İçeriğe geç

Yıldız Çocuğu Kitap Alıntıları – Oscar Wilde

Oscar Wilde kitaplarından Yıldız Çocuğu kitap alıntıları sizlerle…

Yıldız Çocuğu Kitap Alıntıları

&“&”

Aşk iyi hoş ama arkadaşlık çok daha yücedir. Hatta bildiğim kadarıyla bir arkadaştan daha soylu ve değerli bir şey yoktur.
Kalplerin katı olduğu bir evde zaten her zaman acı bir yel esmez mi?"
Adaletsizlik dünyada kol geziyor; üzüntü dışında hiçbir şey eşit bölüşülmüyor."
Artık hepsi kralın çocuklarıydılar…
Herkese sevgiyi, iyilik sevgisini, sevecenliği öğretti. Yoksullara yiyecek, çıplaklara giyecek verdi, yurdun her bucağını barış ve bolluk kapladı.
Yıldız Çocuğu yerinden bile kıpırdamadı, kadıncağıza yüreğinin kapılarını kapadı. Üzüntüsünden ağlayan kadının hıçkırığından başka hiçbir ses duyulmaz oldu.
Çoğu kez oduncuyla karısı ona darılır, “Kimsesiz,
yardımcısız kalanlara senin yaptığını biz sana yapmadık.
Acınması gereken insanlara karşı› neden böyle katısın?”
derlerdi.
Ama Yıldız Çocuğu, bunların sözlerine aldırış etmez, somurtur, dudak büker, gene acımasız davranışlarını sürdürürdü. Arkadaşları da peflini bırakmazdı, çünkü
alımlıydı,ayağına çabuktu, dans eder, kaval çalar, şarkı
söylerdi. Nerede Yıldız Çocuğu başlarına geçse peşinden gelirler, ne istese yaparlardı. Sivri bir kamışla köstebeğin bulanık gözlerini oyarken de gülerler, cüzzamlılara taş atarken de gülerlerdi. Her şeyde onlara elebaşılık ederdi, tıpkı kendisi gibi onlar da katı yürekli olmuştu.
Ama bu güzellik başına dert oldu. Büyüklenir oldu, bencilleşti, acımasızlaştı. Kendisi yıldızdan düşme olduğu için soylu olduğunu düşünür, oduncunun çocuklarıyla köyün öteki çocuklarını bayağı soydan diye aşağı görür, başlarına geçip onlara efendilik taslar, onları da kendi hizmetçileri yerine koyardı.
Ormandan gelen acı bir rüzgâr kadını titretti, çeneleri çarparak, “Kapıyı kapatmayacak mısın? Evin içine zehir gibi rüzgâr doluyor, ben üşüyorum,” dedi.
Adam, “İçinde katı bir yürek çarpan bir evde, her zaman zehir gibi rüzgâr esmez mi?” diye sordu. Kadın hiç cevap vermedi, ateşe yaklaştı.
Ancak kadın yatışmadı,kocasıyla eğlenerek öfkeli öfkeli, “Kendi çocuklarımız ekmek bulamazken ellerin çocuğunu mu besleyeceğiz? Bizi koruyan kim? Kim karnımızı doyuruyor?” diye haykırdı.
Oduncu, “Yok, Allah serçeleri bile koruyup doyuruyor,” diye cevap verdi.
Kadın, “Kadın serçeler açlıktan ölmüyor mu? Şimdi de kış değil mi?” diye sordu. Adam cevap vermedi, eşikten de kıpırdamadı.
…altına öyle can atıyorlardı ki…
Yol arkadaşı, “Doğru” dedi, “Kimilerine çok verilmiş, kimilerine az. Dünya nimetlerinin bölüştürülmesi adaletsiz olmuş. Üzüntüden başka hiçbir pay eşit değil.”
Kurtulduklarına öyle sevindiler ki kahkahalarla güldüler. Gözlerine bütün dünya gümüşten bir çiçek, ay da altından, başka bir çiçek gibi göründü. Bununla birlikte, gülmeleri geçince üzüntüye kapıldılar; çünkü yoksulluklarını anımsamışlardı; biri ötekine,
“Dünyanın bizim gibiler için değil zenginler için olduğunu gördüğümüz halde, ne diye neşelendik?” dedi, “Keşke ormanda soğuktan ölseydik ya da yabanıl bir hayvan
üstümüze atılıp bizi öldürseydi.
Gerçek mutluluğun başkalarıyla paylaşılan mutluluk olduğunu çok iyi biliyordu artık. Yaşamı boyunca insanları ve diğer canlıları içtenlikle sevdi ve karşılığını fazlasıyla buldu.
Bu dünyaya haksızlık egemen olmuş; hiçbir şey eşit bölünmemiş. Bize hep acı düşmüş.
“Kalplerin katı olduğu bir evde zaten her zaman acı bir yel esmez mi?”
… kıskançlık da, insanın huyunu bozan en fena şeydir.
Hatta bildiğim kadarıyla, dünyada sadık bir arkadaştan daha soylu ve değerli bir şey yoktur.
“Kalplerin katı olduğu bir evde zaten her zaman acı bir yel esmez mi?”
Adaletsizlik dünyada kol geziyor; üzüntü dışında hiçbir şey eşit bölüşülmüyor."

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir