İçeriğe geç

Yenilgiden Dönerken Kitap Alıntıları – Ali Ayçil

Ali Ayçil kitaplarından Yenilgiden Dönerken kitap alıntıları sizlerle…

Yenilgiden Dönerken Kitap Alıntıları

İnsanlığın amacından bahsedenlere gülüp geçiyorum nice zamandır; zaferler bile, daha kutlamaya başlamadan küllerini üzerimize savurup bizi yalnızlığımızla baş başa bırakıyor
Hiç sönmüyor bazı pencerelerdeki ışıklar; bazı ışıklar hiç yanmıyor bu saatlerde
İnsanlar, tarihin de kendileriyle birlikte uykuya çekildiğini sanıyor ama öyle değil. Saatler işliyor, saatler hiç teklemeden işliyor.
Başlangıçta sevemediğimizi zamanla seveceğimizi düşünürüz; oysa zaman sevdirmez, sadece alıştırır!
¦

Dünya, bensiz de dünyaydı; darılmadım

¦

Tıpkı çıktığım yolculuklar gibi, görüştüğüm insanların sayısını da seyrelttikçe seyrelttim. Kendimle kendim arasında gidip gelen yeni bir yol açtım. Günler, niçin uzadığını, niçin kıvrıldığını bilmediğim bir sarmaşık gibi dolanıp durdu boynuma
Dünya, bensiz de dünyaydı; darılmadım..
Belki de bizim en büyük hatamız, hayatı yenebileceğimize ya da işe yaramaz bir eşya gibi bir kenara koyup yenisini yapabileceğimize inanmamızdır.
İnsanlık, yazılmakta olan bir yeryüzü romanına kendini ekliyor sanki. Herkes herkesle yazışıyor, herkes herkese eski bir parçasını dağıtıyor; esneyince, ağzından harfler, tuş sesleri ve yıpranmış kelimeler dökülüyor dünyanın. Gidip bir sabah telaşının üstüne dökülüyor üstelik; gidip çiçek kokularının, iskeledeki çımacının, parktaki ıhlamur yapraklarının üstüne. Harflere güvenim kalmadı Albayım, hiç güvenim kalmadı, bana yeni bir alfabe bul, yorgunum
Insan başkalarını seyrettikçe kötürümleşir oysa; başkalarını seyrettikçe, kendi hayatının misafiri haline gelir.
Hiç durmadan konuşuyordu insanlar; bütün boşluklar kelimeyle dolduruluyor, bütün evler kelimeyle diziliyor, bütün can sıkıntıları kelimenin üstüne atılıyordu.
Taşınmaz olanı taşıma gafletine düşmedim. Tam tersine yenilgimin tadını çıkardım uzunca bir zaman. Tıpkı çıktığım yolculuklar gibi, görüştüğüm insanların sayısını da seyrelttikçe seyrelttim. Kendimle kendim arasında gidip gelen yeni bir yol açtım. Günler, niçin uzadığını, niçin kıvrıldığını bilmediğim bir sarmaşık gibi dolanıp durdu boynuma. Dünya, bensiz de dünyaydı; darılmadım
“Seni tanımlamaya çalışırken aslında tanımlamaya çalıştığım kişinin kendim olduğunu pekâlâ biliyorum. Yine de kendimle hesaplaşmanın beni daima canlı tuttuğunu, dünyaya teslim olmamı engellediğini, beklenmedik tepkiler vermemi kolaylaştırdığını söylemeliyim. Bütün bunlar şu öldürücü merakımı teselli etmeye yetmiyor ama: Benden kalan boşlukta hangi can yakıcı temsillerim duruyor? Eğer araya bir mesafe koyup, kendi boşluğumda bıraktığım temsilleri resmedebilseydim, muhtemelen sana hiçbir zaman ihtiyaç duymayacaktım. Herkes için böyledir bu. Aşk sürekli olarak temsillerimizi görmek istediğimiz muğlak bir aynadan başka nedir ki? Giderken talihsizliklerin yakanı bırakmadığını söylemiştin. Talih yoktur…”
“Geride dokunabileceğim bir temsilini bırakmadığına göre seni rahatlıkla tanımlayabileceğimi düşünüyordum. Yanılmışım. Ayrılıkların ateşli bekçileri yalnızca bir tutam saç, bir fotoğraf ya da hediye edilmiş bir atkı değilmiş meğer. Şimdi anlıyorum ki, bir insanın arkasında bıraktığı boşluk da ısrarla onu temsil etmeyi sürdürür.”
“gece aymaz, gök muğlâk, gönlüm biraz kırıktı…”
“ dünyayı bir türlü almıyor aklın ve ölüm hiç çıkmıyor aklından.”
“tıpkı çıktığım yolculuklar gibi, görüştüğüm insanların sayısını da seyrettikçe seyrelttim. kendimle kendim arasında gidip gelen yeni bir yol açtım. günler, niçin uzadığını, niçin kıvrıldığını bilmediğim bir sarmaşık gibi dolanıp durdu boynuma. dünya, bensiz de dünyaydı; darılmadım…”
kendimle kendim arasında gidip gelen yeni bir yol açtım. günler, niçin uzadığını, niçin kıvrıldığını bilmediğim bir sarmaşık gibi dolanıp durdu boynuma. dünya, bensiz de dünyaydı; darılmadım.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
birkaç kitap, küçük bir sırt çantası ve bir koltuk numarasından ibaret olduğum halde, o günlerde kendimi, hayat tarafından sipariş edilmiş, sonu henüz muğlak bir romanın kahramanı gibi hissediyordum.
Kader olmadık anlarda insanın karşısına çıkmayı, onunla oyunlar oynamayı, kimi zaman da hayatının gömleğini değiştirmek için ona bir şans tanımayı seviyor.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
İnsanlığın amacından bahsedenlere gülüp geçiyorum nice zamandır; zaferler bile, daha kutlamaya başlamadan küllerini üzerimize savurup bizi yalnızlığımızla başbaşa bırakıyor
İnsanların tecrübeleri aynı zamanda onların putlarıdır.
Gelen ne bir misafirdir çünkü ne de bir öteki; gelen, kendime gelmiştir!
Kimi zaman tanışmak, kaygan bir duvara resim yapıştırma ya benzer.
Eğer hikayeni okumayı bırakırsam, asla bir hikayen olmaz
Şimdi her yerde, kötülüğün kötülüğü anlatılıyordu.
İnsan isterse, bir şaşkınlığın ömrünü uzatabilir pekâlâ..
Duvar dibi nin sahibi, sehpama ilişip, ‘ne düşünüyorsun?’diye soruyor. Ne düşünüyorum?
Bir de bıkkınlar en çok kendilerinden bıkmışlardır. Mutlu ya da mutsuz değillerdir, şakacı ya da asabi değillerdir, giden ya da uğurlayan da değillerdir. Dünyanın üzerine kapanmak için her an hazırda bekleyen ağır 2 göz kapağıyla, ritmi çok az bozunlan bir nefesten ibarettiler o kadar.
Ömürleri boyunca ezberlerin de tuttukları alfabede bir karşılığı yok mu değiş tokuşun; ölüm, bir türlü sığmıyor ölüm kelimesinin içine. Emanetin teslim vakti yaklaştıkça anlıyor ki, yaşlılık birten soğuması değil bir harf soğumasıdır.
Kazanmak için çıktığın her yol sana ihanet eder
Anlamak kimi zaman, bir cahilin merakını tatmin etmek için giriştiği beyhude bir çabadan ibarettir.
İnsanlar, incelikten yoksun bir yüz okuyucusudururlar ve başkaları hakkındaki kararlarını çabucak vermekten kaçınmazlar.
Büyük bir yapıtı fark etmek ve büyük bir yapıtı yazmak arasında mesafe değil, ince bir perde var çünkü
Bu topraklarda kimse, Bir ekmeği ayaklarıyla çiğneme cesaret edemiyor.
Biz yalnızca bir bedene değil, o bede’nin temsilcilerine de sıkı sıkıya sadık kalabilen varlıklarız. Ve tıpkı bedenler gibi, onun temsilcilerini de sevgimizlede onurlandırıp, nefretim izle cezalandırabiliyoruz.
İnsan gençken, tenezzülsüz bir insan olarak ölür
İnsanlar çoğunlukla kendilerine yenik düşmemek için hayata savaş açarlar.
İnsanlık, iki kurumun tökezlemesini hiçbir zaman istemez: evlilik ve devlet. Ve her ikisi de yalınkılıç ortada gezilenlerden kuşku duyar. Öyleyse açık yürekli olayım: insan gençken, yelkenleri rüzgarsız havalarda bile indirilmemiş bir kalp olarak ölür..
Her erken göçün bize bıraktığı miras aynıdır: insan gençken, temiz bir cümle olarak ölür Ve insan gençken temiz bir cümle ile aşık olur bir kadına!
Bak işte ben bile, dünyaya yarım kalmış şiirler, derin düşünceler, okumamış kitaplar ve yakası yıpranmamış gömleklerle veda eden bir adamın kapısını çalmadan edemiyorum..
Gece aymaz, gök muğlak, gönlüm biraz kırıktı
‘Harflere güvenim kalmadı Albayım, hiç güvenim kalmadı, bana yeni bir alfabe bul, yorgunum.’
Başlangıçta sevemediğimizi zamanla seveceğimizi düşünürüz; oysa zaman sevdirmez, sadece alıştırır!
Sustum ve herkesle konuşmaya başladım
Eşya bile yorgun düşmüştü artık bu yoldan; kendine dönmek, kendi olmak istiyor ama bir türlü kurtulamıyordu insanların elinden.
Bir dindi yenilik; ben kalkıp tekrarı seçtim
Kendini bırakma, dedim ve bıraktım kendimi .
Düşünmek insani kararsızlaştırır, cesaretini kırar ve sonunda içi hep aynı kent tarafından doldurulan şu kötü alınyazısına teslim eder
Sonra göğe bakmaktan da yoruldum.
Dünya, bensiz de dünyaydı; darılmadım
Bunlar dedim, her sabah temizlik yapılırken pencereleri açılıp havalandırılan, her akşam perdeleri sıkıca çekilen, haberlerde dünyanın hep uzaktan seyredildiği, kendi dünyasından dışarı ancak komşuya gitmek için çıkılan evler.
Bir yol nasıl kokar
Dünyayı almıyor bir türlü aklın ve ölüm hiç çıkmıyor aklından.
dünya bensiz de dünyaydı
darılmadım
ben o yenilgiyi sevdiğimde içimde bir zafer şarkısı vardı
Dünya bensiz de dünyaydı,darılmadım.
İnsan bir kez uyumlu olmaya başlayınca, tabiat da onu yalnız bırakmıyor.
Eşya bile yorgun düşmüştü artık bu oyundan; kendine dönmek, kendi olmak istiyor ama bir türlü kurtulamıyordu insanların elinden. Bir dindi yenilik; ben kalkıp tekrarı seçtim.
Anlamak kimi zaman, bir cahilin merakını tatmin etmek için giriştiği beyhude bir çabadan ibarettir.
Hakikatten bahsedenlerin bir hakikat pazarı kurduğunu; harflerini gözyaşlarıyla yıkayanların, bir gözyaşı ticarethanesine dönüştüğünü; rağbet görüyorsa, bütün heveslerin rahatlıkla kirletilebildiğini görmediğin için kazançlı sayılırsın. Her erken göçün bize bıraktığı miras aynıdır: İnsan gençken, temiz bir cümle olarak ölür
Hiç durmadan konuşuyordu insanlar; bütün boşluklar kelimeyle dolduruluyor, bütün evler kelimeyle diziliyor, bütün can sıkıntıları kelimenin üstüne atılıyordu. Telafi edilecek gibi değildi, çaldırılınca açılmayan bir telefonunun çektirdiği ızdırap. Biri biraz susacak olsa, daha oracıktayken herkes unutuyordu onu; en çok da, kimse sahibini unutmasın diye açılıyordu ağız. Nasıl başarılmışsa söz, eşyanın ağırlığından kurtarılmıştı artık. Işıltılı bir cümle, oyunbaz birkaç sözcük ruhu uçurmaya yetiyordu. Ve aynı hızla yere de düşüyordu ruh. Onu tamir etmek için roman yazanlar bile çıktı; mest etti okuyanları. Oysa ben aşk desem küle dönecektim, kül desem küstürecektim közü. Kimseye yük olmayan bir cümle kurmak için beyhude arayıp durdum ağzımı. Sonra tutup şu büyük gökkubbenin altında yalnızca suskunların anlaşmasına yarayan apayrı bir dili ezberledim. Sustum ve herkesle konuşmaya başladım.
Odalar, duvarları ekranlarla kaplanmış bir temaşahaneydi geceleri. İçi kalmamıştı evlerin! Tuhaf hikayelerden, neşeleri şarkılardan, sirklerden, cambazlardan, skorlardan, canlı savaşlardan yapılma uçucu bir belleği vardı hayatın.
Yol, geçmişin izlerine dönemeyecek kadar katılaştığında, yolculuk da bitiyor. Pek çokları, bu telafi edilmez yenilginin ağırlığından kurtulmak için, kendilerine bir müze kurmaya girişir: Çocukluk ve gençlik müzesi. Bu kötü girişim, katı olanı daha da katılaştırır ve geçmişimizi kötü bir çeviriye dönüştürür. Oysa ben, kelimelere bu hazzı yaşatmamaya kararlıydım; geçmişime giden yolların üzerine kalın bir şerit çektim. Emlak alışverişlerinin, benzin fiyatlarının, oy sandıklarının, köprü geçiş ücretlerinin, orta yaş kadınların göstermelik nazlarının kargodan kitap siparişlerinin, bankamatiklerin, çok satan kitapların ortasında, geçmişine uğramayan bir adam var ettim kendime. Taşınmaz olanı taşıma gafletine düşmedim. Tam tersine yenilgimin tadını çıkardım uzunca bir zaman. Tıpkı çıktığım yolculuklar gibi, görüştüğüm insan sayısını da seyrelttim. Kendimle kendim arasında gidip gelen yeni bir yol açtım. Günler, niçin uzadığını, niçin kıvrıldığını bilmediğim bir sarmaşık gibi dolanıp durdu boynuma. Dünya, bensiz de dünyaydı; darılmadım.
Dünya bensiz de dünyaydı, darılmadım.
ben o yenilgiyi sevdiğimde içimde bir zafer şarkısı vardı
ben o yalnızlığı sevdiğimde içimde bir rüzgar sesi vardı
anlamak kimi zaman bir cahilin merakını tatmin etmek için giriştiği beyhude bir çabadan ibarettir
önce göğsünü arala
Her erken göçün bize bıraktığı miras aynıdır: İnsan gençken, temiz bir cümle olarak ölür
Sergiden ayrılırken, “ölüm hiç çıkmıyor aklından,” dedim kendi kendime; sayısız kelimeyle, sayısız şekle sokarak, yalnızca onu anlatıp duruyorsun işte
Dünya, bensiz de dünyaydı; darılmadım
Dünya bensiz de dünyaydı, darılmadım.
“Dön, çünkü batıda, görüpte başkalarına gösterebileceğin herhangi bir kapı gerçekten de yoktur.”
“Talihin yaver gider, batı kapısına ulaşırsan, aklına mukayyet ol. Çünkü orada, kendi gözlerinden başka kilitlenmiş tek bir kapı bulamayacağın söylenir…”
“ Kapılar hakkındaki en güçlü rivayet güneydekine aittir. Onu bulanlar, şu yazıyı okuyunca, şaşkınlıktan ne yapacaklarını bilemediklerini söylerler: Önce göğsünü arala…”
“İçinizde, bir haritanın üzerinde bu kadar çok hayal kurmanın pek de normal olmadığını söyleyenler var, duymuyor değilim. Lütfen dışarı çıkın…”
“ Topraktan aldıklarını toprağa geri vermeye hazırlanırken, birden bir telaşa kapılıyorlar. Ömürleri boyunca ezberlerinde tuttukları alfabede bir karşılığı yok bu değiştokuşun ; ölüm, bir türlü sığmıyor ölüm kelimesinin içine.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir