İçeriğe geç

Yıllar Kitap Alıntıları – Virginia Woolf

Virginia Woolf kitaplarından Yıllar kitap alıntıları sizlerle…

Yıllar Kitap Alıntıları

Yanlış bir şeyler var, diye düşündü; sözlerle gerçek arasında bir boşluk, bir aykırılık vardı.Eğer dünyayı ISLAH etmek istiyorlarsa, neden orandan, merkezden, kendilerinden başlamıyorlardı???..
Ama artık her şeye dikkat etmeyeceğim; keyfime bakacağım.
Yanlış bir şeyler var, diye düşündü; sözlerle gerçek arasında bir boşluk, bir aykırılık vardı. Eğer dünyayı ıslah etmek istiyorlarsa, diye düşündü, neden oradan, merkezden, kendilerinden başlamıyorlardı?
Büyümenin en kötü yanı buydu, diye düşündü; bazı şeyleri eskiden olduğu gibi paylaşamıyorlardı.
Kendi ruhumuzu kurtarmak için yalan söyleyemeyiz
Geçmişleri bugünlerini suçluyordu.
Sanki kelimeler yüzyıllardır onu perişan ediyordu.
Ama ne söyleyebilirdi? Duygularını gömmüştü. Ancak bazı duygular kalmıştı.
Aşk iki tarafta da aynı anda sona ermeli, öyle değil mi? Ancak işin kötüsü, öyle olmuyor.
İstese de istemese de ilerlemesi gerekiyordu. Her şey ne kadar kesin, hiçbir şeyin dönüşü yok, diye düşündü.
.
O bakarken kulağına bir arı vızıldadı; taşların üzerinden nehrin uğultusunu duyduğunu sandı; ağaçların tepesinde güvercinler öttü. Sabahın sesiydi, yazın sesiydi.

Meydanlardaki güvercinler, bir-iki dalı düşürerek ağaçların tepelerine üşüşmüşler, sürekli kesintiye uğrayan bir ninniyi tekrar tekrar başından başlayarak mırıldanıyorlardı.
.
Çim çok yeşildi; yapraklar ateş etmeye başlıyordu; küçük yeşil pençeler, kuşların pençeleri gibi dallardan dışarı çıkıyordu; her yerde bir ışıltı, bir animasyon vardı; hava temiz ve canlı kokuyordu.

.
Yazmak istemedi; konuşmak istemiyordu.

Kelimeler zihninde tekrarlanmaya devam ediyordu, sözler ve görüntüler

.

‘Neden’ diye merak etti, ‘uyuyan insanlar gayet uyanıkmış gibi davranmak ister?’
Aynı insanın iki ayrı insana bu kadar farklı görünmesi ne tuhaf.
Annem dedi ve durdu. Hepimizi o büyüttü. Ama hiçbirimiz onun tırnağı bile olamadık.

Yıllar, Virginia Woolf

Hiçbir şey sonsuza kadar devam edemez, diye düşündü. Her şey geçer, değişir, diye düşündü tavana bakarak. Peki, nereye gidiyoruz? Nereye? Nereye?
Hiçbir şey sonsuza kadar devam edemez, diye düşündü. Her şey geçer, değişir, diye düşündü tavana bakarak. Peki, nereye gidiyoruz? Nereye? Nereye?
Genç olmamak ne kadar güzel! İnsanların ne düşündüğünü önemsememek ne kadar güzel! İnsan yetmiş yaşına geldikten sonra diye ekledi, Artık istediği gibi yaşayabiliyor.
Yaşlılık ne kadar korkunç, diye düşündü; bütün becerilerinizi kaybetmek, birer birer ama ortada bir şeyin canlılığını sürdürmesi .
Sokaklar giderek daha da yoksullaşıyordu.
Ve ansızın çim gibi solup gitmek; sabahleyin yemyeşil ve uzamışken, akşam olunca soluyor, kuruyor ve çürüyor.
“Birine soğukkanlılıkla süngü batıramazsın”dediğini hatırlıyordu .
“Ve içki içmeden sınava giremezsin”dedi Edward.
İkimiz de rol yapıyoruz, diye düşündü Delia kendi kendine, babasına göz atınca,ama o bu işte benden daha başarılı.
Hiçbir şey bilmiyoruz, kendimiz hakkında bile.
sessizlik ve yalnızlık Zihnin özgür olduğu tek unsur bu.
-farklı yaşamak- farklı. Cesaret isteyen şey işte bu,
Genç olmamak ne kadar güzel! İnsanların ne düşündüğünü
önemsememek ne kadar güzel! İnsan yetmiş yaşına geldikten
sonra Artık istediği gibi yaşayabiliyor.
Baskı her zaman yanlıştır
Hepimiz birbirimizden korkuyoruz; neden korkuyoruz? Eleştirilmekten mi; gülünmesinden mi; farklı düşünen insanlardan
mı? ..
Üniversiteye gitmek istiyor, öyle mi?
Hangi sınavları geçti, ha?
Ben, törenleri kuşkulu bulan, dinin öldüğünü düşünen; uyum sağlayamayan, adamın söylediği gibi, hiçbir yere uyum sağlayamayan ben ne söylemeye çalışıyorum?
başka bir hayat; başka bir hayat vardı.
Salonlar ve yansıyan megafonlar yoktu; liderlerin peşinden sürü­ler, gruplar, topluluklar halinde, süslenip püslenip uygun adım yürümek yoktu.
Bu yakışıklı gençler Adalet ve Özgürlük ile ne demek is­tiyorlar? Yanlış bir şeyler var; bu sözlerle gerçek ara­sında bir boşluk, bir aykırılık vardı. Eğer dünyayı ıslah etmek isti­yorlarsa, neden kendilerinden başlamıyorlardı?
Hayatımda ken­dimi hiç bu kadar yalnız hissetmedim
Bana göre, yeni özgürlüğümüz, eski köleliğimizden çok daha kötü
Şimdilerde güller ucuz
Erkeklerin guru­ru sınır tanımıyordu.
Evleneceksin. Çocukların olacak. Sonra ne yapacaksın? Para kazanacaksın
Aile dedikodusu yapıyorlardı ve bun­dan zevk alıyorlardı. Ben bundan nasıl zevk alabilirim?
kendi türünü sevmiyor­du sinemanın kapısına toplanmış yüzler; duyarsız, pasif yüzler; ucuz eğlencelerle uyuşturulmuş, kendileri olmaya bile cesaret edemeyen, onun yerine süslenmek, öykünmek ve numara yapmak zorunda olan insanların yüzleri gözünün önüne geldi.
kendi türünü sevmiyor­du
Düşünmek büyük acı veriyordu. Neden düşünmeyi bırakıp, gayesiz yaşamaya ve hayal kurmaya başlamıyordu? Ama dünyadaki sefalet beni düşünmeye zorluyor. Yoksa bu bir tavır mıydı?
Keşke, demiryolu vagonlarında güneşi kapatmak için kullanılanlar gibi, beyni örte­cek panjurlar olsa
Her sokak köşesindeki her posterde Ölüm;
veya daha da kötüsü – tiranlık; vahşet, işkence, uygarlığın yok oluşu, özgürlüğün sonu yer alıyordu. Biz burada, sadece tahrip olacak bir yaprağın altına sığındık..
Sefalet içindeki bir dünyada insan nasıl mutlu olabilir?
Biz eğleniyoruz. Haydi gel, sen de eğlen. Kara kara düşünmeyi, kafa yormayı, incelemeyi bırak, anın keyfini çıkar
– ama insan bunu yapabilir mi?
Evrenin sıradanlığı beni şaşırtıyor ve dehşete düşürüyor. Her şeyde gördüğüm bayağılık karşısında müthiş bir tiksinti duyuyorum. İnsanların yoksulluğu beni yok ediyor
Bakın! Kitap okuyor!
Başka insanların çocuklarıyla ilgilenmediklerini gözlemledi. Yalnızca kendi çocuklarıyla, kendi mallarıyla; eski bataklığın kılıfsız pençeleriyle koruyacakları kendi kanları ve canlarıyla ilgileniyorlardı Nasıl uygarlaşabiliriz (bu halde)
kadınlar çok sayıda bebeğe bölünüyordu ve o bebeklerin başka bebekleri oluyordu ve o bebeklerin de lenf bezleri oluyordu.
otuz yıl karı koca olarak yaşadıktan sonra, tüh-tüh-tüh ve cık-cık-cık deniyordu.
sakın yanlış kadınla evlenme!
Neden evlenmiyorlar?
Neden evlensinler ki?
Ah, ama herkes evlenmeli
Hayatın, sizin idare edebileceğiniz ve üretebileceğiniz bir şey olması gerekmiyor muydu?
Gençler -öyle düşünmüyor musunuz?- dans etmeli. Dans etme hakları var. İster edin, ister etmeyin – siz bilirsiniz
Her duygu başka bir sinire dokunuyordu.
Çok enteresan bir dünyada yaşıyoruz
Ortaçağlarda, hücre vardı, manastır vardı; şimdi laboratuvar; meslekler; yaşamamak; hissetmemek; para kazanmak, hep para var
Nasıl duygusuzlaşabiliriz, nasıl donuklaşabiliriz; doğum yapan kadınlar böyle bağırıyordu; dinlenmek; artık var olmamak istiyorlardı.
Dinlenmek – dinlenmek -dinlenmek istiyorum.
Sıkılırken eğleniyormuş gibi yapmak ne kadar acı veriyor
İnsan birlikte gülebileceği birini istiyor
Kısmen cinsel; kısmen acıma. İnsan buna aşk diyebilir mi?
Kadınlar neden aynaya bakarken dudaklarını büzerler?
Bazı güzellikler kaybolur, bazıları da yaşlandıkça daha da güzelleşir.
‘Sizin komplonuza katılmak zorunda mıyım? Lekesiz elimi lekelemeli miyim? ve ekibe katılıp efendiye hizmet mi etmeliyim’
‘Ben, hiçbir anlam taşımayan gelgitle bir o yana, bir bu yana savrulan bir ot muyum?’
Toplum son derece kaba davranıyor bu enfes yalnızlığa
Geçmişime dönmek istemiyorum. Bugünü yaşamak istiyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir