Aziz Nesin kitaplarından Yetmiş Yaşım Merhaba kitap alıntıları sizlerle…
Yetmiş Yaşım Merhaba Kitap Alıntıları
“Sözgelimi öyle bir zaman geliyor ki, gökyüzünü avuçlayacak kertede sevinçliyim, öteyandan ansızın umarsızlıklara düşüyorum.”
“Yalnızlığını bu kaçıncı aldatmasıydı, bu kaçıncı sözverişi ve kaçıncı bağışlanmasaydı.”
“Bir insanın bu dünyada var olduğunu, yaşadığını başka insanların da bilmesi gerekir ve bunu nice çok insan bilirse o insan o denli daha çok vardır.”
Yabancı bir kentte insanın yalnızlığı daha bir katmerleniyor. Yalnızlıktan içinde bulunduğum hava sanki yoğunlaşıp ağdalandı ve ben bu ağda içinde zorlukla kımıldıyordum.
Her zaman insan son sevdiğini en büyük sevgi sanar
Benim için son , kurtuluş olduğu için, başlamaktan daha güzel.
Ne yazık ki geri kalmış bir ülkede doğmanın korkunç şanssızlığını yaşıyorum.
Sevgi, içimizde büyüttüğümüz dünyalar boyutunda öyle bir ağaç ki, her gün yeni baştan bir önceki günden daha çok severek sevgimizle beslemezsek, yani sevgiyi hakketmeye ve kazanmaya çalışmazsak, onu yavaş yavaş, hatta hiç ayrımsamadan kurutmuş, yitirmiş, öldürmüş oluruz.
Ben inanıyorum ki bu dünyada sevdayı keşfeden biziz Bizden önce sevda yoktu ki
Bir yonutçu çamurunu nasıl seviyorsa, bir ressam renkleri, bir müzikçi sesleri nasıl seviyorsa, ben de sözcükleri öyle seviyorum canım.
Kimi öyle güzel şeyler vardır ki, kullandıkça eskimek, yıpranmak, bozulmak şöyle dursun, tersine değeri artar, daha güzelleşir.
Ne zaman ve nerde sevinin hası varsa, onu bozmadan, kirletmeden, yozlaştırmadan ya da yok etmeden duramıyorlar.
Mutluluk en çok bizim hakkımızken, mutsuzluk neden bizim yazgımız oldu?
İnsan son sevgisini en büyük sevgi sanır
O’nun için yaşam, albümdeki resimlere bakmak gibiydi. Sayfa çevrilince unutulur, yeni çevrilen sayfa yaşanırdı.
Yaşamak için yüreğimi kendi sesimle ısıtmalıyım.
Ne korkunç şeydir koca dünyada senden başka kimsenin olmaması
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Dünyada sevmekten önemli bir iş olur mu?
Ben yaşamı güzellikleriyle yaşamak istiyorum. Bu nedenle anlamsız tutkulardan, başkalarıyla olan yarışmalardan, bağımlılıklardan iğreniyorum.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Birbirimiz için yaratılmış olduğumuza inandık hep. Birbirimizi bunca sevmişken, tarihin hiçbir zamanında coğrafyanın hiçbir yerinde neden birbirimizin olamadık?
Yalanımızla , önce kendimizi kandırıyoruz; kendimizi kandırınca da inanıyoruz yalanımıza , yalanımızı doğru sanmaya başlıyoruz. Bu kez doğru olduğuna kendimizi inandırarak başkalarına söylüyoruz , yalanımızın yalan olduğunu kendimiz bile bilmeden.
“Her zaman insan son sevgisini en büyük sevgi sanar.”
Dünyada sevmekten önemli bir iş olur mu? Bugüne dek hep Tülsü’yü sevdim, ölene dek de hep seveceğim.
Öyle bir tutku ki, gittikçe harlanıp yalazlanıp beni yakıyor, içimi köz köz
Herkesin var olma nedeni başka başka; benimki Tülsü’yü sevmek.
Elleri birbirine değdi. İletişimin en güzeli, en anlamlısı buydu. İki kişinin ellerinin ısısının birbirine geçmesi; ancak saniyelerle ölçülebilecek kısacık bisürede birbirlerini sözsüzce anlamak
Yalanımızla , önce kendimizi kandırıyoruz; kendimizi kandırınca da inanıyoruz yalanımıza , yalanımızı doğru sanmaya başlıyoruz. Bu kez doğru olduğuna kendimizi inandırarak başkalarına söylüyoruz , yalanımızın yalan olduğunu kendimiz bile bilmeden.
Ben inanıyorum ki bu dünyada sevdayı keşfeden biziz Bizden önce sevda yoktu ki
Ben inanıyorum ki, bu milyarlarca milyar insanların hiçbiri, benim saçları güneşli sevgilimi sevdiğim kadar sevemedi hiçkimseyi.
Bu denli yaş farkı olup da birbirini seven ilk insan biz değiliz dünyada.
Sen dünyanın en güzel, en icelikli kadını değilsin elbet Ama benim için dünyada senden güzel yok ve senden incelikli de olamaz; çünkü seni seviyorum.
Sevmek, gerektiğinde, sevdiği uğruna ölümü göze alabilmek demekti.
Hiçkimseyi uğruna ölümü göze alacak denli sevmemişti.
Acılar çekilmeden, çirkinlikler yaşanmadan ve onlarla savaşılmadan güzellikler nasıl yaşanabilir ?
Sanki mutsuz olmaları gerekliymiş gibiydiler.
Dünyada sevmekten önemli bir iş olur mu? Bugüne dek hep Tülsü’yü sevdim, ölene dek de hep seveceğim. En büyük mutluluk, insanın sevdiği işi yapmasıdır. Oysa insanların çoğunluğu, nerdeyse hepsi sevmediği işi yapıyor.
Her insan bu dünyada var olduğunu kendine göre bir yol bulup başkalarına kanıtlamak zorundadır. Yoksa anlamı kalmayan yaşam bir saçmalık olur.
Benim yapay gösterişlerle yaşamın üstünde olmak diye kaygım, amacım yok. Nasıl yüzüstü bırakabilirim yaşadığım yılları Ancak aklımı ve yüreğimi de yaşamım boyunca savunmak istiyorum.
Dünyanın gerçeği bu Ama ya benim gerçeğim?
Karanlığı daha karanlıkla, bilinmeyeni daha bilinmeyenle aramak Önemli olan aramak.
Bir kez daha ihanet etmemeye söz vererek, son ihanetini de son kez bağışlaması için yalnızlığına yalvardığı günlerdeydi. Yalnızlığını bu kaçıncı aldatmasıydı, bu kaçıncı söz verişi ve kaçma bağışlanmasıydı Yaşlı adamın yalnızlığı, analar gibiydi. Analar, nice suçlu olurlarsa olsunlar, çocuklarını nasıl bağışlarlarsa, yalnızlığı da yaşlı adamı, kendisine her ihanetinden sonra bağışlayıp bağrına basmıştı. Yaşlı adam -yaşından da utanmadan- kendi yalnızlığının dizlerine kapanıp, Bir kez daha seni kandırsam , Bir kez daha seni aldatırsam , Bir kez daha sana ihanet edersem diye ağlayarak yeminler etmeye hazırlanıyordu ki
yaşlı adam bir gün sevgilisi genç kıza, Bütün yaşamımda mutluluğu ilk kez ve salt sende buldum. Ama anladım ki, bunca mutsuz insan, mutluluğumuzu yaşamamıza bizi bırakmayacaklar. dedi.
genç kız başını yaşlı sevgilisinin göğsüne dayayıp önce hıçkıra hıçkıra, sonra uzun zaman sessiz sessiz ağladı. Bu ağlama, bunca sevgisiz insana artık yenildiklerini gösteriyordu. Yaşlı adam ile genç kız, büyük acılar, üzünçler duyarak o gün birbirlerinden ayrıldılar.
Yaşlı adam, yine eskisi gibi evine kapandı, kabuğuna çekildi. Artık oğulları, kızları, torunları, eski karısı, yakın ve uzak akrabaları, dostları, tanışları, hepsi, hepsi rahattı ve artık hiçbiri yaşlı adamı arayıp sormuyor, evine uğramıyor, ona mektup yazmıyor, kart göndermiyordu. Çünkü artık onu mutlu olmaktan kurtarıp kendileri de rahata kavuşmuşlardı. İşte o zaman yaşlı adam, gerçekten de yaşlanmış olduğunu anladı; yetmiş yılda yaşlanmamış, ama bu iki ayda yetmiş yıl birden yaşlanmıştı
genç kız başını yaşlı sevgilisinin göğsüne dayayıp önce hıçkıra hıçkıra, sonra uzun zaman sessiz sessiz ağladı. Bu ağlama, bunca sevgisiz insana artık yenildiklerini gösteriyordu. Yaşlı adam ile genç kız, büyük acılar, üzünçler duyarak o gün birbirlerinden ayrıldılar.
Yaşlı adam, yine eskisi gibi evine kapandı, kabuğuna çekildi. Artık oğulları, kızları, torunları, eski karısı, yakın ve uzak akrabaları, dostları, tanışları, hepsi, hepsi rahattı ve artık hiçbiri yaşlı adamı arayıp sormuyor, evine uğramıyor, ona mektup yazmıyor, kart göndermiyordu. Çünkü artık onu mutlu olmaktan kurtarıp kendileri de rahata kavuşmuşlardı. İşte o zaman yaşlı adam, gerçekten de yaşlanmış olduğunu anladı; yetmiş yılda yaşlanmamış, ama bu iki ayda yetmiş yıl birden yaşlanmıştı
Ne yazık ki geri kalmış bir ülkede doğmanın korkunç şanssızlığını yaşıyorum.
Benim yapay gösterişlerle yaşamın üstünde olmak diye kaygım, amacım yok. Nasıl yüzüstü bırakabilirim yaşadığım yılları Ancak aklımı ve yüreğimi de yaşamım boyunca savunmak istiyorum.
Hiçbir dostluğu artık eskidi diye hesaptan düşme dim; tersine eski sevgiyi bireysel tarihimin eşsiz bir değeri olarak gördüm. Kolay değil içimizde filizlenip yeşeren sevgiyi besleyerek büyütmek; tıpkı çatlayan bir çekirdekten zamanla ulu bir ağacın büyümesi gibi Yıllarca besleyip büyüttüğümüz dostluk ağacını nasıl acımasızca bir balta vuruşuyla birden öldürebiliriz? Ama Dostluk, sevgi, hiç de ben neden olmadan bozulmuşsa, yitirilmişse, ben de oluruna bırakırım. Üstüne düşmem, ardından koşmam hiç Üzülmedim, acımadım, acı çekmedim değil dostlukları yitirince ama üzünçlerimi salt kendime sakladım, acılarımı da değerli ve çok gizli hazinem olarak kıskançlıkla başkalarına göstermedim.
Ne şaşırtıcı bir güzelliği var, umulmadık zamanların, umulmadık yerlerin, umulmadık kişilerin yaşamımızı değiştirmesi, dünyamızı güzelleştirmesi, hatta kötüleştirmesinin
Dünyanın gerçeği bu Ama ya benim gerçeğim?
Hayır, Fiong Hua uğruna ölünmeye değmezdi. Salt Fiong Hua için değil, hiçkimse için ölümü göze alamazdı. Çünkü, çok istemişti ama, hiçkimseyi uğruna ölümü göze alacak denli sevememişti.
– İnsan son sevgisini en büyük sevgi sanır dedi.
Karanlığı daha karanlıkla, bilinmeyeni daha bilinmeyenle aramak Önemli olan aramak.
Yabancısı olduğum büyük kentlerde kendimi kalabalığın akışına bırakıp yitirmeyi seviyorum.
Merhaba demesini seviyorum, ama allasmarladık demesini daha da çok seviyorum. Benim için “son”, kurtuluş olduğu için, başlamaktan daha güzel..
En büyük mutluluk, insanın sevdiği işi yapmasıdır. Oysa insanların çoğunluğu, nerdeyse hepsi sevmediği işi yapıyor.
Sen bir aptalsın dedi.
Susup kaldım.
Öyle aşağılamalar vardır ki, insan bu aşağılamalar karşısında kendini savunamaz. Birisi Namussuz! dese, insan namuslu olduğunu ispata kalkabilir mi?
Susup kaldım.
Öyle aşağılamalar vardır ki, insan bu aşağılamalar karşısında kendini savunamaz. Birisi Namussuz! dese, insan namuslu olduğunu ispata kalkabilir mi?
Dünyada sevmekten önemli bir iş olur mu? Bugüne dek hep Tülsü’yü sevdim, ölene dek de hep seveceğim. En büyük mutluluk, insanın sevdiği işi yapmasıdır. Oysa insanların çoğunluğu, nerdeyse hepsi sevmediği işi yapıyor.
Bir insanın yaşamakta olduğunu salt kendisinin bilmesi yetmez; insan tek başına değil ki Bir insanın bu dünyada var olduğunu, yaşadığını başka insanların da bilmesi gerekir ve bunu nice çok insan bilirse o insan o denli daha çok vardır. Herkesin var olma nedeni başka başka; benimki Tülsü’yü sevmek.
Yaşamak için yüreğimi kendi sesimle ısıtmalıyım.
Karanlığı daha karanlıkla, bilinmeyeni daha bilinmeyenle aramak Önemli olan aramak. Bu, simyacıların savsözüdür.
–Yani? diye sordu kız.
–Yani olanaksızlığı, en olanaksız olanı zorlamak, zorlaya zorlaya olanak aramak Kolaydan, kolaycılıktan kaçıp çözümsüzde çözümün en zorunu aramak.
–Yani? diye sordu kız.
–Yani olanaksızlığı, en olanaksız olanı zorlamak, zorlaya zorlaya olanak aramak Kolaydan, kolaycılıktan kaçıp çözümsüzde çözümün en zorunu aramak.
Bizim acılarımız olmasa bu dünya bunca güzelleşebilir miydi? Gerçek yaşamda var olamadık ve gerçekte yaşayamadık ve ancak şiirlerde yaşadık ve öykülerde var olduk ve romanlarda solunduk ve oyunlarda canlandık ve ezgilerde seslendik ve resimlerde görüldük ve yonutta durduk ve işte şimdi seninle ben dünyanın böyle bir zamanında ve bu yerinde birlikteyiz. Haydi ver elini, haydi tut elimi, haydi yüreklendir beni ve haydi cennetimizi kuralım.”
Seni öyle bir yalnızlık ülkesine götüreceğim ki, orda yalnızlığınla bibaşına kalıp benim dönüşümü bekleyeceksin.”
Kısa zamanın bir kelebek için bikaç saniye ama bir meşe ağacı içinse onlarca yıl olduğunu söyledi.
“Heryerde, herzaman gerekli olan aklın bile gerekli olmadığı yerler ve zamanlar olabilir. Yerin dibine batsın akıl böyle zamanlarda ”
Yazdığın sözcükler benim için canlı, yaşıyor. Onları yakarsam, canlı ve çok güzel bişey yakıyormuş gibi olurum.
Biz insanlarda salt kendilerinin bildiği kanısı vardır ya, işte bu bilgiçlikten yararlanıyorduk.
Yalnızlığını somutlaştırmış, canlandırmış, kişileştirmişti.
Rastlantıların insanın yaşam yolunu değiştirerek yeniden çizmesine hâlâ şaşıyorum
Sonradan merhaba diyeceği bir kimse olmayacaksa, bir öncekine allasmarladık demenin tadı da, anlamı da yoktu ki
Ağlamak isteyip de ağlayamamak ne dayanılmaz bir acıdır
Bana değil elbet, insanlara ve dünyaya yazık oldu.
Kırk yıl boyunca başkalarından güzelliğinin övgüsünü duymuş bir kadına, sözde iltifat için ne kadar güzel olduğunu söylemek ne denli aptallıksa, bana da zeki olduğumu söylemek aynı şey
Her insan bu dünyada var olduğunu kendine göre bir yol bulup başkalarına kanıtlamak zorundadır. Yoksa anlamı kalmayan yaşam bir saçmalık olur.
Beni gerçekten sevmiş olsaydı, inanırdı bana ve inansaydı severdi beni. İnanırdı uç dediğim için uçakların uçtuğuna, es dediğim için rüzgârların estiğine ve inanırdı benim uçaklara uçma, tirenlere gitme, arabalara dur demeyeceğime
Hani yıldız barışması denilen, kan kaynaması denilen, iki insan arasındaki o tam bilinmeyen bağ. Birbirinin çekiciliğine kapılan böyle insanlar hep güler, gülümserler her şeyde gülünecek bir an bulur ya da gülünecek yanı bulunan şeylerden konuşurlar. Onlar da gülüyor, gülünecek sözler buluyorlardı.
İşte bunda sonra yaşlı adam, yaşlılığın gereği olarak yalnızlığı benimsemek zorunda olduğunu kendi yaşında bir insanın yalnız kalmasının doğallığını anladı. Demek, o yaşa erişince yaşam öyle oluyordu.