı söyleyip oynadıklarını gördük
Merdivenlerden çıkınca gördüğüm feci manzara karşısında dilim tutuldu. Osman’ın karısı ve kızı çırılçıplaktılar. Bütün vücutları kan içinde idi. Genç kızın mavi gözleri açık kalmıştı. Ağzı kan dolu idi. Osman’ın ise başı adeta yamyassı olmuştu. Gözlerim dolu dolu oradan ayrıldım.
Yunanlılar denize dökülmüşse 10- 11 ve 12 Eylül’de İzmir’i kimler ve nasıl yakabilmiştir.
Bozgun halinde kaçan, kaçarken de her şehir ve kasaba da yağma, talan ve yangınlar için bir hayli eğlenen düşmanı yakalayamayan, ona bu zulümler için kâfi, zaman ve fırsat veren kahramanlara (! ) Ne demeli bilmem!
Kurtuluş savaşı hakiki çehresiyle ne zaman, yazılacak?!
Her halde M. Kemal miti yıkılıncaya kadar mecburen sabredeceğiz.
Memleketin her tarafında vicdan hürriyetine karşı elim tecavüzler mübah görülerek birçok insan zorla hristiyanlaştırılmaktadırlar. Bu şekilde cebren Hristiyanlaştırılan polis Selanikli Şevket efendiye Lefter ve Razan Efendi’ye ise Dimitri Adını takmışlardır.
Bütün bunlar Yunanlıların kaçarken yaptıkları yanında bir hiçtir.
İzmir’in yakılması bu havalinin en feci zulüm ve hıyaneti olmuştur.
İzmir’in Yunan palikaryalarınca işgali esnasında işlenen cinayetlerin birinci mes’ulü yıllarca Türk’ün ekmeğini yemiş, adalet ve müsamahasına sığınmış bir yerli papazdı
Yunan ordusunun İzmir’e çıkışından önce gerekli bütün hıyanet hazırlıklarını ikmal etmişti.
Ali Şükrü Bey’in boynuna taş bağlanarak denize atılmış ve naaşı ancak 12 gün sonra sahile çıkarılmıştır.
Bu hazin katliamdan kurtulan subaylar patris vapuruna sevkedilmiş ve burada 48 saat aç ve susuz bırakılarak insanlıkla asla telifi kabul olmayacak hakaret ve zulümlere maruz bırakılmışlardır.
Yunanlılar ünlü bir İngiliz tarihçesi olan Toynbee’nin Anadolu’daki seyahatinden bambaşka bir netice bekliyorlardı. Batı Anadolu’nun kendilerine verilmesini destekleyecek ve bu bölgenin Rumluğunu ispat edecek bir eser neşredeceğini Ümit ediyorlardı. Halbuki bu meşhur İngiliz âlimi tam tersine Yunanlıların yaptıkları vahşilikleri hikaye eden bir eser yayınlayarak onları sukut-u hayale uğratmıştı. Çünkü onların Türkleri nasıl insafsız bir surete imhaya giriştiklerini gözleriyle görmüş ve sağ kalanları İstanbul’a göç ettirmek suretiyle hayatlarını kurtarmak çarelerini aramıştı .
Ateş içinde kalmış İzmit sokaklarında bir ara gezen silahlı Fransız bahriyelileri gördük. Bunlar şehirde işlenen cinayetleri sahildeki gemileri Bombaradan seyretmişler. Dayanamamışlar. Delors edlı bir teğmen, kumandandan izin alarak 35 bahriyeli ile beraber sahile çıkıp gördüğü bütün Türkleri bir araya toplamış ve Fransız bahriyelilerin muhafazasında zırhlıya götürmüş .
İznik Başpiskoposu Vasilyos: Katliam az oldu.
Ben bütün Türklerin kesilmesini isterim dedi
Yunanlılar erkek evlatlara annelerini peşkeş çekmek istemişler fakat ölüm pahasına bu işi yapmayan delikanlılar süngülerle öldürmüşlerdir.
Şarap getirmişler ve Türk kadınlarını içmeye zorlayarak ölüm tehdidi altında alem yapmaya mecbur etmişlerdir.
Bunlardan hiçbir Türk kadını bu zevke alet olmamış, Emine adlı genç bir kadın kocasının av tüfeğini yatak altından çıkararak 2 Yunanlıyı öldürmüş ve kendisi de ekmek bıçağı ile intihar etmiştir.
11 Mayıs günü bu köye giren 200 Yunan askeri evvela evlere saldırmış, bütün halkı anadan doğma soymuş, erkekleri kasatura ve baltalarla öldürmüş, kızları kirletmiş ve çocukları süngülerle delik deşik etmişlerdir.
Bin evlik Orhangazi’de yangından ancak beş ev kurtulmuştu .
.Sırp subayları Arnavutları av hayvanları imişler gibi öldürdüklerini kendilerini ifade etmişlerdir.
Müslüman olmaktan başka hiçbir bir günahı olmayan birçok kimseler Müslümanların ileri gelenlerinin ekseriyeti ile birlikte hapsedilerek muhakemesiz idam olunmuşlardır.
Kim bilir kaç yerde kaç bin kere tekrarlanmış olan bir zulüm şekli
Her zulmü reva gördükten sonra camiye doldurularak gaz dökülüp yakılan zavallılar.
Medeni milletlerde bir merhamet zerresi ve insaniyet kalmadı mı?
Artık yeryüzünde insanlık tamamı ile bulunmaz mı oldu?
Bir insanın ortaçağ vahşetilerini aşan bu vahşetlere karşı seyirci kalması kabil mi?
11 Kasım’da 6 Sırp askeri, şeyh Lütfi Efendi’nin tekkesine girerek kadınlara tecavüz ettiler .
Balkan canavarlarının eline böyle bir fırsat geçince, hayvani ihtirasları o ölçüde galeyana geldi ki, kadınlara kocalarının gözleri önünde bile tecavüz ettiler.
300 Boşnak ailesi ölüm tehdidi ile kiliseye götürülerek hristiyanlaştırıldılar.
Rahmanlı’da katliamdan sonra geri kalan ahalinin tamamen Hristiyan olması lüzumunu ilan ettiler. Kabul edilmezse her köyün, halkını, camii’ne doldurarak dinamitleyeceklerini bildirdiler.
Neticede kabul etmeyenleri, ilan ettikleri şekilde imha ettiler.
Köylerde yaşayan masum, müdafaa imkânlarından mahrum köylülere karşı öyle cinayetler işlendi ki; bunların milyonda biri bile etrafa aksetmedi.
Öldürülenler Türk ve Müslüman olduğu için sözde Medeni Avrupa’yı tasalandırmıyordu.
Ekseri camilere giren komiteciler, duvarlarda asılı duran ayetleri ve nefis levhaları indiriyor, Kur’an’ı kerimleri dışarı çıkararak çamurlara atıyor ve murdar ayakları, dağlı çarıkları ile üzerlerinde dolaşıyor, camilere haç takıyor, minarelere çan asıyor ve fatihlerin eseri mübarek muhabbetlerimizin içini putlarla doldurarak kilise haline koyuyorlardı .
Girdikleri her yer bir mezbahaya dönüyordu. Memeleri, tenasül uzuvları kasatura ile kesilen veya saçlarından asılan kadınlar, diri diri gözleri oyulan, kulakları, burunları, dilleri kesilen veya kulaklarından duvarlara çakılan erkekler, korkup ağlamalarına, feryatlarına sinirlenerek süngülenip parçalanan kundakta yavrular bu mezalimin her yerde tekrarlanan alelade hadiseleri idi.
Çarmıha gerilmiş kadın da senin annen gibi iffetli Bir Müslüman Türk annesi idi
Bütün cihanı Türkiye aleyhine çevirmek için yalan haberler yayan teşkilat meydana getirilmişti. Türkler zulüm ve vahşete kalkışmış gibi gösterilerek dünya efkar-ı umumiyesi aldatılmakta idi. Bu yüzden gerçekleri bütün çirkinliği ve acılığı ile ortaya koymaya çalışan büyük dostumuz Piyer Loti ve Klod Farer önceleri hakaretlere uğramışlar ve kendilerine inanılmak istenilmemişti.
Sahipsiz olan memleketin batması haktır
Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır.

