İçeriğe geç

Yokuşa Akan Sular Kitap Alıntıları – Mustafa Kutlu

Mustafa Kutlu kitaplarından Yokuşa Akan Sular kitap alıntıları sizlerle…

Yokuşa Akan Sular Kitap Alıntıları

Kalıcı olsak iyidir derim Zülküf Emi. Lakin ucundan tuttuğumuz işin, ayak bastığımız toprağın acemisiyiz..
Bir dünyanın eşiğindesin. Eğilip eğilip bakıyorsun. Özlemlerin, hasletlerin hasılı her şeyin arkada kaldı. Kalacak, unutulacak. Güçlenen, süren önündeki dünya…
Sen de bu dünyanın saliki olacak mısın?
Bak eller dünyayı değiştirmişler, sen de değiştir dünyanı. Yarınlar senin.
Yine vâveyla kopacak, yine ev halkı ayaklanacak. Yine çarpıntılar sökün edecek. Kalpler kırgın, kapılar çekilip gidecekti. Kızıyla, kara kaderiyle baş başa kalacak, kızarmış patatesler dolapta soğuyacak, çay demlikte kararacaktır.
Siyasi olupta bulaşık olmayan var mı?
Aslımızı yitirmezsek iyidir.
Uuyy, endamına vurulayım.Namaza durmuş daa.
‘Cehennemin leylim kuyusuna düştük. Kurtuluş bundan geri mümkünsüz.
Aslımızı yitirmezsek iyidir.
Bak eller dünyayı değiştirmişler, sen de değiştir dünyanı. Yarınlar senin. Çocuğunu başkaları büyütecek, hafta sonları görürsün. Aşını başkaları pişiricek, sen yersin. Karını akşamdan akşama bulursun. Yorgunluktan kemiklerin sızlayacak, aldırma. Taksitle al evini, taksitle döşe, taksitle yaşa. Seni de başkaları yaşatıyor, inan buna. Ziller, düğmeler, levyeler, planlar, çok uluslu şirketler.
Herkesin rızkını veren Bâri Hüda.
Aslımızı yitirmesek iyidir
tohum ekmeden önce iki rekat namaz kılıp kurdunan kuşunan, eşinen dostunan yemek nasip eyle demek gerekmiş.
Bak eller dünyayı değiştirmişler, sen de değiştir dünyanı. Yarınlar senin.
Özlemlerin, hasretlerin hasılı her şeyin arkada kaldı. Kalacak, unutulacak. Güçlenen, süren önündeki dünya
– Herkesin rızkını veren Bâri Hüdâ.
Bu efsunkâr gece uzar gider yıldızlara kadar.
Düş içine, düş içinde.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Artık balkonda, saksıda görüyoruz çiçekleri.
Elhamdülillah müslümanız. Namaz yok, abdest yok. Nereden belli müslüman olduğumuz?
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
“Aslımızı yitirmezsek iyidir.
İyidir ya, mümkün mü?”
kafasına sığdıramadığı geleceğinin, labirentler arasında uzayıp giden, görünmeyen, ancak uğultusunun, yankılarının kıvrılıp, dönüp kalbine yapışan, şuuraltının deliklerinden sızarak benliğine sarılıp onu sıkan, sıkan, sıkan türlü tevatürlerle dolu geleceğinin abus çehresine koşacak, salkımsaçak halk otobüslerine atlayacaktır.
Dünyanın kapıları kapalı şimdilik. Ör kozanı. Bırak çekip gitsin arkasında Kaderim yazılı o mavi minibüs.
– Konuş ulan!..
Seydali yaprak gibi titriyor. Zaman zaman şehla bakan iri, siyah, munis gözleriyle yalvarıyor.
– Başefendi biz
Memur yakasını bırakıyor.
– Evet, devam et.
– Cüz oynuyorduk başefendi!.
Daktilo tıkırtısı duruyor. Oda duvarlarına kadar şaşırıyor.
– Cüz mü? Ne cüzü?..
– İki gözüm önüne aksın ki cüz. Mübarek günde yalan söylenir mi? Sekiz taşlı cüz
Odadakiler, adını koyamadıkları, ancak mutlaka insan olarak içlerinde hissettikleri bir şeye dayanarak, henüz kaybolmamış, ama bir yerlerde kabuğuna çekilmiş bekleyen, ortaya çıkmaya artık utanan bir şeye dayanarak, güvenerek rahatlıyorlar, gülüveriyorlar.
.
– Kalıcı mıyız?
.
Bak eller dünyayı değiştirmişler, sen de değiştir dünyanı. Yarınlar senin.
Bak eller dünyayı değiştirmişler, sen de değiştir dünyanı.
Yarınlar senin.
Söylenenleri bu dünya içinde bir yerlere oturtmak için çırpınıyordu.
Bu binalar neden bu kadar yüksek? Bu arabalar ne kadar çok. Bu insanların ne kadar acelesi var.
Taksitle al evini, taksitle döşe, taksitle yaşa. Seni de başkaları yaşatıyor, inan buna.
Bastığın yeri toprak diye geçme tanı artık.
O betondur, senin yeni vatanın.
-Aslımızı yitirmezsek iyidir.
-İyidir ya, mümkün mü?
Bastığın yeri toprak diyerek geçme tanı artık. O betondır, senin yeni vatanın. Asfalttır, parkedir, halıdlextir.
anneninki basmaydı, senin perdelerin tül olacak. sen bu tül perdelerin ardında solacaksın. çilli akasyaların kirli grisinde kaybolduğu sokak parçasına dalarak. dünyanın kapıları kapalı şimdilik. ör kozanı. bırak çekip gitsin arkasında kaderim yazılı o mavi minibüs. tozu dumana katsın hep kızların çalıştığı fabrikaların önünden geçerken. sen oyalarına dön. kartpostallara dalma. yasak sana resimli-resimsiz romanlar. senin hayatın muhtasar bir kıssa.
Her şey karmakarışık, her şey hareketli.
Bastığın yeri toprak diyerek geçme tanı artık.
O betondur, senin yeni vatanın. Asfalttır, parkedir, halıflextir.
Biz adamlıktan çıktık, temelli çıktık.
Evliydim, evim dardı. Aydın bir kişiydim ama aylığım azdı. Milli gelirden bana düşen payın giderek ufalmasını, tükenip yok olmasını karıma bir türlü anlatamıyordum. O, bu lafları dinleyeceğine konu komşunun gidişatına bakıyor, kirada oturduğumuz evin önüne sayıları geçtikçe artan otomobillere işaret ediyor; bak eller nasıl birini bin etmekte deyip kaş çatıyordu.
“Nefs-i emmare ki yedi canlıdır, öldü der bırakırsın, yattığı yerden sana bakar da kıs kıs güler.”
“Aslanı tilkiye boğduran felek.”
“Bekle, kimi?”
“Anneninki basmaydı, senin perdelerin tül olacak. Sen de tül perdelerin ardında solacaksın.”
“Biz adamlıktan çıktık, temelli çıktık.”
“–Aslımızı yitirmezsek iyidir.
– İyidir ya, mümkün mü?”
“Bir dünyanın eşiğindesin. Eğilip eğilip bakıyorsun. Özlemlerin, hasletlerin hasılı her şeyin arkada kaldı. Kalacak, unutulacak.”
Bastığın yerleri toprak diye geçme tanı artık. O betondur, senin yeni vatanın. Asfalttır, parkedir, halıflextir.
Kalıcı olsak iyidir derim Zülküf Emi. Lakin ucundan tuttuğumuz işin, ayak bastığımız toprağın acemisiyiz.
Bir dünyanın eşiğindesin. Eğilip eğilip bakıyorsun. Özlemlerin, hasletlerin hasılı her şeyin arkada kaldı. Kalacak, unutulacak. Güçlenen, süren önündeki dünya.
Sen de bu dünyanın saliki olacak mısın?
Herkesin rızkını veren Bâri Hüdâ.
Elhamdülillah Müslümanız. Namaz yok, abdest yok. Nereden belli müslüman olduğumuz?
Unut amcaoğlunun cenazesini, fazla mesai.
Aslılımızı yitirmezsek iyidir.
İnsanlar okunan akşam ezanını fark etmeyerek (mi) acaba, Çarşıkapı’dan, Kapalıçarşı’dan boşalıyor. Oluk oluk minibüs, otobüs kuyruklarını koşuyorlar.
Bu efsunkâr gece uzar gider yıldızlara kadar. Düş içine, düş içinde.
Elhamdülillah Müslümanız. Namaz yok, abdest yok. Nereden belli Müslüman olduğumuz?
Bak eller dünyayı değiştirmişler, sen de değiştir dünyanı. Yarınlar senin.
“Çiçekler artık balkonda, saksılarda ”
“Bu binalar neden bu kadar yüksek? Bu arabalar ne kadar çok. Bu insanların ne kadar acelesi var.”
“Bak eller dünyayı değiştirmişler, sen de değiştir dünyanı. Yarınlar senin.”
“Hiçbir şeyin asıl rengi belli değildir.”
Bican, “Aslımızı yitirmezsek iyidir.” dedi, içinden. “İyidir ya, mümkün mü?”
“Elhamdülillah Müslümanız. Namaz yok, abdest yok. Nereden belli Müslüman olduğumuz?”
Elhamdülillah müslümanız. Namaz yok, abdest yok. Nereden belli müslüman olduğumuz?
Hiçbir şeyin asıl rengi belli değildi.
Bastığın yeri toprak diyerek geçme tanı artık. O betondur, senin yeni vatanın. Asfalttır, parkedir, halıflextir.
Bu binalar neden bu kadar yüksek?
Bu arabalar ne kadar çok.
Bu insanların ne kadar acelesi var?
Aslımızı yitirmezsek iyidir.
..sen de değiştir dünyanı.
Yarınlar senin..
İşimiz var, sohbethane mi burası?
Bekle , kimi ? Hayal et , neyi ? Çöksün omuzların , sol biraz.
efsunkâr gece uzar gider yıldızlara kadar düş içine, düş içinde..’
“Beyaz tülbendinin oyalı kenarına sil gözyaşlarını. Bekle, kimi? Hayal et, neyi? Çöksün omuzların, sol biraz. Dikiş, nakış, uzun etek, başörtüsü, çamaşır, yemek, süpürge, pırıl pırıl yıkanan taşlıklar, dua, namaz, uykusuz gece, yasak rüyalar, tövbe.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir