Mustafa Kutlu kitaplarından Yoksulluk İçimizde kitap alıntıları sizlerle…
Yoksulluk İçimizde Kitap Alıntıları
Niçin ağlıyorum. Belki yıllardan beri ilk defa bir başıma ağlıyorum. Buna a tilde g lan denmez. bir iç çekiş, geçen zamana, ömre. Belki de sular aydınlanıyor. Ulaşmak istediğim o meçhul kıyı içi min labirentlerinden çıkıp geliyor. Hicret nereye Engin, hicret nereye?..
Sana ne oldu: Rumeysa?
Ne olmuş bana?
– Sarı ve kırmızıdan ne haber?
Ben altın ve gümüş aramıyorum. Sen bir adamsın
ki işitmeyen, görmeyen, sana hiç faydası dokunmayan
şeylere tapıyorsun. Falanların siyah kölesinin dağdan
sürükleyip getirdiği yerden biten bir odun parçasına
tapmaktan hiç sıkılmıyor musun? Eğer sen Müslüman
olursan, işte o benim mehrim olsun, evlenelim, başka
bir şey talep etmeyeceğim!
– Bana Müslümanlığı kim telkin eder Rumeysa?
– Resûlullah (s.a.) telkin eder, ona git.
Resulullah Rumeysa için yöyle buyurmuştur. Gördüm ki cennete girmişim, önümde bir ayak sesi Bir de baktım ki Rumeysa ,
Hayatım, her gün kazandığım yeni yalnızlıklarla zenginleşiyor.
Hicret ve niyetin kimin için? Bir gece yarısı uyandığında yatağından kalk, şöyle yıldızlara bir bak. Düşün!.. Madem ki içinde bulunduğun yer, konuştuğun kimse sana feyz vermiyor, terk e mani olan ne?
Birlikte denize bakıyorlar. Ne denizi arkadaş ne denizi, birlikte küçük bir kıyamet yaşıyorlar. Yani kendilerine bakıyorlar, içlerine. Bu bakışı kim engelleyebilir.
Hayatımızda neyin, nasıl, ne zaman ve ne şekilde olup bittiğine, olup biteceğine kolayca ad veriyoruz.
-Yani hayal mi kurayım? Bir başka dünya var mı ki?
-Var. Bir başka Süheylâ, bir başka dünyadır.
Süheylâ işte söylüyorum hayat bir imtihandır.
Varlığını bilinmezlik toprağına göm. Gömülmeyen şey nabit olmaz.
Bir gece yarısı uyandığında yatağından kalk, şöyle yıldızlara bir bak. Düşün!..
Madem ki içinde bulunduğun yer, konuştuğun kimse sana feyz vermiyor; terk’e mâni olan ne?
Marifetin mukabili inkar, ilmin mukabili cehalettir.
Dünya suretlerinin bulaştığı ayna nasıl parlar? Huzura girmeden önce tevbe sularında yıkan.
İçindeki yoksulluğu hissediyor musun? İşte senin için en hayırlı vakit.
Taleb şan değildir. Razı ol, şan da senin, nam da senin. Varlığını bilinmezlik toprağına göm. Gömülmeyen şey nabit olmaz.
İnsanoğlu putunu kendi yapar.
Ne kadar sürer bu arayış, ne zaman biter bu hasret.
Ağaçlara selam vermeli değil midir? Kendini muhabbetle karşılayan denize.
İnsanları aldatarak, onların saf ve temiz taraflarını kanatıp kirleterek ve katiyyen ihtiyaç duymadıkları şeyleri ihtiyaçmış gibi göstererek, yetmeyen paralarını, ve mal varlıklarını, giderek haysiyet ve umutlarını çalarak biriktirdiğimiz bu kirli para. İnsanları birbirine yaklaştıran ve yardımlaşmalarını sağlayan bir alışveriş değil bizimkisi. Onları her geçen gün daha bir ezerek, daha bir küçülterek insanlıktan çıkarmak, eşyaya, mahiyeti meçhul eşyalara zebun kılmak. Başka bir seçenek kalmıyor; ya esir olacaksın, ya zorba
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Bir yıldızın kayışını görmek bile kafi değil midir?
-Aranızda Allah korkusu duyan var mı? Hep bir ağızdan ve çığlık çığlığa:
-Onu unuttuk, ne mutlu bize onu unuttuk..
İnsanoğlu putunu kendi yapar.
Ne kadar sürer bu arayış, ne zaman biter bu hasret
Güzel şeyler var etrafımızda. Bazıları bu güzel şeylerin farkına varıyor.
Yüzler neler neler anlatır.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Ne ki senden alınmıştır, o senin hayrınadır.
Madem ki içinde bulunduğun yer, konuştuğun kimse sana feyz vermiyor; terk e mani olan ne?
Cihanı hiçe satmaktır adı aşk
Döküp varlığı gitmektir adı aşk
……
Bu alem sanki oddan bir denizdir
Ana kendini atmaktır adı aşk.
…
Bir araba, bir kat, birde koca diyenlerin dünyasından çıkacaktı.
-Yani hayal mi kurayım? Bir başka dünya varmı ki? diye sordu.
-Var dedim.
Mütemadiyen öğreniyordu. Öğrenip, öğrendiği; inanıp inandığı ile amel etmekti arzusu.
Hayatın “indirimli satışlar”dan bir süveter almaktan öte manaları olduğunu nereden bilecek.
“Sevgiler soyut değildir.” demişti. Nasıl bir laf. Mavi mavi bakan gözlerine dalmıştı. Kelimeler, özge manalar.
İçindeki yoksulluğu hissediyor musun? İşte senin için en hayırlı vakit.
Çoğu kez “ Burada hayat yok” der geçeriz. Süheylâ işte söylüyorum hayat bir imtihandır.
Bir şarkı gibisin artık .Nerden takıldı bu mısra dudaklarıma. Nağmesiz. Tok. Garip bir mısra.
Niçin ağlıyorum. Belki yıllardan beri ilk defa bir başıma ağlıyorum. Buna ağlamak denmez. Derin bir iç çekiş, geçen zamana,ömre. Belki de sular aydınlanıyor. Ulaşmak istediğim o meçhul kıyı içimin labirentlerinden çıkıp geliyor. Hicret nereye Engin, hicret nereye?..
Kader teneffüs ettiğin her nefeste seninle.
İnsanlar bir meta değil. Olmamalı.
Yaşanan mekâna ve zamana verilen bu fevkalade ehemmiyetten kurtulmalı. Dışarıda olup bitenlerden sıyrılmalı.
Harama bulaşmamış bir yer yok.
Bizler kimiz, neyiz, ne yapıyoruz? İnsanları aldatarak, onların saf ve temiz taraflarını kanatıp kirleterek ve katiyyen ihtiyaç duymadıkları şeyleri ihtiyaçmış gibi göstererek, yetmeyen paralarını ve mal varlıklarını, giderek haysiyet ve umutlarını çalarak biriktirdiğimiz bu kirli para. İnsanları birbirine yaklaştıran ve yardımlaşmalarını sağlayan bir alışveriş değil bizimkisi. Onları her geçen gün daha bir ezerek, daha bir küçülterek insanlıktan çıkarmak, eşyaya, mahiyeti meçhul eşyalara zebun kılmak. Başka bir seçenek kalmıyor; ya esir olacaksın, ya zorba..
Yeryüzü devasa bir tiyatro, herkes rolünü ezberlemeli.
Fitne vücuda adım adım yayılmalıdır. Toprağın üzeri asfaltla kaplanmalı insanlar arabalara binmeli ayakları yerden kesilmelidir Sebzelere sun’i gübre verilmeli, tüpte çocuk üretilmelidir.
Paranın ışıltısı kayboldu, kadınların kışkırtıcı kahkahaları eridi ve bütün boyalarından kurtuldu eşyâ
Kadınlar kadınlıklarını soyunurlar. Erkekler erkekliklerini giyinirler.
– Harama batmışsın. Mülevves bir ortamda çırpınıp duruyorsun.
– Peki tutalım ki sen haklısın ne olacak o zaman?
– Hayatımızı birleştiririz.
– Evet
– Harama batmamış bir beldeye, hicret ederiz.
– Ben hayatın bir imtihan olduğuna inanıyorum. Yeniden dirilişe, öbür dünyaya inanıyorum.
– Ben de inanıyorum.
– Peki niçin öyleyse ömrünün her anını mal biriktirmeye harcadın, harcıyorsun.
Her sözünle bir kirli parça, bir lâşe, bir mülevves eşya çıkarıyorsun içimden. Beni sıkan cenderenin vidalarına, çarklarına, levyelerine dokunuyorsun, baskıyı azaltıyorsun.
Hepimiz bir kuşatmadayız. İliklerimize kadar ıslanmışız.
Hayatım her gün kazandığım yeni yalnızlıklarla zenginleşiyor.
Cihanı hiçe satmaktır adı aşk
Döküp varlığı gitmektir adı aşk
Elinde sükkeri ayruğa sunup
Ağuyu kendi yutmaktır adı aşk
Belâ yağmur gibi gökten yağarsa
Bâşını âna tutmaktır adı aşk
Bu âlem sanki oddan bir denizdir
Âna kendini atmaktır adı aşk
Var Eşrefoğlu Rumî bil hakikat
Vücudu fâni etmektir adı aşk.
Mütemadiyen öğreniyordu. Öğrenip, öğrendiği; inanıp inandığı ile amel etmekti arzusu.
Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe siz birr’e eremezsiniz mamafih her ne infak eyleseniz Allah onu bilir.
Hayat hiç çekilmez oluyor, gezilmemiş, eğlenilmemiş, sevilmemiş.
Sevgiler soyut değildir
sevmiyordu bu rayihasız, soğuk, göstermelik şeyleri.
Gönül eri garîb olmaz.
Sözde hikmet çoktur. Birincisi, kimden geliyorsa onun kalbinin kisvesini taşır. Ne ki nefsine ağır geliyor, onu yap. Kaldırdığın ağırlık miktarınca sana ferah erecektir. Kederle dolusun. Merak ve endişe içindesin. Demek ki hakîkati göremiyorsun. Karamsarlığın kaynağı ışıktan uzak durmaktır. Gayret atına bin, himmet dile ve ümîd et. Bidayeti parlak olanın nihayeti de parlaktır.
Melâl içindesin. Yoksul olduğunu düşünüyorsun. Ne ki senden alınmıştır, o senin hayrınadır. İçindeki yoksulluğu hissediyor musun? İşte senin için en hayırlı vakit. Unutma, ihtiyaç mütemadîdir.
Marifetin mukabili inkâr, ilmin mukabili cehalettir.
Ölüme ağlama. Kalbe bak. Hata ve isyan ile pişman, ibadet ve taat ile neşveli değilsen zaten ölüsün.
Hicret ve niyetin kimin için? Bir gece yarısı uyandığında yatağından kalk, şöyle yıldızlara bir bak. Düşün!.. Mademki içinde bulunduğun yer, konuştuğun kimse sana feyz vermiyor; terke mani olan ne?
Eşyadan eşyaya seyahat edip durma. Kendine uzaktan bakmayı öğren. Bir dolap beygirine benziyorsun öyle ahmak, öyle hüzün verici.
Kader teneffüs ettiğin her nefeste seninle.
Dünya sûretlerinin bulaştığı ayna nasıl parlar? Huzura girmeden önce tevbe sularında yıkan.
Varlığını bilinmezlik toprağına göm. Gömülmeyen şey nabit olmaz.
Taleb şan değildir. Razı ol, şan da senin, nam da senin.
mavi mavi bakışları vardı. Kötü şarkılar içinde ömür boyu sürecek diye cıvıltılan bir mavi.