İçeriğe geç

Yezidin Kızı Kitap Alıntıları – Refik Halid Karay

Refik Halid Karay kitaplarından Yezidin Kızı kitap alıntıları sizlerle…

Yezidin Kızı Kitap Alıntıları

Tam aşk hesaba sığmaz. Onda zehir, bir reçetede olduğu gibi ,en zararsız miktarı düşünülerek tartılamaz.
“Sizi bekleyen bir aşk da vardır, uygun bir aşk. Vücudunuzu gönlünüzü bir anda sarsacak, tatlı talı hırpalayacak ve tatlı tatlı yoracak bir genç aşkı.”
Tek taraflı bir aşktan ruh temizliği ve sağlamlığıyla çıkmak ne zor.
Herkesten saklayacağım bu gizli yaramla kendi kendime övüneceğim, övüne övüne öleceğim.
Tamamen yaşadığıma kani değilim, hayatla ölüm arasında, sanki, araf geçidindeydim.
Asıl sevgi, parçalara taksim edilemez; sevdiğimizin sevilmeyen yeri yoktur.
Onsuz bir akşamım, bir saatim olabileceğini, şimdilik aklım almıyor.
Vücudumda derin bir takatsizlik duymaktayım.
Çok mu uyumuşum, hiç mi uyuyamamışım, fark edemiyorum.
Gözyaşlarımız, biliyorsunuz, gözlerimizin koruyucusudur.
Senden uzak durmak istememin sebebi yarın ayrılınca çok acı çekmek korkusudur. Aramızdaki mesafe ve farkı muhafaza etmeye karar verdim. Bu zaten karakterimin icabıdır.
..sonunda çok eziyet çekmemek için büyük zevklerden mahrum kalmayı tercih ederim.
Ölüm sonsuz bir renksizliktir, renksizlik ve azlığı korkunçtur. Yalnızlık ve keder de ruhun bir renksizliğidir.
..en hoş geçireceğiniz devir, zannederim araftadır..
Ben şimdi oradayım.
Daima sakin, kendi içine gömülüdür; fakat bu kapalı, kapanık, içinde neler saklandığını merak ediyorum.
Belki hiçbir şey, belki de her şey..
Kıskançlığın temelini kendisini üzmek, işkenceye sokmak meyli eder. Kıskançlar, kıskanacak vesileleri dört gözle ararlar ve beklerler. Kıskançlık üzüntüsünden zevk, hatta şevk duyarlar.
Ruh ölmez, ebedidir ve faaliyet sahası sayısız şekillerde canlı hüceyrelerdir*.
..sersem gibiyim. Bir sersemlik, bir uyuşukluk, bir gevşeyiş ki işte keyif veren odur, keyif budur.
Sokrates, güzelliği kısa bir zulüm, bir kısa gaddarlık diye tarif eder.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Cennette zevki kanıksamanız, cehennemde ezayı benimsemeniz mümkündür; en hoş geçireceğiniz devir; zannederim araftadır.
Renk, hiç ve yok olduğu halde, vardır ve her şeydir.
Memleket özleminde de ben bir renk hicranı bulurum: gurbette kalana öyle gelir ki, ayrıldığı yurdunda her şey bulunduğu yerdekilerden daha renklidir; daha hoş, daha cana yakın renklidir.
Ölüm sonsuz bir renksizliktir, renksizlik ve renk azlığı korkunçtur. Yalnızlık ve keder de ruhun bir renksizliğidir.
Kadın isterse, günde on renkten çiçek açan ve on kere yaprak döküp yeniden çiçek veren bir fidandır.
Müzik sesin, şiir sözün renkleşmesidir. Fikir renkleşmeden güzel sanat olamaz.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Renk yoktan bir varlıktır. Olmayan bir varlık.
Senden uzak durmak istememin sebebi yarın ayrılınca çok acı çekmek korkusudur.
Bana öyle geliyor ki erkeklerin ruhu da koyu renklidirlidir, ağır şaraplar gibidir.
Kadınlarınkiyse ışıltılı imrendirici… Şuruplar ve likörler gibi, değil mi?
Ölülerimizin vücutlarımızda kaynaştığını unutmayalım; bizler ölülerle dokunmuş bir nesciz ve bir gün, vücutlarımıza yaşayanları isticvap edebilirsek nihayet kendimizi tanımış olacağız.
Ruh ölmez, ebedidir ve faaliyet sahası sayısız şekillerde canlı hüceyrelerdir.
Deniz, mütemadiyen değişen, didşen, didikleyen, deliren, sonra birden dermansız döşeğine düşen bir huysuz güzellik, bir fikirsiz dişiliktir.
Çöl denize küsmüş, başını almış, buralara gelmiş, somurtmuş yatıyor. Seraplar, belki de ara sıra zihninden geçen hatıraların akisleridir, suyla olan aşkının rüyaları!
Çölle denizde huylar uyuşmamış iki ahbap, yahut yıldız barışıklığı hâsıl olmamış katı koca hali var.
Beni bir fleur du mal yaptınız.
Sokrates güzelliği kısa bir zulüm , kısa bir gaddarlık diye tarif eder.
Manevi çirkinliklerimizin göze görünür güzelliklerimize, tüten bir lamba gibi olsun, isini bırakmamasına şaşıyorum.
Asıl aşk ahlak ve mantık kitaplarını kendisine düstur yapmaz ve izzetinefsin davetine bir mahkeme hükmü gibi itaat lüzumunu duyamaz!
Müzik sesin, şiir sözün renkleşmesidir. Fikir renkleşmeden güzel sanat olamaz.
– (…) Çölle denizde huyları uyuşmamış iki ahbap ya da yıldız barışıklığı hasıl olmamış karı koca hali var.
Çöl denize küsmüş, başını almış, buralara gelmiş, somurtmuş yatıyor.
Seraplar belki de ara sıra zihninden geçen hatıraların akisleridir.
Asıl sevgi, parçalara taksim edilemez; sevdiğimizin sevilmeyen yeri yoktur.Sade cisim kusurlarını, vücut makinesine tabii çirkinlikleri değil, ruh bozukluklarını da severiz.Hatta bunlardan övünülecek meziyetler de çıkarabiliriz.Hepsi doğru! Fakat bu, benim bahsettiğim ayrılık, gerek fizik, gerek moral, ne güzellik, ne çirkinlik, ne meziyet, ne kusur hiçbir tasnife giremeyen ve aşkla bile duygularımızı uyuşturamayan bir halettir.Yabancı bir ses, bir koku, bir renk ve bir şekildir ki kendi açık havanızdan ve benliğinizden ara sıra o muhite düştüğünüz zaman beş duygunuzdan hiç olmazsa biri incinir.”
syf 136
Manevi çirkinliklerimizin göze görünür güzelliklerimize, tüten bir lamba gibi olsun, isini bırakmamasına şaşıyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir