İçeriğe geç

Yobazlıklar Kitap Alıntıları – Roger Garaudy

Roger Garaudy kitaplarından Yobazlıklar kitap alıntıları sizlerle…

Yobazlıklar Kitap Alıntıları

İnsanda tam anlamıyla insancıl olan şeyin bilincine varmamıza yardım etmeyen her eğitim, her sanat, her siyaset bizleri dünya çapında bir intihare götür
Bu petrol İslamı, kuran ve sünnet İslam’ını kirletip duran, kapkara bir petrol attıkları örtüsüdür. (Suudi Arabistan için)
Yobazlığın en sinsi şekli belki de şudur: batının bilim ve teknik yönden diğer bütün hayat tarzlarından üstün olduğuna kesin mutlak inanç… O Hayat tarzları ki geleneklere gerici bir sadakatle baldırlar… “Teolojik” bağnazlıkla damgalıdırlar… Tek kriteri tabiat ve insanlara karşı bilim ve teknoloji sayesinde hükümran olan “medeniyete” ve “ilerlemeye” karşıdırlar
bilimcilik anlayışı, bilim bütün problemleri çözebilir şeklinde bir ön kabule dayanır. Bilimin çözemediği, deneyemediği ve önceden kestiremediği şey veya şeylerse, yok hükmündedir, mevcut değillerdir. Her şeyi basite indirgeyici bu pozitivizm, hayatın aşk, sanatçı yaratıcılık, iman gibi yüce boyutlarını dışlar.
Sömürgecilik, bir zamanlar olduğu gibi İsa’nın öğretisini yaymakla değil de, artık teolojik dönemde kalmış ilkel halklara laik ve bilimsel bir medeniyet sunuyor olmakla kendini haklı gösteriyordu.
Sanayileşmiş ülkeler göçün en büyük sorumlularıdır.
Yahudi, Almanya’nın başına gelen bütün belaların günah keçisiydi, yani sebebi olarak görülmüştü.
Hitler ve Nazizm, tam çıkmaza saplanmış milyonlarca Alman işçisinin öfkesinden doğmuştur.
Başörtüsünü yasaklamak onu zorla taktırmaktan daha mı az yobazlıktır?
İslam’ın her çağa seslenemez hale gelmesinin asıl sorumluları, ulema, yani dinde otorite kabul edilen kesimdir.
Yobazlar islam’a, tam da İslam’ın en azılı düşmanlarının vermek istedikleri o görüntüyü veriyorlar.
Suudi idarecilerinin asıl kaygısı, Batı’ya olan tam bağlılıklarının üstünü örtmektir.
İsrail, Dinci ve ırkçı bir devlet anlayışından hareketle teşkilatlandı.
Batının hür dünya, liberalizm, demokrasi, modernite gibi çeşitli etiketlerle dünyaya kabul ettirmeye çalıştığı dinsiz, imansız kudurganlık “modeli” işte budur.
1989 yılında New-York şehrinde bin 905 öldürme, 3 bin 254 ırza geçme, 93 bin 377’si sokaktaki hırsızlık olmak üzere bir yılda 712 bin 419 suç işlenmiştir.
Hristiyanlık batılı bir din değil aksine Doğulu bir dindir. Bu dine Batı el koymuş, ona felsefesinin, hukukunun, kültürünün silinmez mührünü basmış ve daha sonrada dünyanın diğer halklarına sunmuştur.
Batı’nın sömürgeci babavari yönetim anlayışına göre, her şey dışarıdan getirilmelidir..
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Batının Sömürgeci yayılımına destek sağlayan Piskopos Diego de Landa,

Maya kültürünün bütün yazılı izlerini ve kutsal kitaplarını ateşte yaktırmış, sanat eserlerini ise putlar diyerek kırdırıp imha ettirmiştir.

Sovyet sisteminin değişmez katı kuralı olan Tanrısız bir teoloji nedeniyle dış dünyaya ihracı, Avrupa komünist partilerini de, üçüncü dünya ülkelerinin komünist partilerini de, yaygınlaşmış bir iflasa sürükledi
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
19. yüzyılda İngiltere’de ve Fransa’da sanayileşmenin maliyeti çok korkunç oldu. Bu ülkelerde o dönemde 5 yaşındaki çoçuklar bile maden ocaklarında çalıştırıldı
Lenin şunun bilincindeydi:

Avrupa proletaryası kendi devrimini yapmazsa, Rusya gibi bir ülkede sosyalizm sürekli olarak var olamaz

Pazar ekonomisinde, yani insanın emeği dahil her şeyin meta olduğu bir toplumda, gerçek anlamda insani hiçbir değere yer verilmez
ABD, Irak’ı bir halkı ve ne olursa olsun bir hukuku korumak için değil de, Batılının her türden büyümesinin üssü olan Körfez petrollerini kontrol altına almak için işgal etti.
Pozitivizm, aşkınlık ve topluluğun inkarıyla kirletilmiş laiklik anlayışı, Batı’yı ahlaki bir iflasa sürüklemiştir.
Jules Ferry’e göre, batının sömürgeci yayılma politikası şu üç temel esasa dayanır:

İktisadi gereklilik: Bir sömürgenin kurulması, bir pazarın açılması demektir.

Siyasi gereklilik: Bütün dünyada üstlere sahip olmak.(Liman-Havayolu)

İnsani gereklilik: Biz medeniyet götürüyoruz.

Akla pranga vuran ve geçmişini günceleştiremeyen dinci yobazlık

insan severlikten uzak, ırkçı ve saplantılı etnik yobazlık

Bilimi ilâh gibi görüp putlaştıran bilimci-teknokratik yobazlık

Kendi kazancı ve çıkarları İçin halkları açlığa mahkum eden kapitalist yobazlık

Marks’ın düşüncesini paspayeleştiren sosyalist-kominist yobazlık

Akla pranga vuran ve geçmişini güncelleştiremeyen dinci yobazlık

İnsan severlikten uzak, ırkçı ve saplantılı etnik yobazlık

Bilimi ilâh gibi görüp putlaştıran bilimci teknokratik yobazlık

Çıkarı için diğer halkları açlığa mahkum eden kapitalist yobazlık

Marks’ın düşüncesini pespayeleştiren sosyalist – komünist yobazlık

Ve bugünün insanına hayatı zehreden, geleceğin insanını da şimdiden zehirleyen daha nice yobazlıklar

Başörtüsü, kadının topluma yabancılaşmasının ve köleleşmesinin simgesi olurmuş! Unutuyorlar ki o başörtüsü, bütün Hristıyan resim ve heykellerinde görüldüğü gibi, Hz. Meryem’in de örtüsüydü! Unutuyorlar ki o başörtüsü, yüzyıllardan beridir rahibelerin de örtüsüdür. Televizyonda bir ‘feminist’, başörtüsü yasağının okulun laiklik çerçevesini de aştığını ifade ederek, söz konusu olanın, ‘ kadının onurunu korumak’ olduğunu söyledi. Bu durumda rahibelerin de başlarını örtmelerini yasaklayacak mıyız?
Başörtüsünü yasaklamak onu zorla taktırmaktan daha mı az yobazlıktır? Suudi Arabistandaki gibi başörtüsünü mecbur etmek de, Türliye’deki gibi üniversite kapılarında kız talebelerinin başörtülerini çıkartmak da yobazlık değil midir?
Namaz, Allah ile birleşip bütünleşmek için; zekat, insanlarla bütünleşmek için; hac, ümmetle bütünleşmek için ve oruç, hem Allah’ı hem de aç olan insanları hatırlamak için
İslam, bir hazır çözümler deposu değildir. Bir kaynaktır. Onun prensipleri, ciddi bir tefekkür ve çetin bir araştırmayı, yeni yollar bulmaya yönlendirebilir. Dışarıdan dayatılmış çöküşlerden çıkıp kurtulmak için, öylesi bir tefekkür ve öylesi bir araştırma şarttır, Kuran da sürekli olarak bunu yapmaya çalışır.
Batı’nın hür dünya, liberalizm, demokrasi, modernite gibi çeşitli etiketlerle dünyaya kabul ettirmeye çalıştığı dinsiz, imansız kudurganlık modeli işte budur!
Kendiniz için özenle ayırdığınız şeylerden başkaları için harcamadıkça gerçek erdeme ulaşmış olmazsınız. Ali İmran3/92
Haç organizasyonu için gerekli araç ve gereçlere yatırım yapmak yerine yüz milyarlarca doların Batıya yatırılmasına ve onca servetin utanç verici bir şekilde çarçur edilmesine izin veren Suudi Devletinin ihmali yüzünden her sene hacda yüzlerce insan hayatını kaybediyor.
Yobaz hahamlar Tevrat’ı, üzerinde Allah imzası taşıyan bir tapu senedi gibi yukarı kaldırıp göstererek, Filistin’in Müslüman veya Hristıyan yerlisinin kovulmasına ve katliam edilmesine ideolojik bahaneyi sağlıyorlar .
Bir toplum öyle bir ekonomik, siyasi ve kültürel şartlar meydana getirmeli ki o toplumda kendisinde bir Rafael (ünlü İtalyan ressam ve mimar Rafaello Sanzio) yeteneği taşıyan kişi o yeteneğini tam anlamıyla geliştirip gerçekleştirebilsin!
Ne var ki yobazlar, çağımızın hayati sorunlarına cevap verecek bir İslam’ı yeniden yaşatmak için hiç de oradan (İslam Rönesansı’ndan) yola çıkmadılar. Onlar için Müslüman olmak, sanki yaklaşık 10 asır öncesindeki Abbasî halifelerinin bir tebaasıymış gibi yaşamaktan ibaretti, o kadar.
Din insanı hürleştirmeli, boyunduruk altına almamalıdır.
Bir din adamının zihnini meşgul etmesi gereken ilk soru şu olmalıdır: Halk niçin gecekonduda yaşıyor? Nerede oturacak olması, halkın yiyeceği ve giyeceği olmamasından daha vahimdir.
Çünkü ben mutlak hakikate sahip olduğumdan yüzde yüz eminsem, bu hakikati reddeden kimse ya bir hastadır ve kendisi bir psikiyatri kliniğine yatırılmalıdır, ya da hakikati bile bile reddeden bilinçli bir bozguncudur ki kendisi ya hapse atılmalı veya idam edilmelidir. Zafere eren bütün yobazlıkların varıp dayandıkları mantık işe budur.
Yobazlık, yüzyılımızın bütün siyasi ve dini hareketlerini sarmış bir hastalıktır.
Bu yüzyılın ilk yarısında bilimlerin gösterdiği gelişme, izafiyet teorisinin ve kuantum fiziğinin keşfi sayesinde bizlerin dünya karşısında hazır bir yapının değil, aksine yaratılacak ve hep doğuş halindeki bir eserin önünde olduğumuzu öğretti.
Yobazlığın en sinsi şekli belki de şudur: Batı’nın bilim ve teknik yönden diğer bütün hayat tarzlarından üstün olduğuna kesin mutlak inanç
Camille Pelletan: ‘Top atışlarıyla dayatılan bu medeniyet ne mene bir medeniyettir?
Jules Ferry: ‘ İşte beyler, iddia bu; ben bunun siyaset olmadığını, bunun tarih de olmadığını söylemekte tereddüt etmiyorum, siyasi metafiziktir. Beyler, daha yüksek sesle ve daha gerçekçi söylemek lazım! Açık ve net olarak demeliyiz ki, gerçekte üstün ırklar aşağı ırklar karşısında bir hakka sahiptirler
Nitekim kilisenin imtiyazlarının savunulması,din ve imanın savunması gibi sunulur; devlette ve okulda laikliğin savunulması ise, inancın pozitivist bir mantıkla dışlanmasına yol açar ve laiklik seve seve ateizmle özdeştirilir.
Yobazlık, yüzyılımızın bütün siyasi ve dini hareketlerini sarmış bir hastalıktır.
Nitekim Batılılar ülkeleri, gayri milli hasıla koşusunda, Batı ‘ nın büyüme tarzına az ya da çok benzemelerine göre “gelişmiş” veya “ az gelişmiş” olarak sınıflandırırlar. Balzac, daha o zamanlar, bu tür medeniyetin esas ilkesinin şu olduğunu ilan ediyordu: “Hayatın amacı, satmak ve satın almaktır”.
Bir metodu, bir dini, bir siyaseti, tarihlerinin önceki bir döneminde bürümüş olduğu bir şekle bürüyüp, o şekle indirgemek
Birincisi, hareketsizliktir, yani “adapte olmayı ret , “ her türlü gelişmeye, her türlü değişmeye karşı katı bir şekilde direnme”; ikincisi, geçmişe dönmektir ( “geleneğe sımsıkı sarılmak”, “tutuculuk”); üçüncüsü de, hoşgörüsüzlük, içe kapanıklık ve dogmatizmdir, yani “ katılaşıp kemikleşme “, “hırçınlaşma” ve “ uzlaşmama” dır.
Yobazlığa karşı verilecek mücadele, kendi yobazlığımızdan hareketle yürütülemez. Yani şu kendi kendine yeterlilikten , kendi içine kapanmaktan hareketle yapılamaz. Sözde olağanüstü ve evrensel bir kültür üstünlüğünden ve diğer bütün kültürlerin bu kültüre göre değerlendirilmesi gerektiğinden emin bir bakış açısıyla da verilemez o mücadele. Bir insana benim kültürümü, benim inancımı, benim inançsızlığımı paylaşmıyor diye yobaz damgası vurulmaz. Onun yobazlığı ancak kendi inancının verilerinden hareketle tanımlanabilir.
Saptırmalar gerçek problemleri çarpıtır, dikkatleri asıl meseleden başka yöne çekerler. Mesela siyasi manevralar, hakiki sorunları gizleyip örtbas ederler.
..Kur’ân’ın 6.000’i aşkın âyetinden sadece 80’i hukukî hükümlerdir.
Kur’ân, dînî bir çağrı ve ahlâki bir davettir; bir kanunlar kitabı değildir!
Bir insana benim kültürümü, benim inancımı, benim inançsızlığımı paylaşmıyor diye yobaz damgası vurulamaz.
Yobazlığın en sinsi şekli belki de şudur: Batı’nın bilim ve teknik yönden diğer bütün hayat tarzlarından üstün olduğuna kesin mutlak inanç
Başörtüsünü yasaklamak onu zorla taktırmaktan daha mı az yobazlıktır? Suudi Arabistan’daki gibi başörtüsünü mecbur etmek de, Türkiye’deki gibi üniversite kapılarında kız talebelerinin başörtülerini çıkartmak da yobazlık değil midir?
Bir insana benim kültürümü, benim inancımı, benim inançsızlığımı paylaşmıyor diye yobaz damgası vurulamaz. Onun yobazlığı ancak kendi inancının verilerinden hareketle tanımlanabilir.
Dar çerçeveli bir topluluğa ve onun dogmalarına bağlı kalınarak hiçbir sorunun çözümlenemeyeceği şu günümüzde yobazlık, çağımızın en büyük tehlikesidir.
Diyalog ise yobazlığın zıddıdır.
İnsanda tam anlamıyla insancıl olan şeyin bilincine varmamıza yardım etmeyen her eğitim, her sanat, her siyaset bizleri dünya çapında bir intihara götürür.
Ya hep beraber kaybedeceğiz ya da hep birlikte kurtulacağız.
Yobazlık, yüzyılımızın bütün siyasi ve dînî hareketlerini sarmış bir hastalıktır.
İnsanda tam anlamıyla insancıl olan şeyin bilincine varmamıza yardım etmeyen her eğitim, her sanat, her siyaset bizleri dünya çapında bir intihara götürür.
Amerikan hegemonyası altında ki sinema, en kanlı davranışların modellerini sunuyor;televizyonsa filmlerinden haberlerine, oyunlarından reklamlarına, spor programlarından eğlencelerine kadar, tenkitçi aklı uyuşturuyor.
IMF’nin politikası, zengin ülkelerin ortak sömürgeciliklerinin politikasıdır. Eski sömürgecilik nöbetini devralan bir politikadır bu.
Yobazlık yüzünden İslam’ın her çağı ses denemez hale gelmesinin asıl sorumluları, ulema, yani dinde otorite kabul edilen kesimdir.
Bir insana benim kültürümü, benim inancımı, benim inançsızlığımı paylaşmıyor diye Yobaz damgası vurulamaz.
Yobazlık, yüzyılımızın bütün siyasi ve dini hareketlerini sarmış bir hastalıktır.
Bizler ancak kültürlü, geniş kitlelerin alınacak kararlarda gerçekten söz sahibi olabilecekleri bu kültür devrimini gerçekleştirdiğimiz taktirde, sosyalist bir ülke olacağız.
Kendisine Peder bizler açız ! diyen heyete de şu cevabı verdi. Diliyorum ki Allah açlığı sürsün, ekmek açlığı ise çözümlensin. O ekmeği bulmanın yolları araştırılıp bulunsun! Sizler Allah açları olasınız. Gündelik ekmeğin açları değil!
Marks sosyalizmi, sosyalizmin asıl hedef ve maksatlarının ne olması gerektiğinden hareketle şöyle tanımlar :Bir toplum öyle ekonomik, siyasi ve kültürel şartlar meydana getirmeli ki, o toplumda kendisinde bir Rafael (ünlü İtalyan ressam ve mimar Rafaello Sanzio) yeteneği taşıyan kişi, o yeteneğini tam anlamıyla geliştirip gerçekleştirebilsin.
Teknik imkanlarımızın, insani gayeler üzerinde hiç kafa yormadan gelişip serpilmesi, insanın ve gezegenlerin canlanıp şenlenmesine değil de, mahvolup gitmesine hizmet ediyor.
Sömürgeci politikaların işi gücü yerli seçkin tabakayı yani işgalcinin sistemiyle özdeşleşmek için kendi öz kültürlerini reddetmeyi kabul etmiş kimseleri, işgalcilerle bütünleştirmekten ibaretti.
Yobazlığın en sinsi şekli belki de şudur: Batı’nın bilim ve teknik yönden diğer bütün hayat tarzlarından üstün olduğuna kesin mutlak inanç.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir