Stanislaw Lem kitaplarından Yenilmez kitap alıntıları sizlerle…
Yenilmez Kitap Alıntıları
&“&”
Her birimizin hırslarını gözardı etmemiz gereken bir sorunla karşı karşıyayız.
Her şey haddinden fazla gerçek dışıydı…
Mademki aralarında hiçbir şey dile getirilmemişti, gözlerden gözlere geçen şeyin inkar edilebileceği yönündeki safça bir umuda sarılıyordu.
Bildik düşman bilmedik düşmandan iyidir.
Bizim işimiz, en azından şimdilik, en kısıtlı çözümlerle her şeyi açıklayan bir varsayım yaratmak değil, bizim için en güvenli harekete olanak veren bir varsayım yaratmak.
Bu mahluklar sadece kendilerinden ibaret, varlıklarını sürdürüyor ve varlıklarını sürdürmek üzere hareket ediyor.
Varsayımlarla geri dönemeyiz. Bize kesinlik gerekli.
Akıllı olan her şeyin ve canlı olan her şeyin yok edilmesine kusursuzca uyum göstermişler. Ama kendileri ölü.
Bildiğimiz tüm makineler kendilerine değil, birine hizmet eder.
Evrim oyununda daha gelişmiş bir sinir sistemine sahip olan canlı galip gelir her zaman, öyle değil mi?
Sözünü ettiğiniz durumda sinir sistemini yerine diyelim ki bir elektrik sistemi almıştı ama prensip aynı kalır.
Sözünü ettiğiniz durumda sinir sistemini yerine diyelim ki bir elektrik sistemi almıştı ama prensip aynı kalır.
Gerçekler karşısında acımasız olmalıyız.
Kesin olarak bildiğimiz bir şey var ki, o da bilgilerinin felâketi önlemek için yeterli olmamış olduğu.
“İnsan, bilgisinin sınırlarının farkına vardığında verebileceği kararlar ne kadar güvenilirdir?”
Kavrayışımıza ters düşen her şeyi paramparça etmek için gemilerin güvertelerinde yok edici güçlerle her yere gitmeli miyiz?
Her şey ve her yer bizim için değil diye düşündü.
Evren böyle daha kaç inanılmaz, insan kavrayışına yabancı olgu gizleyebilir içinde? Kavrayışımıza ters düşen her şeyi paramparça etmek için gemilerin güvertelerinde yok edici güçlerle her yere gitmeli miyiz yani?
Her şey ve her yer bizim için değil..
İnsan ulaşması gereken seviyeye ulaşmamıştı henüz…
İnsan -bunu o an kavrıyordu- ulaşması gereken seviyeye ulaşmamıştı henüz, eskiden beri yüceltilen, sadece kendine benzeyenleri aramaya ve sadece onları anlamaya değil, kendinden olmayan, insani olmayan meselelere burnunu sokmamaya dayanan, böylesine güzel adlandırılmış galaksi merkezli tutumu henüz haketmemişti.
Kavrayışımıza ters düşen her şeyi paramparça etmek için gemilerin güvertelerinde yok edici güçlerle her yere gitmeli miyiz yani?
..hepimiz bu bulutu yok etmek istiyoruz ama bunu yaparak hiç kimseyi kurtarmış olmayacağız. Regis insansız, insanın burada bir işi yok. O halde bu inat niye?
“Herkes ‘ onlar ‘ diyor diye düşündü Rohan. Sanki gerçekten canlı, zeka sahibi varlıklarmış gibi…”
“Bilim insanları mürettebatla kurdukları tüm bağlara rağmen, gemide bir tür “devlet içinde devlet” oluşturuyorlardı ve yazılı olmayan, belirli bir davranış kuralına uyuyorlardı.”
“Akıllı olan her şeyin ve canlı olan her şeyin yok edilmesine kusursuzca uyum göstermişler. Ama kendileri ölü.”
Her şey ve her yer bizim için değil.
İnsan ulaşması gereken seviyeye ulaşmamıştı henüz, eskiden beri yüceltilen, sadece kendine benzeyenleri aramaya ve sadece onları anlamaya değil, kendinden olmayan, insani olmayan meselelere burnunu sokmamaya dayanan, böylesine güzel adlandırılmış galaksi merkezli tutumu henüz hak etmemişti.
… Kavrayışımıza ters düşen her şeyi paramparça etmek için gemilerin güvertelerinde yokedici güçlerle her yere gitmeli miyiz yani?
Kavrayışımıza ters düşen her şeyi paramparça etmek için gemilerin güvertelerinde yok edici güçlerle her yere gitmeli miyiz yani?
Ve sadece, Galaksi’nin merkez yıldız yığınlarından uzakta dönüp duran ve uyduları olmayan gezegenlerin bildiği bir karanlık çöktü etrafa.
Her şey ve her yer bizim için değil…
Evren böyle daha kaç inanılmaz, insan kavrayışına yabancı olgu gizleyebilir içinde? Kavrayışımıza ters düşen her şeyi paramparça etmek için gemilerin güvertelerinde yok edici güçlerle her yere gitmeli miyiz yani?
Bildik düşman bilmedik düşmandan iyidir.
Evrende insan anlayışına yabancı kaç tane ürkütücü gizem gizlidir? Kavramlarımızla çelişen her şeyi paramparça etmek için gemilerimizde her şeyi yok eden bir güç taşıyarak gerçekten her yerde görünmek zorunda mıyız?
Kişiliğinden geriye hiçbir şey kalmamış.
Yaşam ya devasa bir biçim çeşitliliği yaratır ya da hiç ortaya çıkmaz.
Öncelikle akla ihtiyacımız var.
Çünkü balıklar sondalardan korkuyor. Bildiğim gezegenlerde hiçbir hayvan aygıtlardan korkmamıştı. Daha önce görmemiş oldukları șeyden asla korkmazlar.
Uyuşuk, sağır ve görünürde boştu.
Bu her ne pahasına olursa olsun" zafer kazanma çabasının ne kadar deli cesareti ve aynı zamanda da gülünç olduğunu, "insanın bu kahramanca direnişinin", sırf onları ölüme göndermiş olduğumuz için ölmüş olan arkadaşların ölümünü, birilerine ödetme tutkusunun….
Bildik düşman, bilmedik düşmandan iyidir."
Evren böyle daha kaç inanılmaz, insan kavrayışına yabancı olgu gizleyebilir içinde?
Bu mekanizmalar zihinsel bir güç ortaya koymuyor hiçbir şekilde, sadece gezegen koşullarına… Akıllı olan her şeyin ve canlı olan her şeyin yok edilmesine kusursuzca uyum göstermişler.
Bölgedeki fauna bu otomatlara saldırmaya kalktı belki. Bölgede kertenkele benzeri sürüngenler vardı, dolayısıyla yırtıcı hayvanlar da vardı ve bu tip bir yırtıcı hayvan hareket eden herşeye saldırır. Otomatlar bunlarla savaşmaya başladı ve onları yenip yok etti. Bu savaşı benimsemiş olmalılar. Gezegende egemen olan koşullara en iyi biçimde uyum sağlamak üzere evrim geçirdiler.
Kazadan sadece otomatlar kurtulmuş olsun. Bizimkilere benzemeyen otomatlar. İnsana benzemeyen. Lirliler de insana benzemiyorlardı muhtemelen. Böylece bu otomatlar kurtulup gemiyi terk etti. En güçlü koşullarda varlıklarını devam ettirme yetenekleri olan, son derece uzmanlaşmış homeostatik mekanizmalardı bunlar.
Bildik düşman bilmedik düşmandan iyidir.
Bütün bunların aslında koca bir kendini kandırmaca olduğunu hissediyordu, aslında sadece yeni bir olayı beklediklerini, yeni bir felaketin meydana gelmesini beklediklerini ve sadece bunun böyle olmadığına kendilerini inandırmaya çalıştıklarını hissediyordu.
Her şey ve her yer bizim için değil…
Kavrayışımıza ters düşen her şeyi paramparça etmek için gemilerin güvertelerinde yok edici güçlerle her yere gitmeli miyiz yani?
Yaşam genellikle önce kıyı kesimler de ortaya çıkar, sonra okyanusun derinliklerine iner. Burada başka türlü olmuş olamaz. Bir şey yaşamı buradan kovmuş.
Bulut insanın kavrayışı açısından kördü elbette ve bulut için insan, varlığını serebral korteksin elektriksel potansiyelleriyle gösteren hareketli bir nesneydi sadece.
Rohan’nın öyküsü her gerçek öykü gibi tuhaf ve tutarsızdı.
Gezegen bir çöl, çünkü bu sistemler hiçbir şey kurmuyor, çünkü bir uygarlıkları yok, hiçbir değer üretmiyorlar, çünkü kendilerinden başka hiçbir şeyleri yok. Bu yüzden onları bir doğa gücü gibi görmemiz gerekir. Doğa da ne yargılar, ne de değerler ortaya çıkarır. Bu oluşumlar kendi hallerinde öylesine duruyorlar, varlar ve davrandıkları şekilde davranmalarının tek amacı, varlıklarını sürdürmek…
Bildik düşman, bilmedik düşmandan iyidir."
Kısacası varlığını sürdürme, hayatta kalma savaşı. Evrim buna dayanıyor ya. Ayıklanmaya.
Hiçbir anlamı yok ki, diye düşündü. Onlar yok etmek istiyor, biz de, hepimiz bir şeyi yok etmek istiyoruz, ama bu şekilde hiç kimseyi kurtarmıyoruz. Regis yerleşilmemiş bir yer, insanın burada hiçbir işi yok. O halde bu kemikleşmiş inat niye? Adamların bir fırtına ya da bir deprem sırasında ölmesinden ne farkı var bunun? Kimsenin kasıtlı niyeti, hiçbir düşmanca irade çıkmadı ki karşımıza. Cansız bir kendini organize süreci… Bütün gücümüzü, enerjimizi onu yok etmek için harcamaya değer mi? Sırf onu daha en başından pusuda bekleyen bir düşman sandığımız için, önce “Kondor”a, sonra bize kalleşçe saldıran bir düşman olarak gördüğümüz için? Evren kimbilir ürkünç, insan kavrayışına yabancı daha kaç tane olgu gizliyordur. Her yere, imha silahları taşıyan silahlarınızla inmeli, kavrayış yeteneğimizi aşan her şeyi paramparça mı etmeliyiz?
Biyoloji hakkında bir parça bile bilgisi olanlar bilir ki, belirli bir biyotopun dışında, yani çevre ve bu çevre içinde görülen tüm türlerden oluşan bir üst birim olmaksızın, hiçbir organizma yaşayamaz. Şimdiye kadar araştırılmış tüm evrende böyledir bu. Yaşam ya devasa bir biçimsel çeşitlilik yaratır ya da hiç ortaya çıkmaz. Dolayısıyla da karadaki bitkiler, başka simetrik, omurgasız organizmalar ve saire gelişmedikçe, böcekler ortaya çıkamazdı. Size genel evrim teorisi hakkında bir sunuş yapmak istemiyorum, sanırım bunun imkânsız olduğuna dair size güvence vermem yeterli olacaktır. Burada ne zehirli sinekler, ne de derikanatlılar ya da örümcekler gibi başka eklembacaklılar yoktur. Ayrıca bunlarla akraba biçimler de yoktur.”
Yüz kilometre yükseklikten bir füzenin, en iyi teleobjektifle bile nasıl göründüğünü biliyor musunuz?
Toplu iğne başı, onun yanında koca bir dağ kütlesi kalır.
“Bu “her ne pahasına olursa olsun” zafer kazanma çabasının ne kadar deli cesareti ve aynı zamanda da gülünç olduğunu, “insanın bu kahramanca direnişinin”, sırf onları ölüme göndermiş olduğumuz için ölmüş olan arkadaşların ölümünü, birilerine ödetme tutkusunun…”
“Evren kimbilir ürkünç, insan kavrayışına yabancı daha kaç tane olgu gizliyordur. Her yere, imha silahları taşıyan silahlarınızla inmeli, kavrayış yeteneğimizi aşan her şeyi paramparça mı etmeliyiz?”
Bunun bir anlamı yok. Bulutu yok etmek istiyoruz ama bunu yaparak hiç kimseyi kurtarmış olmayacağız. Regis insansız, insanın burada işi yok. O hâlde bu inat niye?
…Hiç kimsenin bilinçli bir niyeti, hiçbir düşmanca düşünce çıkmadı ki yolumuza. Ölü bir öz örgütlenme süreci işte.. Sırf daha en başından onu, saklandığı yerden çıkıp önce Kondor’a, sonra da bize saldıran pusuya yatmış bir düşman olarak kabul ettik diye elimizdeki tüm gücü ve enerjimizi onu yok etmek için harcamaya değer mi?
Evren böyle daha kaç inanılmaz, insan kavrayışına yabancı olgu gizleyebilir içinde? Kavrayışımıza ters düşen her şeyi paramparça etmek için gemilerin güvertelerinde yok edici güçlerle her yere gitmeli miyiz yani?…
Yüz kilometre yükseklikten bir füzenin, en iyi teleobjektifle bile nasıl göründüğünü biliyor musunuz?
Toplu iğne başı, onun yanında koca bir dağ kütlesi kalır.