İçeriğe geç

Yüksek Şato’daki Adam Kitap Alıntıları – Philip K. Dick

Philip K. Dick kitaplarından Yüksek Şato’daki Adam kitap alıntıları sizlerle…

Yüksek Şato’daki Adam Kitap Alıntıları

Gerçek, diye düşündü, ölüm kadar korkutucu. Ama bulması daha zor.
bir devlet, ancak lideri kadar iyidir.
Sanırım bütün kadınlar böyle. Sürekli ilgi istiyorlar. Bu açıdan epey çocuksular.
An değişir. İnsan onunla birlikte değişmeye hazır olmalı. Yoksa aciz halde kalakalır. Uyum sağla.
Yalak görmüş inek gibi, düşünmeden, doludizgin koşuyorum.
Yasaklanmış kitapları okuyan insanları hâlâ vurmuyorlar mı?..
Kendi memleketimde bir yabancıyım ben.
Kendi yurdumda bir yabancıyım ben.
Duce Soytarının tekiydi; bunu hepimiz biliyoruz.
Ama yine de, bir kişi bile yolunu bulursa bir Yol var demektir. Ben ona ulaşmakta başarısız olsam bile.
Nereye bakılsa durum umutsuz.
Nesnenin değerini belge kanıtlar, nesnenin kendisi değil
Tanrılar kimi fark ederlerse yok ediyorlar. Küçük ol Böylece yücelerin hasetinden korunursun.
Tarihin kurbanları değil vasıtaları olmak istiyorlar. Kendilerini Tanrı’nın gücüyle özdeşleştirip tanrısal olduklarına inanıyorlar. Bu onların temel deliliği. Bir arketip tarafından ele geçirilmişler; egoları psikotik bir şekilde öyle şişmiş ki, kendilerinin nerede başladığını ve tanrısallığın nerede bittiğini bilemiyorlar. Bu aşırı gurur, kibir değil; şişen egonun mutlak sınırına ulaşması Tapan ile tapılanın birbiriyle karıştırılması,

İnsan, Tanrı’yı yemedi; Tanrı, insanı yedi.

Psikotik bir dünyada yaşıyoruz. Deliler güç sahibi. Bunun ne zamandır farkındayız? Bununla ne zamandır yüzleşiyoruz? Ve Bunu kaçımız biliyor?
Bir yerlerde, bir sanatoryumda olduğu ve hayatını yaşlılıktan kaynaklanan kısmi felçle sürdürdüğü söylenen Yaşlı Adolf. Viyana’da bir serseri olarak geçirdiği yoksulluk yıllarından kalma beyin frengisi Uzun siyah ceket, kirli iç çamaşırları, ucuz oteller.
Onlar mucize bekliyordu besbelli, sanki Naziler dünyayı büyü yoluyla yeniden biçimlendirebilirmiş gibi. Hayır Sonuç alınmasını sağlayan şey bilim, teknoloji ve o meşhur sıkı çalışma yeteneğiydi; Almanlar kendilerini yaptıkları işe adamaktan asla vazgeçmiyordu. Bir işi yaptıklarında da düzgün yapıyorlardı.
Bunda Yol yok, her şey bulanık. Her şey ışığın ve karanlığın, gölgenin ve maddenin kaosundan ibaret.
Kırılan herşey sağlamından daha çok şey öğretir.Bu bilimsel bir deney veya herhangi bir kuram içinde geçerlidir.Mesela bir proton normalde bize sadece yükü ve kütlesi hakkında bilgi verir.Ama herhangi bir hızlandırıcıda çarpıştırılıp parçalara ayrılan bir proton ,bize bu yükü veya kütleyi nasıl kazandığı hakkında daha detaylı bilgi verir.Yada nöroloji için konuşucak olursak sağlam bir insan beyni bize içindeki hangi kısmın ne işe yaradığı konusunda pek az bilgi verir.Ama nezaman ki bu beynin bir kısmı hasar görür ve bu hasar sonucu kişi bazı duyuşsal yeteneklerini kaybeder.İşte o zaman beynin yapısına dair daha detaylı bilgiye sahip oluruz.Yada biyoloji içinde durum farklı değildir.Mesela tasarımlarında belli hatalara sahip canlılar görmemiz onların varoluşlarını oluşturan mekanizmalar hakkında daha detaylı bilgi sahibi olmamıza yararlar.Aynısı bilimsel kuramlar içinde geçerlidir.Mesela eski insanlar ısıyı,maddenin hareketi olarak değilde maddeden dışarı çıkan birşey olarak düşünüyorlardı.Ve sonra birgün kalayı ısıttıklarında yanan kalay, metal kirecine dönüşüyordu.Ama ilginç bir şekilde yanmadan önceki halinden daha ağır oluyordu.Ve o dönemin bilim insanları bu nasıl olabilir diye düşündüler.Eğer ısı maddenin yanınca dışarıya attığı bir fazlalıksa o zaman bu maddenin yanınca daha hafif olması lazım.Yani bu tarz deneysel bir çatlak o dönemin bilim insanlarına sahip oldukları ısı kuramının yanlışlığı hakkında daha detaylı bilgi verdi.Sosyoloji içinde durum pek farklı değildir.Mesela bir sistemin kendi içindeki çatlakları o sistemin işleyişi hakkında daha detaylı bilgi verir.Aynı bunun gibi insan ilişkilerinde de durum benzerdir.Mesela nezaman ki bir ilişki bozulur ozaman insanlar sahip oldukları gerçek kişilikler hakkında daha detaylı bilgi verirler.Yada konuya dair son bir örnek verecek olursak: Psikolojideki anormal insanlar olmasaydı bugün normal insanın psikolojisinin işleyişi hakkında bukadar detaylı bilgiye sahip olmazdık.Yani demem o ki örnekleri çoğaltmak mümkündür ama bu konunun ana fikrinin önemini arttırmayacaktır.Bu yüzden yazının başında dediğim şeyi tekrarlamakta fayda var:Kırılan herşey sağlamından daha çok şey öğretir!
Örneğin: Yaralı bir adamın bir çukurdan çıkmasına yardım etmezler, bunun getireceği yükümlülükten dolayı.
Kötülük bir bakış açısı değildir.
Bir insan tüm dünyayı ele geçirmiş ama bu uğraşı sırasında ruhunu yitirmişse ne kazanır ki?
Küçük ol Böylece yücelerin hasetinden korunursun.
Psikotik bir dünyada yaşıyoruz. Deliler güç sahibi. Bunun ne zamandır farkındayız? Bununla ne zamandır yüzleşiyoruz? Ve Bunu kaçımız biliyor?
Juliana kendine değerimiz yok, dedi. Küçük hayatlarımızı yaşayabiliriz. İstersek. Bizim için önemi varsa.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
An değişir, insan onunla birlikte değişmeye hazır olmalı. Yoksa yüzüstü kalakalır.
Adapte ol.
( ) sorgulanana dek her şey yolundaydı.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Onların çalışma aşklarını ya da verimli çalışabilmelerini takdir edebilirsiniz, ama insanı asıl harekete geçiren şey hayalleridir.
Almanlar kendilerini yaptıkları işe adamaktan asla vazgeçmiyordu. Bir işi yaptıklarında da düzgün yapıyorlardı.
Pek çok kitap aslında canlıdır, metaforik anlamda değil. Ruh onları canlandırır.
Belki de deli olduğunu biliyorsan deli değilsindir
Onlara çalışma aşklarından ya da üretkenliklerinden dolayı saygı duyabilirsiniz Ama insanı asıl harekete geçiren şey düşleridir.
Sona erecek Yönetilen ve yönetenler değil, yalnızca insanlar olacak.
Kendilerini Tanrı’nın kudretiyle ozdeslestirip tanrısal olduklarına inanıyorlar. Deliklerinin özünde bu yatıyor. Bir arketipin etkisi altındalar; egoları psikotik olarak o kadar kabarmış ki, tanrısallıklarının başladığı yerle, sonlandigi yeri birbiriyle ayırt edemiyorlar. Bu aşırı gurur ya da kibir değil, egonun nihai sınırına ulaşmasi -tapanla tapılanın birbirine karışması. İnsan Tanrı’yı yemedi; Tanrı insanı yedi.
Kendi yurdumda bir yabancıyım ben. ????
Hepimiz böceğiz.
Kötülük var! Gerçek, çimento gibi somut O içimizin bir parçası. Dünyanın içinin. Üstümüze dökülmüş, bedenlerimizin, zihinlerimizin, kalplerimizin hatta kaldırımın içine sızmış. Neden?
Dünyanın düzenini anımsa.
Neye tutunmalı?
Yasaklanmış kitapları okuyan insanları hala vurmuyorlar mı?
Biz böcek miyiz? Gün ışığında birbirimizi görmeye katlanamıyor muyuz? Duvarlardaki çatlaklarda mı gizlenmeliyiz?
Belki Onu sanki hiç var olmamışçasına unutmayı başarırım.
İnsan Tanrı ‘yı yemedi ;Tanrı insanı yedi. Anlamadıkları şeyse insanın acizliği.
Ama solunacak hiçbir şey yok
BAY CHILDAN bir haftadır endişeyle postanın yolunu gözlüyordu. Ama Rocky Dağları Devletleri’nden beklediği değerli kargo hâlâ gelmemişti. Cuma sabahı dükkânını açarken yerde, kapıdaki dar ve uzun posta açıklığının önünde yalnızca mektupların durduğunu görünce, müşterim çok kızacak, diye düşündü.
Kadınlar olmasa yarış arabaları ve atlar hakkında konuşur, müstehcen espriler yapardık; medeniyet olmazdı.
Bir insan tüm dünyayı ele geçirmiş ama bu uğraşı sırasında ruhunu yitirmişse ne kazanır ki?
Tuhaf bir zamanda yaşıyoruz. İstediğimiz her yere gidebiliyoruz, başka gezegenlere bile. Ama ne için? Günlerce oturup moral çöküntüsü ve umutsuzluk yaşamak için. Bitmez tükenmez can sıkıntısı yaşamak için.
Bir devlet,ancak lideri kadar iyidir
Çok fazla şey istiyorsun, bu yüzden de hiçbir şey elde edemiyorsun.
Savaştaki temel mesele şuydu: Eskiyle yeninin savaşı. Paranın komünal kitle ruhuna yani halk olmaya karşı savaşı.
Childan, sona erecek, diye düşündü. Mekan kavramı. Yönetilenler ve yönetenler değil, yalnızca insanlar olacak.
Bir insan tüm dünyayı ele geçirmiş, ama bu uğraşı sırasında ruhunu yitirmişse ne kazanır ki?
Sona erecek, diye düşündü Childan. Bir gün. Mekân farklılığı kavramı. Yönetilen ve yönetenler değil, yalnızca insanlar olacak.
Tagomi ismini özellikle yanlış vurgulamıştı; Childan’ın kulaklarını alev alev yakan, görgü kuralları çerçevesindeki bir hakaret. Haddi bildirildi; konumlarının korkunç küçük düşürücülüğü.
Kimseyi kandıramam; buraya ait değilim. Kendi yurdumda bir yabancıyım.
Ben zayıfım, küçüğüm, evrenin gözünde hiçbir önemim yok. Evren benim farkımda değil; görünmeden yaşıyorum. Ama bu niye kötü bir şey olsun ki? Böylesi daha iyi değil mi? Tanrılar kimi fark ederlerse yok ediyorlar. Küçük ol Böylece yücelerin kıskançlığından korunursun.
Belki de deli olduğunu biliyorsan deli değilsindir. Veya en sonunda akıllanmaya başlıyorsundur. Uyanıyorsundur.
Tanrım, bir kitap okuyorlar ve hiç durmadan konuşuyorlar.
Gezegenimizdeki tüm yaşam yok edilse bile, hakkında hiçbir şey bilmediğimiz bir yerlerde başka canlılar olmalı. Bizimkinin tek dünya olması imkansız; göremediğimiz, katman katman dünyalar olmalı algılamadığımız bir bölge ya da boyutta.
Değişim, kaybeden taraf için hep zordur.
İstediğimiz gibi, ideal bir dünyaya, idrakın kolay olmasından dolayı ahlaklığın da kolay olduğu bir dünyaya sahip değiliz. İnsanın doğru olanı çaba harcamadan yapabildiği çünkü açık seçik olanı algılayabildiği bir dünyaya.
İnsan kitaplar hakkında, çok satıp satmamalarına göre yargıda bulunamaz dedi. Bunu hepimiz biliyoruz. Çok satan kitapların çoğu berbattır.
Yaşamlarımızın korkunç ikilemi. Olan her ne olursa olsun, ölçüsüz bir kötülükten ibaret. Madem öyle, mücadele etmek niye? Seçmek niye? Tüm alternatifler aynıysa.
Bay Tagomi Yine de, ruhumda suçluluk var, dedi. Kan, Herr Reiss, mürekkep gibi asla silinemez.
Nazi askerleri felsefe yapan insanlara ne der, biliyor musun? Eierkopf. Yumurta kafa. Çünkü o koca, çift bombeli, boş kafalar kolayca kırılıveriliyor sokak kavgalarında.
Tarihin kurbanları değil vasıtaları olmak istiyorlar. Kendilerini Tanrı’nın gücüyle özdeşleştirip tanrısal olduklarına inanıyorlar. Bu onların temel deliliği. Bir arketip tarafından ele geçirilmişler; egoları psikotik bir şekilde öyle şişmiş ki, kendilerinin nerede başladığını ve tanrısallığın nerede bittiğini bilemiyorlar. Bu aşırı gurur, kibir değil; şişen egonun mutlak sınırına ulaşması Tapan ile tapılanın birbiriyle karıştırılması. İnsan, Tanrı’yı yemedi; Tanrı,insanı yedi.
Ben şahsen, herhangi bir halkın ‘dünyayı istila etmesinden’ dem vuran histerik laflara inanmıyorum; ister Slavlar söz konusu olsun, ister Çinliler ya da Japonlar.
İnsan kitaplar hakkında, çok satıp satmamalarına göre yargıda bulunamaz, dedi. Bunu hepimiz biliyoruz. Çok satan kitapların çoğu berbattır.
Kimseyi kandıramam; buraya ait değilim. Kendi yurdumda bir yabancıyım.
Psikotik bir dünyada yaşıyoruz. Deliler güç sahibi. Bunun ne zamandır farkındayız? [ ] Ve bunu kaçımız biliyor? Deli olduğunu biliyorsan deli değilsindir belki de.
Aynı anda hem iyi talih hem de felaket yaşayamaz insan.
Yoksa Yaşayabilir mi?
Tarihin kurbanları değil vasıtaları olmak istiyorlar. Kendilerini Tanrı’nın gücüyle özdeşleştirip tanrısal olduklarına inanıyorlar. Bu onların temel deliliği. Bir arketip tarafından ele geçirilmişler, egoları psikotik bir şekilde öyle şişmiş ki, kendilerinin nerede başladığını ve tanrısallığın nerede bittiğini bilemiyorlar.
Psikotik bir dünyada yaşıyoruz. Deliler güç sahibi. Bunun ne zamandır farkındayız? Bununla ne zamandır yüzleşiyoruz? Ve Bunu kaçımız biliyor?
Juliane kendine değerimiz yok, dedi. Küçük hayatlarımızı yaşayabiliriz. İstersek. Bizim için önemi varsa.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir