Clarice Lispector kitaplarından Yıldızın Saati kitap alıntıları sizlerle…
Yıldızın Saati Kitap Alıntıları
Çünkü içinde koka olan bu içecek bugündür. Bu insanın güncel ve şu anda olmasının yollarından biridir.
Umutsuz ve yorgun olduğum için yazıyorum, kendim olmanın monotonluğuna artık dayanamıyorum ve eğer yazmanın o hep tazelenen yeniliği olmasa sembolik olarak her gün ölebilirim.
Dua, sessizce kimseye sezdirmeden kendime ulaşabilmenin yoluydu.
.
Tekrara tahammülüm yok, rutin beni ulaşabileceğim potansiyel yeniliklerden ayırıyor.
Tekrara tahammülüm yok, rutin beni ulaşabileceğim potansiyel yeniliklerden ayırıyor.
Yalnızca kendi olmaya dayanamadığından hepiniz olan bu ben, varlığımı sürdürmek için ötekilere ihtiyaç duyuyorum, bütün aptallığımla, bütün çarpıklığımla, o sadece düşünerek ulaşabileceğimiz mutlak boşluğa düşmek için düşünüp durmaktan başka ne yapabilir ki? Düşünmek sonuç gerektirmez; kendi içinde bir amaç olabilir yalnızca. Ben kelimeler olmadan düşünürüm, hiç bir şey üzerine düşünürüm.
Kimsenin birbiriyle konuştuğunu düşünmüyorum, gerçek sadece yalnızken geliyor bana.
Kendini bir tür organik sadeliğe dönüştürmüştü. Basit ve saf şeylerde lütuf bulmayı öğrenmişti.
Aklından kendini öldürmek hiç geçmemiş olsa da kendisinin de aslında bir tür intihar olduğundan haberi yoktu.
Kuyunun içine bakmak güzeldi. O nedenle şöyle bir amaç, edindi: Sadece kendine ait bir kuyuya sahip olmak.
Çünkü içinde bir tür taze çiçek yaşıyordu. Tuhaf görünebilir ama inanıyordu.
Bu hikâyedeki isimsiz kız o kadar eski ki, pekála İncil’den bir karakter de olabilir. Toprak altında ve hiçbir zaman çiçek açmamış. Yalan söylüyorum: ot o âdeta.
Bu kızı ben uydurmadım. O, varlığını bana dayattı.
Mekanik bir toplumda yaşadığının ve o toplumun kolaylıkla vazgeçilebilir bir dişlisi olduğunun farkında bile değildi.
sana şarkı söyleyerek veremeyeceğim neyi, ağlayarak istiyorsun benden?
Soğuk kış gecelerinde uykuya dalabilmek için kendine sarılır, kendine o değersiz sıcaklığını verir alırdı.
Şimdi sadece olabileceğim ama hiçbir zaman olmadığım şey olmak istiyorum.
Yazıyorum çünkü dünyada yapacak başka bir şeyim yok: ben artakalanım ve insanların dünyasında bana yer yok.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Gerçek şu ki ellerimde bir kader tutuyorum ama özgürce uyduracak kadar güçlü hissetmiyorum kendimi
Kızgın başımın etrafında görünmez eşekarıları kadar melekler de kanat çırpsın çünkü bu baş nihayet kendini bir nesneye dönüştürmek istiyor, kolay olan bu.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Tevazuyla kendimi sınırlıyorum ama tevazumu bağırtmadan
Bulmanın bir yolu da aramamak, sahip olmanın bir yolu da talep etmemek ve içimde var olduğunu bildiğim sessizliğin sırrımın cevabı olduğuna inanmak sadece.
Dua kimseye sezdirmeden kendime ulaşabilmenin yoluydu.
Bu mesafeli durmak istediğim bir hikaye..
siz baylar, bildiğinizi sandığınızdan daha çok şey biliyor ama bilmiyormuş gibi yapıyorsunuz.
parası çok olanın da ruhu ya da özledikleri az oluyor, çünkü altından daha önemli bir şeyi eksik; o ince öze sahip değil.
İki buçuk yıldır yavaş yavaş keşfetmeye başlıyorum. Bu da onun yaklaşmasının bakışı. Neyin mi? Kim bilir, belki daha sonra anlarım.
Düşünmek eylemdir. Hissetmekse gerçek.
En gerçek olan şeyin varlığına dair bir kanıt gösteremezsiniz, yapmanız gereken sadece inanmaktır. Gözyaşı dökmek ve inanmak.
Yalnızca kendi olmaya dayanamadığından hepiniz olan bu ben, varlığımı sürdürmek için ötekilere ihtiyaç duyuyorum, bütün aptallığımla, bütün çarpıklığımla, o sadece düşünerek ulaşabileceğiniz mutlak boşluğa düşmek için düşünüp durmaktan başka ne yapılabilir ki?
Hayat, bir tekmedir karna.
Sessizlik
Bir gün Tanrı yeryüzüne inerse büyük bir sessizlik olacak. Öyle bir sessizlik ki düşünce bile düşünmeyecek.
Bir gün Tanrı yeryüzüne inerse büyük bir sessizlik olacak. Öyle bir sessizlik ki düşünce bile düşünmeyecek.
Kötü olan şeylerin her zaman daha iyi olma ihtimali vardır.
Yine de gecenin sessizliği ürkütücüydü, adeta ölümcül bir sözü varmış gibi.
Tanrı onu kabul etmeyi becerebilenlere aitti.
Ne olursa olsun, gelecek daha parlak görünüyordu. Geleceğin, en azından şimdi olmama lüksü vardı; daha kötü olan her zaman daha iyinin yerini alabilirdi.
Mayıs ayı, ak bulutların içinde süzülen gelin duvaklarının ayı.
Başkalarının yaptığı gibi var olmanın aptallara göre olduğunu, bir tür delilik olduğunu düşünmeden özgürlüğümü kabul etmek istiyorum.
Mutluluk? Daha aptalca bir kelime duymadım
Çünkü ölüm ânında insan parlayan bir film yıldızı olur, o herkesin en görkemli ânıdır ve koro şarkılarında olduğu gibi o an fısıldayan feryatları duyarsınız.
Herkesin biraz yalnız, biraz da üzgün olduğu gerçeği ile ne yapabilirsiniz?
Tanrı’yı düşünmezdi, Tanrı da onu düşünmezdi. Tanrı onu kabul etmeyi becerebilenlere aitti.
İnsanın kendi hayatının dışına çıkmasının korkutucu olduğunun farkındayım ama yeni olan her şey ürkütür.
Kendi sınırlarımı aşabilme fikri beni ansızın büyüledi.
Tanrı dünyadır. Hakikat hep açıklanamayan bir iç temastır.
“Her şeyi anlatamazsın çünkü her şey sığ bir hiçbir şeydir.” Her şey çamurdur, bir şeyi içeren hiçbir şey.
Gloria, Neden benden bu kadar çok asprin istiyorsun? Parasını cebimden versem de şikayet ettiğimden değil dedi.
– Canım acımasın diye.
– Ne? Canın mı acıyor?
– Her zaman acıyor.
– Neresi?
– İçimde, anlatamıyorum.
– Canım acımasın diye.
– Ne? Canın mı acıyor?
– Her zaman acıyor.
– Neresi?
– İçimde, anlatamıyorum.
Yazıyorum çünkü dünyada yapacak başka bir şeyim yok: ben artakalanım ve insanların dünyasında bana yer yok. Umutsuz ve yorgun olduğum için yazıyorum, kendim olmanın monotonluğuna artık dayanamıyorum ve eğer yazmanın o hep tazelenen yeniliği olmasa sembolik olarak her gün ölebilirim. Ama gizlice arka kapıdan çıkmaya da hazırım. Hemen her şey geldi başıma, tutku da umutsuzluk da. Şimdi sadece olabileceğim ama hiçbir zaman olmadığım şey olmak istiyorum.
Şunu söyleyerek başlamak üzereyim: beceriksiz olduğunu. Hayat konusunda beceriksiz. Hiçbir zaman işleri nasıl halledeceğini öğrenmeyi beceremedi. Sadece belli belirsiz kendisinin içindeki yokluğunu anlamaya başladı. Eğer dışavurumcu bir yaratık olsaydı şöyle derdi: dünya benim dışımda, ben benim dışımdayım.
Bir melodram mı bu? Bildiğim tek şey, şu melodram hayatının zirvesiydi, her hayat bir sanattır ve onunki yağmur gibi, yıldırım gibi büyük, dizginlenemez bir hıçkırığa meyilliydi.
Macabea, sen çorbadan çıkan kıl gibisin. O da insanın iştahını kaçırmaya yeter. Duygularını incitmek istemiyorum, ama sen de gerçeği bilmelisin.
Düşünmenin meyve vermesi gerekmez. Düşünme kendi başına bir amaç olabilir.
İnsanın her şeyi bilmesi gerekmez; bilmemek onun yaşamının önemli bir parçası oldu.
Bu dünyada ne varsa bir evetle başladı. Bir molekül bir başka moleküle evet dedi, böylece yaşam doğdu.
Ama olmayı bildiğim sadece bu: çekilmez olmak. Çekilir olmak için ne yapabilirim?
Kimse ötekinin kalbine zorla giremez.
Herkesin biraz yalnız,biraz da üzgün olduğu gerçeği ile ne yapabilirsiniz ?
Onu hiç unutmadım:insan birlikte uyuduğunu unutmaz
Kendi sınırlarını aşabilme fikri beni büyüledi
İyi davranışlar en iyi mirastır
Çünkü kendini bulma ihtiyacı vardı,biraz acı çekmek de bulmanın bir yoludur
Sadece şu anda yaşıyoruz çünkü her zaman, sonsuza kadar bugündür ve yarın da bir bugün olacaktır, sonsuzluk tam da şu andaki şeylerin hâlidir.
yaş bir banka oturduğum için ıslandım
.
Yazmak için kendimi boşluğa koymalıyım.
Yazmak için kendimi boşluğa koymalıyım.
Bu boşlukta sezgisel olarak var olduğum yer var. Ama bu son derece tehlikeli bir boşluk : Kanı çıkardığım yer burası
.
Kız şimdi oyunsuz, oyuncaksız bir çocukluğun sevimli ama korkutucu hayaletiydi.
Kız varolduğunu bilmiyordu. Bu nedenle kendi mutsuzluğunun ayırdında değildi.
“Ben kimim? diye kendisine soracak kadar aptal olsa, yüzüstü yere kapaklanırdı. Çünkü “Ben kimim?” sorusu bir gereksinim yaratır. İnsan bu gereksinimi nasıl karşılayabilir? Kendi kendini yoklaması, insanın eksik olduğunu kabul etmesi demektir.
Düştüğüm yerde sınırsız beyaz bir yalnızlık var, hâlâ kapalı dağların arasında sıkışığım. Bastırılmış, bastırılmış.
.
Yapmak üzere olduğum şeyi yapmak için cesarete ihtiyacım var. Konuş ve konuşulan şeyin yoksulluğu karşısında hissedeceğim muazzam şaşkınlığı göze alacağım.
Yapmak üzere olduğum şeyi yapmak için cesarete ihtiyacım var. Konuş ve konuşulan şeyin yoksulluğu karşısında hissedeceğim muazzam şaşkınlığı göze alacağım.
Ağzımdan çıkar çıkmaz şunu eklemem gerek : O değil, o değil ! Ama gülünç olmaktan korkmam, gülünç olandan korkarak her zaman daha azını daha çok tercih ettim: çünkü bir de alçakgönüllülük paramparça oluyor.
Kendi kendime konuşmak zorunda kalmayı erteliyorum. Korkudan mı? Ve çünkü söyleyecek bir sözüm yok. Söyleyecek bir sözüm yok. Öyleyse neden susmuyorum ? Ama sessizlik kelimesini zorlamazsam beni sonsuza kadar dalgalar halinde yutacak.
.
.
Acı çekmek, hissedenlerin ayrıcalığıdır.
Acı çekmek, hissedenlerin ayrıcalığıdır.
.
— Canım acımasın diye?
— Ne? Canın mı acıyor?
— Her zaman acıyor.
— Neresi?
— İçimde, anlatamıyorum.
— Ne? Canın mı acıyor?
— Her zaman acıyor.
— Neresi?
— İçimde, anlatamıyorum.
Macabea’nın kavrulmuş bedeninde neredeyse sınırsız bir hayat nefesi olmasında ve bu nefesin kendini dölleyen, kendiliğinden üreyen hamile bir bakirenin nefesi kadar zengin olmasında korkutucu bir şey vardı.
Yaşam böyle: bir düğmeye basarsınız ve yaşam aydınlanır.
insanın haykırmaya hakkı vardır çünkü, ben de haykırıyorum.
Sen umutsuz bir vakasın. Bense, insanlar adımla o kadar çok çağırdılar ki, kendim oldum sonunda.