Mehmet akif

Bu zulüm ve faciaları ibret ve dehşet ile oku ki, bizde birlik ve beraberlik olmayınca düşman ne büyük bir fırsat elde edebilirimiş hakkıyle anlayasın!
Hükümete karşı nerede Bir isyan bayrağı kalksa Ruslar fiilen ve naklen bu isyana yardım ettiler.
Bütün Dünya’daki Marksistler’in Balkan harbi devresinde Türkiye’ye bakışları şöyle hülasa edilebilirdi; müttefikler medeniyeti, Türkler ise vahşeti temsil ediyorlar .
Bu görüş romantik bir tarzda bağlandıkları Kari Marsk’ın Şark meselesi ünvanlı eserinin ruhunu teşkil etmektedir. Bu eser, 1853 senesinde kaleme alınmıştı. O tarihte Türkiye üç kıtada toprağı olan muazzam bir imparatorluktu
Kollarımız arasında ağırca hasta bir adam var, mirasını şimdiden paylaşmalıyız .

Çar 1. Nikola

Bugün yurtta sulh cihanda sulh prensibi ancak yükünü tutmuş emperyalistlerin parolası olabilir.
Eğer yaşın 50 civarında ise sandığından, dolabından nüfus kağıdını çıkar da bir ona, Bir de onu sana veren devletin sen doğduğun zamanki hudutlarına bak; ve bir de bugünkü hudutlarımızı göz önüne geçir. Göreceksin ki; çok kısa bir zamanda mana ve maddede bu kadar küçülmüş bir devleti Cihan tarihinde bulmak mümkün değildir
Sanılmasın yolumuzdan
Bir gün gelip sapacağız
Hele şimdi bir kaçalım
Sonra neler yapacağız
Irkına, vatanına, tarihine ihanet etmiş olan efrat ve akvamın hiçbirini unutma Türk oğlu! Unutma ve affetme!..
Ey Vietnam için manzumeler yazan Türkiye çocuğu, biraz da şu Rumeli’nin arkasından ağlamaz mısın?
Gül, bütün Müslüman evlerinde mukaddes bir mana taşır; gül yağı, Peygamberimiz’in teri sayılırdı.
Durma, Yunan, durma; kibrini artır!
Türklüğün başına hakaret yağdır!
Uyuyan bir kavme bu zillet azdır,
Vur eski kölesi, utandır onu,
Bırakma uyusun, uyandır onu!

Ziya Gökalp

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir