Emil Michel Cioran kitaplarından Yeni Tanrılar kitap alıntıları sizlerle…
Yeni Tanrılar Kitap Alıntıları
&“&”
Acı çekmemiş biriyle yapılan her sohbet gevezeliktir."
İstisnai birkaç durum hariç, insan iyiye eğilimli değildir.
Daha iman bir Hristiyan icadıdır; dramatik olduğu kadar hezeyanlı bir diyalogla sürüklenen Tanrı’da ve insanda aynı dengesizliği varsayar. İşte yeni dünün zıvanadan çıkmış karakteri bundan kaynaklanır.
Neden öldürmüyorum kendimi? Beni bundan neyin alıkoyduğunu tam olarak bilseydim,
kendime soracak sorum olmazdı, çünkü tüm sorularıma cevap vermiş olurdum.
kendime soracak sorum olmazdı, çünkü tüm sorularıma cevap vermiş olurdum.
Ben olmaktan bıktım.
Ruhunu kaybettikten sonra dünyayı kazanmak insanın ne işine yarar?
Bir dinin başlangıcı daima şaibelidir. Bununla birlikte yalnızca başlangıçlar belli bir gerçekliğe sahiptir, yalnızca onlar doğrudur; doğru ve tiksinç.
Saldırganlık insanların ve yeni tanrıların ortak özelliği.
“Ruhunu kaybettikten sonra dünyayı kazanmak insanın ne işine yarar?”
Ruhunu kaybettikten sonra dünyayı kazanmak insanın ne işine yarar?
Hepimiz, her anı bir mucize olan bir cehennemin dibindeyiz.
Tercihlerim: Mağara çağı ve Aydınlanma dönemi.
Ama mağaraların Tarih’e, salonlarınsa Giyotin’e açıldığını unutmuyorum.
Ama mağaraların Tarih’e, salonlarınsa Giyotin’e açıldığını unutmuyorum.
Ruhunu kaybettikten sonra dünyayı kazanmak insanın ne işine yarar?
Bazı gecelerden sonra, ismimizi değiştirmeliyiz, çünkü artık aynı insan da değiliz.
İnsan mutlağın ne kadar peşinden koşarsa, ona ulaşamadığından, o kadar şüpheye batar, bu da bir arayışın tersi, büyük bir girişimin, büyük bir ihtirasın olumsuz neticesi olacaktır. Mutlak kovalama; şüphe ise geri çekilmedir.
İyi ve kötünün hiçbir değişikliğe uğramayan miktarı sabittir. Biz ilerleme ve gerileme takıntımızla, kötülüğün değiştiğini, bazen arttığını, bazen de azaldığını zımnen kabul ederiz. Dünyanın kendisiyle aynılığı, neyse o olmaya mahkum olduğu, geleceğin mevcut verilere asli hiçbir şeye etkilemeyeceği fikri artık tedavülde değil; bunun sebebi tam da, umudun ve korkunun konusu olan geleceğin bizim gerçek yerimiz olması. Onun içinde yaşarız, o bizim için her şeydir.
Pişmanlık mevsimsiz yaşlanmanın işareti olmasın?
Acı çekmemiş biriyle yapılan her sohbet gevezeliktir…
Acı çekmemiş biriyle yapılan her sohbet gevezeliktir.
Delilik belki de artık değişim geçirmeyen bir acıdan başka bir şey değildir.
Ruhunu kaybettikten sonra dünyayı kazanmak insanın ne işine yarar?"
Kendiyle kalma arzusunun, beynini patlatmanın biriyle laflamaya yeğ tutulacak kadar güçlü olduğu anlardır sadece değerli olan.
Yaşam olsa olsa bir kazadır – herkesin yavaş yavaş kadere çevirdiği bir kaza.
Hiçbir şeyin olmadığını, şeylerin görünüş mertebesini bile hak etmediğini anladığımız zaman, kurtarılmaya ihtiyacımız kalmaz, kurtarılmış ve ebediyen mutsuzuzdur.
Var olma sebebi tükendiğinde, ayak diremek iğrençtir. Ama nereye kafamızı çevirsek gördüğümüz, doğal ölümün onur kırıcılığı.
Kendini öldürdüğü an, kaçmak istediği kaderin kucağına düşer tekrar, çünkü intihar bu kaderin zaferinden, bayramından başka bir şey değildir.
Önceleri sırtımı döndüğüm apaçık gerçekleri şimdi tüm açıklıklarıyla seçiyorum.
Kendini cahilliğin kollarına bırakanlar derin karanlıklar içindedir; bilgide hoşnutluk duyanlar ise daha da yoğun karanlıklar içindedir."
Bir varlığın gücü, ne ölçüde yalnız olduğunu bilmek konusundaki yetersizliğinde yatar. Bu kutlu cehalet sayesinde heyecana gelir ya da eylemde bulunabilir. Bu sır ona açık oldu mu zembereği hemen, umarsızca boşanır. Yaratıcının başına bu gelmiştir ya da gelecektir, belki.
Acı çekmemiş biriyle yapılan her sohbet gevezeliktir." s.114
Acı çekmemiş biriyle yapılan her sohbet gevezeliktir."
Acı çekmemiş biriyle yapılan her sohbet gevezeliktir
Metafor olarak ben bir varlığım" ;eğer gerçekten bir varlık olsaydım, ebediyen öyle kalırdım ve anlamdan yoksun ölümün üzerimde hiçbir hükmü olmazdı. "Selametiniz için durmadan çalışın," yani uçucu bir yekün, bileşenleri her an ayrılmayı bekleyen bir bileşik olduğunuzu unutmayın…
Uzun zaman boyunca her – şeyin – dışındaki – insan’ın teorisini geliştirdim. Bu insan haline geldim, artık onu cisimleştiriyorum. Şüphelerim somutlaştı, inkarlarım beden kazandı. Eskiden yaşadığımı hayal ettiğim şeyi yaşıyorum. Sonunda kendime bir mürit buldum…
Siz olanın siz olmadığını, size ait olanın sizin olmadığını ayırt etmek, artık hiçbir şeyin, kendi hayatınızın bile suç ortağı olmamak -işte doğru görmek, her şeyin sıfır kökenine kadar inmek budur…
Manevi mertebemiz yükselse de niteliksel olarak değişmiyoruz ;kendi sınırlarımızın tutsağı olmaya devam edıyoruz. Manevi kibrin kökünü kurutmanın imkansızlığı bunun en nahoş sonucu. Aziz Thomas &‘a göre, hiçbir mahluk var olmayı kesmeden daha üst bir doğa derecesine erişemez."…
Yaratılış itibarıyla en küçük girişime bile öyle karşıyım ki bir işe kalkışmaya karar vermek için önce İskender’in ya da Cengiz Han’ın hayat hikâyelerini baştan sona okumam gerek.
– Hangi konuda çalışıyorsunuz? Ne hazırlıyorsunuz?"
Bir Pyrrhon’a ya da bir Lao Tzu’ya bu şekilde yanaşabilir misin? İdollerimize sorulmayacak soruların bize sorulmasını tasavvur edemeyiz.
Bir Pyrrhon’a ya da bir Lao Tzu’ya bu şekilde yanaşabilir misin? İdollerimize sorulmayacak soruların bize sorulmasını tasavvur edemeyiz.
İnsanlığın nasıl toptan kurtarılabileceğini anlamak zor;yanlışa boğulmuş, aşağı bir hakikate yazgılı güruh görünüşle tözü hep karıştıracaktır…
Var olmak, şimdi ölmekle herhangi bir zamanda ölmenin bir olduğunu ne kadar da anladığımızı kanıtlamaktadır…
Tecessüm (boyut kazanmak, cisimlenmek) muhatap kaldığımız en tehlikeli dalkavukluktur…
Dünyanın en zor şeyi varlığın diyapozonuyla (müzikal ahengiyle) uyuşmak ve onu tutturmaktır…
İyi, olmuş ya da olacak olandır – asla olmayandır. Her şey onun tözsüzlüğünü kanıtlar;iyi gerçek dışı büyük güçtür, daha baştan düşük yapmış ilkedir…
– (…) Siz olanın siz olmadığını, size ait olanın sizin olmadığını ayırt etmek, artık hiçbir şeyin, kendi hayatınızın bile suç ortağı olmamak; işte doğru görmek, her şeyin sıfır kökenine kadar inmek budur…"
&‘Kendini biricik sanmak bir kuruntudan ileri gelir, hadi kabul edelim , bu öyle kusursuz, öyle buyurgan bir yanılsamadır ki onu hala böyle adlandırıp adlandıramayacağımızı kendimize sormamızda bir beis yok. asla yeniden bulamayacağımız bir şeyden , bizim adımızı taşıyan bu duyulmadık ve acınası hiçlikten nasıl vazgeçilir? Çekmek zorunda olduğumuz tüm sancıların kaynağı olan söz konusu yanılsama her birimizin içine öyle bir demir atmıştır ki ancak , benimizi silip süpürerek , bizi kişisiz , bizi bizsiz yalnız bırakan ani bir girdap sayesinde onun üstesinden gelebiliriz…
Artık hiçbir şeye bağlanmamayı öğrenmek zorundayız.
– (…) Arzunun kökünden sökülüp atılamadığı ziyadesiyle doğrudur; bununla birlikte sadece ondan muaf olduğunu hayâl etmek bile ne dinginlik!
Öyle alışılmadık bir dinginlik ki sapkın bir haz içine sızıverir…"
Öyle alışılmadık bir dinginlik ki sapkın bir haz içine sızıverir…"
Artık hiçbir şeye bağlanmamayı öğrenmek zorundayız.
Jean-Paul, yarın ölmekle otuz yıl sonra ölmek arasında fark olmadığını keşfettiği geceyi yaşamının en önemli gecesi diye adlandırır. Mühim olduğu kadar nafile bir ilham. Zaman zaman bunun doğruluğunu idrak etmeyi başarsak da, bundan ne gibi sonuçlar çıktığını aramaktan uzak dururuz, çünkü hemen söz konusu fark herkese indirgenemez, hatta mutlak olarak görünür: Var olmak, şimdi ölmekle herhangi bir zamanda ölmenin bir olduğunu ne kadar da anlamadığımızı kanıtlamaktır.
Keyifsizlik ile düşünceyi karıştırmak bir hata. İş buna kalsa, kim depresyona girse gözü kapalı düşünür olurdu.
En beteri de o kişinin gerçekten de öyle olması.
En beteri de o kişinin gerçekten de öyle olması.
Bir çağdaş" nedir? Nasıl olduğuna pek bakmadan öldürmek isteyeceğimiz biri.
Artık hiçbir şeye bağlanmamayı öğrenmek zorundayız.
Ben olmaktan bıktım, yine de beni kendime döndürmeleri için tanrılara durmadan dua ediyorum.
Mutluluk ve mutsuzluk aynı sebeple kötülük olduğundan, onlardan kaçmanın tek yolu kendini her şeyin dışında tutmaktır.
Kurtuluşa kayıtsızlığımdan emin olsaydım, uzak ara olabilecek en mutlu insan olurdum.
Yaşlılığı dayanılır kılacak şey, bize inanmış olan ve artık hayal kırıklığına uğratmayacağımız herkesin birer birer öldüğünü görme hazzıdır.
Herhangi bir şeyde anlam aramak bir saftan ziyade bir mazoşistin işidir.
Hepimiz, her ânı bir mucize olan bir cehennemin dibindeyiz.
İnsanın, şu yok edicinin, yaşayan, hareket eden her şeyde gözü var: Yakında son bitten bahsedeceğiz.
Acı çekmemiş biriyle yapılan her sohbet gevezeliktir.
Ölüm varoluşun rayihasıdır.
Pyrrhon biriyle sohbet ederken muhatabı giderse, hiçbir şey olmamış gibi konuşmaya devam edermiş. Bir akıl hastası sabrıyla bu kayıtsızlık gücünü, bu hor görme disiplinini düşlüyorum.
Beynimde dinlenen yorgunluk miktarı!
Belleğin tek işlevi pişmanlık duymamıza yardım etmesidir.
Delilik belki de artık değişim geçirmeyen bir acıdan başka bir şey değildir.
Delilik, belki de artık değişim geçirmeyen bir acıdan başka bir şey değildir.
Bilgelik, yaralarımızın kılığına bürünür. Bize nasıl gizlice kanayacağımızı öğretir.
İman teorisyeni ve mümin arasındaki fark, psikiyatr ile deli arasındaki fark kadar büyüktür.
Sevmeyi değil nefret etmeyi kestiğinde hapı yutar yaşayan ölüye dönersin. Nefret muhafaza eder. Yaşamın gizemi onda, onun kimyasında yatar
Hangi eski yazarda okudum üzüntünün kanın yavaşlamasından ileri geldiğini? Tam da budur üzüntü :Durgunlaşan kan.
Geceler vardır, gelecek hükmünü yitirir, tüm bu anlardan yalnızca artık olmasın diye seçeceğimiz sürdürür varlığını.
İntihara yatkın, intihara yazgılı değildir, her hayal kırıklığından, her tecrübeden önce ona adanmıştır.
Kendini öldürmeye çağrılan kişi bu dünyaya sadece kazara aittir.