İçeriğe geç

Yüksek Gerilim Kitap Alıntıları – Karen Marie Moning

Karen Marie Moning kitaplarından Yüksek Gerilim kitap alıntıları sizlerle…

Yüksek Gerilim Kitap Alıntıları

Manastırın bir sistemi vardı ve ben ona bağlıydım.
Sis vis pacem, para bellum.
Barış istiyorsan, savaşa hazır ol.
Aşk herkese cicili bicili hediye paketlerinde sunulmuyordu.
Aşk kafesler inşa etmez. Yıldızlara çıkan merdivenler inşa eder.
İnsanlar bir şey sakladığında onu görmek istersin.
Bir roman kahramanı olsaydım bana böyle bir hayatı layık gören sürtüğün gırtlağına yapışırdım.
İnsanlar yapıp ettiklerine çok kafa yorar. Halbuki ne kadar düşünürseniz düşünün, eylemlerinizi geri alamazsınız.
Ah şu kadınlar! Sizi anlamıyorum. Sizi korumayız, kızarsınız. Koruruz, yine kızarsınız. Kapı tutarım, otoriter olurum. Kapı tutmam, mağara adamı olurum. Gerçi öyleyim ama. Bu nasıl bir manyaklık? Ya ne istediğinizi bilmiyorsunuz ya da sırf bize ters gitmek için sürekli fikir değiştiriyorsunuz.
Kim canını yakana en iyi yüzünü gösterirdi ki?
Beklentiler. Sana her zaman çelme takarlar.
Yaşayan efsaneler küçük zihinlerin hedefi olmaya mahkumdur.
Her şeyi kaybettiğinizde eyleme geçersiniz. Ya ölür, ya mücadele edersiniz.
Bence ölümün en acı yanı bir daha sevdiklerinize dokunamamanız. Duyularınızla onları fiziksel bir seviyede tecrübe edememeniz. Aşılması imkansız bir duvarın ardında kayboluyorlar. Elleriniz, dudaklarınız ve gözlerinizin ulaşamayacağı bir yere gidiyorlar.
Sevgi sevdiğin insanın mutluluğunu ve evrimini kendininkinden önce tutmaktır,
Biz İrlandalılar inatçı insanlarız. Kolay kolay yıkılmayız.
Pembe gözlüklerini çıkar ve nasıl bir lağımda yüzdüğünü gör. Bok içinde debelendiğinin farkına varmazsan asla temizlenemezsin.
Hayatta emniyet kemeri takıp ödev yapmaktan ve lanet sebzelerini yemekten daha önemli şeyler var. Şampiyonlar mutlu çocukluklardan doğmaz. Acılarını ve karanlıklarını iyiye kullanabilenlerden doğar. Süper kahramanlar kusursuz değil. Hatta genelde kendilerinin en büyük düşmanları olurlar.
İnsanlar yapıp ettiklerine çok kafa yorar. Halbuki ne kadar düşünürseniz düşünün, eylemlerinizi geri alamazsınız. İçinde bulunduğunuz rahatsız edici durumu düzeltmenin tek çaresi gelecekteki eylemleriniz.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Tek başına hareket eden askerler keskin nişancının en sevdiği hedeflerdir. Ya da sürüden ayrılanı kurt kapar da diyebiliriz.
Bir konuda sıçıp batırdıysan iki seçeneğin var. Ya kendini öldürürsün ya da daha çok çabalarsın.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Onaylanan ve korkan yerine, eleştirilen ve korkusuz olmayı yeğlerim.
Hayır hayır demektir. Nerde ve ne şartlarda söylenirse söylensin.
Siyasetçiler ve krallar bir takım kararlar alır ve krallar savaşa girdiğinde hep halk ölür.
Hayır hayır demektir. Nerede ve ne şartlarda söylenirse söylensin.
Kalbin kendi aklı vardır. Zamanını kendi ölçer. Ara sıra beyne akıl danışsa bile, her zaman tavsiyesine uymaz.
Canını acıtan bir şeyi tekrar tekrar hatırlamak ancak ıstırabını uzatır.
Ancak bu düşünceler yalnızca, kabusların giysilerini kuşanıp ölümlü zihinlere hücum etmeye başladığı zamanlarda, kendi kafasının dipsiz karanlıklarında mücadele ettiği şeylerdi.
Bana hayretle baktı. Tabii ki olmamalıydım. Sonra kadim gözlerinde sert bir ifade belirdi. Çünkü onun sonuncusu olacağım.
Mac, diyor Barrons usulca. Sonra gözleriyle ona bir şeyler söylüyor. Mac’in dudakları yukarı doğru kıvrılıyor. Hani kelimelere inanmazdın?
Ölürsen bunu kaldıramam, diyor Mac. İçimde yaşayan canavara dönüşürüm. Seni geri almak için dünyayı yıkarım!
Barrons gözlerini açıyor ve dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme uçuşuyor. Biliyorum, diyor gözleri parlayarak.
Bu iyi bir şey değil.
Benim kitabımda öyle.
Barrons’u merakla gözlemliyorum. Bir şeyler hissedebiliyor mu? Bu kapasiteye sahip mi? Tam çözemiyorum. Ama önceleri onda duyumsadığım derin boşluk ortadan kaybolmuş.
Mac bir şekilde onu doldurmuş ve Barrons’u yeniden tanımlamış.
Bir canavar görmeyi beklemediğinizde onu fark etmeniz güçleşiyor.
Özel bir çaba harcamıyorum, diye homurdandı Barrons. Bazen cehennem yaratıkları koca bir megafonla beynimin içinde bağırıyor gibi oluyor.
Ritüele başlamadan önce ne söylediğimi hatırlıyor musun?
Evet. Bir bok söylemedin.
Bak, unutmuşsun işte! Geldiğinde onu sıcak karşıla ve saygı göster, dedim.
Pislik herif toprağın altından fırladığı gibi üzerime saldırdı. Karanlık ve kadimdi. Üstelik leş gibi kemik ve mezarlık kokuyordu. Merhaba canım mı diyecektim?
Hani bir Azizler Günü arifesinde Ban Drochaid’in daire taşlarında eski bir tanrıyı çağırmıştık? Hatırlıyor musun? diye sordu Barrons.
Nasıl unuturum? dedi Christian gergin bir gülümsemeyle. Ağzıma sıçtın. Kendimi Gümüşler’de buldum ve bu şeye dönüştüm.
Bu adamla koca bir sonsuzluk. Tek istediğim bu. Tüm zorluklara beraber göğüs germek. Kolay olmayacak, biliyorum. Tehlikeli ve sürprizli olacak. Ama kesinlikle sıkıcı değil. Ryodan’la sıkılamazsınız.
Gülüyor ama sesinde hüzün var. Ah be kadın. Sen beni ne zamandır deli ediyorsun bir bilsen. Lanet olası yıldızın o gün, sen manastırda bir Avcı’ya dönüşmeden tam üç bin yüz kırk bir yıl, beş ay, dokuz gün ve iki saat önce elime ulaştı.
Ryodan tam bir baş belası. İnatçı, mesafeli ve kontrol manyağı. Ben de öyleyim.
Ağza alınmayacak şeyler yapmış. Ben de öyle. Bir gün bunları konuşabilir miyiz bilmiyorum. Belki.
Zeki, ilginç ve hayatın getireceklerine aç.
Benim gibi.
Ryodan hayat ve ölüm, neşe ve keder, merhamet ve acımasızlık. Ben de öyleyim.
Benim gibi karmaşık bir kadın ancak böyle bir erkekle mutlu olabilirdi.
Hayatı yaşanır kılan tutkularınızdır.
Ryodan benim sıfır noktam. Benim kutsalım. Ejderimin hayvanı. Daima.
Bakmaktan asla bıkmayacağım o güzel, seksi, tanıdık, meydan okuyan, küstah ve insan – hayvan karışımı yüze.
Bakışları buz ve ateş, kan ve çelik.
Beni baştan aşağı süzüyor. Sana bunu hiç söylemedim ama benim güzellik anlayışım sensin,Dani O’Malley. Bakır alevler ve zümrüt buz. Kar beyazı ve gül pembesi. Güçlü bacakların. Dimdik sırtın. Ruhundaki ateş.
Çaresizce ihtiyaç duyduklarınızın ertelenmesi insanı mahveder.
Kokusunu alabiliyorum. Tenine yapışıp kalan şu baharatlı, karanlık ve egzotik, hayvansı ve erkeksi kokuyu. Onu hissediyorum ve vücudumdaki her bir sinir ucu varlığıyla elektrikleniyor.
Yeni başlangıçlara, dedim sessizce ve onunla ilgili duygularımı hissetmesine izin verdim.
Derin bir nefes alıp küfretti. Ah be kadın! Şimdi sırası mıydı?
Seni seviyorum, Yıldıztozu. Hep seveceğim. Bizim aşkımız zamanın ve mekanın ötesinde. Bir sonu yok. Sadece yeni başlangıçlar var.
Hissettiklerini bir bir sezdim. Öfke, üzüntü, hiddet ve inkar.
Güzel vücudunu özleyeceğim, demedi ama ben hissettim.
Ben de, bir gün bir ejderhayı sevmekten bıkacağından korkuyorum, diyemedim ama o da hissetti.
Benim hakkımda özlediğin bir şey söyle, diye karşı atağa geçti.
Her şey, diye itiraf ettim sonunda. Dünyamdaki renklerin yarısı kayboldu ve sen dönene dek doğru düzgün nefes alamadım.
Söyle, Yıldıztozu. Duymak istiyorum.
Seni seviyorum, Ryodan Killian St. James. Adın ya da biçimin ne olursa olsun. Daima.
Ruhumda yanan saf sevinç içimi ısıttı.
Ryodan beni seviyordu. Ne olursam olayım, beni hep sevecekti. Ben de onu seviyordum. Aşk herkese cicili bicili hediye paketlerinde sunulmuyordu.
Sen ve ben, senin manyak Mega kabuğunda iki bezelye tanesiyiz. Yüzü nadiren tanık olduğum, içten gülümsemelerinden biriyle aydınlandı.
Aşk kafesler inşa etmez. Yıldızlara çıkan merdivenler inşa eder.
Öz enerjisi yoğun bir cinsellik ve zar zor dizginlediği bir açlık da içeriyordu. Birden her şey artmıştı sanki. Daha çok hayat, daha çok seks, daha çok oyuncak ve daha çok macera. Hayatı çok seviyordu. Tıpkı benim gibi.
Hadi Yıldıztozu, dedi alçak, seksi bir sesle. Erkeğini damgala. Ne zamandır bu anı bekliyordum.
Hepimiz her gün değişiyorduk. Ancak dalgaları birlikte aşanlar, birlikte büyüyüp gelişenler kalıcı oluyordu. Birbirlerinin evrimini destekleyenler. Bazen ürkütücü olsa da. İlişkilerdeki uyum sağlama becerisi, kafesin zıddıydı. Karşı tarafın özgürlüğünü korumak için verilen bir sözdü.
Asla normal bir hayatım olmayacaktı. Öyleyse neden normal bir gelecek bekleyecektim ki?
Aşk, insanı vesveseli birine dönüştürüyordu. Kafanı karıştırıp başka türlü asla düşünmeyeceklerini düşündürtüyordu.
Ben kafanda sana gerçek gibi gelen illüzyonlar yaratabiliyorum ama sen dövmeyi tamamlamadığın için bunu yapamıyorsun. O zaman illüzyonlar ikimiz için de gerçek olacak. Özellikle de seks. Belirsiz geleceğin içine edeyim. Bana dövme yap, Dani. Bir ejdere aşık bir canavar olmama izin ver. Hala dilediğimiz gibi yaşayabiliriz.
Böylesi bir yakınlığı ilk kez tecrübe ediyordum. Vücutlarımızın birbirine değmesinden ve zihinlerimizin bağlantıya geçmesinden çok daha fazlası vardı. Tadını alabiliyordum; tehlike, acımasızlık, vahşilik ve korkusuzluk. Bir de müthiş bir görev bilinci ve sadakat. Ryodan öncelikle bir hayvandı. Saf, sadık ve bölgesini koruyan. Tıpkı bir kurt gibi.
Ama Ryodan’ın yalnızca karanlığı ve yalnızlığı vardı.
Nasıl delirmemişti?
Herkes yaşıyordu. Ben hariç.
İşte ben ölüme en çok yaklaştığım o anlar için yaşardım. Güneşi yeniden görebilmek için bana yapacaklarına razıydım. Onu yaralarımda ve kırık kemiklerimde hissetmek için. Güneş ışığı benim için hayat demekti.
Ryodan’ın illüzyonu bile beni sıfır noktasına indirebiliyordu.
Bu adam kendi evrenimde kendimi güvende hissetmemi sağlayabilen tek kişiydi.
Başımı göğsüne yasladım ve içinde adeta eridim. Gücünün, sıcaklığının ve iri, sağlam bedeninin tadını çıkardım.
Ama orada öylece oturup dünyamın başıma yıkılmasını izledim.
Özgürlüğün, kaybedecek hiçbir şeyin olmamasını tanımlayan bir sözcük olmadığını uzun zaman önce keşfetmiştim.
Korkusuz öyleydi.
Bana bir dakika ver, diye inledim. Şimdi toparlanırım.
Sen her zaman bir şekilde toparlarsın, Dani, dedi. Sesindeki derin hürmet ve keder karşısında şaşaladım. Bir de bana dokunamamanın müthiş hiddeti vardı.
Sevgi asla anlayamayacağın tek şey, dedi usulca. Çünkü ona hiç sahip olmadın. Seni sevmemiz için dünyayı kurtarmana gerek yok. Biz seni zaten seviyoruz.
Yumruklarını sıkarak bana doğru iki büyük adım attı. Sonra durdu. İkimiz de bana dokunamayacağını biliyorduk. Seni ağlarken görmeye dayanamıyorum, dedi.
Ryodan sessizce odaya girdi ve gelip arkamda durdu. Onun gibi güçlü, zeki ve seksi bir erkeği sonsuza dek kaybetmenin acısıyla sarsıldım.
Sen herkesi kurtarıyorsun, dedi Kat usulca. Bırak, bu sefer de biz seni kurtaralım.
Ryodan gözlerini bana dikti. Bırak bu sefer düşmanla başkaları uğraşsın, diye hırladı. Sen elinden gelenin fazlasını yaptın. Hızla başını çevirirken ekledi. Tanrı aşkına, benimle biraz daha kal, kadın. Kalabildiğin kadar.
Lanet buklelerim gerçekten de birini öldürebilirdi. Şu işe bakın!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir